Tombalacı Pala ve Milli Piyango
Bizim kahvenin müdavim tombalacısı Pala bile, bu kurumsal tombalacılık şirketinin yaptığını yapmazdı. Yani orada tombala oynatmasına müsaade ediyor diye, bütün sigaralar da kahveciye çıkmazdı.
Eskinin kaybolan mesleklerinden biri sanırım bireysel teşebbüs olarak ‘Tombalacı’ zanaatı. Bu meslek erbabı, geniş ve bol ceketleri ya da uzun paltolarının, yine aynı nitelikte ve derinlikte ceplerine, birine Marlboro’ları doldurur, diğerinde tombala torbası kahveye gelirdi. Üç taş, beş milyon liraydı mesela, bir kart seçerdin, çıkardığı cebinden, -genellikle fıstık kabuğu olurdu kartın sağında solunda, biraz önce içilmiş, biraya çerezden dökülmüş, tuzlu- sonra torbadan üç taş çekerdin, eğer senin kartındaki numaralardan biri çıkarsa, beş milyona sigarayı kapardın. Hatta bazen iki tane çıktığı da olabilirdi. Sigara diyelim 15 liraydı ama neredeyse beleşe geldiği için sigara, sağ ve sol masalar dahil hemen yağmalandığından pek de kârlı sayılmazdı şanslı kahvedaş ve tombalada kazanan aşkta kaybederdi muhtemelen…
Tombalacının istatistik olarak kazanma şansı daha fazlaydı zaten ama bazı düzenlemelerle, bu kazancı maksimuma çıkartırdı genellikle tombalacı müessesesi. İki ya da üç tombala takımının benzer kartlarını cebinde taşır ve oradaki numaraların bir kısmını da torbadan zaten çıkarmış olurdu. Böylece hangi kartı seçerseniz seçin, talihiniz baştan size küserdi. Yılbaşı şansı işte. O zaman peşin alınmış beş milyon kıvrılır, genellikle pantolon cebine konulurdu. İçinden çıkartması güç bir cepti bu. Kumar oynamanın uyuşturucu tutkusuna kendinizi kaptırdığınızda, para bozmak için çıkardı kendi paralarınız, en derinlerden ve bütün paralar da başka cebe indra gandi olurdu. Onlar itinayla ortalarından bükülüp, birbirilerinin üstüne yatırılırdı, salamura yaprak gibi.
Bu daha derin cebe gidenlerin nerede harcandığını hiç bilemezdik tabii ki. Kesinlikle hayra harcanırdı. Gerçi sorsak öyle demezlerdi doğrusu. O kadar da yalancı değillerdi.
Devletlerin en büyük avantajları, -her yerde- meşru olmayanları, yapabilme tekeli olduğundan, toplumca ve kendilerince ne kötü şey varsa, hepsini yapmaktan çekinmezler ve hatta varlıkları da budur. İnsan öldürür, bomba imal eder, zorla kazancınızdan alır, savaş açar, özgürlük çalar, şiddet kullanır ve baskı yaparlar. Bu yüzden devletlerin iyi bir şey olduğunu, insanlar nasıl söyleyebiliyor bir türlü anlayamıyorum. Öyle değil mi?
Bazen de, bize ‘ahlaki’ ya da ‘iyi’ olmadıklarını söyledikleri şeylerin de işletmecisi ya da ruhsatçısı ve müsaade edici makamıdırlar. Tabii ki bu ‘müsaade’nin de belli bir bedeli vardır. Yani başka bir tanımla, parasını basınca, devlet olabilirsiniz dizinize kadar. İşte bunlardan biri de ‘kumar’dır. Bütün yurt sathında ve yavru vatan Kıbrıs’ta organize edilmiş, kuponlar halinde kırpılmış şans, ‘piyango’ olarak, her hafta çeşitli biçimlerde karşımıza, ‘ben küçük küçük umutlar satıyorum’ halinde çıkar. Başında ‘milli’ olduğundan hemen anlarsınız ki aslında devlet işi bir tombala müessesidir.
-Yanlış anlamayın hiç karşı çıktığım filan yok. Ben daha çok Dostoyevski gibi düşünüyorum; ‘Kumarda kazanmak ile ticari gelir arasında ne fark var, hiç anlamıyorum’ diyordu harika roman ‘Kumarbaz’da. Ne zaman ki ticaretin ahlak dışı olduğu kabul edilir, kumar kazancı da o zaman ayıp olur.-
Fakat bizim kahvenin müdavim tombalacısı Pala bile, bu kurumsal tombalacılık şirketinin yaptığını yapmazdı. Yani orada tombala oynatmasına müsaade ediyor diye, bütün sigaralar da kahveciye çıkmazdı.
Ben hiçbir kahvede görmedim, en azından.
Hani belki, zaten Milli Piyango kazancı haram sayıldığından, insanları, toplu sünnet düğünü misali, bu kitlesel haramdan kurtarmak için, 75 milyon liranın, ‘Varlık Fonu'na’ devredilmesi söz konusu olabilir. Bu kadar devlet işlerinden anlamıyorum ama bu kadarını bizim tombalacı Pala yapmazdı.
Taş çalardı ama dürüst bir tombalacıydı Pala, nerede o eski esnaflar…