Trump'ın zaferi, ‘trafik ışığı’ koalisyonunun sonu
ABD ve Almanya, 6 Kasım’da tarihi bir akşam yaşadı. Trump ikinci kez başkan seçilirken, ekrana Berlin’den son dakika haberleri düşüyordu: “Trafik ışığı koalisyonu çöktü!” Bunda Trump’ın da payı var.
ABD'de Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump zaferini ilan ederken, Almanya'da Başbakan Olaf Scholz koalisyon hükümetini dağıttı. Yaklaşık üç yılın ardından Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve liberal Hür Demokrat Parti'den (FDP) oluşan üçlü koalisyon çöktü. Böylece gelecek Kasım ayında yapılması beklenen seçimlerin, en geç 2025 baharında gerçekleştirilmesi öngörülüyor. Artık sosyal demokratlar ve Yeşillerden oluşan bir azınlık hükümeti görevde ve ‘topal ördek’ konumundalar. Trump’ın sadece birkaç saat önce Beyaz Saray'a yeniden seçildiği ve açıkça düşmanca davrandığı Almanya, karar alamayacak bir hükümetle kalmak için herhalde daha kötü bir zaman seçemezdi.
Çarşamba akşamı yapılan koalisyon komitesinin son toplantısında SPD, Yeşiller ve FDP, bütçe ve ekonomi konusundaki anlaşmazlıklarını çözemedi. Bunun sonucunda Başbakan Scholz, FDP’li Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden aldı. Scholz, toplantıda Lindner ve FDP'ye daha düşük enerji fiyatları ve yatırım primlerinden oluşan bir paket sunduğunu, ayrıca Ukrayna’ya destek için daha fazla mali kaynak talep ettiğini belirtti. Açıklamasında “Ancak, bir kez daha ifade etmek zorundayım” diyen Scholz şöyle devam etti: “Federal Maliye Bakanı, hükümette ülkenin iyiliği için bu teklifi uygulamakta isteksizdi. Artık ülkemizi bu tür bir davranışla yüz yüze bırakmak istemiyorum. Çözüm veya uzlaşmayı reddeden herkes sorumsuzca davranıyor. Federal Şansölye olarak buna müsamaha gösteremem.”
Scholz'un Lindner'e yönelik suçlamaları arasında güven ihlali, küçüklük, terbiyesizlik ve bencilliğin yanı sıra 'ideolojik saplantı' ifadesi de yer aldı. Scholz, Lindner’i sert bir dille eleştirirken, kendi duruşunu öne çıkarıyordu.
TRUMP'IN KİEV'İ TEHDİDİ KRİZE YOL AÇTI
‘Trafik ışığı’ koalisyonunun çöküşündeki ana nedenlerden biri, tüm sonuçlarıyla birlikte Almanya’yı da etkileyen Ukrayna savaşıydı. Almanya, ABD’den sonra Ukrayna’nın en büyük destekçisi konumunda. ABD, Rusya’nın Şubat 2022’de başlattığı saldırıdan bu yana Ukrayna’ya yaklaşık 85 milyar Euro yardımda bulunurken, Almanya 15 milyar Euro civarında destek sağladı. Avrupa Birliği (AB) aracılığıyla da Ukrayna’ya çoğunlukla mali olmak üzere yaklaşık 44 milyar Euro yardım aktarıldı.
Ancak Trump, Beyaz Saray’a ikinci kez gelirken Kiev’e yardımları keseceğini açıkladı. Eğer bu tehdit gerçekleştirilirse Almanya’nın Ukrayna’ya daha fazla yardım yapması gerekecek. Nitekim Çarşamba günü yapılan bütçe görüşmesinde, güvenlik maliyetlerini karşılayabilmek için Maliye Bakanı’ndan borç frenini serbest bırakması talep edildi. Görüşmeden bir hafta önce Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Trump'ın seçilmesinin Almanya’yı 'güvenlik yatırımlarını artırmaya' zorlayacağını söylemişti. Ancak Lindner, borç frenini gevşetme önerisini reddetti ve denk bütçe politikasını savundu.
LINDNER’İN NEOLİBERAL BELGESİ ÜLTİMATOM GİBİ ALGILANDI
Koalisyon liderleri iki buçuk saat boyunca bütçedeki milyarlarca Euro’luk açığı ve zayıflayan ekonomiyi nasıl iyileştireceklerini tartıştılar. Scholz ve Yeşiller’den Ekonomi Bakanı Robert Habeck, Ukrayna ve İsrail’e desteğin yanı sıra enerji maliyetlerini düşürmeyi ve istihdamı korumayı hedefleyen maliyetli bir politika izliyor.
Öte yandan Lindner, ‘ekonomik dönüş’ adını verdiği belgede yüksek gelir grupları için dayanışma ek ücretinin kaldırılmasını ve iklim politikasında değişiklik yapılmasını öneriyor. Lindner’in, bütçe görüşmesinden önce açıkladığı bu 18 sayfalık belge, koalisyon ortakları tarafından bir ‘ültimatom’ gibi algılandı. Görüşlere göre Lindner, hükümete son verme niyetini zaten günler öncesinde bu belge aracılığıyla ortaya koymuştu. Lindner'in bu belgesi, liberal bir ekonomi anlayışı doğrultusunda, şirketlere daha fazla özgürlük tanınmasını savunuyor.
Sonuç olarak, bütçe görüşmeleriyle ‘trafik ışığı’ koalisyonu dağıldı. Ekonomik kriz devam ediyor ve Trump’ın yeniden seçilmesi Alman ekonomisini olumsuz etkileyebilir. Trump’ın ithalata yüzde 10 vergi uygulaması halinde Alman ekonomisi büyük zarar görecek. Bunun sonucunda işsizlik artabilir. Özellikle makine mühendisliği, ilaç ve otomotiv sektörlerindeki Alman şirketlerinin ABD pazarında zorlanacağı öngörülüyor.
Bu kriz ortamında azınlık hükümeti konumuna düşen koalisyon ortakları, siyasi olarak ‘topal ördek’ oldukları için önemli kararlar alma gücünden yoksun kalmış durumda. Scholz, 15 Ocak'ta Federal Meclis'te güven oylaması yapılacağını ve Mart ayı sonuna kadar yeni seçimlerin yapılabileceğini duyurdu. Eğer güven oylamasında Başbakan’ın güvenoyu almazsa, Cumhurbaşkanı Federal Meclisi feshedebilir ve seçimler en geç Nisan başında yapılabilir.
Eğer Scholz muhalefetin baskısıyla güven oylamasını erkene alırsa yeni seçim de buna paralel olarak erkene alınmış olacak. Almanya'nın iki Hristiyan demokrat partisi Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birliği’nin (CSU) oluşturduğu siyasi ittifak CDU/CSU şimdiden en geç gelecek hafta Federal Meclis'te güven oylaması yapılması çağrısında bulundu. Bu durumda Alman halkı muhtemelen Ocak ayı başında yeni bir Federal Meclis seçecek. Ancak, tüm görüş ayrılıklarına rağmen SPD ve CDU/CSU ittifakının gelecek aylarda iyi geçinmesi gerekiyor. Çünkü bu günlerde eski partiler arasındaki çekişmelerden en çok aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ile popülist sol parti Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) faydalanıyor. Trump’ı ilk kutlayanların başında AFD’li siyasetçiler olduğu düşünüldüğünde, Almanya’da ‘eski parti’lerin siyasi çekişmelerinin Avrupa’nın yanı sıra Türkiye için de şimdiden öngöremeyeceğimiz siyasi sonuçlara yol açması muhtemel.