Tuğrul Türkeş iktidara ‘normal’i anlatabilir mi?
23 yıllık yorgun ve şimdi bir de sandıkta yenilmiş iktidarın yenilenip ayağa kalkabileceğine dair tüm ‘iyimser’ iddiaların kapısına geldiğinde dağılıp gittiği iki adres var: MHP ile süregelen ortaklık ve en keskin sözcülüğünü Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un yaptığı iktidar ‘çevresi’…
“Bakanımız Yılmaz Tunç'tan rica ettim. Uygun bir zamanda görüşmek için izin istedim. Bir ara ziyaret edeceğim. Osman Kavala'yı ilk kez o ziyarette görmüş olacağım. İşte gerçek millilik, yurtseverlik bu. Bana öğretilen milliyetçilik bu. Türkiye için en iyi şartlarda kaynak bulmak gerekir. Ayrıca, ben hayatının 7 yılını, ömrünün 10'da 1'ini cezaevinde geçirmiş bir babanın çocuğuyum.”
Arkadaşımız Can Bursalı’ya konuşan, AK Parti Ankara Milletvekili ve -bir yıldır- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Delegasyonu Başkanı Tuğrul Türkeş’in sözleri neredeyse ‘normalleşme’nin ilk maddesi haline gelen Kavala davasına dair çok şey anlatıyor.
Sadece Kavala davasına dair mi?
***
Ağır bir yerel seçim kaybının ardından iktidarın bundan sonra ne yapacağı konusunda, geçen üç ay içinde epeyce senaryo üretildi. Parti içinde yapılacak değişimden, kamuoyunda ve yurtdışında tartışılan davalara kadar hangi adımların atılacağı / atılabileceği üzerine çeşitli iddialar öne sürüldü. Ancak 23 yıllık yorgun ve şimdi bir de sandıkta yenilmiş iktidarın yenilenip ayağa kalkabileceğine dair tüm ‘iyimser’ iddiaların kapısına geldiğinde dağılıp gittiği iki adres var:
MHP ile süregelen ortaklık ve en keskin sözcülüğünü Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un yaptığı iktidar ‘çevresi’…
Kavala’nın / Demirtaş’ın cezaevinde tutulmasının Türkiye’yi zor durumda bıraktığına, yabancı yatırımcının hukukun düzgün işlemediği bir ülkeye güvenmediğine, dolayısıyla yatırım yapmadıklarına ve ekonominin düzelmediğine, muhalefetin de bu ortamda güçlenerek Adalet ve Kalkınma Partisi’nin birinci parti olma durumunu sona erdirdiğine dair önermenin işlemediği iki adres...
Hem ‘normalleşme’ bahsinin gelip dayandığı ‘bitti gibi’ durumu, hem partide/hükümette/devlette sözü edilen boyutta bir ‘değişim’in yaşanmaması, hem genel seçimden önceki dönemde ekonomide yapılanların faturasının bugün yine ısrarla çalışana ve emekliye ödetilmeye çalışılması önermenin ‘karar verici’ noktasında pek işlemediğini göstermedi mi?
Kürt sorunu konusunda seçimle kazanılmış belediyelere dönük ilk kayyım adımının Hakkari’de atılması, Suriye ile yeni dönem için ‘eski güzel günlere dönüş hayali’ dışında somut olarak ne yapılacağına dair bir yol haritasının ortaya konmaması, üstüne sınır ötesi askeri operasyonların devam edeceğine dair yeni açıklamalar yapılması da eklendiğinde sanki hiç seçim falan kaybedilmemiş gibi, ‘aynı tas, aynı hamam’ durumunun devam ettiği söylenemez mi?
Peki hal böyleyken, iktidar vekili ve “Alparslan Türkeş’in oğlu” olarak Tuğrul Türkeş ne yapmak istiyor?
***
Oyları uzun süredir liderinin gerisinde kalan, 31 Mart’ta ilk kez birinci parti olamayan ve erken seçim olmazsa dört sene daha ülke yönetiminde kalacak iktidar partisinin içinde tam bir ‘uyum’ beklenebilir mi? Türkeş’in sosyal medyada yazdığı gibi, “Hukukun tecelli etmesini isteyen siyasetçiler ile dolu” olsa bile… Ki o kadar tıklım tıklım bir doluluk durumu da yok sanki.
O zaman ne olacak?
Muhtemelen Tuğrul Türkeş’in de Mehmet Uçum’un da, adları anılan ya da anılmayan farklı isimlerin de “gerekli gördükleri” anda seslerini yükselttiklerini izleyeceğiz bir süre daha. Aksi, eşyanın tabiatına aykırı. Ne kadar ‘yerel seçim bir şey değiştirmez’ havası tutturulmaya çalışılsa da zar bir kere atıldı. Ve ‘normalleşme’ siyasette yakın geleceğin sadece Erdoğan’la Özel arasında karşılıklı atılacak adımlara göre şekilleneceğine dair bir algı yaratsa da iktidar içinde atılan karşılıklı adımların etkisinin de daha az olmayacağını sonbahara doğru sık sık göreceğiz. 'Mevcut’ta ısrar edenle, ‘derde derman miktarda değişim’ ama o da olmazsa bir iktidar değişikliği durumunda geçmişe dönük kabarık faturaya yeni satırlar eklenmesini isteyenlerin mücadelesi olacak bu da…
YKS ortalamalarındaki istikrar…
ÖSYM dün 2024 YKS istatistiklerini açıkladı. 2024 Temel Yeterlilik Testi’nde ortaöğretim son sınıf öğrencilerinin doğru cevap sayısı ortalamaları şöyle olmuş:
Türkçe (40 soru) testinde 21,427
Sosyal bilimler (20 soru) testinde 9,001
Temel matematik (40 soru) testinde 7,955
Fen bilimleri (20 soru) testinde 3,478.
2023’teki durum şöyleymiş:
Türkçe (40 soru) testinde 20,021
Sosyal bilimler (20 soru) testinde 8,688
Temel matematik (40 soru) testinde 8,218
Fen bilimleri (20 soru) testinde 3,546.
2022’de de şöyle:
Türkçe (40 soru) testinde 17,7
Sosyal bilimler (20 soru) testinde 7,9
Temel matematik (40 soru) testinde 6,9
Fen bilimleri (20 soru) testinde 3,2.
Geriye doğru gidildikçe tablo pek değişmiyor yani: Okullarında Türkçe’nin yarısını, sosyal bilimlerin yarıya yakınını, matematiğin ve fen bilimlerinin dörtte birinden azını öğretebilen bir eğitim sistemi! En azından YKS ölçeğinde durum bu…
Bakalım mahkemelik olan ‘sadeleştirilmiş’ müfredatıyla ( ) Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli yeni eğitim yılında ne getirecek…
‘Hitler’in yardımcısı!
Trump’ın siyasete atılmasından bu yana hiçbir hamlesi ya da onunla ilgili hiçbir gelişme ‘alışıldık’ olmadı. Hatta pazar günü yaşanan suikast girişimini, ABD’deki “başkan öldürme sıklığı”nı düşünecek olursak en az şaşırtıcı olanı diye değerlendirmek yanlış olmaz herhalde!
Yeni yardımcısı da bu duruma uygun bir isim oldu: JD Vance.
Beyazların üstünlüğünü ve İsrail’in yaptıklarını savunan bir muhafazakar! Ancak siyasete atılmadan önce Trump için, “ABD’nin Hitler’i” diyormuş. Ve hayatını anlattığı “Hillbilly Elegy” adlı kitabı, filme de çekilmiş... Şimdi de işte ‘Hitler’in yardımcısı’ olacak…
Tam Trump’a göre bir yardımcı değil mi?