Türkdoğan: İnsan hakları savunucusu olarak suçlamaları kabul etmiyorum
İHD Eş Başkanı Türkdoğan, "örgüt üyeliği" iddiasıyla yargılanıyor: Dava açılması Türkiye’deki insan hakları savunucularının karşılaştığı yargı baskısının ulaştığı boyutu göstermesi açısından önemli.
ANKARA - İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan'ın "silahlı terör örgütü üyesi olmak" iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması bugün Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlandı. Türkdoğan’a yöneltilen suçlamalar arasında İHD başkanı olarak yaptığı açıklamalar ve telefon görüşmeleri de yer aldı.
TÜRKDOĞAN YÖNELTİLEN SUÇLAMALARI KABUL ETMEDİ
Geçtiğimiz yıl İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Garê operasyonu ve 13 kişinin ölümüne ilişkin Meclis'te yaptığı konuşmada İHD’yi hedef alarak, “Canı çıkasıca dernek” ifadesini kullanmış ve bu ifadesinden bir süre sonra İHD Eş Başkanı Türkdoğan gözaltına alınmıştı. Adli kontrolle serbest bırakılan Türkdoğan hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla dava açmıştı. Diğer yandan Öztürk hakkında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya hakaret ve Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesince düzenlenen "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama" suçlarından da açılmış davalar bulunuyor.
Türkdoğan, mahkemede yaptığı savunmasında tarafına yöneltilen iddiaları kabul etmediğini söyledi, yurtdışı yasağının kaldırılmasını ve hakkında beraat kararı verilmesini talep etti. Öztürk’ün savunmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde oldu:
SUÇ ŞÜPHESİ BULUNMAMASINA RAĞMEN TELEFONLARIM DİNLENDİ: Dava dosyasındaki tüm belge ve bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla soruşturmanın başlama süreci ve başlamasına gerekçe gösterilen olayla ile hiç ilgisi olmayan bir iddianame düzenlenmiştir. Dosya kapsamında yasa dışı silahlı örgütün, TSK’nın Barış Pınarı Harekatı'na karşı eylem ve etkinlik örgütlemek ile ilgili şüphe edilen kişilerden biri olarak benimle ilgili en küçük bir ima dahi bulunmamaktadır. Ancak buna rağmen soruşturma kapsamında CMK’ya aykırı olarak deliller elde edilmeye çalışılmıştır. Soruşturma dosyasından anlaşıldığı kadarı ile hiçbir şekilde kuvvetli suç şüphesi bulunmamasına rağmen Savcılığın talebi ve Sulh Ceza Hakimliği kararı ile CMK 135’e göre 05.11.2009 ile 15.04.2020 tarihleri arasında telefonlarım dinlenmiştir.
KURGU KURULMAYA ÇALIŞILIYOR: Soruşturmanın ilerleyen aşamalarında hakkımda suçlanmayı gerektirecek hiçbir şey bulunmayınca açık kaynak araştırmasına gidilmiş ve yıllardır yaptığım yüzlerce basın açıklaması içerisinden sadece hapishanelere ve özel olarak da hapishanelerde tutulan mahpusların açlık grevleri ile tecrit durumunu belirten kamuoyuna yaptığım açıklamalarımdan, ANF isimli haber sitesinde yer verilen açıklamalarıma yer verilerek buradan yasa dışı silahlı örgütle bağım olduğuna dair bir kurgu kurulmaya çalışılmıştır. Oysa soruşturma evraklarından da anlaşıldığı gibi yaptığım açıklamalar dernek açıklamaları olup bu açıklamalarımdan alıntılara yer verilmiştir.
SUÇLANABİLECEĞİM HERHANGİ BİR DURUM ORTAYA KONMADI: Yasaya aykırı olarak imajı alınmadan el konulan bilgisayarımda dernek faaliyetlerim kapsamında yer verdiğim fotoğraflarımdan sadece 3’ü alınarak bunlar hakkında çeşitli yorumlar yapılarak bir tutanak tutulmuştur. Oysa bu fotoğraflardan da anlaşılacağı gibi Genel Başkanı olduğum İnsan Hakları Derneği'nin logosu ve pankartı arkasında yaptığım açıklamalar veya yapılan açıklamalara katılmış olduğum anlaşılmaktadır. Soruşturma dosyasından anlaşıldığı kadarı ile hakkımda MASAK tarafından inceleme yapılmasına rağmen bu konuda somut olarak suçlanabileceğim herhangi bir durum ortaya konamamıştır. Telefon görüşmelerimde ise İHD başkanı ve avukat olarak gözaltına alınan kişiler ile ilgili hukuksal yardım talebi ve basına yaptığım çeşitli açıklamalardan ibaret konuşmalar yer almıştır.
BARIŞ KONUSUNDA SON 14 YILIN EN YAKIN TANIĞIYIM: Bir insan hakları savunucusu olarak barış çalışmaları konusunda son 14 yılın en yakın tanığı ve aktivistleri arasında birisi olduğumu düşünüyorum. Bir insan hakları savunucusu olarak hakkımdaki iddiaların hiçbirini kabul etmediğimi, böyle bir dava açılmasının Türkiye’deki insan hakları savunucularının karşılaştıkları yargı baskısının ulaştığı boyutu göstermesi açısından önemli olduğunu, Türkiye’de insan hakları hareketine yönelmenin tehlikeli bir noktaya geldiğini, uzun yıllardır mücadelesini yürüttüğümüz insan hakları bilinci ve kültürünün gelişmesine olumsuz etki sağlayacağını ancak insan hakları hareketinin böylesi durumlarda dayanışma ve dostlukla mücadelesini artırarak sürdürdüğünü belirtmek isterim. İnsan hakları mücadelemiz insan onuruna dayalı olarak herkes için özgürlük, eşitlik, adalet ve barış sağlayıncaya kadar devam edecektir. İnanıyorum ki, insan hakları savunucularının bu mücadelesi Türkiye’nin ihtiyacı olan barışı yakalamasına vesile olacak ve barışla birlikte demokrasiye giden yolu sonuna kadar açacaktır.” (DUVAR)