Trump’ın nihai planı ne olabilir?

Seçimlerdeki yenilgisini hala kabul etmeyen Donald Trump’ın nihai planı ne olabilir? Bu öfke nöbetleri darbe girişimine mi işaret ediyor, yoksa bu bir iktidara tutunma çabası mı?

Google Haberlere Abone ol

Nicholas Goldberg

Şu anda neye tanıklık ediyoruz? Bu bir darbe girişimi mi yoksa Başkan Trump’ın seçim sonucuna rağmen iktidara tutunma çabası mı? Yahut, yakında baskı altında pes edecek huysuz ve acılı bir mağlubun yaşadığı acınası ve başarısızlığa mahkum bir öfke nöbeti mi?

Joe Biden’ın seçimi kazanmasının üzerinden günler geçti ve Trump hâlâ bunu kabul etmeyi reddediyor. Trump, geçen hafta sonu boyunca, nefesini tutmuş halde bekleyen 89 milyon Twitter takipçisine büyük harflerle “BU SEÇİMİ BÜYÜK FARKLA KAZANDIM” dedi. 3 Kasım’dan beridir ‘usulsüzlük’, ‘seçimlere müdahale’ ve ‘sahte oylarla dolu bir foseptik çukuru’ suçlamalarını yöneltirken, bunların ‘seçimleri çalmak’ için ‘posta yoluyla işleyen bir oy pusulası aldatmacası’ diye adlandırdığı şeyin parçası olduğunu ileri sürdü.

TRUMP YİNE KORKU VE BÖLÜNMEYİ KÖRÜKLÜYOR

Bunlar, güvensizlik ve kızgınlığı körükleyen, ulusu zayıflatan ve ülkenin yarısına kendisini aldatılmış ve kötü hissettiren tehlikeli ve kışkırtıcı iddialar. Trump, başkanlığı boyunca yaptığı üzere, kendi siyasi çıkarları doğrultusunda korku ve bölünmeyi kullanıyor ve sonuçlarından endişe duymuyor. Politico/Morning Consult tarafından gerçekleştirilen bir anket, Cumhuriyetçilerin yüzde 70’inin seçimlerin özgür ya da adil olmadığına inandığını, buna karşın Demokratların yüzde yedisinin bu fikre katıldığını gösteriyor.

Bakın, şunu açıklığa kavuşturalım: Başkan’ın somut seçim usulsüzlüklerini sorgulama hakkı var. Eğer seçimlerin gidişatını değiştirecek kadar yaygın ve gerçek bir sahtekârlık varsa, bırakın dava açsın. Eğer Demokratların süreci gasp ettiğini doğrulayan bir takım gizli kanıtlara sahipse, şimdi bunları ortaya koymanın tam zamanıdır. Bir hukuk mahkemesine sosyal medyadaki büyük harfler değil ciddi argümanlar sunulur.

Ne var ki, o böyle yapmıyor. Bundan ziyade, dövünüyor, mızmızlanıyor, suçluyor. Mahkemeler, kampanya ekibinin içerikten mahrum birçok dava girişimini çoktan geri çevirdi. Her iki partiden onlarca eyalet seçim yetkilisi, New York Times’a, geniş düzeyde bir sahtekârlık ya da usulsüzlük belirtisi görmediklerini söyledi. Washington Post gazetesinin haberine göre, Trump’ın üst düzey yardımcıları, sahtekârlığa dair kanıtlarının zayıf olduğunu ve Trump’ın eninde sonunda durumu kabul etmek zorunda kalacağını özellikle belirtiyorlar.

UMUTSUZ ÇIRPINIŞLAR GERÇEKLERİ YENEBİLİR Mİ?

Bu arada, boş yere kılı kırk yarıyor; başkanlığı geri kazanabilmesi için birkaç eyalette olağanüstü geri dönüşlere ihtiyacı var. Basit gerçek şu ki, Joe Biden muhtelemel seçilmiş başkandır ve durumun bundan farklı olduğunu ispatlama yükü de Trump’ın omuzlarında. Ve uzmanlara göre bu hiç gerçekleşmeyecek.

Yine de, seçim öncesinde barışçıl bir iktidar devri taahhüdünde bulunmayı birçok kez reddeden Trump, yüzsüz bir şekilde, koltuğu terk etmeyecekmiş gibi davranıyor. Gelecek mali yılın bütçesini planlamaya devam ediyor. Yönetimi, iki eski Beyaz Saray personel şefinin deyimiyle 'gecikmiş bir devir teslimin ciddi maliyetlerine rağmen', federal yasalar uyarınca seçimin galibine sunulması gereken parayı ve erişimi Biden’ın ekibine vermeyi reddediyor.

Utanç verici bir şekilde, üst düzey Cumhuriyetçiler ve Trump tarafından atananlar, en azından kamuoyu önünde seçimin hâlâ kazanılabilir olduğu yanılsamasını destekleyerek başkanla (Trump) adeta dalga geçiyorlar.

Başsavcı William Barr, Trump’ı karşısına oturtup ona gerçeği söylemek yerine, kamuoyu önünde, seçmen sahtekarlığı hakkında daha fazla federal soruşturmanın açılmasına izin verdi (Adalet Bakanlığı’na bağlı seçim suçları şubesinin başkanını, durumu protesto ederek istifasını vermeye teşvik etti).

SEYİRCİSİ OLMAYAN TRAJİKOMİK BİR PİYES

Dışişleri Bakanı Michael R. Pompeo, şaka ve tehdit arasında bir yerde sıkışmış gibi görünen kafa karıştırıcı açıklamasında, gazetecilere 'ikinci bir Trump yönetimine yumuşak bir geçiş olacağını' söyledi. Bununla birlikte, Trump’ın da yaptığı üzere, Biden’a hileli ve ‘yasa dışı’ oylarla destek verildiğini ima ederek, her ‘yasal’ oyu saymanın önemli olduğunu ifade etti.

Şüphesiz ki bunu iyi bilen Senato’nun Cumhuriyetçi çoğunluk lideri Mitch McConnell da Biden’ın zaferini kabul etmeyi reddetti ve samimiyetsiz bir ifadeyle Trump’ın bir sahtekârlık hikayesi oluşturma konusundaki hayalperest çabalarını savundu.

İşte bu, onların alaycı tavrı. Peki, bu bir sürpriz mi? Bu durum, birçok Cumhuriyetçi liderin, daha en baştan itibaren Tump’a nasıl davrandığını ve onu bu ülkeye zarar verecek meselelerde nasıl da destekleyerek teşvik ettiğini gösteriyor.

Trump’ın seçim sonucunu reddedişi, ülkenin dört bir yanında yaşayan Amerikalılardan aldığı 71 milyon oy ve cumhuriyetçi yetkililerin kötülüğe dönük bayağı teşvikleri olmasaydı, belki de kimsenin izlemediği bir tiyatro oyunu -ya da başarısızlığı açısından Kaptan Queeg benzeri bir çöküş hikayesi- olarak kaydedilebilirdi.

HİSTERİ KRİZİ Mİ YOKSA UZUN VADELİ BİR PLAN MI?

Trump’ın nihai planı ne olabilir? Sebep yalnızca mağlup olmaya dayanamaması mı? Görevden ayrılmasının ardından siyasi varlığını sürdürebilmek için mi, yoksa, tanrı korusun, 2024 seçimine hazırlanmak için mi ‘çalıntı bir seçimle’ ilgili yanlış bir hikâye yazıyor? Gerçekten de iktidara tutunabileceğine mi inanıyor?

Göründüğü kadarıyla 20 Ocak’ta Joe Biden gerçekten de göreve başlayacak ve Trump sahneden homurdanarak ve belki o zaman bile duruma razı olmayarak çıkacak. Ama kim bilir? Bu, geçici bir durum.

Trump, daha başkanlığının başından itibaren demokratik kurallara, normlara, tarihe, sürece ya da kurumlara saygısı olmadığını ortaya koydu. Dört yıl sonra, görev süresinin sonunda bile aynı derecede küçümseyici davranışlar sergiliyor.

Artık yetti. Bir baba olarak, (çocuklarımın/ç.n.) öfke nöbetleri hakkında bir iki şey hatırlıyorum. Ağlama aşaması vardı. Tekmelerin ve çığlıkların havalarda uçuştuğu, kasların gerildiği anlar vardı. Ve ardından, neredeyse fark edilmez bir şekilde, bu gerilim azalmaya başlıyordu. Git gide azalan hıçkırıklar arasında nefes nefese kalınan anlar vardı. Gözyaşları azalıyor ve sonra duruyordu.

Umalım da baş çocuğun (toddler-in-chief) öfke nöbeti de benzer bir gidişat izliyor olsun.


Yazının orjinali LA Times sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)