TTB: Açıklanan hasta sayısı sadece zatürreye dönüşenler mi?
Türk Tabipleri Birliği, korona virüsü salgının 8’inci ayına ilişkin değerlendirme raporu hazırladı. Tabiplere göre özellikle kasım sonu ve aralık ayı Türkiye için çok zorlu geçecek. Prof. Dr. İbrahim Akkurt ise korona hastalarından zatürre olanların hastaneye yatırıldığını belirterek, "Acaba hasta sayısı diye ifade edilen sayı, bizim o gün yatırdığımız zatürre sayısı mı?" sorusunu gündeme getirdi. TTB ayrıca Covid 19'un sağlık çalışanları için meslek hastalığı kabul edilmesi çağrısı yaptı.
ANKARA - Türkiye’de korona virüsü vakalarındaki artış sürerken çok sayıda ilde 65 yaş üzeri kişilere sokağa çıkma kısıtlaması getirildi. Salgının başından bugüne uyarılarını kamuoyuyla paylaşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) ‘Covid-19 Pandemisi 8. Ay Değerlendirme Raporu’na ilişkin online açıklama düzenledi.
Pandeminin son durumuna ilişkin bilgilerin paylaşıldığı toplantıya, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, TTB Merkez Konseyi Üyesi Prof. Dr. İbrahim Akkurt ile TTB Covid-19 İzleme Grubu üyeleri Prof. Dr. Kayıhan Pala, Prof. Dr. Özlem Kurt Azap ve Doç. Dr. Cahit Işık Yavuz katıldı. Toplantının açılışında konuşan TTB Başkanı Fincancı, “Bir yandan aşı çalışmalarıyla ilgili umutlu açıklamalar sürerken bir yandan da bu aşıların mutlu azınlığa ulaşabileceği, Türkiye gibi ülkelerde sınırlı erişim olacağı tartışılıyor. Türkiye’nin dört bir yanında yoğun bakım yataklarının dolduğu, servislerin yetmediği, ne yazık ki salgınla baş etmenin tedavi edici hekimlikle sınırlandığı günlerden geçiyoruz” eleştirisinde bulundu.
‘TURKUAZ TABLODA KUŞKULU OLMAYAN TEK ŞEY O GÜNKÜ TARİH’
TTB’nin hazırladığı pandeminin 8’nci ayına ilişkin değerlendirme raporuna ilişkin sunumu TTB Merkez Konseyi Üyesi Prof. Dr. İbrahim Akkurt yaptı. Pandeminin faturasını toplumun çektiğini ifade eden Akkurt, “Hızlı yeniden açılma temposuyla birinci dalga henüz kontrol altına alınmamışken kontrolsüz bir açılma tekrardan alevlenmeye sebep olmuştur. Ülkemizdeki gerçek durumu hala resmi verilerle net olarak bilemiyoruz. Resmin tümünü görebilme şansımız hala yok” dedi.
Türkiye’deki ağır hasta sayısındaki artışın pandeminin iyiye gitmediğini gösterdiğini belirten Akkurt, günlük yayınlanan turkuaz tabloya ilişkin verilerin gerçekleri yansıtmadığını ve sahadaki durumla çeliştiğini belirterek şunları söyledi:
“Dramatik artışın her akşam yayınlanan turkuaz tabloya yansıması ile saha çok ciddi çelişmektedir. İfade edilen günlük test sayısının kaç kişiye yapıldığını bilmiyoruz. Her gün ya da gün aşırı herkese yapılan testleri mi kapsıyor? Bunu bilmemiz çok önemli. Hasta sayısı gerçekten neyi gösteriyor? O gün için hastaneye yatanların sayısını mı, PCR test pozitif olanların sayısını mı, durumu orta derecede olanları mı? Bugüne kadar en sıkıntılı olan durumu pek gündeme getirmedik. Baktığımızda bu sayıların içinde hastalardaki zatürre oranı yüzde 4,5,6 oranında gözüküyor. 35 yıllık göğüs hastalıkları uzmanıyım. Covid tanısı konmuş bir kişinin akciğerleri etkilenmemişse yani zatürre olmamışsa o kişi hastaneye yatmaz. İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor. Acaba hasta sayısı diye ifade edilen sayı bizim o gün yatırdığımız zatürre sayısı mı? Turkuaz tabloda kuşkulu olmayan tek şey o günkü tarih.”
SADECE 23 İLDE BİR GÜNDEKİ VAKA SAYISI 20 BİNİN ÜZERİNDE
24 Ekim tarihinde Türk Tabipleri Birliği Genel Yürütme Kurulu toplantısı yaptıklarını, aralarında Ankara, İstanbul ve İzmir’in de olduğu 23 ilden tabip odası temsilcilerinin bu toplantıya katıldığını, tabiplerden 24 Ekim tarihinde günlük vaka sayılarını paylaşmalarını istediklerini belirten Akkurt sözlerine şöyle devam etti:
“Ankara günlük vaka sayısının 4 binin altına inmediğini söylüyor. Keza Kahramanmaraş bin 200 diyor. İzmir hiç binin altına inmiyor ki İstanbul zaten 10 binin üzerinde. Sadece 23 ilde 24 Ekim itibariyle 20 binin üzerinde günlük vaka kaydedildi. Bu sayı şimdi ikiye mi katladı diye endişeleniyoruz ve belirsizlik içerisindeyiz. İstanbul şu anda kaynıyor. Bu kaynamanın işaretleri çok önceden verildi. İstanbul’da ambulans bulunamıyor hastaların nakli konusunda. Çok ciddi kaotik ortama Covid nedeniyle girmiş durumdayız.”
‘İSTANBUL’DA YÜZDE 25 BAĞIŞIKLIK TURKUAZ TABLODA VERİLEN TOPLAM SAYIYI ÇÖPE ATAR’
Bazı basın yayın organlarında salgının altı hafta içerisinde hız keseceğine ilişkin haberler okuduğunu belirten Akkurt, bazı haberlerde İstanbul’da bağışıklık oranının yüzde 25’e ulaşıldığı ifadesine rastladığını belirterek, şu eleştiride bulundu:
“Virüsün merkezi haline gelen İstanbul’da bağışıklık oranında yüzde 25’e ulaşıldı deniyor. Bu tek başına şu ana kadar turkuaz tabloda verilmiş sayıların hepsini çöpe atar. Eğer yüzde 25 bağışıklığa ulaşılmışsa, İstanbul’da 4 kişiden 1’i Covid oldu demektir. Türkiye genel tablomuz 400 bine yeni yaklaşıyor. İstanbul’da 4 milyon kişi Covid-19 mu oldu? Fahrettin Koca’nın, ‘Şu anda 3 kişi 1 kişiyi enfekte ediyor. Bu üç kişiden 2’sinin bağışıklığı karşı koyacak, bunun sonucunda da toplumun yüzde 40’ına bulaşacaktır’ diyor. Bunun Türkçe meali sürü bağışıklığıdır. Resmen bilerek, güçle, siyasal güçle insanları hasta etmeye, insanları tırnak içinde perişan edip ölüme sevk etmek demektir.”
‘COVİD-19 MESLEK HASTALIĞI SAYILSIN’
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) her ay iş cinayetleri tablosu yayınladığını, marttan bu yana bu listeye Covid-19’un da girdiğini belirten Akkurt, “En son ekim ayında iş cinayetlerinde kaybedilen her 4 işçiden 1’i Covid-19’dan kaybedilmiş” dedi. Covid-19’un sağlık çalışanları için meslek hastalığı, diğer hizmet sektörü için de iş kazası olarak tanımlanması gerektiğini ifade eden Akkurt, “Sağlık Bakanı ısrarla kaç sağlık çalışanının hasta olduğunu ifade etmiyor. 10 Kasım itibariyle 66’sı hekim olmak üzere 156 sağlık çalışanını kaybettik. Sağlık çalışanları için Covid mutlaka meslek hastalığı olmalıdır” diye konuştu.
TTB’nin hazırladığı Covid-19’un sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak tanımlanmasını içeren yasa teklifi önerisine ilişkin bilgileri de aktaran Akyurt, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık çalışanlarına konan tanıları Sosyal Güvenlik Kurumu’na ‘Sağlık Çalışanı’ ibaresiyle bildirmesi gerektiğini söyledi ve yasa teklifi önerisine dair şunları söyledi:
“Covid meslek hastalığını geçirmişse bir sağlık çalışanı, ondan bir zarar ziyan olmuşsa o zarar ziyan olduğu derecede meslekte kazanma gücü azalma oranının sosyal güvenlik kurumu tarafından değerlendirilmesi ve incelenmesini istiyoruz. Eğer sağlık çalışanı Covid nedeniyle kaybedilmişse bunların ailelerinin, birinci ve ikinci derece yakınlarının sosyal hayatlarını devam ettirmelerinin koşullarının da bunun içine alınmasını istiyoruz. Bununla beraber tazminat vs. konularında mahkeme yollarının açık tutulmasını istiyoruz. Sağlık çalışanının çalıştığı kurumdan bir fonla iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasının güçlendirilerek oluşturulmasını istiyoruz. Bu maddelerle sağlık çalışanlarının tükenmişliklerine bir nebze yardımcı olunacağını düşünüyoruz. “
‘ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ SORUNLAR HAVALARIN SOĞUMASIYLA ARTACAK’
Geçen haftalarda İngiltere’de bir makale yayımlandığını, Covid-19 nedeniyle hastanede yatanların altıda birinin sağlık çalışanı olduğunun bu makalede ifade edildiğini belirten TTB Covid-19 İzleme Grubu üyesi Prof. Dr. Özlem Kurt Azap, “Gönül isterdi ki biz de Türkiye’de hastanede yatanların ne kadarının sağlık çalışanı olduğunu bilelim. Sağlık çalışanları kendilerinin yanı sıra aileleri için de endişeliler. Başlangıçta haftalar boyunca evine gitmeyenler oldu ama sekizinci ay bittiğinde evine gitmeme durumunun olmadığını biliyoruz. Bu verilere ihtiyacımız var” dedi.
Çalışma yaşamındaki sorunların havaların soğumasıyla artacağını belirten Azap, “Biz günlük pratikten biliyoruz ki hep açık olan pencerelerimiz kapanmaya başladı. Bu kapalı ortamlarda virüsün neredeyse bulaş şekli değişiyor. Bu kalabalık çalışma yerleri için ayrı bir riski beraberinde getiriyor. Okullar yine risk grubu içerisinde yer alıyor” diye konuştu.
‘BİLGİ SAHİBİ OLAMAMAKLA İLGİLİ SIKINTIMIZ DEVAM EDİYOR’
TTB’nin geride kalan sekiz ayda düzenlediği basın açıklamaları ve raporlarla durumu saptamaya çalıştığını, sorunları ve çözüm önerilerini toplumla paylaştığını belirten Prof. Dr. Kayıhan Pala ise “Maalesef bunların karşılık bulmadığını görüyoruz. Karşılık bulmadığı müddetçe de karşımıza çıkan pandeminin hasarı daha yüksek oluyor. Türkiye’ye ait hala bilgi sahibi olmamakla ilgili sıkıntımız devam ediyor. Dün bir televizyon kanalında ‘Bir kişi hastalandıktan ne kadar zaman sonra hayatını kaybediyor. Bunu ortalama süresi nedir’ diye sorulduğunda, bunu bilimsel literatüre dayalı ama Türkiye örneği olmaksızın yanıtlayabiliyoruz. Türkiye’de salgının ne durumda olduğunu hem filyasyon hem temaslı takibi hem tedaviye dair bilgileri toplumla henüz paylaşamıyoruz. Bu sıkıntı devam ediyor” açıklamasını yaptı.
‘ARALIK AYINI ÇOK ZOR GEÇİRECEĞİZ’
Salgının mart nisan aylarından farklı bir dinamikle tekrar yükselişe geçtiğini ve patlayıcı tarzda yayılmanın Türkiye’ye yerleştiğini söyleyen Doç. Dr. Cahit Işık Yavuz, geride kalan nisan ayında yaşanan olumsuz tablodan daha kötüsünün aralık ayında ortaya çıkabileceğini belirterek şunları söyledi:
“Dün itibariyle (10 Kasım) 87 insanımızı kaybettik. Biz bu rakamı 8 Nisan günü görmüştük. 8 Nisan tarihinde de 87 insan hayatını kaybetmişti. Ondan 10 gün sonra 19 Nisan’da günlük en yüksek kaybımızı verdik, 127 insanımızı kaybettik. Günlük ölüm sayılarındaki trende bakarsak önümüzdeki birkaç hafta içerisinde, belki 10 gün içerisinde ölüm sayıları 100’ü zorlayabilir, hatta 100’ün üzerine çıkabilir. 11-12 Nisan’dan itibaren hafta sonu kısıtlamalarını getirmeye başlamıştık. Türkiye’de toplumsal hayatın kısıtlanması dendiğinde ilk olarak sokağa çıkma kısıtlaması geliyor ama ona gelinceye kadar iş yerlerinde, toplu taşımada kısıtlamalar konusunda geç kaldığımızı düşünüyorum. Önümüzdeki dönem etkin bir sağlık yönetimi ve toplumsal hareketliliğin kısıtlanması yönünde ciddi önlemler alınması gerekir. Özellikle aralık ayını çok zor geçireceğiz gibi gözüküyor. Kayıplarımız ve ağır hasta sayısındaki bu kadar yoğun artış bunun işaretini veriyor. 1 Kasım’dan bu yana 807 insanımızı kaybettik. Kuvvetle muhtemel kasım ayı sonunda ölüm sayımız nisan ayına yaklaşacak. Kayıplarımızın da çok arttığı, toplumsal uyumun da zayıfladığı bir dönemde kamusal önlemlerin ekonomik ve sosyal desteklerle mart ve nisan ayından daha fazla ihtiyacımız var. Bu toplumsal bulaşıcılığı kontrol altına almadığımız takdirde hiçbir filyasyon ekibi hiçbir çalışmaya yetişemez. Kontrol altına almadığımız sürece sağlık çalışanlarını daha fazla tüketecek, daha fazla öldürecek bir dönem getirecektir.”