YAZARLAR

Terzi’den ortaya dökülen karakterler

Terzi dizisi, ilk sezonda bölümleri birleştirse ve uzatsa tam bir televizyon dizisi olabilirmiş. Hikayenin akışı, uzayan görüntüler TV ekranını anımsatıyor. Kahramanın yolculuğuna eşlik eden ve diziyi otantikleştiren öğeler Netflix’in uluslararası izleyicisi için eklenmiş olabilir. Herkesin yaralı olduğu, her çocukluğun yaradan ibaret olduğu bir evren içinde bize iyi olanların kazanacağı bir dünya vadediyor. En azından şimdilik.

İş gereği çok dizi izlemek bazen hiç dizi izlememeyi beraberinde getiriyor. Yaz dönemi gözlerimi ekrandan uzaklaştırma, aklımı sakinleştirme, daha çok okuma zamanıydı benim için. Ta ki Gazete Duvar hayatıma girene kadar. Bu sebeple yaz sıcağında Terzi izlemeye başladım. Hala izlememiş miydin derseniz; Terzi’nin nefis bir ekibi olsa da tanıtım filmi, afişleri hiç ilgimi çekmemişti. Yaz dönemini izlemeden geçirmeyi umuyordum. Dizi hakkında yazılanları da okuduğumda karşıma en sık çıkan yorumlardan biri hikayenin aslında televizyon ekranına daha uygun olduğuydu, diğeri de uzun metraj bir film de olabilirmiş görüşüydü. Ama beni Terzi izlemeye iten yazılarını ve siyasi analizlerini ilgiyle takip ettiğim Prof. Dr. Evren Balta’nın diziyle ilgili Twitter’da yazdıkları oldu. Evren Hoca'nın diziyle ilgili analizlerini takip ederek 2 sezonu 3 günde tam bir ‘binge watching’ yaparak bitirdim. Şimdi de kendisinin analizlerini referans olarak kullanıp diziyle ilgili birkaç kelam etmek isterim.

Terzi dizisi, ilk sezonda bölümleri birleştirse ve uzatsa tam bir televizyon dizisi olabilirmiş. Hikayenin akışı, uzayan görüntüler TV ekranını anımsatıyor. Ama kısa bölümler de devamı için merak uyandırıyor. İlk sezonda hikayenin kurucu öğeleri eksik, tamamlanmıyor. Bu sebeple ikinci sezona hızla başlıyorum. Ancak pek çok öğe yine eksik kalıyor. Tabii üçüncü sezonun darmaduman geleceğine dair ipuçlarını da görüyoruz. Ama yine de Esvet’in abisi iki sezon boyunca sadece bir kere görünmeyi mi hak ediyordu? Ya da Esvet neden aksansız konuşuyor? Esvet nasıl oldu da ikinci sezonda birden güçlendi? Peyami’nin babaannesi neden öldü? Bunun gibi soruları çoğaltabiliriz ama amacım izleyici olarak kafamda beliren sorulardan daha çok yine bir temsiliyet kriziyle karşı karşıya kaldığımız dizinin evreni üzerine düşünmek.

Ekranda her şeyin, haberin bile bir temsiliyet rolüne büründüğü ortamda bu kadar çok hikayenin, ekran çeşitliliğinin, dijital platformların bize daha doğru, daha gerçekçi temsiller sunmasını beklerken karşımıza hep aynı klişeler çıkıyor. Gayrimüslimlerin parodileştirilen aksanlarını ve zenginliklerini anlatmayı geride bırakıp, yerli izleyiciyi bu durumla yüzleştirmemiş miydik? Kulüp dizisi bu konuda epey önemli bir rol üstlenmişti. Oyunculuğuna yine şapka çıkarttığımız Salih Bademci’yi (Kulüp ile İlk ve Son’da da muhteşemdi) izlerken benzer roller üzerine mi yapıştı diye düşünmeden edemiyorum. İkinci sezonda sanki kendisini oynuyormuş hissi veren Berrak Tüzünataç sahneye giriyor ve bağımsız, özgür, her şeyin farkında olan ama umursamaz gibi gözüken ve belli ki derin yaralarının sonucu bu umursamazlık seviyesine gelen, kahramanı doğru yoluna iten yardımcı karakteri canlandırıyor. Kahramanın yolculuğundaki eşlikçinin güzelliği, cinsel özgürlüğü ve yaralarından beslenen umursamaz halinin ekrandaki karşılığı bence güzel ve özgür kadınlara yapılan haksızlık gibi. "O kadar güzel ve özgür olursan sosyal normların hep dışında kalırsın, bir de kimse sana aşık olmaz, seninle eğlenirler" diyorlar. Oysa Esvet, Evren Hoca'nın tabiriyle “aşık olunabilecek kadının hep iyi kalpli ve bakım veren olması”nın karşılığı sanki.

Olgun Şimşek’i izlemek, uzun bir aradan sonra ekranda görmek dizinin en güzel kısımlarından. Ancak engelli birey temsilinin bu şekilde sunulması, bütün duygularını yaşayan ama çocuk aklında kalan Mustafa karakterinin hem ağır dramatik unsurların öğesi hem de parodi gibi sunulması izleyiciyi rahatsız edici ediyor. Peyami’nin Mustafa’dan utanmamaya karar verdiği an ve annesiyle buluşturduğu sahnede benim gözyaşlarım durmuyor, ama elbette ben doğru referans değilim, çünkü çizgi film izlerken de aynı duygusallığı yakalayabiliyorum.

Kahramanın yolculuğuna eşlik eden ve diziyi otantikleştiren öğeler Netflix’in uluslararası izleyicisi için eklenmiş olabilir. Kars’ın Peyami’ye kattıkları Anadolu geleneği içinde şükretmesine ve her şeyi bir anda çözmesine yarıyor. Evren Hoca'nın “emek vermeden iyileşme” tanımındaki gibi dibe vur, fark et, ayağa kalk sıralamasında kendini bulmasını izliyoruz. Keşke gerçek hayatta da her şey bu kadar olsaydı. "Dizi izlerken neden gerçek hayatla karşılaştırıyorsun ki" diyen okurlar olabilir. Kurgu bir hikaye izlesek de izleyici olarak çoğunlukla özdeşleşebileceğimiz, bize gerçekçi gelen, bağ kurabildiğimiz hikayeleri izlemeye devam ediyoruz. E zaten hikaye Gülseren Budayıcıoğlu’na ait olunca karakterler acaba gerçekte kim diye düşünmeye de alıştık!

Terzi, ikinci sezonu Yeşilçam anlatı geleneğindeki gibi mutlu sonla bitirdi. Herkesin yaralı olduğu, her çocukluğun yaradan ibaret olduğu bir evren içinde bize iyi olanların kazanacağı bir dünya vadediyor. En azından şimdilik. Üçüncü sezonda karakterlerin ne kadar darmaduman olacağının mesajını da aldık. Terzi dizisinden bahsedip terzi Peyami’den bahsetmemek olmaz. Çağatay Ulusoy’a John Nash havası katan, tasarım ve üretim yaptığı sahnelerin daha çok olması iyi olurdu. Osman’ın dediği gibi “yargılamak kolay, zor olan dinleyebilmek”, bu yüzden izlemeye de devam etmek gerekiyor.


Aylin Dağsalgüler Kimdir?

Lisans eğitimini Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. City University of London’da Uluslararası İletişim alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo-Televizyon-Sinema alanında doktora derecesini aldı. 2005 yılından itibaren İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü’nde çalışıyor. Medyanın ekonomi politiği, ağ toplumu, televizyon kültürü ve izleyici çalışmaları alanında dersler ile medya için proje üretimi dersi veriyor, bu alanlarda akademik çalışmalar yürütüyor. Avrupa Birliği, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Poynter Institute destekli projelerde yönetici olarak çalıştı. 2015-2022 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı olarak görev yaptı. Akademik çalışmalarına ek olarak RGB YouTube kanalında Diziwiz ismiyle dizilerle ilgili 45 bölümlük bir sohbet programını öğrencileriyle birlikte hazırlayıp sundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Toplum Ruh Sağlığı Bilim Kurulu üyesidir.