Trol orduları ve siyasette yeni 'beylikler dönemi'
Bir siyasetçiyi ya da bir siyasi partiyi, an itibariyle “bot” kullanmaktan ya da trol ordusu kurmaktan alıkoyacak ne var? Bu sorunun cevabı “hiçbir şey” olduğu sürece, hayatımızdaki siyasi her şeyi, her siyasi kararı, her siyasi haberi iki kere kontrol etmemiz gerekiyor.
1.
2019’un yazında, dönemin Amerikan başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’da bir mini zirve düzenledi. Bir sosyal medya zirvesi… ABD’nin dört bir yanından, Beyaz Saray’ın ifadesiyle “dijital liderler”in katıldığı geniş bir toplantı…
Katılım geniş olmasına genişti ama bu iddialı dijital dünya toplantısında, sosyal medyanın yapıtaşları denebilecek Facebook’tan, Twitter’dan veya Google’dan herhangi bir temsilci yoktu. Kim vardı peki? Amerikan internetinin en tuhaf, en komploperver içeriklerini yayan tipler, aşırı sağcılar, ırkçılar, “fake” içerik ürettiği bilinen birçok kişi… Trump yanlısı Amerikan sağının dijital liderleri…
Neden oradaydılar peki? Donald Trump onları neden Beyaz Saray’da ağırlama gereği duymuştu?
“Lie Machines” (Yalan Makineleri) isimli kitabında bu zirveye yer veren Oxford Üniversitesi’nden Philip. N. Howard, sebebi şöyle açıklıyor:
“Başkan onları Beyaz Saray’a davet edip yaptıkları işi taltif ve tebrik ederek büyük yalanların tedarikçilerini modern demokrasinin merkezi unsurları seviyesine yükseltmiş oldu.”
2.
Trump’ın önünde bir seçim kampanyası vardı. Sonradan gördüğümüz üzere, kaybetmemek için her şeyi yaptığı bir seçim… Yeni dünyanın yeni demokrasisinin yeni merkezi unsurları da elbette bu seçim hesabına dahildi.
Hesapları Trump’ı suyun üstünde tutmaya yetmedi. Ama Pandora’nın kutusu da ortalık yere, merkeze geldi. Beyaz Saray’dan daha merkezi bir yer düşünülebilir mi?
Bu işin Amerikan tarafı.
Daha işin Rusya’sı var, Çin’i var, Birleşik Krallık’ı var, Brezilya’sı var, aklınıza hangi ülke gelirse o var ve evet, tabii ki Türkiye de var.
Profesör Howard’ın “Yalan Makineleri” isimli eseri uzun bir alt başlığa sahip: “How to Save Democracy from Troll Armies, Deceitful Robots, Junk News Operations and Political Operatives”. Yani “Demokrasiyi Trol Ordularından, Hilebaz Robotlardan, Çöp Haber Operasyonlarından ve Siyasi Amillerden Nasıl Korumalı?”
Bu alt başlıktaki unsurların tamamı bugün hayatlarımıza etki ediyor. Bazılarımıza az bazılarımıza çok etki ediyor. Ama yürürlükteler, işlevseller ve güçlerini günden güne daha da arttırıyorlar.
Howard, siyaseti seçimlerden, hükümetten ve siyasi partilerden ibaret sanan, bu yeni güç yapısını dışarıda bırakan her anlayışın eksik olduğunu ve yeni dünyayı anlamaya yetmeyeceğini anlatıyor.
Yetmiyor da zaten.
Geçen hafta CHP’li Özgür Özel’in gündeme getirdiği trol yapılanmasını anlamadan Türkiye’nin yeni siyasetini anlamak da mümkün değil mesela.
Ama yapılanmayı anlamak yetecek mi? “Evet, troller varmış ve sosyal medyayı manipüle ediyorlarmış” dediğimizde hayatımız değişecek mi?
Bunun iki cevabı var.
Birincisi, evet, değişecek.
Yani en azından değişebilir. İnternette süratle yayılan her bilginin özel bir maksadı olabileceğini bilmek, herhangi bir muhalifin birçok sahte hesap tarafından yakın markaja alındığını algılamak, ses getiren her eleştirel tweet/post/mesajın altında bitiveren onlarca iktidarperver tipin gerçek insan değil de esasen birer ‘hesap’ olduğunu düşünmek elbette işe yarar. İnsanı zehirlenmeden korur.
Muhalif kimliğiyle tanınan birçok gazetecinin, aydının, hatta sesini sözünü birazcık sivriltmiş “sokaktaki insanın” sağanak gibi yağan özel mesajlarla, üstüne bir de açıktan hedef gösterilerek, haklarında yalan dolan haber üretilerek duygusal açıdan yıkıma uğratıldığını, yıldırıldığını, kırıldığını ve bunları bazen ruhumuzun bile duymadığını hesaba katmak da işin boyutlarını anlamaya yarar. O da korur zehirlenmeden. Neticede kaba kuvvet artık bir insanı sadece sille tokat dövmekten ibaret değil. Sosyal lince uğramak da felç ediyor.
Nihayet, trollük faaliyetinin en önemli yanlarından birini algılayabilmek de önemli. Troller, sadece yıldırmak, tehdit etmek, güç gösterisi yapmak için çalışmaz. Onların en büyük faaliyeti gri alan üretmek ve kakafoni yaratmaktır.
Sosyal medya halihazırda dev bir gri alan. Neyin ne olduğunu herkes halen el yordamıyla bulmaya çalışıyor. Üstüne troller suyu daha da bulandırıyor. Vazifeleri bu.
Herhangi bir doğru bilginin altına onu yalanlayan, hem de bunu yüksek perdeden yapan on tane iddia girildiğinde… Bu işlem sürekli tekrarlandığında… Doğru bilginin etkisi de azalıyor.
Hele bunlar rafine tekniklerle yapılırsa… Araştırmalarla sabit: Bir yalan ne kadar akıcı anlatılıyorsa, insanların onu benimsemesi kolaylaşıyor.
Sonra bir haber (trolleri hesaba katarsak da bir iddia) görselle veriliyorsa, ona inanma olasılığımız artıyor.
Ya da şu teknik: Bir yalan, etrafta ne kadar çok görünürse, o yalanı taşıyan haberleri paylaşmanın oranı artıyor.
Hatta şu: Yanlış bir bilgiyle karşılaşmanın sıklığı onu doğruymuş gibi hissettirebiliyor. Bu sıklık, insanları “yalan olduğunu bilseler” dahi, bazı haberleri paylaşmaya sevk edebiliyor.
Trol orduları insan zihnindeki bu zayıflığa oynuyor.
İşte kitleler bu zayıf yanlarını tanımayı becerirse, bir şeyler değişecek. Değişebilir.
5.
Az önce sorduğum “bu yapılanmayı anlamak yetecek mi” sorusunun iki cevabı var demiştim.
“Evet, değişecek”li cevabı anlattım.
Ama bir cevap daha var. Maalesef.
Hayır, değişmeyecek!
Bu cevap da bir başka sorudan geçiyor: Bir siyasetçiyi ya da bir siyasi partiyi, an itibariyle “bot” kullanmaktan ya da trol ordusu kurmaktan alıkoyacak ne var?
Siyasi ahlak mı? Ceza mı? Korku mu?
O kadar serbest bir alan ki bu artık sadece tek tek birçok güç odağının trol orduları olduğunu duyuyoruz.
Kendinde güç gören birçok isim derebeyi gibi trol ordusu kuruyor. Ordusunu besliyor, yedirip içiriyor. Olası güç boşluğunu bekliyor.
Yeni bir Ortaçağ yaşantısının içindeyiz. Yeni “beylikler dönemi”ndeyiz.
Bunu ilk anlayan kişilerden birinin Trump olması, Beyaz Saray’a “dijital liderler” adı altında yeni güç odaklarını doldurması onun siyaseten sanıldığı kadar aptal olmadığının kanıtı.
Ama ondan çok daha zeki siyasetçiler de artık bu işin farkında.
Hem de dünyanın her tarafında… Cemal Süreya’dan bir dize ödünç alırsak: Türkiye hariç değil.
Yenal Bilgici Kimdir?
Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.
Brezilya günlükleri: Anne biz artık zengin miyiz? 21 Temmuz 2024
Tourists, Go Home! 14 Temmuz 2024
100 bin oyla Meclis’e giren gergedan Cacareco’nun ilham veren hikâyesi 07 Temmuz 2024
Cézanne’ın dağı, Sisifos’un çilesi, hem tanıdık hem yepyeni 30 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI