Tim Burton 'özüne' dönüyor!
"Bettlejuice Bettlejuice"a (Beterböcek Beterböcek) gönderme yaparak bitirelim: Bizi zamanında şaşırtan, etkileyen ve başka evrenlere sürükleyen Burton hakkında son filmlerini görünce biraz endişelenmeye başlamıştık. Bu filmden sonra içimizde şöyle bağırmak geliyor: Tim Burton! Tim Burton!
70’li yılların başından 2010’lı yılların sonuna kadar, Hollywood sinemasında ‘New Yorklular’ da denilen bir yönetmen grubu sektörde adeta bir devrin yarattı, farklı akımlar başlattı. Spielberg, Lucas, Coppola, De Palma, Scorsese gibi isimlerden oluşan bu jenerasyonun her üyesi çoğunlukla belli bir düzeyin üstünde hatta zaman zaman başyapıt olarak kabul gören filmler yönettiler. Artık 80’li yaşlarına gelmiş bu isimlerin bazıları uzun zamandır film sunmuyor, Spielberg gibi bazıları ise büyük bir verimlilikle kariyerlerine devam ediyor!
Bu yönetmen jenerasyonundan tabiri caizse ‘bir tık’ genç olan Tim Burton ise 80’li yılların sonunda başladığı sinema serüvenine halen devam ediyor: Bizce Burton’ın benzerlerinden ayıran noktalarından biri yönetmenin adeta ‘büyümemiş bir çocuk’ gibi bir sinema dili yakalaması ve çektiği film hangi türde olursa olsun senaryolarına naif ama bir o kadar da derin alt metinleri de yerleştirmesiydi. Bu ister Batman gibi ikonik bir karakteri (ilk defa) beyaz perdeye taşıyan bir yapım, ister bir Amerika güzellemesini ‘tiye alan’ matrak bir bilim kurgu ("Mars Attacks"), isterse de bütün zamanların en kötü(!) yönetmeni Ed Wood’un hayatını anlatan bir film olsun sonuç değişmiyor; yönetmenin dokunuşu ve farklı bakış açısı kendini her seferinde hissettiriyordu. Aslında bunun esas emarelerini yönetmenin "Beterböcek" veya "Edward Makas Eller" gibi erken dönem filmlerinde almıştık ama sonraki filmlerde sanat yönetmenliği açısından da zirveler yaşandı ve yönetmenin çılgın dünyası daha da dikkat çeker bir hale geldi.
Ancak şunu da belirmekte yarar var: Burton, 2003’te çektiği "Big Fish" filminden sonra bir form düşüklüğü de yaşadı. Yönetmen, bu filmden sonra vazgeçilmez oyuncusu Johny Depp ile ortaklaşa birçok yapım çıkardı. Bu filmler başarı olarak bizce ‘zig zaglı’, istikrarsız bir yol izledi. Özellikle 2012’deki (şimdilik) son birlikteliği "Dark Shadows" beklentiden uzaktı. Burton’ın 2019 yılında sunduğu "Dumbo" ise sempatik bir film olsa da yönetmenin karakterinden yoksun, aileler için çekilmiş ‘seri-üretim’ kokan bir yapımdı. Bu hafta ise ilk filmden tam 36 sene sonra yönetmen deyim yerindeyse ‘eski aşklarına’ dönüyor ve bizce iyi de ediyor!
BETERBÖCEK HAKİMİYETİNİ KURMUŞ!
Filmin ilk parlak fikri, ilk filmle arasına giren 36 seneyi tamamen kabul ederek basit bir devam değil, bazı ana karakterlerini çok sonraki yaşamlarını tanıtarak bir yarı-reboot olarak yaklaşımı oluyor. Tabii ki filmin tonunda bir değişiklik yok ve Beter böceğin çılgın öte dünyası yerli yerinde duruyor ama genelde yine de göreceli bir ‘durulma’, daha doğrusu ‘olgunlaşma’ hissiyatı mevcut!
İlk filmde depresif, karamsar ve gotik havalar estiren Winona Ryder o dönem çocuk yaşlardaydı ve ‘hayalet’ anne babayı oynayan Geena Davis/Alec Baldwin orta yaşlı bir çifti canlandırıyorlardı. Film bu ikiliyi artık yaşlı olarak tekrar sunmak yerine Ryder’ı yetişkin bir yaşta, Beterböcek'i canlandıran Michael Keaton’ı ise pek değişmemiş olarak göstermeyi tercih ediyor.
Aslında bu tercih ilginç olduğu kadar mantıksal bir çerçeveye de oturuyor: Davis ve Baldwin’in canlandırdığı karakterler sonuçta ölmüştü ve hayalet olmuşlardı. Hayaletler bir film ne kadar uçuk olursa olsun asla yaşlanmazlar!
Tabii ki bu ‘yaşlanmamaktan’ Beterböcek'in de yararlandığını hesaba katarsak onun ilk filmden farkı görünüşü değil daha çok davranışları oluyor. İlk filmde Beterböcek öte dünyadan gelen, kendine adeta korkutmak için ‘müşteri’ arayan, göründüğü herkesi bir laf salatası içinde boğan, arsız adeta ‘serseri mayın’ gibi dolaşan bir karakterdi. Bu filmde de tavrı çok farklı değil ama sanki bu sefer ‘freelance’ çalışan biri değil daha çok, kendine ciddi bir iş merkezi kurmuş, emrinde çalışan zombiler(!) olan, deneyimli bir korkutma merkezinin şefini andırıyor.
Beterböcek'i özünden kopmadan yenileyen bu yaklaşım senaryoyu daha da ilginç kılıyor!
EVET, NEREDE KALMIŞTIK…
Burton’nın kariyerinin başlarında kurmuş olduğu bir evrene bu kadar sene aynı hevesle ve merakla eğilmesi hikayeye ciddi bir dinamizm katıyor. Ana kadrodan küçükken yaşadığı deneyimi artık bir iş haline getiren Lydia (artık hayalet konularını işleyen bir reality-show yapıyor), bıraktığımız yerde bulduğumuz Beterböcek ve Lydia’nın giderek daha eksantrik hale gelen annesi Delia’yı bir kenara koyarsak hikayeye yeni katılan Lydia’nın asi kızı Astrid, kaypak sevgilisi (ve menajeri) Rory, Astrid’in tanıştığı gizemli Jeremy gibi yan karakterler ilk filmde Lydia’nın, ölmüş bir çiftin evine çöreklenmeye çalışan sonradan görme ve zengin ailesiyle aynı paralellikte giden renkli kişiler!
Değindiğimiz gibi Beterböcek'in hayalle gerçek (daha doğrusu dünya ve öte dünya) arasında salınan ışıltılı dünyası, öldüğünün farkında olmayan kişilerin sanki bir bankada bekler gibi öte dünya gişesi önünde dikildikleri salon veya çölde dolaşan dev ve tehlikeli solucan ilk filmden tanıdığımız mekan ve varlıklar ama yönetmen bunları tekrar şaşırtmak için değil senaryosuna beklenmedik virajlar katmak için kullanıyor. Dolayısıyla asıl ilgimizi çeken bunların ne olduğu değil hikâyeye nasıl bir yön verecekleri oluyor.
80’li ve 90’lı yıllarda başarı kazanmış fantastik filmlerin tabiri caizse ‘yerlerde sürünen’ remake’lerinin ve devamlarının sinema salonlarımızı istila ettiği bir dönemde bu kadar taze, aynı evreni sunan ama yerinde saymayan, bağlı olduğu hatıraya ihanet etmeyen bir devamı özellikle tam 36 sene sonra çıkarmak bizce büyük bir başarı!
BURTON VE ORTAKLARI…
Bir de tabii filmin başarısında büyük pay sahibi olan Burton’nın hevesini ve aldığı keyfi paylaştıkları belli olan oyuncu kadrosu var. Çok uzun zamandır özlediğimiz ve pek öne çıkan bir filmde göremediğimiz Winona Ryder’ı bu kadar formda izlememiz gerçekten sevinç verici. Zamanında yönetmenin Batman’i olan Michael Keaton sanki hiç yaş almamış gibi aynı deli dolu, enerjik ve dengesiz Beterböcek portresi çizmeyi başarıyor. Usta oyuncular Willem Dafoe ve kısa bir rolde de olsa Danny de Vito’ya tekrar rastlamamız da keyif verici.
Bir de tabii ilk defa Burton evrenini ziyaret eden Monica Bellucci var. Yönetmenle gerçek hayatta olan birlikteliğini filminde rol alarak taçlandıran Bellucci, Dolores karakterine gereken öldürücü cazibeyi ve endişe verici ruh halini vermeyi başarıyor.
Son olarak filmin orijinal adı olan "Bettlejuice Bettlejuice"a (Beterböcek Beterböcek) gönderme yaparak bitirelim: Bizi zamanında şaşırtan, etkileyen ve başka evrenlere sürükleyen Burton hakkında son filmlerini görünce biraz endişelenmeye başlamıştık. Bu filmden sonra içimizde şöyle bağırmak geliyor: Tim Burton! Tim Burton!