Türkiye İşçi Partisi'nin önündeki rota(lar)

TİP’in önünde ciddi kazanımlar sağlayabileceği bir alan var. Bu alanı değerlendirmek için eski ezberlere dönmek yerine tartışmak, kafa yormak, yeni yollar aramak ve gerekirse de açmak elzem.

Google Haberlere Abone ol

Doğukan Demircioğlu & S. Alper Orhan

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan ve Türkiye İşçi Partisi’nin gelecek seçimlerdeki potansiyelini tartıştığımız yazının bulduğu karşılıktan mutluyuz. Sunduğumuz fikirlere ve çözümlere katılmayanlar dahi konuyu tartışılmaya değer ve ilgi çekici bulmuşa benziyor. İlk yazıyı takiben sosyal medyadaki olumlu/olumsuz eleştiriler ve çeşitli gazetelerdeki cevap niteliğindeki yazıların üzerine birkaç noktayı temize çekip hem ilk yazıda ileri sürdüklerimizi somutlaştırmak hem de tartışmayı derinleştirmek istedik. 

Bir önceki yazımızdaki bazı noktaları daha yakından irdelemek ve bunları detaylandırmak bu amaca hizmet edecektir. Öncelikle yazıda vurgu yaptığımız seçim sistemi her ne kadar TİP’e (ve diğer kısmen küçük partilere) gerçekten avantaj sağlasa da konunun salt oy sayımından ibaret olmadığını aslında başından itibaren kabul ediyorduk. TİP sadece seçimde başarılı olmak adına adımlar atmamalı; yaptığı siyaset ve bu bakımdan aldığı pozisyonlar sonucunda seçimlerin ötesinde bir kazanım sağlamanın yollarını aramalı. Yani vardığımız nokta aşırı pragmatizm veya kör bir Makyavelizm değil, sadece seçim gerçeğinin de gözden kaçırılmaması gerektiğini vurgularken TİP’in potansiyel seçmen tabanıyla güçlü bir bağ kurmasını öngörüyor. Ancak yinelemekte fayda var: Bu bağın kurulmasında etraflıca bir programın ve toplumun hem kısa hem de uzun vadede hayatına dokunan, somut çözümlerin kritik olduğunu düşünüyoruz. Bu adımları, partilerin kitlelere ulaşma stratejilerinden ayrı görmek elbette mümkün değil. Seçmenleri etkisi altına alıp potansiyel bir taban yaratırken, toplumu ve siyaseti dönüştürmek, yani iki yönlü bir seçmen-parti ilişkisi kurabilmek fazlasıyla önemli. Vurguladığımız, gönül kazanmak için ortaya atılan slogan-vari vaatler değil; ayakları yere basan, Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarına detaylı cevaplar verebilen ve radikal anlamda dönüştürücü bir perspektif sunabilen bir program ve bu programla el ele ilerleyen, sıfatların ve betimlemelerin ötesine geçebilmiş bir ülke vizyonu.

Konuyu burada bir önceki yazıda “somut pozisyonlar” başlığıyla sunduğumuz noktaya getireceğiz. TİP’in her alanda söyleyecek bir sözünün olması ve söylediklerinin sadece neyi değiştireceğini değil, nasıl değiştireceğini ve yerine neyi koyacağını da içermesi önemli. Bunu sadece seçimlerde pragmatik sonuçlar almak için takınılmış bir tavırdan ziyade; toplumun kısa, orta ve uzun vadeli sorunlarına çözümler üretmek ve halka detaylı, elle tutulur bir Türkiye vizyonu sunmak için bir fırsat olarak görmek gerekir. Bu vizyonun somut adımlarla ve altını çizdiğimiz “nasıl?” sorusuna dolu yanıtlar vererek şekilleneceğini yinelemekte de fayda var. Nasıl TİP bir parti olarak “ezilen kim varsa yanında duracağız ve mücadelelerine destek vereceğiz” tavrını takınıyorsa, bahsi geçen somut pozisyonları da benzer bir açıdan görüp, toplumun genel mücadelelerine çözümler üretmek olarak düşünmeliyiz. Ve nasıl çeşitli mücadeleler ideal sonuçları getirmiyor ama çok değerli kazanımlar ve haklar sağlıyorsa, TİP’in ortaya koyacağı somut öneriler de emekçiler, öğrenciler, işsizler, kadınlar, LGBTiQ+’lar, doğa ve doğadaki canlılara ve daha sayısız farklı kesime nefes alma imkânı, örgütlenme fırsatı, siyaset yapma şevki ve bir dayanışma alanı sağlayabilir. Bahsi geçen siyasi kulvarları birbirini dışlayan ve etkiyi azaltan rakipler olarak değil, birbirini tamamlayan ve partinin potansiyelini genişletebilecek fırsatlar olarak da görebiliriz. Dolayısıyla hakiki çözümleri nihai hedefleri ile örtüşen, güncel ve somuttan uzak olmayan bir siyasi vizyon üretmek, bunu geliştirmek ve yaygınlaşması için mücadele etmek TİP’in başlıca ödevlerinden sayılabilir. Bu anlamda TİP’in işsizlik, sosyal adalet, derinleşen yoksulluk, çevre krizi ve hak ve özgürlükler gibi konularda atacağı hem kısa hem de uzun vadeli adımlar, sunabileceği öneriler söz konusu. Hem sosyalist değerlerin hâkim olabileceği bir toplum oluşturma yolundan sapmadan yürümek hem de bu dönüşümü kolaylaştıracak somut politikalar üretmek bir arada yürütülebilecek siyasi pratikler olabilir. Sosyalist değerleri güçlendirecek her somut adımla gelen kazanımlar aynı anda da TİP’in ulaşmak istediği toplumun taşlarını döşeyecek, tabanı genişleterek mobilize edecek, toplum için pekâlâ siyasi bir çekim gücü olacak ve bu dönüşümü daha mümkün kılacaktır. Zaten gerçek anlamda toplumun hayatına dokunabilen, onların dertlerine radikal çözümler üretebilen bir partinin savunduğu ideolojiye ve ideallerine sempati kazandırması siyasetin doğal bir parçası.

Bu tarz somut politikalar ile Türkiye toplumuna bir alternatif siyaset ve sosyalist vizyon sunabilmek mümkün. TİP, siyasal sistemin sağladığı fırsatları kullanarak diğer partilerin aksine statükoyu dönüştürmeyi hedefleyen, radikal bir siyasete ev sahipliği yaparak toplumsal desteği arkasına alarak ana akımlaşmak yerine ana akımı dönüştüren bir rol üstlenebilir. Bu dengeyi kurabilmek, nihai hedefler dışındaki kazanımları yok saymaktan ve safi pragmatizme yapışıp kalma miyopluğundan sıyrılmanın da ilk adımı olacaktır. Somut politikaları nihai hedefe yönelik atılan adımlar olarak kurgulayabilmek Türkiye siyasetini köhneleştiren bu ikililiği aşmanın yolu. Yeni ve dönüştürücü bir siyasetin başlangıcı ancak eskinin reflekslerini terk etmek ve yeni bir toplum ve siyaset okuması yapmakla mümkün olacaktır. Buradan edinilecek siyasi birikim ve taban mobilizasyonu, toplumu ve düzeni geniş kitle desteği sayesinde değiştirmeye önayak olabilir; ayrıca düzenin içinde sıkışmış toplumu dışarıdan hareket ettirmeye çalışmaktan daha net sonuçlar verebilir. Bunun kısa vadeli veya günü geçiştirmeye yönelik çabalar yerine, TİP’i ana sahneye taşıyacak ve tabanını büyüterek, güçlendirecek, hatta bir çekim gücü yaratacak pozisyonlar bütününün ürünü olarak da düşünebiliriz. Böyle bütüncül bir vizyon aynı zamanda dinamik, hızla değişen Türkiye toplumuna umut aşılarken, Türkiye solunun nihayet tam anlamıyla “ana akıma” yerleşebilmesi için güçlü bir başlangıç olabilir. TİP de yakaladığı mevcut ivme ile bu adımı atmaya en büyük aday görünüyor. Bu dinamizm Türkiye’nin sorunlarına detaylı çözümler üreten, ürettiği çözümlerin nasıl uygulamaya geçeceğini açıklayan bir programın ortaya çıkış sürecini kuşkusuz besleyecektir. Ayrıca somut politikalar üretmek, radikal ve dönüştürücü siyasetten sapmayı gerektirmez. Tam tersine, tam da dönüştürücü içerikleriyle TİP’i ana akım partilerden ayırıp başka bir ihtimalin elle tutulur ve radikal yol haritasını da çıkarabilmiş bir parti olarak bir cazibe merkezine dönüştürebilir. Yinelemekte fayda var, kastettiğimiz “ana akımlaşma”, merkez veya düzen siyasetini değil, toplumda karşılığı ve etkisi olan, geniş kitlelere ulaşabilen ve tesir gücüne sahip bir siyaseti işaret ediyor.

Fakat bu dinamizmi okurken ve Türkiye siyasetine yerleştirirken biraz tedbirli davranmanın faydalı olacağı görüşündeyiz. TİP, hızla merkezleşen ve sağa göz kırpan bir CHP’nin yerini doldurmayı değil, CHP’deki bu değişim karşısında hoşnutsuz kalan seçmeni ve kitleleri kendine çekmeyi hedeflemeli. Türkiye’nin (tartışılmaz) derin sorunlarına radikal öneriler ve pozisyonlar sunmalı; dolayısıyla siyasi önceliklerini bu minvalde belirlemelidir. TİP, bu açıdan CHP’ye göre değil, CHP’ye rağmen pozisyon almalı, toplumsal karşılığını ve siyasete etkisini bu yönde, güçlü bir program ve dinamizmle arttırmaya çalışmalıdır. 

Türkiye’de ağırlık merkezi gitgide sağa kayan bir siyasi spektrum söz konusu. Böyle bir ortamda, radikal sol bir partinin, sağcılaşan bir merkez sol partiye alternatif görünmesi çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Yazımızın amacı bu siyasi kaymaların iyi ya da kötü olduğunu değerlendirmek değil. Ancak, sağcılaşan bir ortamda “merkez sola” karşı ağırlık merkezini geriye çekme çabasını TİP ve diğer radikal sol partilerin doğal refleksi olarak düşünmek gerekli. Bu durumun tek örneği de Türkiye değil; benzer radikal sol partilerin, merkez solun geride bıraktığı kitlelere ulaşarak (Danimarka, Portekiz ve Fransa’da olduğu gibi) belli bir dinamizm yakaladığı ve güçlendiğini görmek pekala mümkün. Verilen örneklerde görüldüğü üzere radikal sol, sağcılaşan bir merkez sola karşı ezber bozan adımlar atabilir. Türkiye özelinde bakarsak, öğrenci borçlarının silinmesinden, servet vergisi içeren radikal bir vergi reformuna, toplu sendikalaşma adımlarına hatta laiklik ve cumhuriyet gibi kültürel ve siyasi konularda da mevcut düzeni köklü bir şekilde değiştirebilecek pozisyonlara sahip çıkılabilir. 

TİP’in Türkiye siyasetindeki yerine ve önündeki fırsatlara değindikten sonra bir önceki yazıda ve yukarıda bahsini geçirdiğimiz bazı örnekleri daha da açmak istiyoruz. Ancak vurgulamamız gereken bir nokta var: Önerdiğimiz basit bir kopyala yapıştır veya Avrupa’daki partilerinin popülaritelerinin benzerini kazanmak adına bazı hamlelerin taklit edilmesi değil. Aksine, doğru örnekleri ve adımları değerlendirerek, köhneleşmeye yüz tutmuş Türkiye siyasetine yeni bir soluk kazandırmanın ve kökten değişimleri getirmek için çeşitli rotalardan fikir edinilmesini öneriyoruz. Zira, toplumsal anlamda, neredeyse her alanda kazanımlar bir bir kaybedilirken, TİP hangi adımlar ve politikalarla bu gidişata dur diyeceğini ve yerine daha iyisini koyacağı konusunda toplumun geniş kesimlerini ikna edebilmeli. Örneğin, Mélenchon’un ortaya attığı açık, anlaşılır ve radikal bir şekilde Fransız ekonomisini baştan düzenleyebilecek vergi reformu, eksik ve fazlalarıyla beraber incelenebilir. Bloco de Esquerda’nın kadın hakları, yeniden bölüşüm ve laiklik (özellikle Katolik Kilisesinin toplum üzerindeki tahakkümüne karşı) adına attığı adımlar ve çalışmalar, geçirilmesine önayak olduğu yasalar dikkate alınabilir. Hatta Bloco de Esquerda’nın kendine çizdiği yoğun teorik dilden kaçınan, kısa ve uzun vadeli pozisyonları gündeme alırken, konuların özüne inen, “somut, demokratik ve anti-kapitalist çözümler” üretebilen “çoğulcu, popüler, mücadeleci ve etkili” bir parti doğrultusu(1), TİP için de işlevsel bir rota olabilir. Elbette, bahsi geçen bu hareketlerin de hatalarının, eksiklerinin olduğunun farkındayız. Herhangi bir partiye mutlakiyet veya yanılmazlık atfetmiyoruz. Ancak belli somut kazanımları da göz ardı etmemeli ve bu kazanımların Türkiye’de nasıl işleyebileceğine de sol/sosyalist çevreler olarak hep birlikte kafa yormalıyız. 

Çeşitli alanlardan örnekler verebilir ve Türkiye’ye uyarlayabiliriz. Artık takip dahi edilemeyen bir hızla değişen, delik deşik olmuş eğitim sistemi konusunda TİP ne söylüyor? 4+4+4’ü kaldırmak mı istiyor, kaldırırsa yerine ne koymayı planlıyor? Üniversiteye giriş sürecini nasıl değerlendiriliyor? Önerdiği sisteminin eksileri artıları nelerdir? Kamu eğitimine yok olan güveni nasıl tesis etmeyi planlıyor, artık daha geniş kesimlerin gücü yettiğince başvurmaya çalıştığı, daha doğrusu zorunda bırakıldığı, özel okul eğitimine (ve hızla artan eğitimde eşitsizliğe) bakışı ve çözümü nedir? Bu sorular elbette sadece TİP’in cevaplaması gereken sorular değil, ancak TİP gibi radikal solda konumlanan bir partinin kendini bir çekim gücü haline getirmesi adına mutlaka çözümler üretmesi gereken problemler. Bu durumu sadece eğitime indirgemek de yanlış olacaktır; çarpık vergi düzeninden işyeri demokrasisine, işçi haklarından toplumsal cinsiyet sorunlarına, çevre krizinden laikliğe kadar birçok konu radikal ve somut çözümlere muhtaç durumda. Hakeza Erkan Baş’ın çıktığı yayınlarda da sıkça dile getirdiği, “para ve dini siyasetten çıkarma” isteği de benzer sorulara gebe. Türkiye siyasetine bu raddede işlemiş iki kavramdan kurtulmak için nasıl adımlar atılacağını ortaya koymak ve “yasa çıkaracağız”ın ötesini anlatabilmek hayati önem taşıyor. Yukarıda bahsedilen sorunlar ve cevaplar belki de parti içinde bilinen ve üzerine yıllarca emek harcanmış meseleler. Ancak TİP’i Türkiye siyasetinde başarılı kılacak püf noktası yalnızca bu sorulara doğru cevapları bulabilmesi değil, bu cevapları geniş kitlelere doğrudan ulaştırabilmesidir.

Türkiye İşçi Partisi’nin önünde ciddi kazanımlar sağlayabileceği bir alan var. Bu alanı değerlendirmek için eski ezberlere dönmek yerine tartışmak, kafa yormak, yeni yollar aramak ve gerekirse de açmak elzem. Teorik düzlemde güçlenen görüş ve ideolojileri elle tutulur, somut ve toplumun hayatını değiştirecek politikalara uyarlamak dikenli bir yol olabilir. Ancak köhneleşmiş Türkiye siyasetini, toplumu ve ülkeyi değiştirebilecek gücün de bu yoldan geçtiğini göz ardı edemeyiz. Türkiye solunun ana akımdan kendine yer açmasının zamanı geldi de geçiyor. Yakın zamanda Peru’da Castillo’nun seçilmesinin, Şili’de Boric ve sol koalisyonun potansiyelinin ortaya koyduğu heyecana, Mélenchon’un Fransa’da yarattığı dalgaya, Bloco de Esquerda’nın Portekiz siyasetindeki ağırlığına, hatta belki de daha da fazlasına neden Türkiye’de tanık olmayalım?


(1) March, L. (2012). Radical left parties in Europe. Routledge & https://www.esquerda.net/en/artigo/what-left-bloc/39448