Mültecilerin zorunlu adresi Esenler Otogarı
Esenler Otogarı’nda kalan yaklaşık 100 mülteci bir yandan açlık bir yandan da hava şartları ile mücadele ediyor. İçlerinde sınırdan gelecek haberi bekleyen de var, parası olmadığı için otogardan başka gidecek yeri olmayan da…
Meral Candan
DUVAR - Kaldırıma serili battaniyenin üstünde yatıyor Şirahat Hacı. Derdini anlatmak için doğrularak kolundaki lekeleri gösteriyor: “15 gündür banyo yapmadım. Kaşınıyorum. Kaşındıkça da canım yanıyor.” 60 yaşındaki Şirahat Hacı günlerdir Esenler Otogarı’nda kalan yaklaşık 100 kişiden biri. Çoğunluğunu Afganların oluşturduğu bu kalabalığın içinde çocukların oranı da bir hayli fazla. Kimisi Yunanistan’a geçmeye çalışırken tüm parasını kaybettiğinden kimisi de sınırdan gelecek “güzel” haberi beklediğinden alandan ayrılmıyor. Eşi ile birlikte Konya’dan gelen Şirahat Hacı, Edirne’ye gidip Meriç üzerinden Yunanistan’a geçmeyi başarmış. Ancak Yunan polisi tarafından yakalanıp geri gönderilmişler. Yunan polisinin telefonlarını ve yanlarındaki 1000 TL’yi de aldıklarını belirtip “Hiç paramız kalmadı. Çaresiz burada sınırların açılmasını bekleyeceğiz” diyor.
Sınırların açıldığı haberiyle birlikte pek çok mülteci Edirne’ye giderken bir kısmı da sınırdan gelecek haberleri beklemek üzere Esenler Otogarı’nda kaldı. Geçen haftaya kadar yüzlerce mülteciye ev sahipliği yapan otogar şimdilerde sakin görünüyor. Yunanistan’ın sınırları açacağına dair umudunu yitirenlerin evlerine geri dönmesiyle otogardaki mültecilerin sayısı azalmış. Daha önce otobüs firmalarının büroları içinde ya da otogar koridorlarında kalan mültecilerin yeni adresi de otogardaki cami olmuş. Geceleri caminin içinde kalan gündüzleri de havanın durumuna göre cami etrafında konaklayan mülteciler burada yarı aç yarı tok bir şekilde yaşam savaşı veriyor. Geceleri 4 dereceye kadar düşen hava sıcaklığı ise zaten kötü olan durumu daha da ağırlaştırıyor. Bu durumdan en çok etkilenenler de çocuklar oluyor. 22 yaşındaki Hatice kucağında yatan çocuğunu işaret edip “Üşüttü, gece ateşi çıktı” diyor. 5 gün önce Manisa’dan gelen Hatice’nin amacı Pazarkule Sınır Kapısı’na ulaşmaktı. Ancak polislerin sınıra giden yolunu kapattığını öğrenince otogarda kalmaya karar vermiş. O da çoğu mülteci gibi Türkiye’de yaşamın çok zor olmasın dem vuruyor. En büyük hayali çocuklarının okula gidebilmesi: “Burada ne kimliğimiz ne de başka bir şeyimiz var. Çocuğum hastalansa hastaneye gidemiyorum. Kimlik olmadığı için okula almıyorlar. Kendim için değil onlar için istiyorum Avrupa’ya gitmeyi.” 2 ya da 3 yıl sonra Avrupa’nın vatandaşlık verdiğini duyduğunu söyleyerek ekliyor: “Burada yıllarca kalsak da böyle bir hakkımız olmayacak. Biraz daha dayanmamız lazım.” Kaldırım kenarlarında bardak içinde sıralı bir şekilde duran çorbalar göze çarpıyor. Ancak çorbaların kimin tarafından dağıtıldığına dair cevaplar muhtelif. Camidekilerin dağıttığını söyleyen de var, etraftaki esnafın yardım etmeye çalıştığını minnetle anlatan da…
Ancak yemek hâlâ büyük bir sorun. “Paramız yok ki daha fazla yiyecek alalım. Olan paramızla sadece çocuklar için bir şeyler alıyoruz. Bizler aç yatıyoruz” diye özetliyor içinde bulundukları durumu Hatice. Burada tek sorun yemek değil. Özellikle uzun zamandır alanda kalan mülteciler duş alamamaktan şikayetçi. Kıyafetlerini gösteren biri “kirli, yıkanamıyoruz” diye bağırıyor. 27 yaşındaki Magul yaklaşarak “Beni de dinle” diyerek başlıyor konuşmasına: “Eşim ve 2 çocuğumla Avrupa’ya gitmek istiyorum. Tek derdim çocuklarımın okula gitmesi. 7 yaşındaki oğlumun okullu olma vakti geldi ama kimliğimiz yok, gidemiyor. 1 yaşında bir çocuğum daha var. Bu gidişle onu da okula almayacaklar. Siz söyleyin bana benim başka çarem var mı?”
Yerdeki bir battaniyeye sığmaya çalışan 6 kişilik aileden Cumahander parasızlıktan geriye dönemediklerinden yakınıyor. Ailesi ile 15 gün önce Konya’dan gelip Pazarkule Sınır Kapısı’na gitmek isterken kendilerini nasıl Meriç kıyısında bulduklarını anlatıyor sinirli bir şekilde: “Biz kapılar açıldığında yasal bir şekilde Avrupa’ya geçmek istediğimiz için Pazarkule’ye gitmek istedik. Ancak polisler izin vermedi ve bize Meriç’ten botla Yunanistan’a geçmemizi söylediler. Bu yolu iki kere denedik. İkisinde de Yunan polisi bizi yakalayarak geri gönderdi. Tekrar Pazarkule’ye gitmeye çalıştık. Polisin engellemesi nedeniyle buraya geldik. Daha önce otogarın içinde kalıyorduk ama bilet almıyoruz diye bizim orada kalmamıza izin vermediler. Mecburen camiye geldik.” Cumahander ve ailesi Avrupa’ya ulaşma amacıyla 15 gün içinde toplam 20 bin TL harcamış. Bu miktarın ellerindeki tüm para olduğunu belirterek “Hiç paramız kalmadı. Aslında Konya’ya geri dönmek istiyoruz ama otobüs bileti alamıyoruz. Burada ne yapacağımızı bilmeden bekliyoruz” diyor.