Uluslararası Ege İnsan Hakları Okulu'nda Sonbahar Çalıştayı başlıyor
Özgürlükçü Hukukçular Platformu, Uluslararası Demokrat Hukukçular Örgütü, İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avrupalı Hukukçular Örgütü ve İzmir Dayanışma Akademisi tarafından oluşturulan Uluslararası Ege İnsan Hakları Okulu, bu yılki sonbahar çalıştayında "Uluslararası İnsan Hakları Rejiminin Krizi" konusunu işleyecek.
İZMİR - Uluslararası Ege İnsan Hakları Okulu, ikinci kez düzenlediği sonbahar çalıştayını 2-4 Kasım tarihleri arasında İzmir Şirince’de bulunan Nesin Matematik Köyü'nde gerçekleştirecek. 2018 Sonbahar Çalıştayı'nda akademisyen, hukukçu ve insan hakları savunucularından oluşan bir konuşmacı grubu sunum yapacak. Banu Güven, Prof. Nilgün Toker, Prof. Louis Lemkow, Tanıl Bora, Jun Sasamoto, Prof. Bill Bowring, Özgür Erol, Prof. Cem Terzi, Carlos Orjuela, Dr. Serdar Tekin, Cansu Akbaş, Dr. Kasım Akbaş, Benan Molu, Micol Savia, Abdulatif Kedir Idris gibi isimler konuşmacılardan bazıları.
Uluslararası Ege İnsan Hakları Okulu 2018 Sonbahar Çalıştayı'na, Japonya'dan İngiltere'ye, Kolombiya'dan Katalonya'ya pek çok ülkeden akademisyen, hukukçu ve insan hakları savunucuları katılarak sunumlarını gerçekleştirecek. Üç gün boyunca yapılacak tüm sunumlar simultane çeviri ile konuklara iletilecek. Amed Şehir Tiyatrosu'nun ‘’Ödenmeyecek Ödemiyoruz’’ adlı eserinin sergileneceği Sonbahar Çalıştayı'nda, Anadolu Quartet müzik grubu da bir konser verecek. Bunun dışında çalıştayın konularından da biri olan mülteci konusunda bir resim sergisi açılacak.
Seferihisar ve Bayraklı Belediyesi'nin de katkı koyduğu çalıştayda tüm konuşmacılar ve konukların katılacağı Efes ve Meryemana gezisi yapılacak.
'AYLAR ÖNCESİNDEN ÇALIŞMAYA BAŞLADIK'
Bu yılın konusunu "Uluslararası İnsan Hakları Rejiminin Krizi" olarak seçtiklerini belirten düzenleme komitesinden Avukat Hatice Sönmez, 2018 sonbahar çalıştayını şu sözlerle anlattı:
"Nesin Matematik Köyü'nde bu yıl Kasım ayında düzenlenecek çalıştayımız için aylar öncesinden çalışmaya başladık İnsan Hakları Rejiminin Krizi konusunu belirlerken, elbette halihazırda AİHM'ye giden dosyaların gayri hukuki gerekçelerle reddedilmesi, AİHM'nin çözüm üreten bir anlayıştan uzaklaşarak işlevsiz bir mekanizmaya dönüşmesi gibi pek çok sorunun, ciddi bir uluslararası rejim krizine neden olduğu fikrinden yola çıktık."
"Çalıştaya dört farklı kıtadan gelecek olan değerli hocalar, insan hakları aktivistleri ve avukatlar; söz konusu rejimin inşa sürecinden, mevcut AİHM, BM, Afrika İnsan ve Halkların Hakları sistemlerinden ve insan hakları rejiminin geleceğinden bahsedecek. Üç gün boyunca düzenlenecek forum ve sunumlarda önemli tartışmaların yaşanacağı düşüncesindeyiz."
'İNSAN HAKLARI DENİLEN KAVRAMIN ARTIK KIYISINDA BİLE DEĞİLİZ'
Çalıştay fikrinin İzmirli bir grup avukatın içinden çıktığını söyleyen Avukat Deman Güler, çalıştayın sadece bir adım olduğunu asıl amaçlarının ise ‘dünyaya söz söyleyecekleri daimi bir platform’ yaratmak olduğunu söylüyor:
"Geçen yıldan bu yana akademisyenler ve uluslararası hukuk örgütleri bize katıldı. Çalıştay bir adım sadece. Biz bir insan hakları okulu kurmaya çalışıyoruz. Sadece İzmir ve Ege çevresinde değil tüm Türkiye için değerli bir iş bu. Aynı zamanda çok evrensel, çok uluslararası. Yokluğun içerisinde bir şey yaratmak amacımız. Umudun kırıldığı bir anda umut yaratmaya çalışıyoruz."
"İnsan hakları denilen kavram neyse biz onun artık kıyısında bile değiliz. Bu nedenle sivil toplum ayağını bir şekilde oluşturmak mecburiyetindeyiz. Yani devletler kendi arasında görüşmeler yapıyor, kurumlar kuruyor, bu kurumlara yargıçlar atıyorlar ama bunun bir de sivil toplum ayağı var. Sen devlet olarak zaten insan haklarından, konunun kurumsal yapılarından uzaklaşmışsın, orada kabul edilen ilkelere sırtını dönmüşsün. Biz de sivil toplum bağını yitirirsek artık bir Irak’tan, Suudi Arabistan’dan, bir İran’dan farkımız kalmayacak. Dolayısıyla bizim bu bağları en güçlü şekilde kurabilmemiz gerekiyor. Mesela Japonya'dan ya da Etiyopya'dan bir arkadaşımızın gelip sunum yapacak olması sadece bir kişinin sunum yapması değil, bizim bu bağları sivil toplum olarak yeniden inşa etmemiz anlamına da geliyor. Bu inşa sürecini bir insan hakları köyünde sürekli hale getirirsek eğer, yarın bir gün idamı geri getirmeyi tartışalım, işkencenin hallerini yasalaştıralım noktasına gelemezler. Yıl boyunca Nesin Köyü nasıl çalışıyorsa biz de bunun insan hakları ayağında bir benzerini yaratalım ki bu bağları, çağdaş toplumla aramızdaki son çıpaları atmayalım. Türkiye insan hakları hareketi uzun yıllardır yeni bir şey söylemiyor. Biz biraz da buna talibiz. Yılgınlığa yer olmadığını düşünüyoruz. Özetle, çağdaş dünya ile sürekli irtibatı sağlayacak, karşılıklı iletişimi güçlendirecek, uzun yıllar boyunca dünyaya sözümüzü söyleyebileceğimiz daimi bir platform yaratmaya çalışıyoruz."