YAZARLAR

Teq û req

Beyoğlu’nda patlayan bomba, daha ilk günden seçim öncesi izlenecek gerilim politikasının işaret fişeği olarak kabul edildi. Bu yüzden patlamadan sonra, "Seçime kadar başımıza daha ne felaketler gelecek" denildi. Teq û req haline alışık olmanın ifadesidir bu cümle.

Belki bana öyle geliyordur ama sanki bu aralar Diyarbakırlılar, "Nasılsın?" sorusuna, daha çok "Teq û req" diye cevap veriyor. Türkçede aynı soruya verilen "Eh işte, yuvarlanıp gidiyoruz" gibi.
Nasılsın sorusuna "Teq û req" ya da "Yuvarlanıp gidiyoruz" şeklinde verilen cevapta, kişinin ruh halini ya da içinde bulunduğu meşakkatli durumu gizli tutma çabası vardır. Bu gizli tutma çabası, kimi zaman, muhatabı kendi derdiyle yormamak kibarlığından kaynaklanıyor.
Kürtlerin ruh halini, teq û req’ın söyleniş biçiminden, sesteki vurgudan anlamak mümkün oluyor, o ayrı. Yani bu ifadeyi kullanan kişinin size yakınlık durumunu da ruh halini de ses tonundan anlayabilirsiniz. Sizi başından mı savıyor, sizinle dertleşmek mi istiyor, teq û req derken ele veriyor kişiyi.
Silah sesine "teqîn" diyor Kürtler. Patlama anlamına geliyor. Silahlı çatışma da kavga gürültü de teq û req diye özetleniyor. "Dün bizim burada teq û req vardı" gibi.

***

İşte böyle, teq û req Kürtçede her zaman sevimli bir duruma işaret etmiyor. Bir mücadele içinde olunduğunu, olumsuz bir duruma karşı bir direniş sergilendiğini de ifade ediyor. "İşler nasıl?" diye sorduğunuz esnaf, "Teq û req gidiyor" diyerek cevap veriyorsa, bilinmeli ki içinde bulunduğumuz ekonomik krize dikkat çekiyordur. Konuşkan biriyse raflardaki tüketim ürünlerinin fiyatlarındaki hızlı değişimden söz edecektir.
Sonra konu hızla güncel politikaya dönecektir. Kim kime ne demiş, öteki berikine ne cevap vermiş... Ayaküstü iştahla konuşulur bunlar.
Beyoğlu’nda patlayan bomba, daha ilk günden seçim öncesi izlenecek gerilim politikasının işaret fişeği olarak kabul edildi. Bu yüzden patlamadan sonra, "Seçime kadar başımıza daha ne felaketler gelecek" denildi. Teq û req haline alışık olmanın ifadesidir bu cümle. Ancak ses tonundaki vurgudan teslimiyetin ötelendiğini, her türden felaketi soğukkanlılıkla ve direnerek karşılamaya hazırlık yapıldığını görmek mümkün. "Hele sandıklar kurulsun, gerisi kolay." Özetleyerek yazdığım bu cümlenin ardından, genellikle öfkeyle ama komiklik olsun diye de söylenen Kürtçe ayıp bir kelime geliyor. Bunu kullanmayacağım elbette ama bu kelimenin, kısmen "Gününü göreceksin" anlamına geldiğini yazabilirim.

Bu öfke sadece iktidar partilerine değildir, Altılı Masa’da mesai yapan muhalefet partilerine de yöneliktir. Çünkü Kürtlerin talepleriyle ilgili, en azından şimdilik, somut bir söylemleri olmadı. Mesela Kürtler neredeyse günaşırı kitlesel olarak gözaltına alınıyor ancak bu hukuksuz durum da muhalefetin gündemine giremiyor.
Nereye geldik? O sonsuz inada: Varsın bütün partiler HDP’yi, dolayısıyla HDP’ye oy veren milyonlarca Kürt seçmeni terörle iltisaklı diye lanse etsin, Kürtler HDP’ye oy vermek kararlılığını sürdürüyor. Seçimlerin kaderini ellerinde tuttuklarını biliyorlar ve bu özgüvenle kimseden, hiçbir parti liderinden medet ummuyorlar.
Teq û req seçime doğru ilerliyoruz. Kürtler, başlarına gelecek felaketleri de hesaplayarak, işte bu kadar rahat hazırlanıyor seçimlere.

***

Derken en güncel konuya gelip dayanır muhabbet. "Türkiye Rojava’ya kara harekatı yapar mı?", "Ruslar ne diyor?", "ABD ne yapacak?"
Herkes bu konuda bilgilidir. Ankara’dan, Pentagon’dan, Kremlin’den yapılan açıklamalar dikkatle incelenmiş, düşünce ve deneyim süzgecinden geçirilerek yorumlanmıştır. Kürtler kimsenin umurunda değildir, bu bilinmektedir ve dile getirilmektedir. Türkiye gözünü karartmış, ABD kötü, Rusya fena, Avrupa ülkeleri inisiyatifsiz. Hepsinin hesapları ve hesaplaşmaları, Kürtlerin üzerinde yaşadıkları topraklar üzerinde gerçekleşiyor.
Hepsine tamam ama Kürtler ne yapacak? 100 yılın sonunda Suriye’de elde ettikleri iyi kötü kazanımların berhava olmasına seyirci mi kalacaklar?

Kürtlerin diplomasi imkanları çok sınırlı, güçlü silahları yok ve özellikle hava saldırılarına karşı savunmasız durumdalar. Bu yeni bir bilgi değil, dünya alem biliyor bunu. Hal böyle olunca hayatları teq û req içinde geçen Kürtlerin elinde ne kalıyor? Dön dolaş, gelip durduğumuz yer, şu cümle oluyor: Kürtlerin kendilerine güvenmekten ve şimdiye kadar sergiledikleri kararlılıkta ısrar etmekten başka seçenekleri yok.
Esnaftır, öğretmendir, müzisyendir, köylüdür anlatır bunları ve lakin o anlattıkça aklımdan Ahmed Arif’in dizeleri geçiyor: "Dört yanım puşt zulası/Dost yüzlü/Dost gülücüklü/Cıgaramdan yanar/Alnım öperler/Suskun, hayın, çıyansı.” (Ay Karanlık).


Vecdi Erbay Kimdir?

Mardin, Şenyurt doğumlu. Üniversite eğitimini tamamlayamadı. Çeşitli dergilerde yazıları, şiirleri, öyküleri yayımlandı. On yıla yakın bir süre Özgür Gündem gazetesinin kültür sanat editörlüğünü üstlendi. Çeşitli yayınevlerinde çalıştı. Yayımlanmış iki şiir kitabı var: Kuşkular Zamanı (Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 1997), Yaz Sayıklamaları (Piya Kitaplığı, 2003). Öykü kitabı Masalın Ölümü, 2006 yılında Agora Kitaplığı'ndan çıktı. İnatçı Bir Bahar-Kürtçe ve Kürtçe Edebiyat derleme kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan 2012’de çıktı. Şiir: Görülmüştür, Türkiye Barışını Arıyor, General Electric -Halil İncesu karikatür albümü yayıma hazırladığı kitaplardan birkaçı. Diyarbakır'da yaşıyor ve Gazete Duvar bölge temsilcisi olarak çalışıyor.