Diyarbakır'da berber koltuğu: Bugün öğretmenler gitti...

Diyarbakır barış mesajları beklerken, 11 bin 301 öğretmenin görevden uzaklaştırılması, geriye kalanların sıranın kendilerine gelmesini beklemesi sahiden de hayra alamet değil.

Google Haberlere Abone ol

Vecdi Erbay    [email protected]

DİYARBAKIR - Berber koltuğunda yüzünde ustura gezerken horlayanları görmüşlüğüm ve hayret etmişliğim vardır, ama özendiğimi söyleyemem. Berber koltuğunun rahatlığına rağmen, berberde oyalanmayı sevmem, işim bir an önce bitsin isterim. Hem zaten oyalanmaya neden olacak çok saçım da yok. Berberde konuşacak kadar futbolu da takip etmediğime göre, mümkünse çabuk bitsin saç kesimi.

Berbere gitme vakti gelmiş gelmiş, geçiyor. İki tel saç, çabuk biter, diyerek kendimi teselli ederek girdiğim berber dükkanı oldukça kalabalık. 12 yaşlarında bir çocuk tıraş oluyor. Bekleme koltuklarında oturanlardan biri çocuğun babası, diğerleri berberin arkadaşları.

SUR’A KAYYIM

Ben içeri girince bir sessizlik oldu. Havadan sudan birşeyler konuşuldu. Berber, “Sur’a kayyım atandı değil mi abe” diye soruncaya kadar sürüyor bu mırıl mırıl sessizlik. “Yok,” diyorum, “Önce Sur’a kayyım atandı’ diye bir haber çıktı, ama sonra Valilik yalanladı bu haberi.”

“Yani yok mu öyle bir şey” diye şaşırarak bir kez daha soruyor. Diğerleri de dahil oluyor muhabbete. Biri, “Demiştim atanmadı diye” atılıyor.

Anlaşılan bizim berber 'Sur’a kayyım atandı' iddiasında ısrarcı olmuş. Onu zor durumda bıraktım gibi gereksiz bir duyguya kapılıyorum. Yardım etmek niyetiyle, “Ama” diye araya giriyorum, “Valilik yaptığı açıklamada ‘kayyım atamadık, ama atamayacağımız anlamına gelmez’ şeklinde ifadeler de kullandı.”

Berber bunun ne anlama geldiğini anlayıp rahatlıyor, iki tel saçı kesmeyi bırakıp arkadaşlarına dönüyor: “Demek nabız yokladılar. Kimseden ses çıkacak mı ona baktılar.”

Berbere biraz daha destek olma ihtiyacı duyuyorum. Hızımı alamayıp bilgi paylaşmaya devam ediyorum. “İçişleri Bakanı da yeni bir açıklama yaptı ve 28 belediyeye kayyım atanacağını duyurdu. Ayrıca Muş’un Bulanık ilçesine kayyım atandı bile…”

Bu kez hepsi birden konuşuyor. Yan koltukta tıraş olan çocuğun babası öfkeli. “Bugün öğretmenler gitti, yarın da biz gideceğiz” diyor. Aynadan görüyorum, öfkeden, endişeden yüzü kararmış adamın. “Sen ne iş yapıyorsun?” diye sormaya cesaret ediyorum. “Sağlıkçıyım” diyor ve canını sıkan başka bir konuya geçiyor: “Şimdi bizi işten atacaklar ya, yerimize kendi adamlarını koyacaklar. Onlar da dört gözle bekliyor bizi işten atmalarını. Yahu ne hale geldi memleket. Bir insanın işten atılmasına başka bir insan sevinir mi? Aha, bu çocuğun yiyeceği lokmayı, giyeceği elbiseyi, ayakkabıyı alacaklar. Bunu kimse düşünmüyor mu yahu?”

ÖĞRETMENLERE DESTEK

Köşede çok konuşmadan bekleyen genç de söze giriyor. “Atanmayı bekliyordum” diyor gülerek, “Atanmış olsam şimdi işten atılacaktım.”

Dicle Üniversitesi’nde okumuş, atansa çocuklara Türkçe dersi verecekti. Şakayla karışık, 11 bin 301 öğretmenin açığa alınmasından sonra belki daha kolay atanacağını söylüyorum. Buna sevinemeyeceğini söylüyor. Genç adam çok ciddi. Gereksiz bir şaka yapmış olmanın sıkıntısını yaşıyorum.

Çocuğun babası araya giriyor yine. “Bunlar bizi tamamen gözden çıkardı. Hepimize savaş açtılar. Siyasetçiye, memura, köylüye, hepimize. ‘Bana oy vermediniz, haliniz bu olacak’ diyor. Öğretmeni işten atıyor, gözdağı veriyor Ama işten attığın insanlar bir daha oy verir mi sana hiç?”

Adamın kafası karışıyor sanki. Haksız da değil, oy isteyeceğin insanları işsiz bırakmak pek akıl kârı değil. O zaman nedir bu uygulama?

GELİŞMELER HAYRA ALAMET DEĞİL

Ama ben “hepinize savaş açtım” cümlesini düşünüyorum. Bir akademisyen arkadaşım da benzer şeyler söylemişti. “Başbakan Diyarbakır’a gelip '14 bin öğretmeni işten çıkaracağım' diyorsa, durum hiç iç açıcı değil demektir. Diyarbakır barış mesajı bekliyor, kaosu derinleştiren bu türden çıkışlar değil” demişti.

Diyarbakır barış mesajları beklerken, 11 bin 301 öğretmenin görevden uzaklaştırılması, geriye kalanların sıranın kendilerine gelmesini beklemesi sahiden de hayra alamet değil. İl Milli Eğitim Müdürlüğü binasının önünde uygulamayı basın açıklamasıyla protesto etmek isteyen öğretmenlerin yaka paça gözaltına alınması da öyle. Henüz birinci haftasını doldurmamış açlık grevinin görmezden gelinmesi de… Hayra alamet değil gelişmeler.

‘İYİ BİTTİ ARTIK’

Bu arada berberin pek işi kalmadı sanki. Çene çalmayı bıraksa, iki makaslık işi var. “Kahveye gittim, herkes işten atılan öğretmenleri konuşuyor hocam.” Bana anlatıyor. Laf olsun diye, “Ne diyorlar?” diye soruyorum. Ama aslında kahve ahalisinin nabzını tutmanın önemini de biliyorum. Memleketin ahvali kahvelerde didik didik edilir, konuşulur, tartışılır.

“Ne desinler hocam, öğretmenlerin işten atılması herkesin moralini bozmuş. Akrabaları işten atıldı diye değil, bu işin sonunu iyi görmedikleri için.”

Yan koltukta tıraş olan çocuğun babası ayağa kalkıyor, “Yahu iyi bir şey mi var memlekette insanlar konuşsun. 50 insan açlık grevinde, 11 bin öğretmen Kürt olduğu için işten atıldı, belediyelerimiz elden gidiyor. Bunlar iyi bir şey mi? İyi bitti artık, gözünü aç yahu!?”

Volta atıyor daracık dükkanda. “Böyle sürmez, sonunda herşey daha iyi olacak” diye birşeyler geveliyorum. “Allahıma sen de biliyorsun hiçbir şey iyi olmayacak, olsa da ben görmeyeceğim.”

Gidip yerine oturuyor. Moral verme girişimim heba oldu. Çok umutlu da değildim zaten. Berber usturayı aldı eline, ense tıraşı yapacak, sonra bitecek işi.

Çocuğun babası özür diliyor herkesten. Ayakkabılarını çıkarmış fark etmeden. Berberin “önemli değil” demesine aldırmadan giyiyor ayakkabılarını, “Koku yapar, ayıptır” diyerek.

‘KÜRTLER OKULA GİTMESE DE OLUR’

Bu arada çocuğun tıraşı bitiyor. Gür saçları var çocuğun. Onu tıraş eden berber epey özenmiş, jöle sürmüş, şekil vermiş saçlarına. İnsan özeniyor.

Tıraşın ücretini ödeyen adam oğluyla birlikte çıkmadan bir kez daha özür diliyor, “Kafanızı şişirdim” diyerek.

O çıkınca berber konuşuyor. “Şimdi bu adam 2 bin lira para alıyor abe. Evi kira, üç çocuğu var. İşten atılsa ne yapacak? Yazık değil mi?”

Söyleyecek söz bulamayınca, “Yazıktır tabi” diyorum.

İşim bitiyor nihayet. En az bir ay sonra uğramak üzere dükkandan çıkmaya hazırlanırken, ataması yapılmayan Türkçe öğretmenine ilişiyor gözüm. Sanırım telefonda oyun oynuyor. “Senin durumun ne olacak? Yakın zamanda KPSS sınavı var mı?” diye soruyorum.

Gözünü telefondan alıp bana bakıyor kısa süre, sonra yine telefona dalıyor. Bu arada, “Boş ver abe” diyor, “Artık Kürtler okula gitmese de olur.”

Bu söz ağır geliyor bana. “Neden” diye soramıyorum. Vereceği yanıtın daha ağır olmasından çekiniyorum.

Karmaşık duygularla çıkıyorum berberden. Eve doğru giderken, geçen yıl 7 Haziran seçiminden önce başka bir berberle yaptığım söyleşiyi hatırlıyorum. Umutlu, coşkulu bir berberdi. Aradan bir buçuk yıl geçti. 'Hâlâ umutlu ve coşkulu mudur acaba?' diye düşünüyorum. Keşke, diyorum. Ama muhtemelen Diyarbakır’ın içine yuvarlandığı kaotik durumdan o da payını almıştır.

14 yaşındaki Cihat üç kez toprağa verildi!14 yaşındaki Cihat üç kez toprağa verildi!