Teşekkürler SADA
Hayata bir teşekkür biçimi olarak, Türk, Suriyeli ve Afgan kadınların bir araya gelmesiyle doğan bir başka sinerji biçimi ise, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD-ASAM) ve UN Women işbirliği ile dört yıl önce SADA Kadın Kooperatifi’ni bizlere kazandırdı. SADA, Arapçadan Farsçaya, ardından da Türkçe’ye geçmiş bir sözcük. “Ses” anlamına geliyor. Kooperatif, “kadınların sesi” oluveriyor.
Violeta Parra’nın şiiri, Mercedes Sosa’nın bestesi, Joan Baez’in ve Sosa’nın düetiyle “teşekkürler hayat” çalıyor fonda.
“Teşekkürler hayat, her şey için…
Yıkıntılardan kendimi yeniden yaratabildiğim
ve yeniden hayata sunabildiğim için kahkahalarım,
göz aşlarım ve bu şarkı için.
Her şey için teşekkürler.”
Şarkıda, Şili’nin güneyinde küçük bir kasabada merhaba dediği bu yaşama ancak 49 yıl tutunabilmiş olan adaşım Violeta Parra, “Teşekkürler hayat, bana verdiğin bunca şey için; bana gülüşü de verdi, matemi de, böylece ayırabiliyorum mutluluğu acıdan” der.
Coğrafyamızda ve ötesinde yaşanan bunca mateme, acıya, yıkıntıya, gözyaşına rağmen gülüşü ve mutluluğu yüceltmek, hayatın kendisine teşekkür etmek ne kadar önemli aslında...
Bu teşekkür bazen savaşta bombalardan veya köktendincilerden kaçarken sığınılan bir ülkede kendisine açılan manevi kapılara, bazen de geride evini, yurdunu, dostlarını, aileni bıraktığın bir coğrafyaya tutunmak için kurulan işbirliklerine yöneltilebiliyor.
Hayata bir teşekkür biçimi olarak, Türk, Suriyeli ve Afgan kadınların bir araya gelmesiyle doğan bir başka sinerji biçimi ise, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD-ASAM) ve UN Women işbirliği ile dört yıl önce SADA Kadın Kooperatifi’ni bizlere kazandırdı.
SADA, Arapçadan Farsçaya, ardından da Türkçe’ye geçmiş bir sözcük. “Ses” anlamına geliyor. Kooperatif, “kadınların sesi” oluveriyor.
SADA, farklı kültürlerden kadınların emeklerini ortaya koyarak bir araya geldiklerinde, birbirlerine adım adım yaklaştıklarında ve destek eli uzattıklarında birer süper kahramanlar olabileceklerini gösteren değerli girişimlerden biri...
Kooperatifin ardında Avrupa Birliği’nin, UN Women Türkiye, Japon hükümeti, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun desteği var. 2019 yılında ise Paris Barış Forumu’na katılmaya hak kazandı; jüri tarafından belirlenen ilk 10 proje arasına girmeyi başardı ve dünyadaki örnek projeler arasında adı giderek daha fazla geçmeye başladı.
Kooperatif, kısa süre önce gücünü İzlanda’nın en büyük dış giyim firmalarından 66°North ile birleştirince, Gaziantep’te üretilen geleneksel bir kumaş olan “kutnu”nun kullanıldığı ürünlerinin dünyanın dört bir yanındaki mağazalara ulaşmasının önünü açmış oldu.
Bu yeni proje doğrultusunda kısa süre içerisinde üretime başlanacak ve proje bitimine dek giyim, çanta ve aksesuar olarak 4200 adet ürün üretilecek. Yolları Gaziantep’te kesişen üç farklı kültürden ve 21 ayrı hikayesi olan kadının “kız kardeşlik emeği” olan ürünler dünyanın dört bir yanına dağılacak.
İçlerinde kitap ayracı olabilen kalemlik cüzdan da var, özel tasarım el yapımı deri plaj çantaları da, şallar ve keçeden laptop ve evrak çantası da...
Kooperatifin yönetim kurulu başkanı Serpil Karakurt. Çocuğu doğduktan sonra kuaförlük mesleğinden ve emek piyasasından uzaklaşmak zorunda kalan Serpil hanım, Gaziantep Halk Eğitim’in tekstil kurslarına katılırken, oradaki arkadaşları aracılığıyla Sada Kadın Gelişim ve Dayanışma Merkezi’nde düzenlenen kurslardan ve kooperatiften haberdar olmuş. Bu şekilde kooperatife üye olmuş; yaklaşık 1 yıldır da kooperatifin yönetim kurulu başkanlığını yürütüyor.
Tekstil, saya/deri çantacılık ve mutfak atölyeleri düzenlenen kooperatifin tekstil atölyesinde ev tekstili, çanta ve kılıflar üzerine çalışmalar yapılıyor; saya atölyesinde deri kartvizitlik ve çanta üretimi, mutfak atölyesinde ise birbirinden lezzetli kahveli kurabiyeler, poğaçalar, börekler, sarmalar üretiliyor, özel öğle yemeği siparişleri teslim ediliyor.
Halihazırda kooperatifte 21 ortak üye var. Hepsi de, daha önce evlerinde otururken artık kendi işlerinin patronları oldular. Üç farklı milletten kadınlar 3 farklı dil ve 3 farklı kültürün etrafında bir araya geliyor ve üretiyorlar. Birbirlerinin humuslarını tadıyor, birbirlerinin dillerinden küçük küçük sözcükler öğreniyor, birbirlerinin geleneklerini anlıyorlar. Yeni üretim yöntemleri deniyor, öğrendikçe gelişiyorlar, geliştikçe de geçmişin travmalarının üzerini örtüp geleceğe tutunuyorlar.
Mesleğin nedir diye Arapça sormak için “mā mihnetuk?” kalıbını öğreniyorlar mesela; yanıt olarak da hep bir ağızdan “kooperatifçilik” diyorlar. Ülkelerine özlemleri baki; ancak şu anda onlara kucak açan ülkeye dair tüm kültürel tınılar, onların da dillerinde yankı buluyor, ses kazanıyor, “sada” oluyor.
Tek bir amaçları var: Türk de olsalar, Suriyeli de, Afgan da, acıları geride bırakarak umut üzerine inşa edilmiş bir mikro-evren yaratmak. Bu mikro-evrende emekleriyle var olmak, bu emekleri birbirine eklemleyerek güçlenmek ve hayata tutunmak...
Kooperatif ortak üyesi Afgan Rana Özbek de onlardan biri. Ülkesindeki Taliban’dan kaçarak Türkiye’ye sığınmış. Ankara’dan Adıyaman’a, oradan da eşinin hastalığı sebebiyle Gaziantep’e yönlendirilmiş. Altı yıldır da bu kültürün, bu şehrin bir parçası olmuş. Türkçe dil kursuna gitmiş ve dil öğrendikten sonra tekstil, tel kırma ve iğne oyası kurslarına katılmış.
Türkiye’ye adım attığı andan itibaren temas halinde olduğu ASAM aracılığıyla kooperatifle tanışmış ve üye olmuş.
“İş olanaklarımız kısıtlı, yaşımız büyük olduğu için bazı konularda yetersiz kalıyoruz. Kooperatifte iş birliği ile bu sorunu aşıyoruz. Esnek çalışma saatleri uygulayabiliyoruz,” diyor.
Şu an kooperatifte tel kırması üzerine abiye çanta, şal üretimi yapıyor, diğer arkadaşlarına da tel kırma öğretiyor. Kooperatiften kazandıklarıyla aile bütçesine katkı veriyor; yeni arkadaşlar ediniyor; psikolojik olarak da kendisini güçlenmiş hissediyor.
Suriyeli Türkmen bir kadın olan Delal Hasan da bir diğer ortak üye. “Bilmediğimiz bir yere geldik, sığındık. Gelenek ve kültür farkı vardı ama uyum sağlayabildik. Biz şehirdeydik; evimizin yanına bombalar düşünce çocuklarımızın ellerinden tutup yürümeye başladık, köylerden aşarak yürüyerek sınıra geldik. Zor bir süreçti,” diyor mültecilik sürecini anlatmasını istediğimde.
Sada Kadın Gelişim ve Dayanışma Merkezi’nde devam eden kurslara katılan Delal, kendisini daha da güçlenmiş hissetmiş ve kooperatife bu şekilde dahil olmuş. Kooperatifte iş birliği ve esnek çalışma saatleri ile üretime katılım sağlayabiliyor. “Biz buraya gelince hayata umutla bakmaya başladık. Biz umutla baktıkça çocuklarımız da hayata umutla tutundu,” sözleri ise içinde çok büyük anlamları ve “sadaları” barındırıyor.
Mutfak atölyelerinde aldıkları siparişlerde Türkiye ve Suriye yemeklerini ortak yapıyorlar ve kültürel etkileşimleri ürünlere doğrudan yansımış oluyor.
Mülteci kadınlar kooperatife katıldıktan sonra iki noktada özellikle ortaklaşmışlar: psikolojik sorunlarını yenmeleri ve maddi olarak güçlenmeleri. Ayrıca, liderlik duygusunu ve işbirliğinin önemini kavrayıp özgüvenlerini de artırmaya başlamışlar. Sürdürülebilir bir gelir elde edilmesi de onları topluma daha fazla entegre etmiş, etmeye de devam ediyor.
Son atılımla birlikte uluslararası pazarlara erişim ise, kadınların sosyo-ekonomik statülerini güçlendirmede ve güç birliğinin anlamını somut olarak gözlemlemelerinde önemli bir kırılma noktası olmuş. Yurtdışına birlikte açılmışlar. “Yurt” nedir, “birliktelik” nedir, her şey farklı bir anlama ve sese dönüşmüş.
Kadın kadının yurdudur... Mülteci de olsa, ev sahibi de olsa, kadın her zaman zora düşen kız kardeşine kucak açmalıdır. Ancak o şekilde bu toplumun dayanışma ekosistemi, baki kalan bu kubbede hoş bir SADA bırakır.
Peki ne demişti Şilili ozan Violeta?
“Teşekkürler hayat, bana çok şey veren
Bana kahkahayı ve hasreti verdi.
Onlarla mutluluk ve acıyı ayırt ediyorum.
Şarkılarımı yapan.
Ve senin şarkını da, çünkü aynı şarkımız.
Ve herkesin şarkısı; benim asıl şarkım.”
Çünkü biz kadınların asıl şarkısı, hep aynı...