Termik santral davasına NATO da müdahil olsun talebi

Adana Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği avukatı İsmail Hakkı Atal, Yumurtalık’taki termik santralin lisans iptali için dava açtı. Atal mahkemeye sunduğu dilekçede termik santrallerin iklim değişikliğini yüzde 30 etkilediğine dikkat çekerek davaya Sağlık Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve NATO’nun müdahil olması talebinde bulundu.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Adana Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği avukatı İsmail Hakkı Atal, İsken Sugözü Enerji Santrali’nin ‘elektrik üretim lisansının’ iptali istemiyle İdare Mahkemesinde dava açtı. Termik santrallerin çevre ve halk sağlığına zarar verdiği, ilkim değişikliğine neden olduğu gerekçesiyle açılan davada konunun ulusal ve uluslararası güvenlik boyutları dikkate alınarak Sağlık Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve NATO’nun davacılar yanında müdahil olması istendi.

BÖLGEDE KEŞİF TALEBİ

Atal, söz konusu termik santralin bölgede çalışan ve planlanan diğer termik santrallerle kümülatif (toplu) etkisinin hesaplanması için mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etti. Atal, “Hava kirliliğinin akciğer kanserine yol açtığı , mesane kanseri riski artışı ile de pozitif ilişkisi olduğu belirtilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü de 2013 yılında yaptığı araştırma ile bu durumu ortaya koymuştur. Dünya sağlık örgütü raporu ışığında şunu söyleyebiliriz ki; bütün bu bilimsel çalışmalara , termik santral nedeniyle insanların öleceğinin bilinmesine rağmen termik santral kurmak ve işletmek insanlığa karşı suç niteliğindedir” dedi.

Atal’ın mahkemeye sunduğu dilekçede termik santrallerin iklim değişikliği üzerindeki etkisi araştırmalara dayandırılarak dikkat çekici olarak anlatıldı. Adana Yumurtalık çevresinde dava açtıkları 20’ye yakın termik santral bulunduğunu, dört termik santralin bölgede aktif olarak faaliyet gösterdiğini belirten Atal, bunlardan bir tanesinin de dava konusu olan İsken Sugözü Enerji Santrali olduğunu söyledi. Yumurtalık ve çevresinde bulunan termik santrallerin halk sağlığı için ciddi tehdit oluşturduğunu ve bölgedeki kanser vakalarını artığını savunan Atal, bu yüzden de Sağlık Bakanlığı’nın davaya, davacı yanında müdahil olması gerektiğini söyledi.

Sugözü Termek Santrali.

Atal, Yumurtalık, Sugözü köyü, Göl ovası çevresinde 2005 yılından bu yana balık popülasyonlarının düştüğünü, hasta olan insanların ve sakat doğan hayvanların artığını anlattı ve bu kapsamda bölgedeki başka bir termik santral için açtıkları davada bilirkişi olarak atanan Çukurova Üniversitesi Halk Sağlığı Bölüm Başkanı Ferdi Tanır’ın raporunu hatırlattı.

'KANSER VAKALARI YÜZDE BİN 200 ARTI'

Sağlık Bakanlığı’ndan Yumurtalık için gelen kanser istatistikleri kapsamında 2002 yılından 2014 yılına kadarki sürede Sugözü termik santralinin çalıştığı bölgede kanser vakalarında ciddi artışlar olduğunu belirten Atal, şöyle konuştu:

“2009 yılında 5 kanser vakası tespit edilmiş, 2010’da 7 olmuş, 2011’de 12, 2012’de 19, 2013’te 44 ve 2014 yılına gelindiğinde 60 olmuş. 2009 yılında 5 kanser vakası 4 kanser çeşidi varken, 60 kanser vakası ve 14 kanser çeşidine yükselmiş. Nüfus ise 18 binden 17 bine düşmüş. Şu an bu kanser istatistiğini bilmiyoruz; belki de 150-200’e çıktı. 2002 yılından bu yana çalışan Sugözü Termik Santralinin olduğu alana ‘bir tane daha termik santralin açılması çarpan etkisi yaratarak insanları öldürecekti’ diyerek o bölgede açılmak istenen Emba Hunutlu Termik Santrali için açtığımız dava kapsamında bu istatistiklere ulaştık. Sağlık Bakanlığı’ndan gelen resmi yazıyla bu bölgedeki kanser oranlarının 2002 yılından bu yana çalışan Sugözü Termik Santralinin bulunduğu Yumurtalık’ta yüzde bin 200 oranında artığı sabit. Sağlık Etki Değerlendirme Yönetmeliği çıkarılarak termik santrallerin halk sağlığına olan etkisi belirlenmeden lisans verilmemelidir. Bu yüzden Sağlık Bakanlığı’nın bu dosyaya müdahillik olarak katılmaları amacıyla ihbar edilmesini talep ediyoruz.”

'SANTRALLERİN ZEHİRLİ GAZINI TUTABİLECEK SİSTEM YOK'

Termik santrallerin salgıladığı radyoaktif, ağır metal içeren zehirli gazların havaya karıştığını ve insan sağlığını tehdit ettiğini belirten Atal, “Termik santrallerde bu radyoaktif maddeleri tutabilecek bir sistem dünyada yok. Sadece toz ve partikülleri tutabilen bir elektrostatik bir filtre var. Sugözü Termik Santralinin bulunduğu yer normal şartlarda senede 350 gün güneyden rüzgar alır. 2009 Mayıs ayında yaklaşık 15 gün rüzgâr esmedi. 2010 yılının Ocak ayında Erzin’e 3 -4 günlük bir yağmur yağdı. Havadaki bu zehirli gazlar içindeki toksinlerle birlikte Erzin’in üzerine yağdı ve narenciye bahçelerindeki ürünleri kullanılamaz hale getirdi” dedi.

'HAVA KİRLİLİĞİ YENİ DOĞACAK BEBEKLERİN SAĞLIĞINI BOZUYOR'

Yeni Zelandalı bilim insanların yaptığı araştırma sonucunda hava kirliliğinin depresyon, anksiyete ve bipolar bozukluğu ile bağlantısı olduğunu ifade eden Atal, “Yine başka bir çalışmada hamile kadınların hava kirliliğimden kaynaklanan toksit parçacıklarının plasentaya geçtiği tespiti var. Günümüzde doğan çocukların birçoğunda hiperaktife ve otizm var. Hava kirliliğinden dolayı yeni doğan çocuklar sağlıklı değil. Termik santrallerin bulunduğu Yumurtalık’ta hayvanların genetik kodları bozuldu. Sugözü köyünde Şükran Aslanbaş adında bir bölge sakininin ön bacakları açılmayan bir buzağısı oldu” dedi.

'İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KATKISI YÜZDE 30'

İsmail Hakkı Atal, termik santrallerin iklim değişikliği üzerinde de çok büyük bir etkisi olduğuna da dikkat çekti. Dünyada bulunan 5 bin termik santralin iklim değişikliğine neden olan sera gazının yüzde 30’unu ürettiğini vurgulayan Atal, bu kapsamda Sugözü Termik Santrali'nin 2002 yılından bu yana yani 17 yılda yaklaşık 60 milyon ton kömür yaktığının altını çizdi. Atal, şöyle konuştu:

“Sugözü Termik Santrali 2002’den bu yana 60 milyon ton kömür yakarak atmosfere karbondioksit saldı. Mücadele ettiğimiz sel, kuraklık, deniz seviyesinin yükselme riski, eriyen buzulların altından insan bağışıklık sisteminin tanımadığı bakteri ve virüslerin çıkabilme riski kitlesel ölümlerin olabilme riskiyle bizim karşılaşmamıza neden olabilecek şekilde sera gazı emisyonu vererek 5 binde 1 oranında katkıda bulundu. Çevre hakkının ihlali yaşama hakkı ihlaline sıçradı.”

'SURİYE İÇ SAVAŞININ TETİKLEYİCİSİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ'

‘Proceedings of the National Academy of Sciences' ta yayımlanan raporda Suriye’deki iç savaşın tetikleyicisi olarak iklim değişikliğinin gösterildiğini ifade eden avukat Atal şöyle devam etti: “İklim değişikliği sonucu daha da kötüleşen şiddetli kuraklık, Suriyeli çiftçileri tarlalarını terk ederek topluca Şii nüfusunun yoğun olduğu şehirlere göç etmeye zorladı. Bu durum ise yüz binlerce insanın ölümüne yol açan bir iç savaşın tetikleyicisi oldu deniyor. Yine 2016 Mayıs tarihli Max Planck Enstitüsü'nün çalışması ortaya koyuyor ki önümüzdeki 20- 30 yıl içinde iklim değişikliği nedeniyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki 500 milyon insanın bölgeden göç etmek zorunda kalabileceğini ifade ediliyor. Bu durum da ulusal güvenliği etkileyeceği için Cumhurbaşkanlığı’nın, iklim değişikliğinin uluslararası bir boyutu olması sebebiyle de ülkemizde termik santralin verdiği zararların boyutları için NATO’nun davaya müdahil olması için ihbarda bulunulmasını talep ediyoruz.”