Tuncay Opçin ve güruhuna
Tuncay Opçin, kardeşim Yarbay Ali Tatar’ın inancı üzerinden bir provokasyon deniyor. Kendince ülkemizde inançlar ve etnik kimlikler üzerinden yaratılan düşmanlaştırma ateşine benzin döküyor.
Ahmet Tatar
Hayat bizi acılarla sınamaya devam ediyor. İçimiz yangın yeri son günlerde. Aynı anda, önce Balyoz zulmüne karşı direnişin öncülerinden Nihat Altınbulak’ı, hemen ardından da Mustafa Önsel dostumuzun oğlu, adı her geçtiğinde nazar değmesin diyerek tahtalara vurduğumuz, civan delikanlı İstemihan’ı Hak’ka yolcu ettik. Yani affedilsin ama yaşamımızda ite, uğursuza ayıracak bir an bile yok aslında. Derdimiz bize yetiyor.
Fakat Fetullahçı güruhun ne kini bitiyor ne saldırıları.
Buradaki kastım bir dönem çeşitli safiyane duygularla Fetullah şeytanına uymuş, yurdunu terk etmek aklına bile gelmemiş, sonrasında Fetullah'ın bütün günahlarının bedelini ödemek durumunda kalmış sıradan insanlar değil.
Kastım, ülkemizi uçuruma sürükleyen kumpasların mimarları. Ülkenin her bir köşesine nifak tohumları eken, ama emniyetli sığınaklarında hiç çıkmayan, saf insanları kullanmayı maharet bellemiş, sıkıştıkları anda da soluğu Pensilvanya’daki vaizlerinin etekleri altında almış olan namertler.
Bunlar her fırsatta, her türlü insanlık değerini hiçe sayarak, sadece bizlere değil; bu ülkenin birliğine, bütünlüğüne saldırmaktan çekinmiyorlar. Bu saldırıların en kolayı da kutsallar, inançlar üzerinde yapılanlar oluyor.
Kötülük, sisli, dumanlı havayı sever denir ya. Bunların da son günlerde Cumhuriyet değerlerine, bu ülkenin varlığının, birliğinin sembolü Mustafa Kemal Atatürk’e sözde din üzerinden, göstere göstere yapılan vefasızlıkları, saldırıları ve bu saldırılar üzerinden insanların bir kez daha birbirlerine düşman edilme senaryolarının yarattığı fırsatı kaçırmaları düşünülemezdi.
İşte onlardan biri Tuncay Opçin, kardeşim Yarbay Ali Tatar’ın inancı üzerinden bir provokasyon deniyor. Daha önce defalarca denedikleri gibi itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Kendince ülkemizde inançlar ve etnik kimlikler üzerinden yaratılan düşmanlaştırma ateşine benzin döküyor.
Sanki bu ülkenin aydınlarına, ordusuna kurulan alçak kumpaslardan hiç rolü, haberi yokmuş; sanki binlerce insanın canından, hayatlarının alt üst olmasında sorumlu değillermiş, mensubu olduğu çete ile bu ülkeyi 15 Temmuz'da iç savaşın eşiğine taşımamışlar gibi kalem oynatıyor.
Muhtemelen bu milletin hafızasından tüm bu yaşananların silindiğini düşünüyor. Yaşanan kumpaslar döneminin sembollerinden Yarbay Ali Tatar’ın isyanını bireyselleştirmeye, insanlık onurunun ne olduğunu kavrayamamasından olsa gerek, onun “gurur”undan böyle bir eyleme kalkıştığını ima ediyor. Hemen ardından da Ali Tatar’ın çok hatırlanmasının nedenini Alevi olmasına bağlayıp Albay Berk Erden’in neden öne çıkarılmadığını soruyor. Buradan daha da ileri giderek tam bir ıslah olmaz “Arsız Hırsız” davranışı ile bizleri “istismarcılıkla”, “mezhep kışkırtıcılığı” ile suçluyor.
Bu utanmazların arsızlığı ile başa çıkmaya uğraşmak, bunlarla yarışmak anlamına gelir ki, bu güruhla bu dünyada kimse yarışamaz. Tarihteki Ebu Süfyan güruhu bile bunlarla aşık atabilir mi? Sanmıyorum. Bu yüzden bu alçağa cevap vermek yerine birkaç hatırlatmada bulunmakla yetinmek istiyorum.
Biz hiçbir zaman inancımızı inkâr etmeyiz. Yolumuzu erkanınca yürümek, Hak’kın yarattığı cümle canlıya, cansıza bir nazarla bakmak, her daim elin eksiği ile uğraşmak yerine kendi özümüzü yoklamak, kine, kibire kalbimizde yer ayırmamak, her şeyden öte iyi ve doğru insan olmaya çalışmak gibi bir düsturla hayatı anlamaya, anlamlandırmaya çalışırız. Fakat asla ve asla inancımızı insanlığımızdan öne çıkarmayız. Asla onu bir bayrak gibi elimizde taşımayız. Ozan İbreti bu durumu şu dörtlüğü ile özetler:
“Mansur oldum dostun zülfünde berdar
Benim için budur büyük iftihar
Ne cübbe giyerim, ne külahım var
İnsanlık kisvesi kıyafetimdir”
İşte bu düsturdan edindiğimiz edep erkan ile Fetullahçı güruhun kumpasları karşısında, bunların zulmüne uğrayan bütün insanları canımız bildik. Onların acısıyla, onların kayıplarıyla hemhal olduk. Daha önce hiçbir tanışıklığımız yokken, ortak acılar bizleri sarmaş dolaş kardeş etti. Halka halka büyüyen çok büyük bir aile olduk.
Bizleri birbirine bağlayan, insanlığımız, bu vatana, Cumhuriyet değerlerine Atatürk’e olan bağlılığımızdır.
Bu ülkede hukuku, adaleti en temel ortak yaşam zemini olarak görüyoruz. Bu nedenle aynı düşünmesek dahi hukuksuzluktan, adaletsizlikten muzdarip insanlarla el ele yan yana durmaktan çekinmiyoruz.
Çünkü biz bu toprakların birliğini bütünlüğünü, bütün etnik ve inanç farklılıklarına karşın insanların birbirlerine tahammül etmesini, saygı göstermesini, barış ve kardeşlik içerisinde yaşamasını savunuyoruz.
Dışardan beslenen güruhunuzla ne kadar ne yaparsanız yapın, bu ideali yok edemezsiniz.
Bu ülkenin insanını birbirine düşman etmek isteyen, iliğini kemiğini sömüren asalaklardan kurtulmasına engel olamazsınız.
Bu ülkenin güzel insanlarının yüreğindeki Ali Tatar sevgisini yok edemezsiniz.
Bu ülkenin bitmez tükenmez Ali Tatar’ları canları pahasına vatanlarını, insanlık onurunu savunmaya devam ederken sizler iflah olmaz kininizde boğulacaksınız.