Türkçenin sırlarının peşinde: Seyhan Erözçelik

Seyhan Erözçelik'in tüm şiirleri iki cilt şeklinde 160. Kilometre Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

1980 kuşağının özgün şairlerinden Seyhan Erözçelik’in tüm şiirleri 160. Kilometre Yayınları tarafından Ömer Şişman’ın yayın yönetmenliğinde, Haydar Ergülen’in editörlüğünde iki cilt şeklinde yayımlandı. İlk cilt “kitap bir” şairin 1980-1996 yılları arasında yazdığı şiirleri kapsarken ikinci cilt “kitap iki” ise şairin 1994-2011 yılları arasında yazdığı şiirleri kapsamakta.

Tam adıyla Mustafa Seyhan Erözçelik, 1962 yılında Bartın’da Hendekyanı Mahallesi'nde doğdu. İlkokulu burada okuduktan sonra Kadıköy Maarif Koleji'ni bitirdi. İlk şiiri “Düştanbul” 1982 yılında Yazko Edebiyat dergisinde yayımlandı. Yüksek öğretimine 1986 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde başladı fakat kısa zaman sonra öğretimini yarıda bıraktı. Lisede başladığı şiir yolculuğunu üniversiteden ayrıldığı sene yayımlanan ilk kitabı olan “Yeis ile Tabanca”yla sürdürdü. Gençlik döneminde İstanbul’un edebi mahfillerinin sıkı takipçisi olan Erözçelik birçok yazın insanıyla tanışma ve sohbet etme fırsatı yakalamış, Hilmi Yavuz’un cumartesi derslerine katılmış, dost çevresinde “sansar” lakabını almış, kendi kuşağının şairleriyle 1987’de “Şiir Atı” dergisini çıkarmıştır. Bu mahfiller arasında Bebek Kahve, Hisar Kahve, Cennet Bahçesi, Bomonti gibi birçok yer zikredilebilir. Çorlulu Ali Paşa Medresesi hakkında şöyle yazar mesela:

“İstanbul’un en iyi nargile kahvelerinden biridir. Şiir Atı orada doğdu. Benim ilk kitabım Yeis ile Tabanca da... Necat Çavuş, İhsan Deniz, Hüseyin Atlansoy, Mehmet Ocaktan gibi arkadaşlarımla, orada tanıştım. Metin Celâl, Adnan Özer, Tuğrul Tanyol, Orhan Kâhyaoğlu, Cengiz Öndersever, hep oradaydık. Çıkardığımız birçok kitabın tohumu orada atıldı. Bazen, Gösteri dergisine uğrardık, Doğan Hızlan ve Hâmi Çağdaş’ı görmek için. Tabii ki, şiir vermek için de... Medrese, çok güzeldir, garsonları orada yaşlanırlar. Sizi, yıllar geçse bile, artık oradan ayağınızı kesseniz bile, şıp! diye tanırlar. Mehmet Müfit’i unutamam. Şiir yazarken, antika da satmaya çalışırdı.” (“Bomonti, Bebek, Cennet Bahçesi, Nilgün’le-‘Il mio amarcord’”, Kitap-lık, sayı 91, Şubat 2006)

Kitap Bir – Tüm Şiirler (1980-1996), Seyhan Erözçelik, 160. Kilometre Yayınları, 2022.

Şiirleri, “Şiir Atı” dergisinin dışında “Varlık, Sombahar, Gösteri, Argos, Defter, Gergedan, Adam Sanat, Kitap-lık, Mahfil” gibi mecralarda yayımlanmıştır. Reklam ajanslarında çalışan, metin yazarlığı, grafikerlik gibi mesleklerde bulunan Erözçelik seyahat ettiği Türki cumhuriyetlerde Türk dilinin kapsamını araştırmaya koyulmuş, pazar yerlerinde, köylerde halk insanın kullandığı dilin peşine düşmüştür. Onun için Türkçenin sı(nı)rlarını keşfetmek önemli olup şiiri her şeyden önce bir dil hadisesi olarak görmüştür. Nitekim “Vâridik, Yoğidik.” kitabının son şiiri olan “Nedir? Ya da Nedir?”de bunu açıkça dile getirir:

“Bütün Türkçelerdeki ortak sözleri kullanmaya çalıştım. Yine de bu, denemeden çok, bir işaret. Dilimi sevdiğimi hep söylemiştim. Bu dilin sırlarını açmaya çalışıyorum. Bu kitabın, değişik Türkçelerde de anlaşılmasını istiyorum.

Akıyorum, ağıyorum, döküyorum. Salyangozum. (Salyangoza, başka bir Türkçede ‘akmadökme’ deniyor.)” (kitap iki, s.279)

Ancak bunu yaparken şiiri sadece dil işçiliğine indirgememiş şiirin biçim ve içerik yönüne de eğilmiştir. Bu bağlamda söz varlığında hem Türki ağızlar hem güzel sanatlar -bilhassa tiyatro ve müzik- etkili olmuştur. Yine de Erözçelik denemeyi seven deneysele meyleden bir şair olup şiirlerinde özel isimlere, gerek Türkçe gerek yabancı dillerde deyişlere ve alıntılara, eser isimlerine, okura hitap eden dipnotlara; kalın ve italik yazımlara, sözdizimi bozumlarına, yinelemelere, görüntüye dayalı biçimselliğe, hatta aruz ölçüsü denemelerine yer vermiştir. Böylelikle bilindik şiir dilinden sapmayı tercih eden şair kendi şiirinde mutlak özgünlüğün peşinden koşmuş, nitekim 1980 kuşağı şairleri arasında en özgün şairlerden biri olarak anılagelmiştir. Şiirden, sanattan hiç kopmayan Erözçelik, Uluslararası PEN Yazarlar Derneği üyesi olmuş, Princeton Üniversitesi'nden Yale Üniversitesi'ne kadar dünyanın çeşitli bölgelerinde Türk şiiriyle ilgili geniş çaplı sempozyumlara katılmıştır. 2004 yılında Behçet Necatigil Şiir Ödülü’ne layık görülen Seyhan Erözçelik’in “Gül ve Telve” kitabı 2010 yılında İngilizceye Murat Memet-Nejat tarafından “Rosestrikes and Coffee Grinds” adıyla çevrilerek Talisman House tarafından yayımlanmıştır. İlaveten, Asaf Hâlet Çelebi’nin şiirleri üzerine şerh denemesi hazırlamış, Kavafis ve Mandelştam’dan çeviriler yapmıştır. Nitekim birinci cildin “Seyhan Diye Bir Hayat” başlığını taşıyan sunuş bölümünde “Sanki Kavafis’le anlaşmalı olarak yer değiştirmiş gibidirler. ‘Benden sonra İskenderiye senin!’ demiştir ‘Kavaf’ ‘Sansar’a.” diye yazmaktadır Ergülen. Bu minvalde, “Şehir’de Sansar Var” adlı kitabının son şiiri olan “Yeis, Bitti.”de şöyle der Erözçelik:

Kitap İki – Tüm Şiirler (1994-2011), Seyhan Erözçelik, 160. Kilometre Yayınları, 2022.

“Bilenler bilsinler ve bilmeyenlere söylesinler: Sansar’ın Şehir’den kaçışıyla, yeis bitti artık. Hem yeis, hem de kitabı. Şehr’i, ustam Kavafis’in söylediği anlamda kullanıyorum, kullandım -İstanbul, Kostantiniyye, adı her ne ise Kavafis’in zamanında yaşayanlar, oraya kısaca Poli diyorlarmış. Yani Şehir. Nereye gidersek gidelim ardımızdan gelen… Yani yeisi de beraberinde taşıyan.” (kitap bir, s.307)

İkinci cildin sunuş bölümünde ise “İlhan Berk gibi meraklı, Dağlarca gibi düzyazıya iltifat etmeyen, Ece Ayhan gibi cins, Asaf Halet gibi esrarlı, Abdülhak Şinasi Hisar gibi maziperest, Oktay Rifat gibi sevinçli, Metin Eloğlu gibi renkli, Necatigil gibi Hurufi ve dahi geleneğin Divan’ına daha gençken kurulan şair kitaba dönüştü.” diye yazar Ergülen. Belki de bu melezliği en güzel gösteren şiirlerinden biri, ilk kitabı “Kır Ağı”da yer alan “Eflâtûnî Aşk” isimli şiiridir. Bu şiirin son bölümü olan “lâle” şöyledir:

“Lâl, lâleye durdu, boynum lâlede. Bir kuş

uçtu yeis içinde, adı Sîreng. O kuş

benmişim meğer, câm içinde can vermişim

bu yedi elif boyu ahh! için. O lâle

cehennemimden vurmuş beni, gözlerimi

bağlamış bir gözleri ağu imiş, bir ca

-dûûû! Ona meşk kazımak ile geçmiş ömrüm.” (ikinci kitap, s.79)

Öte yandan Erözçelik’in şiirlerinde genellikle çocukluk, maziye özlem, tabiat, ölüm, aşk, dini-mitolojik unsurlar, toplumsal ve siyasal eleştiri gibi temalar görmek mümkündür. İkinci ciltte “Kalanlar: Seyhan Erözçelik’ten Siyasi Şiirler” bölümündekiler haricinde bir örnek vermek gerekirse “Kitap, Bitti.” kitabının ilk şiiri olan “1 Mayıs 1977” şöyle başlar:

“Cuv! Cuv!

Burnum kanıyor. Abim

üstüme kapandı ve burnum asfalttaymış.

(Tabanca sesini yeniden öğreniyorum.)

Asfalt,

            kan içinde.” (kitap iki, s.15)

Otuz seneyi aşkın bir külliyatı etraflıca ele almak bu yazının boyutlarını aşsa da görüldüğü üzere 2011 yılında aramızdan ayrılan Seyhan Erözçelik 1980 kuşağı içerisinde mutlak özgünlüğü hedeflemiş, bu doğrultuda Türkçeyi sadece Türkiye Türkçesine hapsetmeden konuşulduğu bütün coğrafyalardaki şekliyle şiirine dahil etmiş, bunu yaparken biçim-içerik bakımından deneysel bir üslup benimsemiştir. Bu özellikleriyle şair hem 90 hem de 2000 kuşağı şiirini etkileyen bir isim olarak karşımıza çıkar.

“(…) Şiir, yangında ilk kurtarılacak olan değildir, olmamalı. Şiire sinsice kaçırılan -hoyrat bir iştir bu- insanlar, münasebetler, aşklar, nefretler, velhasıl hayat, en önce kurtarılması gerekendir.

Ne var ki şiir ilk kurtarılacak olunca var olabiliyor. Şairi buna mahkûm eden şeye -şey- lanet olsun! (…)” (kitap bir, s.170, “Şey, Eşya”)