YAZARLAR

Trump, Erdoğan ve Putin’in haritaları!

‘Trump etkisi’ denilecek bir durumu gözlemliyoruz. Herkes 20 Ocak'tan önce etrafı toparlamaya çalışıyor. Tabii aciliyet arz eden yer Suriye. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kendisine hayranlığını gizlemeyen Trump’ı umut ve tedirginlik arasında bir yerde bekliyor.

Sadece Orta Doğu’nun değil Atlantik’in iki yakasından Çin sularına kadar bütün saatler Donald Trump’ın dönüşüne ayarlı.

Trump başlangıç mesaisini Rusya ile Ukrayna’da el sıkışmaya ayırmayı vaat ederken kimse onun sorumsuz bir çocuk gibi Amerikan kıtasında suları bulandıracağını beklemezdi.
Kanada’yı ABD’nin haritasına katarak liberalizmin kırmızı çoraplı ışıltılı çocuğu ve her daim Amerikan müdahaleciliğinin hazır eri Başbakan Justin Trudeau’nun yüreğini ağzına getirdi. "Ben bir savaşçıyım" dese de Trump’ı beklemeden istifayı bastı. Kanada’nın da 'Devlet Başkanı' olan İngiltere Kralı III. Charles, "Höt densiz, Kanada bizimdir" der belki! Fakat göçmüş Kraliçe II. Elizabeth mezarında kesin takla atmıştır. Trump’a protokolde yürüme dersine devam edecek kadar vakit bulamadan toprağa karıştı.
Trump'ın göz diktiği Danimarka'ya bağlı Grönland'a askerî harekâtı dışlamaması da Avrupa’daki müttefiklerini zıplattı. İnsan müttefikine böyle yapar mı? Yıllardır ABD karşısında mum gibi eriyip Charles de Galle’ün ruhuna işkence eden Paris yönetimi "AB’nin egemen sınırlarına saldırıya izin vermeyiz" diye çıkıştı. Galyalıların ‘Stratejik Bağımsızlıkçı’ damarı ansızın tutuverdi. Gaullizm ara sıra diriliyor işte!
Panama, Panama Kanalı’nı kaptırmamak için ne yapabilir ya da Meksika Körfezi’nin adının Amerikan Körfezi olması Meksika’yı ne kadar gerer bilmiyoruz. Görüldüğü üzere Orta Dünya fırtına beklerken Amerikan periferisi doluya yakalandı.

***

Ve Orta Doğu yangını... Trump neyle geliyor, birkaç galon benzinle mi? Ona sorarsanız başınıza itfaiye eri kesilir ama eline su hortumu da yakışmıyor.
Mealen ben dönünceye kadar Orta Doğu’da dağıttıklarınızı toparlayın, Abraham Anlaşmaları ile kaldığım yerden bölgeye ayar vermeye devam edeceğim diyor. Filistin’e peşinen "Hamas rehineleri bırakmazsa kimse için iyi olmayacak" tehdidini gönderiyor. İsrail’in yaptığı soykırımdan daha ileri ne yapabilir ki! Başkan Joe Biden tarafından BAE’ye verilmiş bir görev var: Hamas sonrası dönem senaryosu olarak Filistin Yönetimi’ni Gazze’ye taşıyıp uluslararası bir gücü de devreye sokarak İsrail’i rahatlatmak. Bunun için önce Yahudi dostlarının işgalci salyalarını silmesi lazım! Trump azarı Filistinlilere, ayarı İsraillilere de çekebilir! Çok dağıttınız, bu kadar yeterli; biraz da Suudi-İsrail normalleşmesinden başlayıp barışarak para kazanalım diyebilir! Bu tür bir ters köşe beklenir…
Lübnan’da Hizbullah’ın aldığı darbelerden sonra cumhurbaşkanlığı seçimi de aradan çıkarsa sonuçları İsrail lehine büyük başarı sayıp buraya da ‘tamam’ çentiği atabilir.
‘Trump etkisi’ denilecek bir durumu gözlemliyoruz. Herkes 20 Ocak'tan önce etrafı toparlamaya çalışıyor.

***

Filistin, Suriye ve Lübnan’dan sonra İran istikametinde bulutlar Irak üzerinde birikiyor. Trump daha gelmeden tehditleri Bağdat’a ulaştı. Özel bir temsilciyle Başbakan Muhammed Şiya el Sudani’ye ‘Haşd el Şaabi’yi dağıtın, İran bağlantılı grupları kontrol altına alın, Amerikan güçleri ve müttefiklerine saldırı olursa yakarım’ diye mesaj gönderdi. Suriye’den Irak’a cihatçı sıçrama tehlikesi nedeniyle Iraklı aktörler IŞİD’e karşı teşekkül ettirilmiş olan Haşd el Şaabi’yi gözden çıkaramıyor. Fakat Sudani, Trump’ın gazabına uğramamak için İran’la ilişkilere çekidüzen vermek istiyor. Dün Tahran’a gitti. ABD’nin kırmızı çizgilerine giren meseleleri konuştu. Trump döner dönmez İran’a çok sert yaptırımlar dayatacak. Irak, İran’ın yaptırımları atlatma istasyonlarının başında geliyor. Iraklı kaynaklara bakılırsa Sudani, İran’dan Amerikan üslerine saldırıların durdurulması, Haşd el Şaabi’nin istisnasız orduya entegre edilmesi ve Bağdat’ın yaptırımlara uyma taahhüdünün anlayışla karşılanmasını bekliyor. Irak’ı bir ön cephe olarak gören İran gerilimleri emmeye çalışıyor. Fakat gelecek bütün senaryolara açık…

***

Tabii aciliyet arz eden yer Suriye. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kendisine hayranlığını gizlemeyen Trump’ı umut ve tedirginlik arasında bir yerde bekliyor. Trump Suriye için "Kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalacaklar çünkü biz karışmayacağız” dese de Amerikalılar Suriye’de. Ve Amerikan kurulu düzeni, Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) yeni kurucu aktör olarak korumak istiyor. Trump, Suriye’deki askerleri çekme kararının Türkiye’ye bağlı olacağına işaret etti. Haliyle Erdoğan ile Trump arasında sıkı bir konuşma olacak.
Trump’tan daha fazla Erdoğan’ın Esad’ın düşüşündeki rolüne parmak basan olmadı. Son açıklamasında da "Türkiye 2 bin yıldır farklı isimler ve farklı şekillerle bu ülkenin (Suriye) peşinde. Erdoğan benim dostum, sevdiğim ve saygı duyduğum biri. Onun da bana saygı duyduğunu düşünüyorum" dedi. Bu karşılıklı sevgi ve saygı ifadesi aslında kurşunla gelen aşk mektubu gibi bir şey. Muhatabını anladığı kadar sınırlayan bir ilişkiye yarıyor.
Elinde Kanada, Grönland ve Panama Kanalı’nı içeren bir haritayla gelen Trump’ın mantıken benzer hevesler barındıran Erdoğan’ın kafasındaki haritaya da ‘eyvallah’ demesi gerekir.Rus lider Vladimir Putin’in ilhak edilmiş Ukrayna topraklarını içeren haritasını dert etmeden masaya oturmak istediğini de düşünürsek bu yaklaşım şaşırtıcı olmaz.
Bir kez ‘eyvallah’ dedi. 2019’da. Trump, Erdoğan’da işbirliği potansiyeli görüyor. Fakat hürmete iliştirilen “çok akıllı bir adam” övgüsü, “Kürtler konusunda benim düdüğüme dikkat kesilir” vurgusunu da içeriyor. Geçmişte "Bunu yapma" diyerek Kürtlerin peşine düşmemesini istediğinde Erdoğan'ın buna riayet ettiğini hatırlatıyor. Yani “Erdoğan Kürtler konusunda beni yine dinleyecektir” demek istiyor. Aynı zamanda "Bunun ne kadar devam edeceğini bilmiyorum çünkü onlar doğal düşmanlar. Birbirlerinden nefret ediyorlar" diyerek savaşı meşrulaştıran tehlikeli bir çizgi de çiziyor. Sağı solu belli olmayan adamın hali böyle oluyor.
Trump’ın durum tespiti ise sahayı Erdoğan’a emanet etme potansiyeline işaret ediyor: "Suriye'de olanlara bakarsanız Rusya zayıfladı, İran zayıfladı ve o (Erdoğan) çok akıllı bir adam. Adamlarını farklı şekillerde ve farklı isimlerle oraya gönderdi. Onlar da içeri girdiler ve ele geçirdiler. Böyle oldu."
Trump’ın Suriye’nin dizaynında Türkiye’nin rolünü teslim eden bir emanetçilik bu. Tabii illaki koşullara bağlı olacaktır. Faraza diyebilir ki istediğini yap ama Kürtlere karşı askeri operasyona kalkışma, Kongre’yi başıma yıktırma. Şam’daki İslamcıları dizginle. IŞİD tutsaklarına gardiyanlık yap, bize fazla iş çıkarma. İsrail’in çıkarlarını da temin et, müttefikimizi sıkıntıya sokacak unsurları ayıkla…
İsrail’in Suriye’de yeni işgal ettiği yerlerde rahatsız edilmemesi en önemli mesele olabilir. Suriye’yi yeniden kurma operasyonlarında gizli kod bu olacaktır. Trump’ın da bu konularda Erdoğan’ı ‘itaatkâr’ bulduğu söylenebilir. Aksi halde kolay kolay ‘dostum’ demez.

***

Erdoğan’ın İsrail’in çıkarlarına hizmet eden politikalarına rağmen Tel Aviv, Suriye üzerinden Türkiye-İsrail karşılaşması senaryosu üzerinde duruyor. Aslında bu Erdoğan’a haksızlık.
İsrail hükümetinin kurduğu Nagel Komitesi kritik bir zamanlamayla “İsrail, Türkiye ile doğrudan bir çatışmaya hazırlanmalıdır” diyen bir rapor hazırladı. 6 Ocak’ta Başbakan Benjamin Netanyahu, Savunma Bakanı Israel Katz ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'e sunulan raporda, Türkiye'nin Osmanlı dönemindeki etkisini yeniden kazanma hırsının İsrail ile çatışmaya yol açabileceği savunuluyor. Suriyeli grupların Türkiye ile ittifak kurması "İsrail için yeni ve güçlü bir tehdit” olarak ele alınıyor. "Suriye'den gelen tehdit, İran tehdidinden bile daha tehlikeli bir şeye dönüşebilir" deniliyor. Ordunun diğer tehditlerin yanı sıra Türkiye'nin yarattığı zorlukların üstesinden gelebilmesi için savunma bütçesinin beş yıl boyunca yıllık 15 milyar NIS'e kadar artırılması öneriliyor.

Bu rapor Siyonist elitin genişlemeci hevesleriyle bağlantılı müstakbel kaygılarını yansıtıyor. Aynı zamanda Amerika’nın askeri-mali desteğini artırma, Trump’ı koşullandırma ve yeni ilhak planlarına hazırlama amacı taşıyor. Olası ilhak kararı yeni Suriye ile düşmanlığı satın alacaktır. İlk döneminde Golan’daki ilhakı tanımış olan Trump’ın iktidarında bunu yapmak işlerini kolaylaştırabilir. Bu rapor Türkiye üzerinde de baskı kurmayı hedefliyor. Türkiye’nin Suriye’deki yeni rolünü biçimlendirmeye çalışıyorlar.

***

Tabii Amerikalılar gibi İsraillilerin yeni denklemde Kürtleri pivot bir noktada görmek istemeleri Erdoğan’ın Suriye misyonunda komplikasyonlara yol açıyor. Ankara, Ebu Muhammed el Colani’yi (Ahmed el Şeraa) SDG’nin dağıtılması, özerkliğe kapının kapatılması ve ülkenin isminin Suriye Arap Cumhuriyeti olarak kalması konusunda koşullandırmaya çalışıyor. Burada İsrail-Amerikan ekseninin öncelikleriyle çatışan hususlar var. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Esad’ın düşüşünden sonra 10 gün boyunca yürüttüğü diplomatik temaslarda herkesin “Suriye'nin komşuları için tehdit olmaktan çıkması”, “IŞİD ve PKK başta olmak üzere teröre alan bırakılmaması”, “azınlıkların güvenliğinin sağlanması”, “toprak bütünlüğünün korunması” gibi ilkeleri kabul ettiğini, bu ortak talepleri Şam'a götürdüğünü ve Colani’nin “Hiçbir itirazım yok” dediğini aktarıyor. HTŞ’yle iştigal için belirlenen prensiplerde uzlaşma var ama tarafların fil tarifi uyumsuz. Fidan’ın sözünü ettiği ‘herkes’in içinde SDG’ye destek verenler de var. Ayrıca sorun olarak Fırat’ın doğusunu mimleyen toprak bütünlüğü meselesi konuşulurken Türkiye Suriye’de ABD ve İsrail’le birlikte suçlanan tarafta yer alıyor. Askeri varlığını YPG-SDG varlığıyla gerekçelendiren Türkiye, İsrail ve ABD’ye “çık” dese kendisi de içerde. Fidan, Şam’dayken SDG’yi dağıtma görevinin artık yeni Suriye yönetiminde olduğunu söylemişti. Sonra Türkiye’nin Kürtler dahil bütün azınlıkların hamisi olduğunu da savundu. Hatta Colani’den bu konuda garantiler aldığını söyledi. Colani’nin yol haritasından bahsederken devletin isminin Suriye Arap Cumhuriyeti olarak kalacağını da belirtti. Arap tanımının korunması Suriye’nin kendi Kürt açılımının önünü kesen yaklaşımın tezahürü. Şimdilik yol haritaları birbirine çelme atıyor. Çelişkileri aşmak liderler arasında harbi bir konuşmayı gerektiriyor. Ve Türkiye, Trump’a ikili stratejiyle hazırlanıyor:
Bir tarafta İmralı açılımıyla sınırın altındaki ve üstündeki Kürt sorununu durgun sulara çekmeye çalışıyor.
Diğer yandan SDG’ye karşı askerî harekât tehdidini masada tutuyor.

Trump’ın Erdoğan hayranlığı Suriye’de nasıl kendini gösterir? Erdoğan, "Biz Kürtlerin de hamisiyiz” diyerek yaklaşırsa Trump’a “Eyvallah” dedirtir mi? Erdoğan’ın Şam’daki rolü Amerikan çıkarlarını garantilerse bu olasılık dışlanamaz.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.