77 işçinin eylemi sürüyor: Çocuklarımızın bizim için slogan atması mutluluk verici!

Söke'de SİBAŞ turşu fabrikasındaki işlerinden çıkarılan 77 işçinin başlattığı eylem sürüyor. 7 yıldır SİBAŞ’ta 'posta başı' olarak çalışan Meral Yıldız, "Çocuklarımızın bizler için slogan atması mutluluk verici şeyler" diyor.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Tek Gıda İş Sendikası’na üye oldukları gerekçesi ile işten çıkarılan işçiler, 28 Aralık’tan bu yana Aydın'ın Söke ilçesinde fabrika önündeki bekleyişlerini sürdürüyor. SİBAŞ fabrikasının önünde devam eden direniş sırasında işçilerin fabrika önüne kurduğu çadırı bir süre önce jandarma sökmüştü. Bir hafta boyunca kış şartlarında çadırları olmadan beklemeye devam eden işçiler bu süre zarfında desteğe gelen sivil toplum örgütlerinin de yardımıyla çadırlarını yeniden kurdular. Çadırın önünde ateş yakarak ısınmaya çalıştıklarını söyleyen işçilerden Meral Yıldız, “Bazen ısınmak için halay çekiyoruz. Bir de ayakta durduğumuzu göstermek için tabii... Bir şeylerden vazgeçmediğimizi ve sonuna kadar direneceğimizi ifade etmek için halay bir gösterge” diyor.

'ÇOCUKLARIMIZIN BİZİM İÇİN SLOGAN ATMASI MUTLULUK VERİCİ'

7 yıldır SİBAŞ’ta 'posta başı' olarak çalışan Meral Yıldız işine son verilen isimlerden biri. Yıldız, "İşten atılmamızın sebebi makineleşme olarak gösterildi ama biz sendikalaştığımız için atıldık" diyor: "Neden makineleşmeye giden bir firma üretimdeki posta başını, saha sorumlusunu, operatörü işten çıkarır da yeni gelen niteliksiz işçileri çıkarmaz? Sendikalaşmayla makineleşmenin aynı zamana denk gelmesi, insanların sendikadan istifa etmek zorunda kalması, çıkarılanların yerine taşerondan yeni işçilerin alınması gibi gerçekler, 77 işçinin de sendika nedeniyle çıkarıldığını kanıtlıyor zaten. O yüzden bunu ispatlamak için bir şey yapmıyoruz, biz sadece işimizi geri istiyoruz. Sendika olarak işten çıkarılan herkes geri alınana kadar direneceğiz tabii ki; ama isterim ki ben olmasam da arkadaşlarım geri alınsın."

Bu süreçte başka insanların neler yaşadıklarını gördüğünü, dayanışmayı yaşayarak öğrendiğini söyleyen Yıldız şöyle devam ediyor: “Sendikalaşmadan önce aslında ne kadar bilinçsiz yaşadığımızı anlamaya başladık. Resmen koyun gibi gidip gelmişiz, kendimize o kadar kızıyoruz ki şimdi… Ne haklarımızdan ne çevrede olan bitenden, ne diğer işçilerin yaşadıklarından, hiçbir şeyden haberimiz yokmuş. İnsan ancak başına gelince anlıyor. Zaten bilinçli olsaydık 7-8 yıl asgari ücretle aynı yerde, ezilerek çalışmazdık. İnsanın istediği zaman neleri başarabileceğini, birleşerek bir şeylerin kazanıldığını anladık. Bu örgütlenme bize çok şey öğretti. Kayıplarımız da var ama kazancımız daha çok. Eğer işimizi de geri alırsak sendikalı olarak SİBAŞ’a geri dönmek bizim için çok büyük ve onur verici bir şey olacak. Sendika örgütlenmesi sırasında kazandıklarımın değeri benim için maddi her şeyden daha büyük. Ailelerimizin, çocuklarımızın bize destek vermesi, eylemlerimizde yanımızda olması, yeri geldiğinde çocuklarımızın bizler için slogan atması mutluluk verici şeyler. Bana yöneticiler kapı orada dediğinde, ne demek kapı orada diye hesap sormayıp, boynumu büküp, kafamı eğip bize söyleneni yaptığım için şimdi çok pişmanım. İşyerinde bizden istenen şeyleri yapamayacağımız halde bedenimizi yorarak, kendimizi zorlayarak yapıyorduk. Bunu yapmama hakkımız olduğunu yeni öğrendim. İşveren de bilinçlendiğimizin farkında… İçeride kalan işçileri hoş tutmaya çalışıyorlar. Çünkü sendikadan korkuyorlar. Bunların bizim sayemizde gerçekleşmiş olması bile bizi çok gururlandırıyor”.

 Tek Gıda İş Sendikası’na üye oldukları gerekçesi ile işten çıkarılan işçiler, 28 Aralık’tan bu yana Aydın'ın Söke ilçesinde fabrika önündeki bekleyişlerini sürdürüyor.

'İŞÇİLERİN E-DEVLET ŞİFRELERİ İSTENİLDİ'

Sendikanın iş yeri temsilcisi Mehmet Özen de 28 Aralık’tan beri patrona karşı bir oturma eylemi sürdürdüklerini belirterek, hakları iade edilene kadar burada oturmaya devam edeceklerini söylüyor: “Neredeyse bir yıldır bu mücadelenin içindeyiz ama eylem yapmadığımız için sesimizi duyuramadık. İşveren insafa gelir diye düşünürken son olarak 14 arkadaşımız daha çıkarılınca 28 Aralık’ta oturma eylemi yapmaya karar verdik.”

Mahkeme süreçlerinin devam ettiğini ifade eden Özen, işe iade davalarının yanında bir de işverene karşı açtıkları ceza davasından söz ediyor: “İşverene karşı açılmış bir sürü davamız var, işçi arkadaşlarımızdan sendikaya üye olmadıklarını ispat etmeleri için e-devlet şifreleri istenildi. İşçilerin e-devlet şifrelerini alıp üye olanları işten çıkarıyorlardı. Bir keresinde gece vardiyasından çıkan işçileri PTT’ye götürüp hepsine e-devlet şifresi aldırıp sendika üyelikleri kontrol edilmiş. Bu olaydan sonra işveren, şifrelerini vermeyen bir grup işçiyi iş saatinde dışarıda eylem yapıyorsunuz diyerek tazminatsız olarak işten çıkardı. Bu şekilde çıkarılan 13 işçi, tazminatını, işsizlik maaşını alamadı. Gerekçeyi ‘iş bırakma’ olarak göstererek işten çıkardılar. Onların da davaları sürüyor. 77 kişi içinden tazminatını alamayanlar oldu ve gerçekten çok mağdur durumdalar. Bizim ardımızdan böyle bir şey yaşanması bizi çok üzdü, onlar için yardımlaşma gecesi düzenledik. Türkiye’nin her tarafını karış karış gezdik, biletler sattık, maddi olarak da onlara yardım etmeye çalıştık. Biz kendi dayanışmamızı bir şekilde sürdürüyoruz ama maddi açıdan tabii ki birbirimize fazla bir desteğimiz olamıyor."

'KENDİMİZİ PATRONA BAĞIMLI GÖRÜYORDUK'

SİBAŞ önünde seslerini duyurmak ve haklarını geri kazanmak için eylem yapan 77 sendika üyesi işçiden biri de Halime Ulutaş. Ulutaş, çalıştığı fabrikada bir kadın işçi olarak yaşadıklarını şöyle özetliyor:“SİBAŞ’ın çoğunluğu kadın işçilerden oluşur; en çok da kadınları eziyorlardı. Üzerimizde çok baskı vardı. Şeflerimiz bize erkek işçilere davrandığı gibi davranmazdı. Mesaiye kalamayacağımızı söylediğimizde hemen kapıyı gösterip yarın işe gelmeyin derlerdi. Beden gücü isteyen işlerde erkek arkadaşlarımızla aramızda bir ayrım gözetmedikleri gibi bize söz geçirebildikleri için üzerimizde daha fazla baskı kuruyorlardı. Biz de itiraz etmeden ne isteseler yapıyorduk."

Bugün yaşadıklarından kesinlikle pişmanlık duymadığını söyleyen Ulutaş, şimdi işsiz olsa da kazanımlarının onun için daha değerli olduğunu söylüyor; “Çalışırken ne kadar çok hakkımızı yediklerinin bir işçi olarak bilincinde değildik. Kendimizi patrona bağımlı olarak görüyorduk. İşten çıkarılma korkusunun dışında nankör olmakla suçlanma korkusu da vardı. O zamanlar hayata bakış açımız farklıydı, patron bize ekmek veriyordu. Oysaki verdiği ekmeğin karşılığında bizim hayatımızı alıyor. Sömürüldüğümüzün farkındaydık ama ayaklanmak için bir kıvılcım gerekiyordu. O kıvılcım sendika oldu. Biz toplum olarak haklarımızı bilmediğimiz için ya da nankörlükle suçlanmamak için hep susuyoruz. Şimdi hakkım olanı istiyorum. İşsiz kalabilirim ama bunu yaptığım için hiç pişman değilim. Hayatla mücadele ederek de bir şeyler kazanabileceğimizi, hayatın SİBAŞ’tan ibaret olmadığını öğrendik."