'Türkiye Yüzyılı'nda Orta Çağ'ı yaşayan bir köy: Yığınçal

Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine bağlı Yığınçal Köyü, 2004 Ağrı depreminden en çok etkilenen yerleşim yeri oldu. Depremin üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen, köy halkı yokluklar ve sorunlarla boğuşuyor.

Google Haberlere Abone ol

VAN - İktidar partisinin, 2023 seçimleri öncesinde kullandığı sloganların başında ‘Türkiye Yüzyılı’ geliyordu. Bu slogan diğer tüm seçim süreçlerinde kullanılan sloganlardan daha farklıydı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılını ifade ediyordu. Akılda kalıcı olan ve artık hemen her yerde karşılaştığımız ‘Türkiye Yüzyılı’ sloganı, teoride ülkenin muasır medeniyetler seviyesine yükselmesi anlamını taşıyordu. Ancak pratikte ülkedeki durum bambaşka. Örneğin hâlâ suyun, eğitimin, sağlık hizmetlerinin ve diğer temel insani ihtiyaçların ulaşmadığı yerleşim yerleri var. Bu yerlerden biri de Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinin Yığınçal köyü. Adeta taş devrinden kalma bir yerleşim yerini andıran Yığınçal, 2 Temmuz 2004’de yaşanan 5,2 büyüklüğündeki depremin en fazla zarar verdiği yerleşim yeri. Depremin üzerinden 19 yıl geçmiş olmasına rağmen, çözülmeyen sorunlarla mücadele eden köylüler, yokluklarla mücadele ettikleri köylerindeki yaşamlarını ‘Devlet bizi burada unuttu’ diyerek ifade ediyor.

2004 Doğubeyazıt depreminin ardından köydeki birçok konutta derin çatlaklar oluştu ve bu evler günümüzde halen kullanılıyor. 

2004 depreminden önce yaklaşık 300 kişinin yaşadığı Yığınçal Köyü, deprem sonrasında yaşadıkları sorunların katlanarak artmasıyla gün geçtikçe nüfus kaybetmeye devam ediyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullar, son yüzyılın en kötü döneminde. Köyde yaşayan insanların tarım ve hayvancılık yapmayı bırakarak metropollere göç etmesiyle başlayan üretim sorunu, aynı zamanda enflasyonu artıran ana faktörlerden biri. Yığınçal köyü de bu tehdit ile karşı karşıya. Köy etrafında bulunan binlerce dönümlük zengin mera ve tarlalar, su olmadığı için üretime elverişli olmadığından köy tamamen boşalma tehlikesi altında. Nitekim şu anda nüfusun 120 kişiye kadar düştüğü köyde tek sorun su da değil. Deprem sonrası vaat edilen afet konutlarının yapılmaması, köydeki okula öğretmen görevlendirilmemesi, caminin imamsız kalması, sağlık ocağı kurulmaması ve haberleşmeyi sağlayacak baz istasyonları yapılmaması diğer başlıca sorunlar.

Köye beş kilometre uzaklıktaki Sağlıksuyu Köyü’nden geçen küçük bir akarsudan köye bir traktörün arkasına bağlanan tanker ile su taşıyan köylüler, içme sularını ise başka bir köyden, saatler süren yolculukla, eşek sırtında getiriyor. Köye su taşıma görevi, çocuklara bırakılmış durumda. Henüz 10’lu yaşında olan bu çocuklar sabahın erken saatlerinde hazırlıklarını yapıp su getirebilmek için eşekleriyle beraber yola koyuluyor.

Köye varan eşeklerin sırtındaki yük el birliği ile indirilip depolanmak üzere kaldırılıyor. 
Köydeki hayvanların tüketimi için kullanılan su, köye yarım saat uzaklıktaki Sağlıksuyu köyünden traktör arkasına bağlanan tanker ile getirtiliyor. 

Öte yandan köydeki hayvanların tüketimi için, kış aylarında kar biriktirmek için açılan çukurlar da bulunuyor. Etrafı ve üstü brandalar ile kapatılan ve hemen her evin arkasında bulunan bu çukurlara, brandayı delen fareler rahatlıkla girebildiği için depolanan su insanların tüketimi için kullanılamıyor.

Köyde hemen her evin arkasında kar biriktirmek için açılan derin çukurlar bulunuyor. Bu çukurların etrafı ve üstü brandalarla kapatılıyor. 

'HARİTADA BİLE YERİMİZ YANLIŞ'

Yığınçal’da yaşanan en temel sorunların başında gelen su sorununu, köyde bir dönem muhtarlık da yapan Mehmet Aslan şöyle anlatıyor: “Bu yaz havalar çok sıcak olduğu için hayvanlarımızın çoğu sara hastalığına yakandı. Bir tankerle Sağlıksuyu köyüne gidip su getiriyoruz. Getirdiğimiz her tanker için 1100 TL ücret ödüyoruz. Bir tanker su en fazla iki gün yetiyor. Bazı aylar su masrafımız 20 bin TL’yi geçiyor. İçme suyunu ise Kutlubulak köyünden eşeklerle getiriyoruz. Ben 62 yaşındayım. Ben bildim bileli bu köyün hali böyledir. Ben daha önce köyün muhtarlığını yaptım. Aramızda para toplayıp, o dönem bir kuyu açtık ama ondan da su gelmedi. Temizlik ihtiyaçlarımızı da göremiyoruz. Köydeki herkes gözünden rahatsız. Çünkü su temiz değil. Kış aylarında ise sadece kar suyu tüketiyoruz. Kısacası bu köyün dertleri çoktur. Haritada bile yerimiz yanlış. Buraya gelmek isteyenler burayı bulamıyor.”

Mehmet Aslan 

'KÖYDE NEFES ALINAMIYOR'

Köyde yaşayan 60 yaşındaki Hüsnü Turan da su sorununun atalarından beridir köyde devam ettiğini ve henüz çözülmesi yönünde bir adım atılmadığını ifade ederek, “Devletimiz gidip Afrika ülkelerinde su çıkarıyor ama bizim köyümüz halen susuz. Onlarca dilekçe verdik ama hiçbir ses çıkmadı. Tarlalarımız, hayvanlarımız susuz kalıyor. Toz toprak içinde yaşıyoruz. Köyde nefes alınamıyor” diyor.

Hüsnü Turan 

'DÜNYADAN KOPUK YAŞIYORUZ'

Mehmet Sökmen de Yığınçal Köyü mensuplarından. Sökmen, köyün yaşamış olduğu ‘yok’lukları tek nefeste şöyle anlatıyor: “Suyumuz yok, yolumuz yok. Bir köprümüz var o da yıkılmak üzere. 2004 yılında meydana gelen depremde 18 yakınımız vefat etti. En çok bizim köyümüz etkilendi ama sorunları giderilmedi. Köyümüz Doğubayazıt’a 15 kilometre uzaklıkta ama gidemiyoruz. Kışın yollar kapanıyor ve uzun bir süre açılamıyor. Alışverişimizi toplu yapıyoruz çünkü köyde bir market de bulunmuyor. Küçük bir okulumuz var içinde öğretmen yok. Buraya görevlendirilen öğretmen iki gün sonra başka yere gönderiliyor. Camimiz var içinde imam yok. İmam önce buraya gönderiliyor sonra başka bir yere görevlendiriliyor. Sağlık ocağımız yok, başka bir köydeki sağlık ocağına gitmek zorunda kalıyoruz. Telefon şebekeleri ve internet doğru düzgün çekmiyor, dünyadan kopuk yaşıyoruz. Postacı gelmiyor, kargocu gelmiyor. İsteseler de gelemiyorlar. Çünkü yolu kimse bulamıyor.”

Mehmet Sökmen 
'BEN DE KÖYÜMÜ TERK EDİP GİDECEĞİM. BAŞKA ÇARE KALMADI'

Rıfat Şahin’in ise ailesinin büyük bir kısmı köyün yokluklarıyla mücadele etmekte zorlandığı için büyükşehirlere göç etmek zorunda kalmış. Artık kendisinin de göç etmeyi düşündüğünü belirten Sökmen, su sorunun çözülmesiyle köye geri dönüşlerin yaşanabileceğini şu sözlerle ifade ediyor: “Köyümüzdeki insanlar hep susuzluk ve diğer imkansızlıklar nedeniyle gitti. Ben de artık göç etmeyi düşünüyorum. Tarım çok önemli ama su olmayınca tarım da olmuyor. Köyde 200 dönümlük bir arazim var ama kupkuru. Tarım yapamazsak ne yapabiliriz? Çiftçilik öldü. Böyle giderse mecburen ben de köyümü terk edip gideceğim. Başka çare kalmadı. Bir gün burada su sorunu giderilirse eminim gidenler geri geleceklerdir.”

Rıfat Şahin 
'ÖNCE ABİM, SONRA DA KARDEŞİM GİTTİ. BEN DE GİTMEK İSTİYORUM'

Yığınçal’da yaşayan genç bir kadın olan Hivda Akdağ da köyünü diğer köylerle kıyaslıyor. Köylerinin isminin bile unutulduğunu söyleyen Akdağ, “Geçtiğimiz gün trafo yandı. Arızasının gidelilmesi günler sürdü. Köyde bir sağlık sorunu olduğunda, durum acil ise ambulans geliyor. Acil değilse gelmiyorlar. Köye ulaşmaları saatler sürüyor. Defalarca görüşüp yolu tarif etmeye çalışıyoruz. Köyün sorunları bizi göçe zorluyor. Önce abim gitti, sonra da kardeşim. Köyde internet bile çekmiyor. Dünyadan çoğu zaman bihaber yaşıyoruz. Benim yaşıtlarım bambaşka bir dünyayı yaşıyor. Ben bazen düşündüğümde, köyden bir an evvel kurtulmayı istiyorum ama annem ve babam burada olduğu için benim de onların yanında olmam gerekiyor” diyor.

Yığınçal'da yaşayan Hivda Akdağ