Türkiye Hırvatistan’ı yenebilirdi ama bu gerçeğini değiştirmeyecekti
Maçtan önce Hırvatistan’ın Türkiye’yi zorlayamayacağını iddia eden Arda Turan, maçtan sonraysa üzüldüklerini ama bunun uzun bir yolculuk olduğunu, turnuvaya gideceklerine inandığını söyledi. Türkiye elbette turnuvaya gidebilir. 55 takımın 24’ünün gidebildiği turnuvaya bir zahmet gitsin de. Ama bu neyi değiştirir?
Türkiye A Millî Futbol Takımı’nın tarihi boyunca en az on kez karşılaştığı rakipleri arasında en düşük galibiyet yüzdesinde kaldığı dört ülke var; İtalya ve İngiltere (yüzde 0), Hırvatistan ve İspanya (yüzde 9). Başka bir deyişle, dün akşama kadar on kez oynadığı Hırvatistan’ı yalnızca bir kez yenebilmiş Türkiye. Yalnızca bir kez.
Ama buna rağmen dün akşam maçtan önce yorumlarda bulunan Arda Turan çok rahattı. “Hırvatistan’ın bizi çok zorlayacağını düşünmüyorum,” dedi ve ekledi: “Taktiksel olarak disiplinleri olacaktır, ama bizim bireysel oyuncularımız ve coşkumuz onların taktiğini yenecektir.”
OLABİLECEK EN İYİ BAŞLANGIÇ
Maçın başlangıcı itibarıyla da Turan’ı haklı çıkarabilecek bir görüntü vardı. Ermenistan karşısına üçlü savunma, ikili merkezle çıkan Stefan Kuntz; Hırvatistan karşısındaysa stoperlerden birini eksiltip (Ozan Kabak), orta sahayı üçledi (Salih Özcan). Ayrıca sol kanatta da Cenk Tosun’un yerine Kerem Aktürkoğlu ile başladı. Bu da orta alanda daha güçlü ve dengeli, forvet hattında ise daha hızlı ve tehditkâr bir Türkiye yarattı ve henüz beşinci dakikada Luka Modric’in iki, Marcelo Brozovic’in bir pası kesilip iki tehlike üretildi.
Orta üçlü ve en uçtaki Enes Ünal’ın şiddetli presleriyle topsuz oyunda alanların çok iyi kapatılmasının yanı sıra, sürpriz bir şekilde savunma önünde derin oyun kurucu rolünde kullanılan Hakan Çalhanoğlu’nun isabetli tek pasları da kazanılan topların etkili kullanılmasında başlıca etkendi.
Buna karşın savunma hattı, özellikle kendi takımında maç eksiği olan Çağlar Söyüncü ile Ferdi Kadıoğlu’nun tarafı, Türkiye’nin zayıf karnıydı. Hırvatistan ise bu zayıf karnı çok geçmeden tespit etti ve o bölgeye atılan bir uzun pasın ardından gelişen atakta Mateo Kovacic’in ilk ceza sahası koşusunu golle değerlendirdi.
İlk yarının sonlarına doğru Çalhanoğlu’nun sakatlanıp oyunu terk etmek zorunda kalması ise Türkiye adına maçın en talihsiz ânıydı. Yerine üç oyuncu girebilirdi; İrfan Can Kahveci, Arda Güler ya da İsmail Yüksek. Kuntz en güvenli tercihi seçti, ama futbolda bazen en güvenli görünen aslında en riskli olabilir. Nitekim ilk devrenin bitmesine saniyeler kala İsmail’in kötü ilk dokunuşu yüzünden kaptırılan topun ardından Kovacic ve Hırvatistan’ın ikinci golü geldi. Ve aslında maç fiilen o golle bitti. Hırvatistan’ın iki farklı üstünlüğü yakaladıktan sonra sadece Türkiye’ye değil, dünya üzerindeki herhangi bir takıma geri dönüş imkânı tanıması için küçük çaplı bir mucizenin yaşanması gerekiyordu ve öyle bir şey olmadı.
ANLARIN PROFESÖRLERİ
Hırvatistan, bu anlamda uluslararası futbolun Real Madrid’i olarak tanımlanabilir. Onlara karşı kazanabilmek için iyi oynamak asla yeterli değil. Çok daha fazlası lâzım. Çünkü karşınızda anların profesörleri var. Modric ve arkadaşları.
Luka Modric’in Türkiye’ye karşı ilk maçı 2008’deydi, sonra 2011 ve 2016’da iki kez, 2017 ve 2020’de birer kez oynadı, dün akşam da sekizinci maçına çıktı ve sahayı alkışlarla terk etti. 2008’deki ilk maçta Hırvatistan yine daha iyi olan taraftı, ama seri penaltılarla da olsa Türkiye kazanmıştı. Sonraki tüm karşılaşmalarda da Hırvatistan hep daha iyiydi. Fakat her karşılaşmada aradaki makas biraz daha açılmıştı.
Dün akşam ise Bursa’da iki takım da elindeki en iyi on birlerle sahaya çıktı. Türkiye belki de Hırvatistan’a karşı oynayabileceği en iyi futbolu oynadı. Dünya Kupası’ndaki performansından sonra neden hâlâ Dinamo Zagreb’de oynadığını bilemediğimiz kalecileri Dominik Livakovic gol yememeye ant içmeseydi, bir ihtimâl kazanabilirdi de. Ama bu yine de kendi gerçeğini değiştirmeyecekti.
TÜRKİYE’NİN GERÇEKLERİ
Maçtan önce Hırvatistan’ın Türkiye’yi çok zorlayamayacağını iddia eden Arda Turan, maçtan sonraysa üzüldüklerini ama bunun uzun bir yolculuk olduğunu, turnuvaya gideceklerine inandığını söyledi. Türkiye elbette turnuvaya gidebilir. 55 takımın 24’ünün gidebildiği turnuvaya bir zahmet gitsin de. Ancak bu da kendi gerçeğini değiştirmeyecek.
Tıpkı bu jenerasyona Euro 2020 elemelerinde “Türkiye futbol tarihinin en iyi jenerasyonu” muamelesi yapılmasının da gerçekleri değiştirmediği gibi. Ama gerçeklere gözlerini kapatanlar elbette afaki tartışmaların içinde debelenmeye devam edecekler. Teknik direktör değişikliği gibi.
Stefan Kuntz harika bir teknik direktör mü? Hayır, değil. Kesinlikle değil. Millî takımın başına ondan çok daha iyi teknik direktörler gelmişti. Bir önceki teknik direktör Şenol Güneş gibi. Ya da ondan önceki teknik direktör Mircea Lucescu gibi. Veya ondan da önceki teknik direktör Fatih Terim gibi. Ama millî takıma dair bugünlerde konuşulan sorunların üç aşağı beş yukarı aynıları onların zamanında da konuşuluyordu. O hâlde sorunların çözümü teknik direktör değişiminde değil. Dün de değildi, bugün de değil.
Sorunun ne olduğunu ise maçtan önce rakip takımın teknik direktörü Zlatko Dalic yüzümüze bir bir vurdu. Maçın oynanacağı Bursa şehrinde üç milyon insanın yaşadığını, Hırvatistan’ın ise 3.5 milyonluk bir ülke olduğunu, buna rağmen Dünya Kupası’nda önce final oynadıklarını, ardından üçüncü olduklarını söyledi. Bunun nasıl olabildiğini ise, “Siz kendinize sorun” dedi.
Ama biz buralarda ne yazık ki cevabından hoşlanmadığımız soruları kendimize sormuyoruz. O yüzden evet, Kuntz gitmeli.
Not: 6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem felâketinde resmî rakamlara göre en az 50 bin insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı, milyonlarca insan evsiz kaldı, ama tek bir yetkili utanmadı, kendini sorumlu görmedi ve istifa etmedi. Unutmayacağız, unutturmayacağız, affetmeyeceğiz, hesap soracağız.