Tunç Soyer: İzmir’de hükümetin bir metro tüneli yok

İzmir'de metronun tek bir tünelinin bile hükümet tarafından yaptırılmadığını söyleyen Tunç Soyer: Sonra da 'cezalandırmıyoruz' diyorlar...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Son dönemde CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanları Türkiye gündeminden düşmüyor. En çok konuşulan isimlerden biri de İzmir Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Tunç Soyer. Merkez siyasetin tartışmalarına girmek istemediğini belirten Soyer, ‘Taraf haline getirilmek isteniyoruz. Ben o tuzaklara düşmemeye çalışıyorum’ diyor. Soyer, ‘Türkiye’de şu an demokrasi olmadığını ve demokrasinin tekrar devreye sokulması gerektiğini’ ifade ediyor. Kur farklılıklarından İzmir’in de etkilendiğini anlatan Soyer ‘Bir metro hattı kaybettik’ diyor. İstanbul’la yaşadıkları benzer sorunlara da değinen Soyer "Halkapınar-Otogar arası 4.5 kilometrelik bir metro hattı var. 2014 yılında yatırım planına alınmış. İzmir’de hükümetin yaptığı bir metro tüneli yok. Türkiye’de her halde tektir. Sonra da 'cezalandırmıyoruz, üvey evlat muamelesi yapmıyoruz' diyorlar. Peki o zaman bu ne?" diye soruyor. Soyer’le geride bıraktığı yaklaşık 3 yılı ve gündemdeki konuları konuştuk.

 İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer,
Hazal Ocak'ın sorularını yanıtladı. 

Yerel seçimlerden bugüne neredeyse 3 yıl oldu, bu süre nasıl geçti?

O kadar çok şey yaşadık ki bu üç yılda, felaketler bir yandan, krizler bir yandan yeni bir yapıyı tanıma gayreti bir yandan… Bütün bunlar tabii anormal yoğun bir döneme tekabül ediyor. Çok şey öğrendim, çok ders çıkardım. Büyükşehir makinesi çok büyük bir makineymiş… Sonuçta İzmir’e daha fazla hâkim olduğumu söyleyebilirim. Yatırımlara, gelecek fikirlerine, projelere, mevcut yapıyı iyileştirmek için neler yapılacağına dair çok daha net fikirlerim var.

'DEMOKRASİ YOK'

Neler yapıyorsunuz?

Öncelikle en ağırlıklı çalışmamız raylı sistemler. Çok büyük gayret ve kaynak harcıyoruz. İkincisi kentsel dönüşüm konusu. Çok iddialıyız, çok ciddi projeler var. Kentsel dönüşümü çok hızlandırıyoruz. Üçüncüsü de Körfez… Körfezi temizlemek, yüzülebilir hale getirebilmek için yapılacaklar üzerinde çalışıyoruz. Ama tabii bütün bunların önüne geçen bir konu var, o da yoksulluk. Her şeyden çok kaynak ayırdığımız, kafa yorduğumuz bir konu bu. O kadar vahim ki insanlar gerçekten yatağa aç giriyor.

Cumhurbaşkanı Ahmet mi olsun, Mehmet mi olsun, Ayşe gitsin, Fatma gelsinden öte, bizim sistemi tartışmamız gerek. Bunlar kader değil ki… Bunlar neden oluyor sorusunun yanıtı var, nasıl olması gerektiğinin de yanıtı var. Nedenini söyleyeyim… Demokrasi yok. Kalkınma rakamlardaki büyüme birilerinin hayatını iyileştiriyor, birilerinin yaşamını kötüleştiriyor.

Hep belli kesimler zenginleşiyor…

Demokrasisiz kalkınma mümkün ama olunca böyle oluyor. Yoksulluk derinleşiyor, zenginler daha da zenginleşiyor. Demokrasi olduğu zaman refah adil biçimde bölüşülüyor. Bizim demokrasiyi tekrar yaşamımıza sokmamız gerek.

Kutuplaşmadan, ayrıştırmadan medet umanlar var. Bu demokrasinin dışına çıkmak demek. Demokrasinin dışına çıktıkça diliniz çatallaşır ve çirkinleşir. Kutuplaşmayı körüklersiniz. Ne zamanki kucaklayıcı bir dil kullanmaya başlarsınız, demokrasinin hamurunu yoğurursunuz.

‘BİR METRO HATTI KAYBETTİK'

Ekonomide kötü bir dönemden geçiyoruz. Kur farklılıkları, belirsizlik belediyeyi nasıl etkiledi?

Kur fırladığı zaman bir metro hattı kaybettik demiştim. Dolar birdenbire artınca bir anda 3 milyar lira borçlandık. Bu olmasaydı bir metro hattı daha yapabilirdik. Tabii ki etkileniyoruz. Bütçemizin stabilitesi, uluslararası finans kuruluşları nezdindeki kredibilitemiz, bunlar devam ediyor. Ama sonuçta bağımsız değiliz. Türkiye’nin bir parçasıyız ve biz de yakından etkileniyoruz. Yurt dışı finansman kaynaklarının kullanımında döviz cinsinden borcumuz yüzde 10.25 artmış durumda. Ama belediyenin TL cinsinden borcu beş kat artmış durumda. Yani reel olarak yüzde 10’luk bir artış var ama bunun TL karşılığı beş kat. Yani 10.5 milyar lira bir borç artışı var. Tabii bu belediye için dünyanın sonu değil. Bir yılda bu borcu kapatacak güce sahibiz. Ciddi bir tasarruf politikası uygulamaya başladık. Bazı yatırımları erteledik, bazılarından vazgeçtik.

‘BENZER SORUNLAR YAŞIYORUZ’

Metro finansmanı bulmak da metro yapmak için yetmiyor sanırım. İstanbul’da metro planının bakanlık tarafından onaylanmaması gündemde. İzmir’de de böyle engellerle karşılaşıyor musunuz?

Bir kere buradan Ekrem beye selam gönderelim. İşi çok zor, kolaylıklar diliyoruz. Bizim de İzmir’de benzer sorunlar yaşadığımızı söyleyebilirim. Halkapınar-Otogar arası 4.5 kilometrelik bir metro hattı var. 2014 yılında yatırım planına alınmış. 4.5 milyarlık bir yatırım ama yedi senedir, bir iz bedel yazarak geçiyorlar. Bu yıl üç bin lira yazmışlar. Neden? İzmir’de hükümetin bir metro tüneli yok. Türkiye’de her halde tektir. Sonra da “cezalandırmıyoruz, üvey evlat muamelesi yapmıyoruz” diyorlar. Peki o zaman bu ne?

‘TARAF HALİNE GETİRİLMEK İSTENİYORUZ'

Böyle bir gündemde sürekli merkez siyasetin içinde olmak nasıl hissettiriyor?

Kötü karşılıyorum. Biz yerel yöneticiyiz. Bizim işimiz yerelde. Merkez siyaset tartışmalarına girmek de istemiyorum. Merak da etmiyorum. Gerçekten hiç umurumda değil. Oraya çekilmeye çalışılıyoruz. Taraf haline getirilmek isteniyoruz. Ben o tuzaklara düşmemeye çalışıyorum. Görev sürem içinde bu şehir için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

2023 seçimleri yaklaştıkça siyasi iklimi nasıl değerlendiriyorsunuz, üzerinizde bir baskı hissediyor musunuz?

Daha çok hırçınlaşan bir dil olduğunu hissediyorum. Sadece dil de değil, hırçınlaşan bir iklim, hırçınlaşan siyaset... Böyle bir şey hissediyorum ve bu çok ürkütücü, rahatsız edici... Dilin sertleşmesi, hırçınlaşması, siyasal iklimin gerginleşmesi sonucunu doğuruyor. İnşallah bunları da atlatacağız.

‘HEDEF DİRENÇLİ BİR KENT’

Yaz-kış saati uygulaması birçok kesimi yıpratıyor. Bunun İzmir’e de maddi veya manevi bir yükü oluyor mu?

Olmaz mı? Bakanlık açıklama yapıyor anlamakta zorlanıyorum. Araştırıyorum, merak ediyorum. Hâlâ anlayabilmiş değilim. Enerji tasarrufu yaptıklarını söylüyorlar. Peki bu nasıl olabilir? Sabah kalkıyorsun yaptığın ilk iş ışıkları açmak. Neresinde tasarruf bunun? Gün ağarınca kalksan o elektrik düğmesine basmayacaksın, asıl o zaman tasarruf edeceksin. Ben hayretler içindeyim. İnanmıyorum. İnsanların hayatını gerçekten çok zorlaştıran bir şey. Özellikle o sabahın köründe kalkan çocuklara içim parçalanıyor. Nedir bu çocukların günahı?

Günümüzün en önemli sorunu olarak iklim krizi gösteriliyor. İzmir iklim krizine dayanıklı bir kent haline geliyor mu?

Asıl mesele bu zaten. Deprem bize öğretti ki bir kentin dirençli hale gelmesi o kentin en büyük önceliğiymiş. Çünkü bir şehirde eğer insanlar yaşamlarından kuşku duyuyorlarsa, güven altında hissetmiyorlarsa siz orada yaşam kalitesini ne yaparsanız yapın yükseltemezsiniz. Bizim önceliğimizin insanların sağlıklı ve güvenli hayat kurması olduğunu anladık ve bütün önceliğimizi de buna verdik. İlk hedefimiz de dirençli bir kent yaratmak.