YAZARLAR

'Tırlatanlar' ve 'çemkirenler' arasında Abla ve Partisi

Sorun şu: Akşener’in uzun vadeli bir stratejisi var mı? Akşener kurmayları ile birlikte oturup partisinin siyasi geleceğine dair bir SWOT analizi yapıyor mu, partisinin güçlü, zayıf yönlerini, önündeki imkanları ve tehditleri kapalı kapılar arkasında iyiden iyiye analiz ediyor mu? Sanmıyorum.

Meral Akşener geçtiğimiz hafta Fatih Altaylı’ya konuştu; hakkında açılan davalardan, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının belirlenme sürecinde yaşananlara ve ittifak sisteminin getirdiği sorunlara kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu. Akşener’e göre ittifak sistemi Türkiye’ye yarar getirmiyor; bu sistemden acilen vazgeçilmesi gerekiyor. Abla, partisinin önümüzdeki yerel seçimlerde de ittifaklar içinde yer almayacağını her il ve ilçede kendi adaylarını çıkaracaklarını belirtti.

AKŞENER: 'ALMANYA YENİLDİ BİZ DE YENİK SAYILDIK'

Meral Akşener bu konuda kendilerini eleştirenleri “çemkirmekle” suçladı; Enver Aysever de Akşener’in “tırlattığını” söyledi. Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım tırlatmakla çemkirmek arasındaki gri alanda özellikle bu konuda yapılan araştırmalara dikkat ederek düşünmeye çalışalım.

Meral Akşener’in Fatih Altaylı ile mülakatında dile getirdiği haklı noktalar yok mu? Elbette var. Seçim başarısızlığının sadece Kılıçdaroğlu’na ait olmadığının, bunda tüm Millet İttifakı bileşenlerin kabahatlerinin olduğunun altını çizmesi gayet önemliydi. Seçimleri Kılıçdaroğlu’nun yüzde 60’la kazanacağını söyleyenlerin seçimlerden sonra “Kılıçdaroğlu’nu kıyma makinasından geçirdiği” tespiti de yanlış değil.

Meral Akşener bu tespitleri yapıyor yapmasına ama konuşmasına sinen genel havadaki o “Biz uyardık, söyledik lakin sözümüzü dinletemedik!” tavrından da vazgeçmiyor. Evet bir yandan Kılıçdaroğlu’na yüklenenleri eleştiriyor ama hem mart ayında masadan kalktığında, hem İYİ Parti kongresindeki konuşmasında hem de Afyon’daki mitingde yaptığı konuşmada en sert sözleri yine kendisinin söylediğini de unutuyor gibi.

HANIM AĞAM BİZİMLE EELENİİR

Enver Aysever’in söylediklerinde de doğruluk payı yok mu? Bu -hadi kibar olalım tırlatmak demeyelim- ama nasıl bir politik öngörüdür? Meral Hanım, daha 13 Mayıs’a kadar “Bir oy Kemal’e bir oy Meral’e” diye oy isterken ittifaklar sisteminin zararlarını göremediniz de seçimleri kaybedince mi bu yaranın farkına vardınız Allah aşkına? İYİ Parti danışmanları, kurmayları bu kadar öngörüsüz mü? Millet İttifakı’nın ikinci en büyük partisi konumundaki partinin ittifak sisteminin zararlarını son iki ayda fark etmiş olması nasıl politik bir komedidir?

Aysever’in “tırlatma” sözüne içerleyen İYİ Parti İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu’yu yine kızdırmamak için “İttifaklar sistemi zararlıdır o nedenle yerel seçimlerde ittifaklara kapımızı kapattık” sözüne “tırlatma” demiyelim ama sanırım “(Hanım)ağam bizimle eeeleniir”

İTTİFAK OLMAZSA?

Dedim ya tırlatma ile çemkirme arasındaki gri alanda bir yerlerde de konuşabilmek lazım. Tanju (Tosun) Hoca epeydir bu konu üzerine çalışıyor; yakın zamanda Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM) de bu konuda bir araştırma yayınladı. Ulaş Tol, Perspektif sitesinde Araştırma Merkezi’nin raporunun ulaştığı sonuçları paylaştı.

Tol, yazısında İYİ Parti seçmeni ile ilgili durumu üç cümle ile şöyle özetliyor: 

1- İYİ Parti seçmeni arasında ana grubu daha çok CHP seçmenine benzeyen kesim oluşturuyor. 2018’de İYİ Parti’yi desteklemiş olan CHP’lilerin, kısmi bir yükseliş eğilimindeki partilerine geri yönelmeleri de muhtemel.

2- İYİ Parti sorunları çözmeye aday bir parti olma hasebiyle ilgi oluşturabilmiş değil, kimliğine hitap edenler için mecburi (muhtemelen de geçici) bir alternatif oluşu ile destek buluyor. Bu durumda da Cumhur İttifakı’ndan uzaklaşanların çoğunluğu üzerinde etkisiz kalıyor, ancak kopuş kararları daha net olanların bir kısmını çekebiliyor.

3- AK Parti ve MHP kökenli İYİ Parti seçmenleri arasında da Cumhur İttifakı karşıtlığı güçlü bir motif, dolayısıyla Cumhur İttifakı’na İYİ Parti’den oy kaçışı potansiyeli zayıf, fakat yeni partiler için bu geçerli değil. Bu partilerin birikmiş ülke sorunlarına üretecekleri çözümlere ve bu konudaki ikna kabiliyetlerine bağlı olarak İYİ Parti seçmenlerini etkilemeleri mümkün.

Tanju Tosun da benzer noktaların altını çizmekte o da “Mevcut tabloda bir yandan CHP’nin kendi içinde bölünerek değil birleşerek, muhalefet bütünü içinde ise işbirliği yaparak yerel seçime odaklanılması halinde, son seçimlerin ardından başta CHP olmak üzere, muhalefete ilişkin oluşmaya başlayan ilgisizlik, kayıtsızlık aşılabilir, muhalefet yerelde başta büyük kentler olmak üzere alternatif haline gelebilir.

MERAL AKŞENER NEREYE KOŞUYOR?

Altaylı ile konuşmasında Akşener, ittifakları kastederek “partiyi bunun için kurmadık” diyor. Elbette bir parti kendisini sadece ittifaklar içinde konumlandırmaz. Bir parti için aslolan kendi kurumsal kimliğiyle siyasal süreçlere dahil olmasıdır; lakin bu, ittifakların kötü ve değersiz olduğu şeklinde de düşünülmemelidir.

Sorun şu: Akşener’in uzun vadeli bir stratejisi var mı? Akşener kurmayları ile birlikte oturup partisinin siyasi geleceğine dair bir SWOT analizi yapıyor mu, partisinin güçlü, zayıf yönlerini, önündeki imkanları ve tehditleri kapalı kapılar arkasında iyiden iyiye analiz ediyor mu? Sanmıyorum. 2019  Yerel Seçim ittifakının da, 6'lı Masa’nın da, mart ayında Masa’dan kalkıp sonrasında yeniden Masa’ya oturulmasının da, İmamoğlu ve Yavaş’ın önce Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi için ısrar edilmesinin de, seçim sürecinde Kılıçdaroğlu ile birlikte il il “her evden bir oy istiyorum” diyerek dolaşılmasının da, seçimlerden sonra ittifaklar sisteminin zararlarının keşfedilmesinin de partinin bir SWOT eksikliği ile, bir strateji eksikliği ile -ve eni sonu- bir liderlik eksikliği ile alakalı olduğunu düşünüyorum.

Sanıyorum önümüzdeki yerel seçimlerde de İYİ Parti’deki bu eksikliklerin, bu kafa karışıklıklarının, lidersizliğin faturasını ödeyeceğiz ve büyükşehirlerin bir bir Cumhur İttifakı’nın eline geçtiğini göreceğiz.

Meral Hanım bu yazıyı okursa benim de kendisine “çemkirdiğimi” düşünecektir; çemkirmiyorum. Partinin “kafayı yediğini”, “tırlattığını” da düşünmüyorum ama bir SWOT yapmadan, “her tuşa basarak”, “her topa gelişine vurarak” “Biz söyledik ama lafımızı dinletemedik”, “Biz mağduruz, arkadaşlarım ne zor günler geçirdiler!” vızvızlanmaları ile siyaset yapılamayacağını da söylemek istiyorum.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.