Türkiye teknolojinin neresinde?
Bilim ve teknolojiyi ülkede kullanılır hale getirmezsek, insani koşullarda yaşamamız çok zor. Ülke içinde de bu ekonomik kriz, yoksulluk ve enflasyonu yenmenin tek yolu üretimden geçiyor.
Bahar Göçer*
İnsanlık yaptığı keşiflerle, başka bir Dünyaya doğru hızla ilerliyor. Şimdilik mevcut teknolojilere çok şaşırmasak da bir zaman sonra, bilim kurgu filmlerini aratmayan dozda hayatlarımız olacak muhtemel. Bu ilerleme her zaman insanlığın faydasına kullanılmasa da, değerli ve gereklidir. Hayatımızı kolaylaştıran, güvende olmamızı sağlayan, konfor yaratan, ömrümüzü uzatan, çalışma koşullarını iyileştiren vs bir sürü temel gereksinim. Bu konu ile ilgili en büyük handikap kapitalizmin teknolojiyi, güç ve iktidar kaynağı olarak kullanmasıdır. Bilimsel gelişmeyi elinde tutan, dünyayı ve ekonomiyi yönetiyor. Kapitalizm iki şeyi iyi yapıyor; birincisi sürekli yeni şeyler yaratmayı ve bunları çıkarları için kullanmayı, ikincisi başkalarının yeni şeyler yaratmasını engellemeyi.
Dünya ekonomisini yöneten güçler, otomotiv, elektronik sistemler, bilişim, sağlık, gıda, silah sanayii gibi alanlarda, Dünyaya hâkim durumdalar. Örneğin Amerika’nın bir numaraya oturmasını sağlayan şey silah teknolojisini geliştirmiş olması ve bunları kullanmaya çekinmemesidir. Diğer alanlarda da gelişmiş bir sanayiye sahip ve Dünya ekonomisine yön vermekte. En sevmediği şey de Dünyada kendisi kadar güçlü sermayelerin ve ülkelerin oluşması. Böylesi durumlar olmaması için her şeyi yapabilir.
Japonya her daim elektronik alanda, Dünya piyasasının belirleyicilerindendir. Şimdilerde uzak doğunun birçok ülkesi elektronik ve bilişim sektöründe iyi makinalar, araç gereç ve aletler yapmayı başardılar. Bu üretme ve yaratma işi Japonya’dan diğer ülkelere sıçradı, bir şekilde etkileşim sağlandı. Türkiye’ye bir makine lazım olduğunda, araştırma uzak doğudan yapılır. Hem fiyatı daha uygundur, hem de istenilen özelliklere sahiptir. Uzak Doğu deyince salt Japonya’yı kastetmiyorum, Tayland, Kore gibi ülkeleri kastediyorum. Bu bölgeler dışında Hindistan da bilişim sektörü konusunda, Dünyaya kafa tutan bir alt yapı oluşturdu.
Çin bundan 20 yıl önce Dünyadaki teknolojileri taklit ediyordu. Gördüğü her şeyin taklidîni yapıyordu. Ürettiği araç ve gereçler, kalitesiz ürün muamelesi görüyordu. Taklit ederek zamanla kendine ait katma değeri yüksek ürün yapmayı öğrendi. Çin’in iç dinamikleri de teknoloji üretmeyi kolaylaştırdı. Çin devleti üretim yapan fabrika vb alanlara ham madde desteği ve üretim yapacak yerlerin kurulması için karşılıksız teşvikler verdi. Bir zamanlar Dünyada en ucuz işçi çalıştıran durumundaki ülke, şimdilerde Dünya’ya kafa tutuyor. 1,5 milyarlık Çin eskiye göre halkının refahını nispeten sağlamış durumda.
Avrupa Sanayi devrimini yıllar önce yapmış, reform ve Rönesanslarını tamamlamış. Her daim Ar-Ge yapan, yenilik peşinde bir güç birliği topluluğu. Kendince her alanda söz sahibi ve eski bir uygarlık. Bölgesinde üretmediği, çevreye ve ülkeye zarar veren mal ve ürünleri üçüncü Dünya ülkelerine yaptırır veya atıklarını gönderir. Şu an üretimlerinin çoğu üçüncü Dünya ülkelerinde kurulan Avrupa menşeli fabrikalarda yapılmaktadır. Üçüncü Dünya ülkelerinde iş gücü ve hammadde ucuz olduğu için üretimlerini oralara yaptırıyor. Ülkelerinde ise temiz, çevreye zarar vermeyen üretimler yapıyor. Konya’dan az büyük Hollanda’da tarım ve hayvancılık oldukça gelişmiş durumda. Ürettikleri markalar bütün Dünya tarafından kabul göüyor. Avrupa’nın Türkiye’de de fabrikaları var. Eskiden daha çok fabrikaları vardı ama güvenli ülke olmadığı gerekçesiyle bir kısım fabrikalarını başka ülkelere taşıdılar.
Bir de Ortadoğu var. Teknoloji ve bilim alanında hiçbir konuda iddiası yok. Kültürel durum ve yaşam tarzına da baktığımızda feodalizmle modernizm arasında bir yerlerde sıkışmış gibiler. Halkın gündelik kararları dini eksenli doğmalardan geliyor. Dini merkeze koyup bilimi geriye itmişler. Saçı görünüyor diyerek, devlet eliyle kadın öldürüyorlar. Halkın değil ama yönetenlerin bilim, sanat teknoloji gibi kaygıları yok. Bir kısmı petrol zengini para sıkıntısı yok. Ancak petrol fiyatlarını da belirleyen, kendileri değil.
Türkiye de Orta Doğunun bir parçası. Bilim ve teknoloji konusunda hiçbir iddiası yok. Dünya’da adını duyurduğu marka ürünleri yok. Katma değer yaratan ihracat yaptığı ürünleri de yok. En ciddi üretimi bina yapmak. Onda da sonuç ortada, yapılan binalar depremde yerle bir oldu. En kötüsü bilim ve teknoloji üretmek gibi kaygısı da yok veya ülkede bu üretimi yapanlara da destek yok. Yeniyi yaratmak Ar-Ge çalışmaları ekipman araç ve gereçlerle olur, bunları oluşturacak güç de çok az kimsede veya devlette var. Onlarda yaratmak için çaba harcamıyor. Halbuki devletin bu çalışmaları bir şekilde desteklemesi ve bu konularla ilgili politikalar yaratması gerekiyor, tıpkı Çin ve benzeri ülkelerde olduğu gibi.
Tarım yapılacak ciddi büyüklükte araziler var. Ekilip sürülerek hem ülke gıda ihtiyacı rahatlıkla karşılanır, hem de ihracat yapılır. Ama bu topraklardan verim alabilmek için, kullanılacak araç gereç, tohum gübre vs fiyatlarına erişmek hiç de kolay değil. Biz tohumu ithal alıyoruz, kendimiz üretmiyoruz. Bu tohumlar bir kez ekiliyor, sonrasında ortaya çıkan yeni ürün tohum olarak kullanılamıyor. Genelde tohumlar İsrail’den alınıyor. Tarlayı ekip biçtiğimiz bütün araç ve aletler yurt dışından geliyor. Öylesine güzel alet edevatlar üretmişler ki; ürünü alıyor, tanesinden ayırıyor, sapını balya yapıyor, onu da römorka aktarıyor. Yine başka makine havuçları topraktan aynı anda otuzar kırkar adet, elle söker gibi söküyor ve toprağını silkerek temizliyor. Domates makinası; domatesleri topluyor, yeşili kırmızısını ayırıyor, saplarını eziyor ve balyalıyor. Bir mühendis olarak bütün bunları hayranlıkla izliyorum. Bizim topraklarda bu makinalara ulaşmak çok zor. Bu makinaları almaya gücü yetecek çiftçi bulmak çok zor.
5 yıl önce, bu domates toplama makinasından yapmak için projelendirdik. Maliyeti oldukça yüksek çıktı. Orta ölçekli bir şirketin bu işin için ayıracağı Ar-Ge(Araştırma –Geliştirme) parasını karşılaması çok zor. Prototip için parçalar yapılacak, birleştirilecek, deneme yanılmalar yapılacak. Programlama yapılıp mekanik sistemle uyumlanacak. Bu iş için uygun yer kiralanacak, çalışan ücretleri, tasarımcı ve işin sonunda ne kadar süreceğini bilmediğimiz makinanın deneme çalışmaları olacak. Gerçekten sancılı ve maliyetli bir süreçtir. Ülkenin sanayisinin çoğunluğunun küçük ve orta ölçekli olduğu düşünülürse bu çalışmayı yapması kolay değil. Hadi yaptık diyelim bu fiyata tarım makinasını satın alacak bir zirai üreticisi bulabilir miyiz, o da muamma. Atadan kalma yöntemlerle ve ucuz iş gücüyle üretime devam…
Ülkede talaşlı imalat en çok yapılan işlerdendir. Talaşlı imalat dediğim, metali makine ile işleyerek şekil vermek. Sac vs şekillendirmeyi de iyi yapıyoruz. Ama bunlar kaba işçilik olarak kabul edilir ve Dünya nezdinde kıymeti yoktur. Kıymetli olan örneğin bu parçaları işleyen CNC makinalardır. Bu CNC makinada, parçayı içine bağlarsınız, döndüre döndüre işleyerek istediğiniz şekle getirir. Türkiye bu CNC’leri daha çok uzak doğudan alır. Sac işleme makinaları da öyle yurt dışından gelir. Dolayısıyla yurt dışından bize akıllı makinalar gelirken bizden onlara kaba işlenmiş, katma değeri olmayan ürünler gider. Birçok ülke bu tarz kaba işçilikle uğraşmaz.
Özellikle Avrupa’nın atıkları Türkiye’ye gelir. Metal atıklar gemilerle gelir, kamyonlara boşaltılır, demir ergitme fabrikalarına götürülür. Bu ergitme fabrikalarında çalışmak gerçekten tehlikeli ve zordur. İçerisi dumanlı ve pistir. Etraf metal atığı doludur. Ergitme ocaklarının olduğu yerlerde aşırı sıcaklık vardır ve ocaklar hiç teknolojik değildir. Üzerinize ergimiş metal damlasa o bölgeyi oyar. Metal gazı içerde her yere dağılmıştır, nefes almakta zorlanırsınız. Bu işlemleri Avrupa kendi ülkesinde yaptırmaz. Kendi ülkesinde ne havasına ne de çalışanına zarar vermez. Bir de Avrupa’dan Adana’ya getirilip yol kenarlarına atılan atıklar var ki onları şimdi anlatmayacağım.
Türkiye’de bir makine yapacak olsanız, genelde bu taklit makine olur. Metal parçalar işleme işi Türkiye’de olur. Makinanın beyni ile ilgili her şey yurt dışından gelir. Panosunda yer alan bütün elektronik aletler yabancıdır. Biz de bu aletleri, makinaya takar ve otomasyonu programlarız. Aynı makine yurt dışında çok daha ucuza mal olurken, Türkiye’de pahalıdır. Türkiye de tek ucuz şey insan gücü ve emeğidir.
Sanayinin geneline baktığımızda işletmeler küçük ve orta ölçeklidir. Ciddi düzeyde vergi öderler ama büyüyüp kalkınamazlar. Büyümek için para ve Ar-Ge yapacak alet edevat gereklidir. Bunların bu tarz alet edevatlara ekonomik güçleri yetmez. Genelde birkaç tezgâhları vardır ve büyük olmayan mekanlarda metal işlerler ya da maliyeti düşük basit makinalar yaparak ayakta dururlar. Mühendis ve okumuş teknik elemanları genelde yoktur. Olanlar da nasıl çalıştıracaklarını bilmezler. Hepsi de oldukça çalışkandır ama büyümeleri mümkün olmaz. Aynı şey ziraat işi ile uğraşanlar içinde geçerli. Makine alet edevat almaya paraları yoktur. Dolayısıyla teknik kullanmadan tarla ekip biçerler. Bir de benzin gübre vs fiyatları da yüksek olunca tarımla uğraşmak tam bir zulüm, karın tokluğuna çalışma haline dönüşür.
Tabii ülkede salt yukarda yazılan üretim alanları yok. Aslında her alanda bu ülkede üretim yapılmaya çalışılıyor. Baktığınızda gelecek de vaat ediyor gibi ama büyüme koşulları yok. Kendi çabalarıyla geldikleri noktaların ilerisine gidebilmek için destek gereklidir. Bir de büyükler kendi alanlarındaki küçük sanayici ve işletmelerin büyümesine izin vermeyip, yok olması için ellerinden geleni yaparlar. Hangi alanda bilgi ve maliyet gerekiyorsa Türkiye bu alanlarda üretim yapamıyor. Halbuki Dünyada söz sahibi olmak ve ekonomik olarak rahatlamak, katma değeri yüksek ürünler üretmekten geçiyor.
En çok yaptığımız inşaatın bile ustadan çırağa tecrübe aktarımıyla değil, bilim ve mühendislik kullanılarak, yeni teknolojiler yaratarak yapılması gerekiyor. Tabii bunun için de para ve teknik bilgi gerekiyor. Sonradan teknolojiyi geliştirmiş ülkeler gençlerine yurt dışında eğitim aldırıp, onların öğrendiklerini ülkelerinde uygulatmışlar. Bir de başlangıçta taklit yaptıkları teknolojileri sonraları kendileri değiştirip dönüştürerek yeniyi yaratmışlar. Bunların oluşması için de devlet politikaları ve sürdürülebilir programlar uygulanması gerekiyor.
Yukardaki koşullara baktığımızda üçüncü dünya ülkesi olmamız ve bu kategoride kalmamız çok normal. Bilim ve teknolojiyi ülkede kullanılır hale getirmezsek, insani koşullarda yaşamamız çok zor. Ülke içinde de bu ekonomik kriz, yoksulluk ve enflasyonu yenmenin tek yolu üretimden geçiyor. İhracat yapacak değerli bir şeylerimizin olmaması, bu günkü durumun sebebi. Kapitalist üretim olsa da katma değeri yüksek ürünler yapmak, daha rahat ve yaşanılır koşullar oluşturmamızı mümkün kılacaktır.
Hazır seçim arifesinde bu konuları gündeme koyup bunlarla ilgili yol haritası çıkarmak gerekli ve önemlidir. Gerçekçi plan ve projeler hazırlanıp, uygulamaları yapılmalıdır. Aksi durumda hükümet değişikliği, ülke kaderinin değişmesini sağlayamayacaktır.
*A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı