Trump’ın altın çağı: Drill baby, drill
Trump, uluslararası anlaşmalara, iklim değişikliği gibi konulara kulağını tıkayarak ABD’ye altın çağını yaşatmak iddiasıyla yerin altından ne çıkıyorsa enerjiye çevirelim demeye getiren kararnamelerle yola koyuldu. Ne var ki piyasa dinamikleri, gümrük vergilerinin ters tepme ihtimali gibi riskler üreticileri temkinli olmaya itiyor.
ABD Başkanı Donald Trump, göreve geldiği ilk günde 26 kararname imzaladı. Göç meselesinden ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmesine uzanan bu silsilede enerji ve iklim de atlanmadı.
Bu kararlar, ABD ekonomisi ve enerji sektörünün geleceği kadar dünyanın genelini de etkileyecek. Bu hafta, Önce Amerika, Enerjinin Serbest Bırakılması, Ulusal Enerji Acil Durum Deklarasyonu ve Paris Anlaşması’nda çekilme kararı üzerinden atılan bu adımlara ve etkisine mercek tutacağız.
ENERJİDE ACİL DURUMDAN PARİS ANLAŞMASI’NA TRUMP’IN KARARNAMELERİ
Enerji ve iklime dönük olarak 'Amerika Önce', 'Ulusal Enerji’de Acil Durum', 'Enerji̇ ve Çevre Sektörlerı̇nı̇ Etkı̇leyen İcra Emı̇rlerı̇', 'Amerika Enerjisini Serbest Bırakma' (Zincirlerinden Kurtarma), 'Alaska’da Enerji Üretimini Artırma', 'Uluslararası Çevre Anlaşmalarında Amerika'yı İlk Sıraya Koyma' başlıklarını içeren kararnameler serisi imzalandı.
Kararnamelerin bazılarına bakacak olursak; 'Amerika Enerjisini Serbest Bırakma' (Zincirlerinden Kurtarma) kararı, enerji ve iklimle ilgili düzenleyici gerekliliklerin azaltılması yoluyla ABD'de enerji arama ve üretimini teşvik etmeyi amaçlayan çeşitli yerel politikaların ana hatlarını çiziyor. Bu politikalar, ABD'yi nadir toprak minerallerinin önde gelen işleyicisi haline getirme ve eyaletlerin emisyon feragatlerini kaldırarak elektrikli araç “zorunluluğunu” ortadan kaldırma hedeflerine sahip. 'Ulusal Enerji Acil Durumunun İlanı' ise yetersiz enerji üretimi, nakliyesi, rafinajı ve üretiminin ulusal güvenlik ve dış politikada yarattığı tehdide odaklanıyor. Bu çerçevede ABD’nin hem teknolojide liderliğini koruması hem ulusal güvenliği, aralarında petrol, doğal gaz, nükleer, kömür, hidro gibi kaynaklardan üretimin artırılmasına bağlı kılınıyor. Kararnamede hidro dışında yenilenebilir kaynakların yer almadığı dikkate alınmalı.
Diğer kararnamelerse geniş biçimde rüzgar üretiminin ve bunun için verilen arazilerin gözden geçirilmesi, Biden döneminde iklim kaygıları nedeniyle getirilen federal kısıtlama, yasaklama, yenilenebilir teşvikler ve uyulacak kuralların askıya alınarak incelenmesine odaklanıyor. Paris Anlaşması’ndan çekilme de bu sepete dahil edilebilir.
TRUMP’IN ‘DRILL BABY, DRILL’ HEYECANI VE ÜRETİCİLERİN TEMKİNLİLİĞİ
Yukarıda özetlenen kararnameler aslında sürpriz değildi, Trump’ın seçim kampanyasındaki vaatlerinin yansımasıydı. Peki üreticiler ne düşünüyor. Dallas Fed’in anketi bu konuda fikir veriyor. Söz konusu ankete katılan 134 enerji şirketinin yüzde 65’ten fazlası petrol ve gaz sektöründe üretim açısından, izinlerden sondaj kurallarına kadar pek çok konuda önümüzdeki 4 yılda üreticiler lehine koşullar oluşacağını düşünüyor. Bununla beraber neredeyse aynı orandaki katılımcı, 2025’te önceki planlarının ötesinde “drill baby, drill” diyerek sondaj kuyusu açmaya koşmayacaklarını söylüyor. Peki neden?
Üreticilerin temkinliliği üç neden etrafında açıklanabilir. Öncelikle küresel düzeyde petrol fiyatlarını Trump veya ABD belirlemiyor. ABD’nin de etkisi var, ancak bu tek bir merkezin kararıyla olmuyor. Üreticiler, serbest piyasalarda belirlenen fiyatlar karşısında kazdıkları her kuyudan maksimum kâr elde etmeye çalışıyor. Yani amaç çok kuyu açmak değil, olanlardan mümkün mertebe daha çok kâr elde etmek. İkincisi, petrol talebinin dünyada ne zaman tepe noktasına ulaşacağına dönük bir ayrışma var: Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) 2030 derken, OPEC 2045’leri işaret ediyor. Bu ayrışmaya rağmen, iki senaryo da petrol talebinde gerileme olacağını salık veriyor. Buysa üreticilerin yine kâr marjlarını gözeterek “sondaja hücum” demesine engel oluyor.
Üçüncüsü, dünya genelinde yenilenebilir kaynakların payında bir artış var ve maliyetlerindeki düşüş yaygınlaşmasını hızlandırıyor. Zaten petrol talebinde gerileme projeksiyonunda da bu faktör yönlendirici. Hal böyle olunca sadece iç pazarda değil, ihracat adreslerinde de talep gerileyecektir. Buysa üreticilerin orta vadeli projeksiyonda kâr bir yana zarar etmesine neden olabilir. Dozu daha düşük olmakla beraber benzer kaygıların LNG için de olduğunu gözetmek gerekiyor.
Trump yönetimi ve uzmanların odaklandığı bir diğer konu elektrik. Beyaz Saray, ABD elektrik şebekesinin talebe yetişememe senaryosunu bir kabus olarak ele alıyor. Talep artışının itici nedeni olarak AI ve veri merkezlerinin devasa elektrik tüketimine vurgu yapılıyor. Örneğin IEA öngörüleri, 2035’te dünyadaki bu merkezlerin Türkiye’nin bir yılda tükettiği elektriğin 5 katını tüketebileceği konusunda uyarıyor. Ancak bu şirketler, 4 yılda bir değişen yönetimlerin radikal kararlarıyla ifrat ve tefrit arasında gidip gelmek yerine yönlerini nükleere çevirmiş görünüyor. Örneğin Microsoft, Three Mile Island’ın iki reaktörünü kiralamıştı, peşinden Amazon ve Google’un “Microsoft’a var da bize yok mu?” diye Washington yollarını aşındırdığı biliniyor.
KANADA VE MEKSİKA’YA YÜZDE 25’LİK VERGİ VE İÇ ÜRETİM/ENFLASYON
Trump’ın kararnameleri içinde yer almasa da dilinden düşmeyen bir başka konu gümrük vergilerindeki artış, dahası bunun son dakikada bir değişiklik olmazsa petrolü de içerecek olması. Burada sık sık adı zikredilenlerse Kanada ve Meksika. Bu iki ülke neden önemli?
ABD Enerji Enformasyon Dairesi verilerine göre ABD geçtiğimiz yıl günlük 13.25 milyon varil petrol üretti. İhracat 4.2 milyon varile çıkarken ithalat yine 5-6 milyon bandında seyretti. İthalattaki ana adreslerse değişmedi. ABD, 2024’te Kanada’dan günlük olarak 4 milyon varil, Meksika’dan 380 bin varil ham petrol ithal etti. Bu resmi değiştirmek isteyen Trump, iç üretimi artırarak bir yandan ithalatı azaltmak istiyor, bir yandan da bu ülkelere dönük vergi yöntemiyle ekstra geliri kasasına koyma hedefinde. Ancak üretim verileri, ABD’nin net ithalatçı pozisyonundan ne zaman çıkacağını net biçimde ortaya koymuyor. Buysa daha pahalıya petrol almaya neden olabilir. Bir başka anlatımla NAFTA’nın ölümü, ABD’ye de yüksek bir fatura çıkarabilir.
PARİS ANLAŞMASI’NDAN ÇEKİLME YİNE YOKSULLARI VURACAK
'Uluslararası Çevre Anlaşmalarında Amerika'yı İlk Sıraya Koymak' başlıklı kararname iki konuyu kapsıyor: Paris Anlaşması’ndan çekilme ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ABD tarafından verilen her türlü mali taahhüdün durdurulması veya iptal edilmesi ve ABD Uluslararası İklim Finansmanı Planının iptal edilmesi.
Paris Anlaşması’ndan daha önce çekilen Trump, Biden döneminde alınan 'anlaşmaya geri dönme kararını' iptal etti. Aynı anlaşma, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle mücadele ve enerji dönüşümü için finansman aktarımını da içeriyor. Hal böyle olunca Trump, bu desteği de kesmiş oldu. Peki bu destek ne kadardı?
ABD, Uluslararası İklim Finansmanı Planı’yla, yükselen ve gelişmekte olan ekonomilere 2024’e kadar 11 milyar dolar yardım sağladı. ABD Uluslararası Kalkınma Finansmanı Kurumu'nun taahhütleri ise Biden'ın başkanlığının ilk iki yılında neredeyse 14 milyar dolara yükselmişti. Biden, ayrıca BM’nin Yeşil İklim Fonu'na 3 milyar dolar taahhüt etti. İşte bu yardımlar ve taahhütler ortadan kalktı. Hal böyle olunca Trump; sadece kendi ülkesinin iklim yükümlülüklerini askıya almadı, bu konuda istekli olan ancak mali gücü sınırlı kalan ülkelerin çabalarını da boşa düşürdü. Kaldı ki Trump yalnızca Paris Anlaşması değil, UNFCCC’den de çıkmayı düşünüyor. Bu durum bir nevi, 'ABD iklim değişimine inanmadığı veya bu ABD çıkarlarına uymadığı için biz de gerekli dönüşümü yapamıyoruz' sonucuna varacak bir cesaret kırıcılığa neden oldu. Ancak Çin’in artan nükleer santralleriyle beraber emisyonlarında kesintiye gitmesi, Trump’ın arzu ettiğinin aksine Çin’in bu konuda liderliğine de zemin yaratabilir.
Sonuç olarak Trump, uluslararası anlaşmalara, iklim değişikliği gibi konulara kulağını tıkayarak ABD’ye altın çağını yaşatmak iddiasıyla yerin altından ne çıkıyorsa enerjiye çevirelim demeye getiren kararnamelerle yola koyuldu. Ne var ki piyasa dinamikleri, gümrük vergilerinin ters tepme ihtimali gibi riskler üreticileri temkinli olmaya itiyor. Benzer biçimde 4 yılda bir değişen iktidarın bir öncekinin kararlarını iptal edip, “ben bunu uygun gördüm” tarzındaki yönetim anlayışı, piyasa istikrarı, gelecek projeksiyonu ve yatırımlar konusunda belirsizlik, isteksizlik yaratıyor. Kimse 2028’de resmin komple değiştiği bir yasal düzenlemeler silsilesi karşısında milyarlarca dolarlık yatırım yapmak istemiyor. Öte yandan Trump’ın Paris Anlaşması kararı ve bunun UNFCCC’ye uzanma ihtimali, yoksul ülkelerin iklimle mücadele çabasını sekteye uğratıyor. Üstelik, bazı ülkelerin bile isteye, sadece ABD ekonomisinin çıkarları uğruna su altında kalmasına kapı aralıyor. Dünya bunun karşısında ya 'bazılarının kârı kimilerinin canından önemlidir' diyecek ya da ABD’nin bu başı buyrukluğuna ses çıkaracak…
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. Aralarında AA Energy Terminal, Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
Yıldız: Çözüm, çatışmanın ciddiyetini tanımaktan geçiyor 20 Ocak 2025
Aynı nakarat, hep aynı, aynı: Katar-Suriye-Türkiye Doğal Gaz Hattı 15 Ocak 2025
2025’te Dünya: Suriye ve İsrail-Filistin 07 Ocak 2025
'Pezeşkiyan nükleer uzlaşıyla yaptırımlardan kurtulmayı hedefliyor' 06 Ocak 2025 YAZARIN TÜM YAZILARI