Aile işletmeleri 2'inci nesli görmüyor

Google Haberlere Abone ol

Hakan Oğuz

BURSA - Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği (BUSİAD) ile Aile İşletmeleri Derneği (TAİDER) iş birliği ile organize edilen “Ailede Birlik İşletmede Sürdürülebilirlik” konulu bilgilendirme semineri BUSİAD Evi’nde gerçekleştirildi. Etkinliğe konuşmacı olarak katılan TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Sumer Tömek Bayındır ile İstanbul Kültür Üniversitesi Aile İşletmeleri ve Girişimcilik Uygulama Merkezi Yöneticisi Prof. Dr. Mehmet Ufuk Tutan birer sunum yaparak Türkiye’de aile işletmelerinde kurumsallaşma çalışmaları, aile anayasası ve yetki devri gibi konulara değindi. Etkinlikte, aile işletmelerinin yüzde 70’inin ikinci kuşağa geçişte yok olduğu gerçeği dikkat çekti.

Programın açılışında konuşan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Günal Baylan, aile şirketlerinin dünyada ve Türkiye’de çok büyük önem taşıdığını ifade etti. Bursa’da aile şirketlerinin Cumhuriyetin ilanı sonrası özellikle 1940’li yıllardan sonra gelişmeye başladığını belirten Baylan, “Bursa’da sanat yüksekokullarından mezun olan büyüklerimiz başta olmak üzere değerli girişimcilerimiz öncülüğünde Bursa sanayisi gelişimini hızla sürdürdü. İlk aile şirketlerinin tohumları da bu yıllarda atıldı Otomotiv ana sanayinin şehrimize gelmesi ve yan sanayinin da gelişmesiyle Bursa’nın sanayi yolculuğu hız kazandı.

İlk başlarda tekstil ile sanayileşme hamlesine başlayan kent, sonrasında otomotiv ana sanayi ve onun disipline ettiği başarılı bir yan sanayi ile ekonomik açıdan çok değerli bir şehir haline geldi” diye konuştu. Aile şirketlerinin Türkiye’ye karşı sorumlulukları olduğunu kaydeden Baylan, Türkiye’nin geleceği açısından firma sahiplerinin olası sıkıntılar yaşamadan önce gerekli önlemleri almalarının son derece önemli olduğunu sözlerine ekledi.

İŞLETMELER KRİTİK BİR NOKTADA

Baylan’ın ardından söz alan TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Sumer Tömek Bayındır “Ailede Birlik İşletmelerde Sürdürülebilirlik” isimli bir sunum yaparak Aile İşletmeleri Derneği hakkında bilgi verdi. Dünyada ve Türkiye’de ekonominin ağırlıklı gücünü aile işletmelerinin oluşturduğunu ifade eden Bayındır, Türkiye’de şirketlerin çoğunda birinci nesille ikinci neslin, ya da ikinci nesille üçüncü neslin birlikte görev yaptığı işletmelerin çoğunlukta olduğunu kaydetti. Bayındır, Türkiye’nin birinci nesilden ikinci nesle ve ikinci nesilden üçüncü nesle devrin tam ortasında yer aldığının altını çizerek, bunun da aile işletmelerinin ömrü açısından çok kritik bir nokta olduğunu vurguladı.

Bayındır, şöyle devam etti: “Bu devir atlatıldıktan sonra işler çoğu zaman yoluna girmiş oluyor. Türkiye’deki işletmelerin nesiller arası geçişini sağlama noktasında TAİDER’in önemli bir görevi var. Ülkemizde büyük holdingler dahil ciddi bir aile işletmeciliği yapısı var. Sürdürülebilirlik aslında denge anlamına geliyor. Bu dengenin nasıl kurulabileceği ile ilgili çalışmalar yapıyoruz. Hedefimiz, ülkemizi aile işletmelerinin nesillere devir oranının en yüksek olduğu ülke yapmaktır. Biz Türk insanına güveniyoruz ve bu kabiliyette olduğumuza inanıyoruz. Yeter ki farkında olalım.

Sürdürülebilirlik anlamında her ailenin kendi formülü olabilir ancak uzun yıllar başarılı olmuş sürdürülebilir aile işletmelerinin 4 temel unsuru olduğunu yapılan akademik çalışmalarla görüyoruz. Bunlar kurumsallaşma adına iyi yönetişimi temel almaları, ailenin çekim gücünü korumaları, aile içindeki ve dışındaki yetenekleri belirleyip geliştirmeleri ve üst yönetime belirli bir disiplin getirmeleri.”

EN BÜYÜK SORUN İKİNCİ NESLE GEÇİŞTE

Sumer Tömek Bayındır’ın ardından söz alan İstanbul Kültür Üniversitesi Aile İşletmeleri ve Girişimcilik Uygulama Merkezi Yöneticisi Prof. Dr. Mehmet Ufuk Tutan da “Aile İşletmelerinde Kurumsallaşma, Aile Anayasası ve Yönetim Devri” isimli bir sunum yaptı. Prof. Dr. Tutan dünya genelinde birçok bölgede işletmelin üçüncü kuşağa geçişte ciddi tehlike yaşadığını belirterek, “Türkiye’deki işletmelin de en büyük sorunlarından biri bu. İ

şletmelerin geleceği açısından ilk üç nesil çok önemli. Ancak en büyük risk birinci nesilden ikinci nesle geçiştedir. Bu geçiş sürecinde aile işletmelerinin çoğu bölünüyor, dağılıyor ya da kapanıyor. ABD verilerine göre aile işletmelerinin yüzde 30’u ikinci kuşağa, yüzde 12’si üçüncü kuşağa geçebiliyor. Dördüncü kuşağa geçebilenlerin oranı ise yüzde 3” diye konuştu.

Prof. Dr. Tutan Türkiye’de 1923 ve öncesinde kurulan ve hala ismini devam ettiren aile işletmesi sayısının 69 olduğunu dile getirerek dünyada 200 yıldan uzun süredir faaliyet gösteren aile işletmesi sayısının Almanya’da 837, Hollanda’da 222 ve Fransa’da 196 olduğunu kaydetti.

Prof. Dr. Tutan şöyle devam etti: “Türkiye’de yeni kurulan şirketlerin yüzde 80’i 5. yılına, yüzde 96’sı 10. yılına ulaşamıyor. Sisteme kayıtlı şirketlerin yüzde 95’i aile şirketi. KOBİ’lerin yüzde 98,8’i ise aile işletmesi. Bu şirketlerin çöküş nedenlerinin yüzde 80’i ailevi konular ve sadece yüzde 20’si ticari konularda alınan kararlar. Türkiye’de çok tanınmış 20 aile şirketinin dağılma nedenleri incelendiğinde ortaya çıkan tablo yüzde 43 kardeşler arası çatışma, yüzde 19’u aile içi çatışma, yüzde 19’ü miras kavgası, yüzde 14’ü kardeş - kuzen - yeğen kavgası ve yüzde 5’i de aileler arası kavga şeklindedir. Aileyi kurumsallaştırmanın ilk adımı aile konseyi oluşturmaktır.

Aile konseyinin belirli aralıklarla toplanması sonrasında aile anayasası yazılmalıdır. Yüzlerce yıl ayakta kalabilmiş aile işletmelerinin ortak özellikleri ise, değişen dünyaya uyum göstermeleri, insana değer vermeleri, işe odaklanmaları, işletmede yetki devri yapmaları, temel aile kültürüne ve değerlere sahip olmaları, aile içi güçlü iletişim, genç neslin yetiştirilmesi ve yetki devri olarak sıralanabilir.”  (DUVAR)