Türkiye solu mülteci meselesine ne diyor?

Siyasette son günlerde en çok tartışılan konu, mülteci meselesi. Türkiye solu bu konuda hem iktidarı hem de muhalefet partilerini eleştiriyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Mülteci gündemi son günlerde en çok tartışılan konulardan biri. AK Parti’nin geri gönderilmelerine ilişkin sinyaller vermesi ve muhalefet partilerinin söylemleri, ülkede mültecilere karşı nefretin körüklenmesine neden oluyor. Mülteci meselesinde sadece "geri gönderme" üzerinden siyaset üretilen ülkemizde, çözüm yolu olarak bu güne kadar uyum, entegrasyon gibi herhangi bir çalışma yürütülmedi. Türkiye’deki sol partiler bu konuda ne diyor, çözüm olarak önerileri neler?

‘GERİ KABUL ANLAŞMASINI KALDIRALIM’

EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, mültecilerin geri gönderilmesi konusunda yürütülen tartışmaların oy devşirme kaygısıyla yapıldığını söylüyor. Bu tartışmalar için “köpük tartışmalar” ifadesini kullanan Akdeniz, şunları diyor: “Çünkü herkes biliyor ki, bu kadar insan bir yılda geri gönderilemez. İç savaşlar tarihi de bunu da söylüyor. Savaşın soğuması gerekir. Kardeşin kardeşi vurduğu topraklara insanlar kolay bir şekilde dönemez. Biz başka bir noktaya odaklanmalıyız. Mülteciler Türkiye’de sıkışmış durumda. Ne ileri gidebiliyor ne de geri dönebiliyor. Cesareti olan varsa geri kabul anlaşmasını kaldıralım. İnsanlar gitmek istediği yere gidemiyor. Türkiye’nin baraj ülke değil, transit ülke olması gerekiyor. Barajların ortadan kaldırılıp güvenli bir geçiş yolu açılması gerekiyor. Bir diğer mesele de Türkiye’de doğan yabancı çocuklar. Bu sayı yaklaşık 800 bin. Bu çocukların öğrendiği Arapça, Suriye’deki Arapça değil. Suriye’yi bilmezler. Anneleri, babaları köyünde ölmek istiyor. Bunlar ise Türkiye’de yaşamak istiyor. Bu kuşak kayıp bir kuşak. Acil bir şekilde bir arada yaşam, uyum ve entegrasyon çalışmalarının yapılması lazım. Gecikmeden bunun başlaması gerekiyor. Geri dönüş için Esad’la el sıkışmak yetmez, dış güçlerin o topraklardan çıkması lazım. Bu olmadan insanlar dönemez.”

Ercüment Akdeniz

'YENİ BİR EMEK SÖMÜRÜ REJİMİ'

Akdeniz, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun mültecilerin ülkemizde kayıt dışı çalıştırıldığını ve sömürüldüğünü itiraf ettiğini hatırlatarak bu konuda sendikalara da bir eleştiride bulunuyor: “Bir diğer mesele de Türkiye’de sömürülerek çalışan yabancılar. Mültecileri sömürdüler. Bu korkunç bir şey. 38 bin SGK’li yabancı işçi var ama 2 milyon kayıtlı olmayan mülteci işçi var. Asıl bunları tartışmak lazım. Bu yeni bir emek sömürü rejimidir. Bunu AKP bilerek yarattı. Bugün işçi sınıfını baskılayan bir şey var. Sendikalar ayakta uyuyor. Sendikalar neden bu tartışmalara katılmıyor? Sendikaların göçmen işçiler için kayıtlı bir düzenleme talep etmesi gerekiyor. Bir kampanya başlatması gerekiyor. O zaman bu ön yargı duvarları yıkılır, nefret iklimi ortadan kalkar. İşçi sınıfı kendi göç politikasını emek alanında ortaya koymalı."

'AKP GÖÇMENLERİ FON KAYNAĞI OLARAK GÖRÜYOR'

Emekçi Hareket Partisi (EHP) sözcüsü Özge Akman ise iktidarı mülteciler konusunda iki yüzlülükle suçluyor. Akman, şunları söylüyor: "Bugünlerde hem iktidarın hem de muhalif kesimlerin milliyetçiliği yükselterek ele aldığı göç politikaları, oldukça ciddi bir sorunu düzenli olarak körüklüyor. Her iki taraf açısından da çözümsüzlükten ibaret düşmanlık politikalarının propaganda edildiğini görüyoruz. AKP, göçmenleri fon kaynağından ibaret görmeye devam ediyor. Göçmenlerin hiçbir statüsü, güvencesi olmadan ülkeye girişlerini yaparken 'kardeşlerimiz' naraları atan AKP sözcüleri, Avrupa’dan alacakları söz konusu olduğunda göçmenleri sınırlara yığmaktan bir adım geri adım durmadı. Şimdi de ülkede ekonomik krizin üzerini örtmenin bir gündemi olarak göç sorununun tartışılmasını sessizce izliyor. Bu ikiyüzlü bir politikadır."

Özge Akman

Avrupa ülkelerini de iki yüzlülükle suçlayan Akman, Geri Kabul Anlaşması'na da dikkat çekiyor: "Bu ikiyüzlülük, Avrupa ülkeleri için de geçerli. Göçmenler kendi sınırlarına ulaşamasın diye Türkiye’yi fonlarla oyalayan Avrupa ülkeleri, bir yandan demokrasi naraları atarken diğer yandan  'geri kabul anlaşması' ile göçmenleri sınırlarından uzak tutuyor. Eğer göç politikaları eleştirilmek isteniyorsa, sorun bu göçlere sebep olan, göçmenleri alıp satan emperyal politikalarda aranmalı. Sözde muhalif kesimlerin, göçmenlerin ne kadar suçlu insanlar olduklarını tespit etmeye kalkışması, göçmenlerin kovulmasını savunması, tabir-i caizse 'eşeğini dövemeyenin, semerini dövmesi' anlamına geliyor. Ne kadar kaçınmak isterlerse istesinler, bu gerçek adıyla sanıyla göçmen düşmanlığıdır, ırkçılıktır."

'DAHA İYİ BİR COĞRAFYADA YAŞAMAK İSTEMEK SUÇ MU?'

"Biz göç sorununa ve göçmenlerin bu coğrafyadaki varlığına etnik kimlikler olarak bakamayız" diyen Akman şöyle devam etti: "Bize göre tüm dünyada tek düşman, sınırsız şekilde bizi sömüren sermaye sınıfıdır. Onlar sömürürken sınır tanımıyor, bizden dünyanın bir yerinde sömürülen emekçilerin, diğer yanda sömürülen emekçilere düşman olmasını istiyorlar. Bilince çıkarmamız gereken gerçek, sermaye sınıfının ulusal, inançsal farkları ve sınırları tanımadığıdır. İnsanların şu dünya koşullarında savaşsız ya da kendilerine göre “daha iyi” bir coğrafyada yaşamak istemesi suç mu? Göçmenlere kötü gözle bakanların, bu ülkedeki genç insanların büyük çoğunluğunun göçmen olmayı canla başla istediği gerçekliğini bilmesi gerek. Biz bu sorunu sömürü düzeninin kendisini ortadan kaldıracak olan işçi, emekçi iktidarı ile çözeceğiz."

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Akman mülteci konusundaki çözüm önerilerini şöyle sıralıyor:

- Savaşlar çıkaran ve savaşları körükleyen tüm emperyal politikalara son verilecek. Emperyalist ülkelerin ve benzeri şekilde Türkiye’nin de Suriye’de, Libya’da, Afganistan ve bölgede kalkıştığı savaş politikaları ortadan kalkacak. NATO’dan çıkılacak. Tezkereler iptal edilecek. Hiç kimse, hiç kimsenin topraklarını sözüm ona barış ve demokrasi gerekçesiyle işgal edemeyecek. Tüm sınırların ortadan kalktığı bir dünyayı kurana kadar, herkesin istediği coğrafyada yaşayabilmesinin koşulları bunlardır.

- Geri kabul anlaşması iptal edilecek. AB ülkeleri ve emperyalist ülkelerin, önce savaşları körükleyip sonra göçmenleri parasıyla sattıkları düzen son bulacak. Geri dönmek isteyen veya başka ülkelere geçmek isteyenler için güvenli geçişler sağlanacak.

- Türkiye’de göçmenlere uydurulan “misafirlik” adı altında dayatılan güvencesizlik ortadan kaldırılacak. Göçmek zorunda kalan, bu topraklarda yaşamak isteyen göçmenler, güvencelerine ve statülerine kavuşacak. Mevcut siyasi iktidarın işine gelen türden kayıt dışı geçişler durdurulacak. Her göçmen, haklarıyla, güvenceleriyle bu topraklarda da istediği topraklarda da yaşayacak. Göçmenlerin uyum sorunları giderilecek ve güvenceli yaşam koşulları sağlanacak.

- Göçmen ve mültecilerin kölelik koşullarında  çalıştırılması tamamen yasaklanacak. Bu konuda tüm inisiyatifi patronlara bırakan uygulamalara son verilecek.

Akman son olarak şunları ekliyor: "Tüm bunlarla birlikte siyasi iktidarın ve emperyalist ülkelerin keyfine göre oluşturulan göç politikalarının  büyük sorunlar yarattığını görerek, biz işçi, emekçi iktidarının çözümlerini uygulayacağız. Biliyoruz ki, bizi sömürenler olmadığı sürece halklar eşit ve kardeşçe yaşar. Bizi işsiz bırakan, ekmeğimizi her gün azaltan kapitalizmdir. Biz yoksullaşırken, zenginleşen kim ise düşmanımız onlardır. Biz göçleri yaratan sorunun kendisi olan kapitalizmi ortadan kaldırmak hedefinde yürüyenleriz. Sınırların, sınıfların insanları birbirine düşman ettiği bu düzende çözüm yok, çözüm emekçilerin yönettiği bir dünyadır."

'SORUMLULUKLARINI GİZLİYORLAR'

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Parti Meclisi Üyesi Fırat Çoban mültecilerle ilgili yürütülen tartışmaların hiçbir sorunu çözüme kavuşturmayacağını dile getiriyor. Çoban, iktidarın yanlış politikalarının sonucu olarak bugün bu tartışmaların yapıldığını belirterek şöyle konuşuyor: "Kalsınlar-gitsinler denklemine sıkıştırılmış mevcut tartışmanın hiçbir sorunu çözmediği, Türkiye’de yaşadığımız derin sosyal ve ekonomik kriz gibi pek çok sorunda da AKP’nin sorumluluğunu ve suçlarını görünmez hale getirdiği düşüncesindeyiz. AKP iktidarının Suriye savaşındaki rolü, göçü bir dış politika enstrümanı olarak araçsallaştırması, bütüncül, çalışan bir göç politikası geliştirmemeleri, bu alanda ne yurttaşların ne sığınmacıların hak ve hukukunu koruyan bir anlayışa sahip olmamaları, bugün yaşadığımız sorunların esas sebebi. Ancak yine aynı iktidar odakları tarafından çalıştırılan devasa bir depolitizasyon makinesi, işsizlik, derin yoksulluk, alım gücü krizi gibi sorunların müsebbibi olarak sefalet koşullarında yaşayan sığınmacıları işaret ediyor; Türkiye’de refah ve huzurun yeniden kazanılmasının yolunu sığınmacıların 'geri gönderilmesine' bağlıyor ve kendi sorumluluklarını gizliyorlar."

Tüm suçların sığınmacıların sırtına yüklendiğini ifade eden Çoban şöyle devam ediyor: "Bu memleketi yaşanılır bir yer olmaktan çıkaran AKP’nin tüm suçları, sığınmacıların sırtına yüklenmesini ve bu şekilde siyasi iktidarla gerçek bir siyasal hesaplaşmanın ötelenmesine itiraz ediyoruz. Depolitizasyonun bir diğer ayağı, zorunlu göçü yaratan koşulları, yoksulluğu, savaşları, iklim krizini, emperyalist müdahaleleri konuşmayıp, yalnızca sığınmacıları konuşmakla kendisini gösteriyor. Bu depolitizasyonu aşmanın ve toplumsal refahı sağlamanın yolu, zorunlu göçe neden olan koşullara, yani savaşlara, emperyalist müdahalelere, yoksulluğa, eşitsizliklere, iklim krizine karşı mücadele etmekten geçiyor."

'MÜDAHALECİ DIŞ POLİTİKA TERK EDİLMELİ'

Nasıl bir çözüm bulunmalı? Çoban'ın bu soruya yanıtı ise şöyle: "Türkiye sınırlarının ötesinde cereyan eden hadiselerin sonucu olarak göçmen akışına maruz kalan pasif bir alıcı ülke değildir. Bugün ülkemizdeki sığınmacıların varlığının doğrudan AKP iktidarının neo-Osmanlıcı yayılmacı dış politika tercihlerinin bir sonucu olduğunu söylemeliyiz. Türkiye’nin, milyonlarca insanın yerinden edildiği Suriye savaşının bir tarafı olduğunu unutmamalıyız. Türkiye’de yurttaşlar ile sığınmacıların yaşadığı sorunlar ve buradaki gelecekleri AKP’nin Suriye savaşındaki rolü sorgulanmadan ele alınamaz. Sığınmacı meselesine dair herhangi bir siyasetin geliştirilmesinin koşulunun AKP’nin ülke içindeki İslamcı-milliyetçi projesinden beslenen müdahaleci dış politikasının terk edilmesinden geçtiğine inanıyoruz."

Çoban şöyle devam ediyor: "Türkiye, Ortadoğu’nun geleceğinde emperyalizmin planlarıyla uyumlu yayılmacı bir egemen aktör olma hedefi çerçevesinde değil, halkların bir arada barış içerisinde yaşaması ve savaşla tahrip olmuş ülkelerin yeniden inşasının bir an önce başlamasına katkıda bulunacak bir dış politika anlayışını benimsemeli. Bu şekilde göçmen/sığınmacı meselesinde kalıcı stratejiler oluşturabilir."

'BM ÖNCLÜĞÜNDE ULUSLARARASI KONFERANS GEREKİYOR'

Çoban, "AKP’nin yayılmacı ve göçü araçsallaştıran dış politika anlayışına karşı çıkarken, aynı zamanda AB ve ABD’nin göçü sınırlarının dışında tutma yaklaşımına karşı çıkmalı, bu odakları sığınmacılara uluslararası koruma sağlamaya, eşit sorumluluk paylaşımına zorlamalıyız" diye konuşuyor. Ayrıca Çoban mülteci meselesindeki çözümün uluslararası çalışmalarla mümkün olabileceğini savunuyor: "Bu ülkelerin, Türkiye’yi sebep oldukları savaşların sonucunda ortaya çıkan iltica hareketlerini yöneten bir merkez olarak görmesi, Türkiye’ye sığınmacıların ve yurttaşların korkunç sömürü koşullarında çalıştığı ve yaşadığı bir göçmen kampı olarak görev biçmesi kabul edilemez.

Bu noktada partimiz, Türkiye’yi göçmen ve sığınmacı hareketlerinin idare merkezi haline getiren, 2016’da AB ile yapılmış geri kabul anlaşmasının iptal edilmesini savunuyor. Bu anlaşmanın yerine TİP, Suriye’ye geri dönmek istemeyen ve üçüncü ülkelerde yaşamaya gönüllü sığınmacıların başka ülkelere de yerleşebilmelerini mümkün kılan ve bu konuda adil bir sorumluluk paylaşımını temel alan BMMYK (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) esaslarıyla uyumlu bir göç rejiminin inşası için mücadele edecektir.

Partimiz, belirli bir vadede iptal edilecek bu anlaşmanın yerine, Suriyelilerin AB ülkeleri başta olmak üzere başka ülkelere de yerleşebilmelerini mümkün kılacak uluslararası düzenlemelerin yapılabilmesi için BM öncülüğünde uluslararası bir konferansın toplanması gerektiğini savunmakta."

Fırat Çoban

Fırat Çoban 

 

'ACİL SORUNA İSTİSMAR EDİLMEYE BAŞLANDI'

Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk ise mültecilerin iktidar tarafından dış politika malzemesi olarak kullandığını söyledi. Merttürk şunları söyledi: "Savaşların, yoksulluğun ve iklim krizinin dünya çapında yarattığı insanlık krizi, büyük göçler yaratarak her geçen yıl daha da büyüyor. Bugünlerde istilacı muamelesi yapılan göçmenler, gerçekte yurtları sömürgecilikle, ordularla, savaşlarla istilaya uğradığı için yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan koparak, daha iyi bir yaşam umuduyla başka ülkelere göç etmek zorunda kalan insanlardır."

Merttürk, "Gittikleri ülkelerde ise büyük çoğunluğu ucuz işgücü olarak kullanılmalarının yanı sıra ağır sömürü ve saldırılar altında yaşamaya çalışmaktadırlar" diyerek sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye ise yakın zamana kadar göçmenler tarafından batıya bir göç güzergâhı olarak kullanılmaktaydı. Emperyalistlerin Suriye’de rejimi devirmek için çıkarttıkları iç savaşa Türkiye‘nin de dahil olması ve savaş stratejisinin bir taktiği olarak ülkemize Suriyeli göçünü teşvik etmesi 4 milyona yaklaşan bir göçe neden olmuştur. Türkiye üzerinden batıya geçmek isteyen göçmenler ise para karşılığı AB ile yapılan anlaşmalarla adeta Türkiye’ye hapsedilmişlerdir. İktidar tarafından dış politika aracı olarak, sermaye tarafından ucuz emek gücü olarak, ev sahipleri tarafından pahalı kiracı olarak faydalanılan göçmenler, Türkiye ekonomisinin ve siyasetinin içine girdiği ağır krizle birlikte 'acil sorun' adıyla istismar edilmeye başlandı."

Nebiye Merttürk

Merttürk mültecilerin bilinçli bir şekilde hedefe konulduğuna dikkat çekerek, "İktidar ekonomik krize duyulan tepkilerin kendisi yerine göçmenlere yönelmesi için, düzen muhalefeti ise iktidarı sıkıştırmak için göçmenleri değişik taktiklerle hedefe koydular. Oysa 'göçmen sorununun' bugün kritik boyutlara varmasının sorumlusu göçmenler değil, ekonomik kriz, savaş politikaları ve insanlık dışı göçmen politikalarıdır" dedi. 

HALKEVLERİ'NİN ÇÖZÜMÜ

Merttürk, nefret söylemlerinin tehlikeleri boyutlara ulaştığını söyleyerek şöyle devam etti: "Günlerdir ırkçıların öncülük ettiği göçmen düşmanlığı, toplumun geniş kesimlerine sirayet ederek tehlikeli boyutlara tırmanmakta. Beş milyona yaklaşan göçmen nüfusundan 'kurtulma' operasyonlarının varacağı yer, bir kez daha korkunç bir tehcir veya pogroma dönüşebilir ki bu ülkenin ve halklarının alnına böyle bir kara leke sürülmesi kabul edilemez."

Merttürk son olarak, "İnsan onuruna yaraşır bir çözüm için" diyerek mülteci meselesindeki çözüm önerilerini şöyle sıraladı: 

- Suriye iç savaşına müdahale derhal durdurulmalı, Suriye'deki tüm TSK ögeleri ve yabancı güçler çekilmeli, Türkiye'de üstlenen cihatçı çeteler derhal sınır dışı edilmeli. Suriye'de iç savaş çıkarılmasına katılan bütün sorumlular görevlerinden uzaklaştırılmalı, Suriye'de barışın sağlanması ve savaşın yol açtığı yıkımın giderilmesi için başta ABD ve AB olmak üzere bütün emperyalist devletler ve işbirlikçileri tazminat ödemelidir.

- Batıya gitmek isteyenler için AB ve NATO ülkeleri sorumluluk almaya zorlanmalı, Ortadoğu kaynaklı göç hareketlerini Türkiye'de durdurmayı öngören bütün anlaşmalar iptal edilmelidir.

- Göçmenlere yönelik ırkçı kışkırtmalar ve linç hareketleri ve göçmen düşmanı ırkçı topluluklar oluşturma "faşizm suçları" olarak tanımlanmalı ve "sıfır tolerans" politikası izlenmelidir.

- Türkiye'de kalmak isteyen göçmenler için etkin, demokratik, insan haklarına ve işçi haklarına saygılı bir uyum ve entegrasyon modeli oluşturulmalıdır.

- Hali hazırda ülkemizde meydana gelen göçmen yığılmasının halkın genel geçim koşulları üzerinde yarattığı olumsuz etkileri giderme sorumluluğunun bir "sosyal devlet sorumluluğu" olduğu kabul edilmeli ve sermaye gelirlerinden sağlanacak kaynaklara dayalı kalıcı-halkçı çözümler bulunmalı.