İşçiyi insan değil, maliyet olarak görüyorlar
Soma'da yaşanan katliamın ardından kömür madenlerinde tam mekanizasyona geçildi. Ancak standart dışı çalışma koşulları işçilere yeni sorunlar olarak geri döndü.
İZMİR- Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014’te yaşanan ve 301 maden işçisinin ölümüne neden olan facianın üzerinden 5 yıl geçti. Soma'da o günden sonra tüm ocaklarda ilkel ve klasik üretim terk edilerek önce yarı mekanik olarak, sonrasında ise tam mekanizasyonla üretime başladılar.
Bağımsız Maden-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Kamil Kartal, Soma’daki maden ocaklarında tam mekanizasyon sistemine geçilmesinin; göçük tehlikesini ortadan kaldırırken yeraltına çalışmak için inen işçileri makinelerin yarattığı tozu, dumanı ve kimyasalı daha fazla solumak durumunda bıraktığını söylüyor:
“İnsan bedeni daha az çalışıyor, Ama başka türlü öldürüyor. Tozdan öldürüyor, akciğer hastalıklarından öldürüyor”.
Soma’da son 4 yıldır uygulamada olan tam mekanizasyon nasıl bir sistem? İşçi sağlığı açısından ne tür sonuçlar doğuruyor? Kamil Kartal sorularımızı cevapladı.
SOMA’DA MESLEK HASTALIKLARI GİZLENİYOR
Sizce Soma’daki madenlerde uluslararası normlara göre işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarına uyuluyor mu?
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) ve Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) hariç Soma’da ve tüm Türkiye’de özel sektör tarafından işletilen madenlerde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu bırakın uluslararası normları iç hukuk kurallarına göre çıkartılmış hiçbir yasaya, yönetmeliğe, genelgelere uyulmuyor. En son çıkartılan iş sağlığı ve iş güvenliği yasasının en önemli bölümleri sürekli ertelenip diğer bölümleri ise üretimi aksatmamayı temel alan bir yaklaşım içerisinde uygulanmaya devam ediyor.
Özel sektör, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu tamamen maliyet unsuru olarak gördüğünden gerekli araç gereçleri, koruyucu malzemeleri ya almıyor ya da sınırlı sayıda alarak işçilere dağıtıyor. İşçilerin zorunlu olarak yapılması gereken 6 aylık periyodik sağlık taramaları yapılmıyor. 3 gün olması gereken eğitimler yarım saatlik sohbet toplantıları yapılarak eğitim yapılmış gibi işçilere imzalatılıyor. Yeraltında çalışamaz raporu alan işçiler işverenin insafına göre ya çalışmaya devam ettirilerek ölüme ya da başka gerekçelerle işten atılarak işsizliğe mahkum ediliyor. Soma’da meslek hastalıkları gizleniyor.
Soma katliamı sonrası tüm ocaklarda önce yarı mekanize, sonra tam mekanizasyon olarak üretime başladılar. Bu sistemle birlikte yeraltına çalışmak için inen işçiler makinelerin yarattığı tozu, dumanı, kimyasalı solumak durumunda bırakıldılar. İŞİG Meclisi kurallarına uyulması için işverenin bunu bir maliyet kalemi olarak değil kendisi için emeğiyle sermaye yaratan işçinin hayatını samimi bir şekilde dert etmesi gerekir. Ya da devletin, kamunun işçi yurttaşının hayatını, sağlığını korumak için tüm sağlık ve denetim mekanizmasını şirketlerin inisiyatifinden kurtararak işletiyor olmasını düşünmemiz lazım.
Yine işçilerin üye olduğu her ay 150 TL ortalama aidat ödediği sendikanın işyerinde İŞİG kurallarının uygulanmasını kırmızı çizgi olarak görmesi ve bu doğrultuda pratikler, eylemler geliştirmesi gerekiyor. Oysa buradaki sendikacıları doğrudan şirket müdürleri atar, kongrelerde müdürlerin belirlediği isimlerin olduğu zarflar sandığa atılır. Müdürün istediği kişi sendikanın başına geçer. Şimdi bu üçlü mekanizmanın da işçinin aleyhine olduğunu görüyoruz. Bu koşullarda işçiye ölümden başka seçenek kalmıyor.
Soma’da tam mekanizasyon sistemine geçilmesinin nedenleri neler?
Ülkemizde uygulamaya sokulan uluslararası sermaye ile birlikte yürürlüğe konulan kömüre dayalı termik santrallerden enerji üretme politikaları kömür madenlerinin süratle açılmasını beraberinde getirdi. Bunun sonucunda özel sektör eliyle küçük ölçekli maden sahaları tasfiye edilerek devasa büyük mekanizasyona dayalı madenlerin açılması gündeme getirilip uygulamaya sokuldu. Dolayısıyla son birkaç senedir Soma’da da yıllık kapasitesi on milyon ton üretim olan ocaklar açılıp var olanların kapasiteleri büyütülerek tam mekanizasyon üretime geçildi.
Geçtiğimiz aylarda Enerji bakanlığı TKİ eliyle yaptığı ihalelerle lisans devri suretiyle üç yüz elli milyon tonluk maden sahalarını 3 büyük şirkete 25- 30 yıllığına devretti. Bu sahalarda hazırlık çalışmaları başlamış olup üretime geçildiğinde her ocağın kapasitesi yaklaşık yıllık on beş milyon ton civarında olacak. Kolin gurubunun Yırca’da engellenen termik santrali Soma’nın tahıl ambarı olan kayrak altı köyünde yeniden uygulamaya geçirilip deneme üretimine başlanıldı bile.
RADYASYONLU ORTAMDA ÇALIŞIR GİBİ ÖNLEM ALINMASI LAZIM
Soma katliamından sonra uygulamaya geçirilen tam mekanizasyon sisteminin dünyada nasıl örnekleri var?
Tam mekanizasyon kabaca madenlerde kazı, yükleme ve taşıma işlemlerinin birbirine entegre iş makineleri ile emek gücüne fazla gerek göstermeden yapılmasıdır. Yani bütün sistemin makinelerle idare edilmesi diye düşünün. Eskiden bu işlemlerin tamamı insan gücüyle yapılıyordu. Şimdi madenin topraktan alındığı andan itibaren onu taşıyacak bantlar yer üstüne çıkana kadar bütün işlemlerin toplamı makinelerle yapılıyor.
Avrupa ya da dünyanın herhangi bir ülkesine genel olarak baktığımızda iş güvenliği önlemleri üretim maliyetleri içerisinde önemli bir yer tutuyor. Yani Avrupa'da daha fazla işçi sağlığı ve iş güvenliğine pay ayırıyorlar. İşçi hastalandığında koruyucu önlemler diye tabir ettiğimiz önlemler daha fazla alındığı için hastalandığı andan itibaren de tedavi edici iyileştirici uygulamaları devreye sokuyorlar. Yani sen hastalandın, al tazminatını defol git diyemiyorlar. Yurtdışındaki madenlerde kullanılan toz maskesi diyelim ki tanesi 10 lira ise burada bildiğiniz eczaneden aldıkları toz maskesini kullanıyor insanlar. Mesela işçinin çizmesi delinince bir ay daha giysin diyerek delik çizme ile gönderiliyor. Sonra o işçinin bütün ayakları mantar oluyor, suda çalışıyor çünkü.
Mekanizasyonda bu 4 senelik süreç hazırlık süreciydi. Hazırlık sürecinde kömüre ulaşmak için daha fazla taş delinir. Bu yüzden hastalık oranı çok yüksek. Mesela herhangi bir delici, kesici işte çalışan işçinin 2-3 saatlik bir çalışma sonrası maskeyi değiştirme hakları varken burada bir maskeyi bir gün boyunca kullanmak zorundasınız. İyi maskeler kullanılsa dahi milyonlarca kimyasalın, gazın, tozun tümünü bu maskelerin filtre etmesi imkansız. Avrupa'da madencilerin giydikleri elbiseler bile farklı. Bizim işçilerimizin giydikleri elbiseler de kalitesiz malzemeden yani tamamen göstermelik. Oysaki radyasyonlu bir ortamda çalışır gibi önlem alınması lazım buralarda.
Yer altından çıktığında ana yolda 2 kilometre yol yürürsünüz. O yolda aşırı derecede bir hava sirkülasyonu vardır. İçeride hava sirkülasyonunu sağlayan devasa havalandırma makineleri çalışır. Ana yola çıktığı andan itibaren zaten terli olan işçi orada bir anda hava sirkülasyonuna kapılır. Üretimde maske takan işçi ana yola çıktığı andan itibaren bir an önce yeryüzüne çıkayım diye maske takmaz. Orada hava sirkülasyonu ile gelen her türlü şeyi yutar. Karaciğeri, akciğeri gider. Gelişmiş ülkelerde madenlerdeki işçilerin önemli bir kısmı kuyu sistemi ile dolaşır. Özel olarak yapılmış monoraylar vardır. Buradaki işçiler ise kömürü taşıdığı banda biner. İşçilerin vardiya değişiminde bantlar yavaşlatılır, kömür yerine bu sefer insan taşımaya başlar bantlar.
Yani mesele mekanizasyon sistemine geçilmesinde değil Türkiye’deki sermayenin daha fazla üretim, daha fazla kar marjı için yaptıklarında... Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin mekanizasyon sistemi var artık.
BU MAKİNELERLE BİRLİKTE DAHA FAZLA TOZ VE GAZ ORTAYA ÇIKIYOR
Tam mekanizasyonda çalışmak işçilerin sağlığı açısından ne tür sonuçlara yol açıyor?
Tam mekanizasyon doğal olarak daha fazla üretim yapılmasının olanağını sunuyor. Devasa şiltlerle çalışılan bu sistemde üretim, normal klasik sisteme göre bire dokuz artmış vaziyette. Haliyle çok büyük bir toz kütlesinin ortaya çıkması söz konusu. Bu nedenle sulu sistemle çalışılması lazım. Kazıcı, delici makinaların susuz çalıştırılması yasakken madencilikte tüm kazı ve dilici makinalar susuz çalıştırılıyor. Müfettiş geldiği zaman fıskiyeleri makinelere takıp su ile çalışıyormuş gibi gösteriyorlar. Bu koşullarda işçi istediği kadar maske kullansın, o tozu yutuyor. Susuz çalışma şekli kömür tozu, taş tozu gibi ölümcül akciğer meslek hastalıklarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Nitekim Polyak AŞ’de daha şimdiden otuza yakın maden işçisi meslek hastalığı tehdidi altındalar. Hatta meslek hastalığı belgelenmesine rağmen işten atılma korkusuyla bu raporları saklayanları biliyoruz.
Şöyle bir örnekle anlatayım. TOKİ'nin binlerce apartman yaptığını düşünün. Bu apartmanların aynılarının temel kazılarının yer altında yapıldığını hayal edin. Maden dediğimiz şey yerin altında bir tane ana cadde, sağa sola giren sokaklar. İşte o sokaklar üretim yapılan alanlar. Doğal olarak her gün 5-6 bin insanın girip çıktığı devasa bir çalışma var orada. Klasik ayakta bir ton kömür çıkartılıyorsa, mekanizasyonda 10 ton çıkarılıyor. Yani klasik sistemde bir tane bina yapmaya çalışırken mekanik sistemde bir günde 100 tane bina çıkarılıyor.
Dolayısıyla çok büyük devasa makinelerden bahsediyoruz. Bu makinelerle birlikte daha fazla toz ve gaz ortaya çıkıyor. Ses, gürültü daha fazla sağırlık gündeme getiriyor. Hidrolik sistemler arızalandığında onları tamir ederken daha fazla bel ağrısı, omurilik zedelenmeleri ortaya çıkıyor. Aynı zamanda mekanize olduğu için hidrolik kalkıp inerken işçi elini, ayağını kaptırdığında daha fazla hasar görüyor. Yani mekanizasyon bir taraftan şiltlerle tahkimatı kurduğu için göçük tehlikesini ortadan kaldırıyor, insan bedeni daha az çalışıyor. Ama başka türlü öldürüyor. Tozdan öldürüyor, akciğer hastalıklarından öldürüyor.
Hastalanan işçi, sevk zincirine ilçedeki hastanelerle başlayıp Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden hastalığı tespit edilen heyet raporuyla süreci tamamlıyor. Bu hastanelerden hastalık verisini temin etmek güç. Soma katliamı sonrasında bu işletmelerden emekliliği dolmadan çıkarılan işçi sayısına SGK verileri üzerinden bakabilirsek hasta işçi sayısını büyük oranda tespit etmiş oluruz. Bunlara bizler ulaşamıyoruz.