Türkdoğan: Böyle bir İçişleri Bakanı’yla insan hakları düzelmez
İHD Eş Başkanı Öztürk Türkdoğan, 2021 yılında insan hakları alanında birçok ilkin yaşandığını söyledi: Böyle bir İçişleri Bakanı’nın olduğu ülkede insan haklarının düzelmesi hayal olur
ANKARA - İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV), ’10 Aralık İnsan Hakları Günü’ dolayısıyla açıkladığı verilere göre 2021 yılının ilk 11 ayında, kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 9 kişi öldü, 23 kişi de yaralandı. Silahlı çatışmalar sonucunda ise “en az 36 güvenlik görevlisi (30’u asker, 1’i polis, 5’i korucu), 80 militan, 3 sivil olmak üzere toplam 119 kişi” öldü. Bu dönemde TİHV’e işkence ve diğer kötü muamelelere maruz kaldığı iddiasıyla toplam 915 kişi başvurdu. İHD’nin tespitine göre resmi gözaltı yerlerinde en az 415 kişi işkence ve diğer kötü muamelelere maruz kaldı.
Türkiye’de yaşanan hak ihlallerinin gölgesinde girilen ‘İnsan Hakları Günü’ dolayısıyla konuştuğumuz İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan’a göre 2021 yılında insan hakları alanında bir dizi ilk yaşandı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ihlal prosedürü başlatma kararı ve İstanbul Sözleşmesi’nden idari kararla çıkılmasını hatırlatan Türkdoğan’a göre İçişleri Bakanı Süleyman Soylu görevde olduğu sürece insan haklarının düzelmesini beklemek hayalcilik.
‘İHLALİN OLAĞANLAŞTIĞI BİR ORTAM VAR’
İktidarın insan hakları alanındaki reform adımlarının uygulamada yaşanan sorunlar nedeniyle yetersiz kaldığını, başkanlık sisteminden vazgeçilmeden vatandaşların hakkın öznesi olamayacağını ifade eden Öztürk Türkdoğan, “Siyasi ve toplumsal muhalefetin demokrasi ve insan hakları ortak paydasında bir araya gelerek, iktidarı erken seçime mecbur bırakacak demokratik yöntemler geliştirmesi gerekiyor” dedi...
Türkiye’de 2021 yılında insan hakları alanında neler yaşandı? İHD’ye hak ihlaline nedeniyle yapılan başvurular arttı mı?
Hapishanelerden şikâyet mektuplarının sayısı arttı. Çünkü hapishanelerde bir ayrımcılık var. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında olanlarla, olmayanlar arasındaki ayrım çok net gözüküyor. TMK kapsamındaki mahpuslar bundan çok rahatsız. Diğer başvurular konusunda bir rutin yaşanıyor. İstatistikler bazen yanıltabilir. Niye? Gösteri hakkını kullanma noktasında, zaten gösterilerin her zaman yasak olduğu ülkede, sokağa çıkan insan sayısı çoğalmaz, azalır. Sokağa çıkanlara yapılan müdahalelerde maruz kaldıkları ihlalleri insanlar bildirir ama geçmiş yıllarla kıyaslarsanız rakamlar sizi yanıltabilir. Çünkü sokağa çıkmanın yasak olduğunu bilen insanlar çıkmak istemiyor, çıkanlar da ihlalle karşılaşıyor. Hem ihlalin olağanlaştığı bir ortam var hem de sokağa çıkabilen insan sayısı çok fazla değil.
2021’DEKİ İLKLER
2021’e dair bazı ilkler oldu. Örneğin Türkiye, Avrupa Konseyi insan hakları sistemindeki en temel sözleşmelerden biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Hem de cumhurbaşkanının idari bir kararıyla. Bu hukuk devleti ilkesinin ne kadar örselendiğini gösteriyor. Parlamento'ya ait bir yetkiyi Cumhurbaşkanı kendi başına uyguluyor ve Danıştay bunu durduramıyorsa hukuk devleti ilkesi ciddi zarar görmüştür. 2021 yılı doğrudan insan hakları savunucularının da hedef gösterildiği nadir yıllardan biri de oldu. İçişleri Bakanı bizi Meclis kürsüsünden hedef gösterdi, bu ilktir. Yine 2021’e dair ilkler içerisinde, ilk defa Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Osman Kavala kararını uygulamadığı gerekçesiyle Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatma kararı aldı.
‘ÇIPLAK ARAMA, KELEPÇELİ MUAMELE GİBİ BİR DİZİ İHLAL VAR’
Hapishanelerden ihlallere yönelik çok fazla başvuru aldığınızı ifade ettiniz. Bu durum 2021 yılında en fazla hak ihlalinin hapishanelerde yaşandığı sonucunu doğuruyor mu? Öte yandan Adalet Bakanlığı’yla kurduğunuz temaslardan sonuç alabiliyor musunuz?
Hapishanelerdeki ihlal iddialarındaki artış, hapishanelerdeki sayının artmasıyla doğru orantıda. Öteden beri bir şikâyet vardı fakat hasta mahpusların sayısının artmasıyla beraber başvuru sayısı arttı. Pandemi tedbirlerinin sıkı uygulanması nedeniyle insanların açık görüş yapamamaktan kaynaklanan sorunları oldu. Çıplak arama, kelepçeli muamele, ayakta sayım gibi bir dizi ihlal var. TMK kapsamında ayrımcılığın giderek artması konusu var.
‘SİZ YAPIN KANUN ARKADAN GELİR' DİYEN BİR ANLAYIŞLA ÇOK ZOR'
Adalet Bakanlığı’yla kurduğumuz temaslara gelecek olursak. Adalet Bakanlığı son aylarda bizimle doğrudan doğruya, biz talep etmemize rağmen, temasa girmedi. Devlet dairesi gibi olduk. Gelen bütün şikayetleri kaydediyoruz, şikâyet mekanizmalarını harekete geçiriyoruz. Adalet Bakanlığı’na, Meclis’e, Kamu Denetçiliği’ne ve İçişleri Bakanlığı’na yazıyoruz. Son dönemde hükümet bu noktada iyice kendini geriye çekti. Çünkü İçişleri Bakanı, İHD nezdinde insan hakları örgütlerini hedef gösterdi. İçişleri Bakanı katıldığı bir televizyon programında insan hakları derneklerinin politik davrandığını söyledi. Bu davranış Adalet Bakanlığı’nı da etkilemiş durumda. Halbuki Adalet Bakanlığı’nın böylesi durumlarda insan hakları örgütleriyle temas halinde olması gerekir. Böyle bir İçişleri Bakanı’nın olduğu ülkede insan haklarının düzelmesi hayal olur. Sürekli kendi emrindeki kolluk görevlilerinin kanunlara uymayabileceğini söyleyen, “Siz yapın kanunlar arkadan gelir” diyen bir anlayışla çok zor. Her fırsatta terörle mücadele söylemini öne çıkaran ama yöntemlerin hukuka uygun olduğunu düşünmeyen bir bakanın tutum ve davranışlarıyla insan haklarının düzelmesini beklemek hayalcilik olur. Düzelmez.
‘REFORM İRADESİNİN İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NDA DA OLMASI LAZIM’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyetten oluşan İnsan Hakları Eylem Planı'nı Mart 2021’de açıkladı. O günden bugüne, insan haklarına yönelik ileri gidiş var mı?
Bazı yasalar çıkarıldı. Mevzuat anlamında iyileştirmeler yapıldı fakat bunların uygulamaya geçmesini göremedik. Örneğin, tutuklamalarda 'somut delil' kriteri. Hala göremedik. Ne zaman uygulanacak? Herkese adli kontrol tedbiri veriliyor, bu ne zaman kaldırılacak? Uygulamada karşımıza ne çıktı, çok bir şey göremiyoruz. Bu planın uygulamaya yansıtılabilmesi için reform iradesinin İçişleri Bakanlığı’nda da olması lazım. Bu nedenle İçişleri Bakanlığı’nda, Bakan'dan başlayarak bürokraside bir değişiklik yapılması gerekiyor. Çünkü sert güvenlik politikalarını uygulamakla görevlendirilmiş Bakan ve ekibiyle reform yapamazsınız. Reform yapacak bakan ve ekibine ihtiyaç var. Bir yandan Adalet Bakanlığı vasıtasıyla reformlar açıklayacaksınız bunu kim uygulayacak? Kolluk. Kolluk kime bağlı, İçişleri Bakanlığı’na. İçişleri Bakanı’nın kendisi bunlara uymuyor, hakkında bir sürü iddia var. Bu iddialar ifşa olduktan sonra Cumhurbaşkanı'nın bir görev değişikliği yapması, “aklan gel” demesi gerekirdi. Bunların olmaması reform iradesini sakatlıyor.
‘AYM BAŞKANININ KENDİSİ ŞİKÂYET EDİYOR’
Bu reformları açıklamak güzel de AHİM ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymak gerekiyor. Eylül ayında Anayasa Mahkemesi’nin bir toplantısına katıldım. Anayasa Mahkemesi Başkanı kendisi şikayet ediyor “Bizim belirlediğimiz ilkelere mahkemeler uymuyor” diyor. Hükümetin bu uyumu sağlayacak tedbirler alması lazım. Ne oldu? AYM ve AİHM kararlarına uymayan yargıçlar terfi ettirildi.
‘TÜRKİYE, AYM’NİN BELİRLEDİĞİ İLKELERİN UYGULANMADIĞI BİR YER’
Tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a yönelik AİHM kararları uygulanmadı. AİHM kararlarının uygulanmadığı bir ortamda insan hakları gelişebilir mi?
Kesinlikle gelişemez. AİHM kararlarını bir kenara bırakın. Türkiye, Anayasa Mahkemesi’nin belirlediği ilkelerin uygulanmadığı bir yer. Adalet Bakanlığı’nın HSK’nın ilke kararları alması lazım. Aynı HSK 2019’da Türk Yargı Etik Belgesi kabul etti. Buna göre AİHM ve AYM kararlarının uygulanması zorunlu. Peki buna uymayan hakimlere hangi yaptırımları uyguluyorsunuz? Yaptırım yok. AİHM ve AYM içtihatlarının uygulanmaması noktasında çok ciddi bir sorun olduğunu ve bu nedenle İnsan Hakları Eylem Planı’nın beklenilen amacı gerçekleştiremeyeceğini düşünüyorum.
‘OTORİTER BAŞKANLIK SİSTEMİNDEN VAZGEÇMEDİĞİNİZ SÜRECE VATANDAŞI HAKKIN ÖZNESİ YAPAMAZSINIZ’
Bu zamana dek çok fazla insan hakkı ihlali tespit ettiniz, engellenmesi adına çabalar sarf ettiniz. Geçmişle bu yaşanan dönem arasında kıyas yaptığınızda farklılıklar var mı?
Geçmişte de iktidarlar çok fazla hak ihlali yapıyorlardı fakat bu ihlalleri yapmadıklarını belirtiyorlardı. Geçmişte hiç kimse “AİHM kararlarını uygulamayacağım” demiyordu. Şimdi “yapılan ihlaller ihlal değil” savunusuyla karşı karşıyayız. Korkunç olan bu. Geçmişten bir başka fark, yeni başkanlık rejimi yurttaşı hakkın öznesi olmaktan çıkardı. Bu çok ciddi bir sorun. Belki de bu reformlarla yurttaşı tekrar hakkın öznesi yapmaya çalışıyorlar. Ama yurttaşı yeniden hakkın öznesi yapmanız için anayasadan başlamanız lazım. Adalet Bakanı da yeni anayasa vurgusu yapıyor, farkında. Ama bu otoriter başkanlık modelinden vazgeçilmediği sürece siz vatandaşı hakkın öznesi yapamazsınız. Eskiden hiç değilse parlamento bazı konularda daha sahici çözümler bulabilirdi.
‘BELİRSİZLİK REJİMİ’
Şimdi parlamento güçsüzleştirildi, sadece bir kişi çok güçlü. O kişinin gücü devlet sistemi içinde aşağı kadar sirayet ediyor. O sirayet devleti bir otoriter mekanizma haline getirdi. Bu çok tehlikeli. Bir belirsizlik ortamıyla karşı karşıyayız. Önceden bazı şeyleri öngörebiliyordunuz. Ama şimdi birçok şey kanunda yazdığı gibi değil, fiilen uygulanmıyor. Bu çok ciddi bir belirsizlik rejimidir. Öte yandan bu dönemin şöyle bir farkı var. Terörle Mücadele Kanunu hiç bu dönemki kadar kötü kullanılmamıştı. TMK’deki terör tanımının belirsizliği o kadar geniş kullanılmaya başlandı ki. Neredeyse iktidarı eleştiren herkes terörist muamelesi görmeye başladı.
‘EKONOMİDEKİ KÖTÜ GİDİŞAT, İNSAN HAKLARI ALANINDAKİ KÖTÜYE GİDİŞİN SONUCUDUR’
'Belirsizlik ortamı' dediniz. Bunun yansımasının ekonomi alanında da olduğuna dönük değerlendirmeler yapılıyor. Ekonominin kötü gidişatı insan haklarını nasıl etkiliyor?
Ekonomideki kötü gidişat, insan hakları ve demokrasi alanındaki kötüye gidişin sonucudur. Birbirleriyle doğrudan bağlantılıdırlar. Siz ülkeyi, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı yönetmezseniz, otoriter bir rejimle yönetirseniz, bu bir keyfiliğe yol açar. Bu keyfilik aynı zamanda bir belirsizliktir. Bu belirsizlik ortamında da milyonları ilgilendiren ekonomik tercihler yapıyorsunuz. TÜİK örneğin enflasyon rakamını manipüle ediyor. Toplumun yüzde 80'i bu rakamdan olumsuz etkilenmiş durumda. Ülkeyi yönetenler bunu, yurttaşın karşısına çıkıp 'yeni ekonomi modeli' diye anlatıyorlar. Bu ne olduğu belli olmayan belirsiz bir macera. Bu maceranın sonunda ülke iflas edebilir. Temel haklarınızın güvence altında olmadığı bir yerde ekonomik güvenceniz olabilir mi? Olamaz. Yoksullaştığınızda sesinizi çıkarmak istediğinizde ne olacak, yargı baskısı denilen o mekanizmayla karşılaşacaksınız. Sokağa çıkamayacaksınız, çıkarsanız hakkınızda dava açılacak. Hapishane, adliye, karakol arasında gidip geleceksiniz. Bu otoriter rejim vatandaşına bunu vadediyor.
‘AK PARTİ KENDİ İYİLİĞİ İÇİN ERKEN SEÇİME GİTMELİ’
Bugüne 'İşkenceye sıfır tolerans' söylemlerinden geldik. Hak ihlallerinin devam ettiği bir Türkiye’de yaşıyoruz. 2022’ye giderken bu alanda ne yapılmalı?
Bu süreci yakından yaşayan birisiyim. 13 yıldır İHD başkanıyım. Hükümet politikalarını yakından bilen ve izleyen biriyim. Bu siyasi parti, iktidara gelirken vadettiği şeyleri yerine getirememiş ve kendini tüketme noktasına gelmiş durumda. Türkiye’ye yapılacak en büyük iyilik bir an önce erken seçim kararı alınması olur. Bunu AK Parti kendi iyiliği için de yapmalıdır. Çünkü siz 20 yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz. Ama vadettiğiniz şeyleri yapamadınız. Yaptıklarınız elbette var, inkâr etmemek gerekiyor. Temelde vadedilen şeyler yerine getirilemedi. O halde yapılması gereken halka gitmektir. İktidarı erken seçime götürecek, onu zorlayacak demokratik yol ve yöntemler bulmamız lazım. Siyasi ve toplumsal muhalefetin demokrasi ve insan hakları ortak paydasında bir araya gelerek, iktidarı erken seçime mecbur bırakacak demokratik yöntemler geliştirmesi gerekiyor. 2022’ye girerken bizim önümüzde duran en büyük görev bu. İktidar kendi kendine reform paketi açıklıyor, sonrasında açıkladığı bu reform paketine uymuyor. O halde yapılması gereken şey yeni bir siyasi iktidarın gelmesini sağlamaktır.
‘AK PARTİ, BARIŞ SÜRECİNİN ADIMLARINI ATARSA İRADENİN YENİLENMESİ OLABİLİR’
AK Parti, bilinen ortağı MHP ve bilinmeyen ortaklarından kurtulursa, “Ben son altı yıldır hatalar yaptım. Kürt meselesinde nerede kalmıştık” diyebilirse, yeniden barış siyasetini öngörebilirse, yeni bir barış sürecinin adımlarını atarsa iradenin yenilenmesi olabilir mi, elbette ki olabilir. Biz insan hakları savunucuları ana meselelerde iktidarda kimin olup olmadığına bakmayız. Barış meselelerinde bir iktidar adım atıyorsa onu destekleriz. Ama şu anki göstergeler mevcut iktidarın bu fiili ittifak durumundan kurtulma hali yok. Cumhurbaşkanı'nın son açıklamaları aynı çizgide devam edeceğini gösteriyor. O halde 2022’de siyasi ve toplumsal muhalefetin erken seçimi dayatması gerekecek. Belki bu Türkiye için yeni seçenekler doğurabilir ve insan hakları noktasında adımlar atılabilir.