Türkiye’de hayvan kaçakçılığı arttı: Biyoçeşitlilik tehdit altında
Türkiye’de korona virüsüne bağlı olarak hayvan kaçakçılığı vakalarında yüzde 37 artış yaşandı. Uzmanlar, kaçakçılığın önlenmesi için yeni ve bütüncül yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Ardıl Batmaz
DUVAR - Yabani tür kaçakçılığı, uyuşturucu ve silah kaçakçılığından sonra dünyanın en büyük üçüncü yasadışı ticari faaliyeti haline geldi. Türkiye’de ise son dönemde hayvan kaçakçılığı vakalarında yüzde 37 artış oldu.
Gazi Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Esra Per ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Yaban Hayatı Kıdemli Uzmanı Ahmet Emre Kütükçü ile Türkiye’de hayvan kaçakçılığını, rotalarını ve cezai yaptırımlarını konuştuk.
‘KAÇAKÇILIK EN ÇOK MARMARA BÖLGESİ’NDE YAPILIYOR’
Tüm Avrupa kıtasında 15 bin 535 bitki türü bulunmasına karşın sadece Anadolu’da 3 binden fazlası Türkiye’ye özgü (endemik) olmak üzere 12 bin 141 tür bulunuyor. Ayrıca Türkiye; yaklaşık 4 bini endemik olan 19 bin omurgasız, bin 500 omurgalı türüne ev sahipliği yapıyor. Biyolojik çeşitlilik açısından zengin olan Türkiye, kaçakçıların da odağında yer alıyor. Gazi Üniversitesi ve Nevşehir Üniversitesi’nden bilim insanlarının araştırmasına göre, Türkiye’de yaban hayatı kaçakçılığının yüzde 45’ini biyokaçakçılık (yerli tür), yüzde 44’ünü egzotik tür, yüzde 7’sini çiftlik hayvanı ve yüzde 2’sini ise evcil tür kaçakçılığı oluşturuyor. (Bu veri haberlere konu olmuş kaçakçılık vakalarını ele alıyor.)
Gazi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Esra Per, son on yılda kaçırılması daha zor olan bitki ve hayvan bireyleri yerine; bitki soğanı, hayvan postu, kabuğu ve diş örneklerinin kaçakçılığında dikkat çekici bir artış olduğunu belirtti. Türkiye’de kaçakçılık vakalarının yoğun olarak sınır kapıları ile karayolu trafiğinde tespit edildiğini söyleyen Per, “Havayolu trafiğinde uluslararası uçuşların yapıldığı hava limanları ön plana çıkıyor. Ülkemizde yaban hayatı kaçakçılığının en çok yapıldığı coğrafi bölgeyi Marmara Bölgesi oluşturuyor. Bu oranda ön plana çıkan iki şehir; havayolu kaçakçılığında İstanbul, karayolu kaçakçılığında ise Edirne… Bununla birlikte ülke içinde kara yollarındaki güvenlik kontrollerinde, kırsal ve korunan alanlarda da bu vakalara rastlanmaktadır” dedi.
‘KAÇAKÇILIĞIN ARTIŞINDA PANDEMİ DE ETKİLİ’
Gümüşhane’nin dünyadaki üç biyoçeşitlilik sıcak noktasının kesiştiği bir bölgede ve “Anadolu diyagonali” üzerinde bulunduğunu söyleyen Per, ilin sahip olduğu zengin biyoçeşitlilik değerleri ile kaçakçılık vakaları açısından ön plana çıktığını da sözlerine ekledi. 2020 yılında Türkiye’de hayvan kaçakçılığı vakalarının yüzde 37 oranında artmasını değerlendiren Per, “Bu artışta, korona virüsü nedeniyle uluslararası yaban hayatı ticaretinin bir yıl süre ile askıya alınmış olmasının etkili olduğu düşünülüyor. Ayrıca karantina sırasında dünya genelinde insanların evcil hayvanlara olan talebinin artmış olduğunu söylemek de mümkün. Bu durumun ortaya çıkmasında pandeminin halk üzerinde yarattığı ekonomik kriz de etkili” diye konuştu.
‘KELEBEKLER TEHDİT ALTINDA’
Ülke içinde yakalananla sınır kapılarında yakalanan türler farklılık gösteriyor. Bununla ilgili Per, “Mesela pandemi döneminde sıklıkla gündeme gelmiş olan pangolinlere ait pulların, gergedan boynuzu ve fildişinin, hava limanındaki gümrük kontrolleri sırasında ele geçirildiği biliniyor. Türlere ait bu parçaların Türkiye’de bir kullanım alanı yok. Uluslararası uçuş aktarması sırasında ele geçirilen bu parçalar Uzak Doğu’da kullanılıyor” dedi.
Kaçakçılıktan etkilenen canlı gruplarından biri de kelebekler… Türkiye’de kelebekler konusunda en fazla arazi çalışması yapan uzmanlardan biri olan Süleyman Ekşioğlu, Türkiye’nin kelebek çeşitliliği ve endemik türler yönünden zengin olması nedeniyle kaçakçılar açısından bir cazibe merkezi haline geldiğini dile getirdi. Kelebek kaçakçılığının en çok Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerinde yapıldığını ifade eden Ekşioğlu şu bilgileri verdi: “Nadir bir türün doğadan düzenli ve yoğun olarak toplanması, o türün neslinin devam etmesi açısından önemli bir tehdittir. Bir kelebek türü ne kadar nadir ve dar yayılışlı ise kaçakçılıktaki değeri de o denli artmaktadır. Ülkemizin özellikle Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgeleri pek çok endemik ve dar yayılışlı kelebek türünün yaşam alanıdır. Bu bölgeler kelebek kaçakçılarının odak noktasıdır ve kelebek kaçakçılığı yoğun olarak bu bölgelerde gerçekleşmektedir.”
‘YENİ VE BÜTÜNCÜL YAKLAŞIMLAR GÖSTERİLMELİ’
Hayvan kaçakçılığının cezai yaptırımları bulunuyor. Türkiye’de biyokaçakçılığın tespitinde uygulanacak işlemlerin Çevre Kanunu’na göre, yurt dışından belgesiz/kayıt dışı olarak yurda getirilen organizmalar, Kara Avcılığı Kanunu’na göre düzenleniyor. Her iki durum için de para cezası uygulanıyor ancak biyokaçakçılık vakalarında cezalar çok daha yüksek. Kaçakçılığım tespiti halinde uygulanan para cezası, 2 bin 356 bin ila 11 bin 838 lira arasında değişiyor.
Doç. Dr. Esra Per, cezaların artırılmasının ilk etapta caydırıcı olabileceğini kaydederek “Ancak genelde vatandaşlar doğal kaynakların korunması gerektiğinin bilincinde değil. Bu nedenle de yeni ve bütüncül yaklaşımlara ihtiyaç var” dedi.
‘ÖZEL BİR SİSTEM KURULMALI’
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Yaban Hayatı Kıdemli Uzmanı Ahmet Emre Kütükçü ise kaçakçılarla mücadele edebilmek için özel bir sistemin kurulması gerektiğini belirtti. Kütükçü, kaçakçılıkla mücadelede kanunların yeterli olduğunu söylese de personel sayısı ve ekipman açısından eksiklik yaşandığını ifade etti. Türkiye’den Orta Doğu ülkelerine yıllarca kaçakçılığı yapılan Ulu Doğan kuşundan en fazla 100 çift kaldığını söyleyen Kütükçü, “Zaten yaşam alanı kaybı gibi birçok dış tehditlerle karşı karşıya kalan Kafkas engereği, Wagner engereği, endemik çöl varanı, kara semenderi gibi türlerin üzerine bir de kaçakçılık tehdidi binerse bu canların nesillerinin tehlike altına girebilir” diyor.
‘YABAN HAYATI KONUSUNDA TOPLUMSAL BİLİNCE İHTİYACIMIZ VAR’
Kütükçü, kaçakçılığın önüne geçilmesinde halka da görevler düştüğünü hatırlattı. Kişilerin, arazide özellikle anormal davranışlar sergileyen; bez torba, kutu, çanta, yakalama ağı gibi materyaller taşıyan kişileri görmeleri halinde kolluk kuvvetlerine haber verilmesi gerektiğini söyledi. İnsanların taleplerinin “yasak” denilerek görmezden gelinmesinin yasa dışı ticaretin önünü açabileceğini dile getiren Kütükçü, bazı egzotik türlerin ülkeye girişinde bir yasal düzenleme sağlanırsa kaçakçılığın da önüne geçilebileceğini belirtti.
Esra Per ise yaban hayatı ticaretinin dünya genelinde yasaklanmasının en büyük temennileri olduğunu ancak dünyada yasal olarak ticaret devam ettiği sürece Türkiye’nin bu döngünün dışında kalmasının imkânsız olduğunu vurguladı.
Yaban hayatı kaçakçılığının Türkiye’ye sosyoekonomik olarak zarar verdiğini belirten Per, yasadışı yollar ile getirilen canlıların karantinaya alınmadan ticaret döngüsüne girdiği için biyogüvenlik, hayvan refahı ve halk sağlığı açısından risk oluşturduğunu söyledi.
Per, “Gri papağan 34 yıl boyunca ülkemizin en fazla ithal ettiği papağan türü olmuştur. Hatta 2014 yılı boyunca ülkemize getirilen gri papağan sayısı 11 bin bireyi aşmıştır. Taklit yeteneği ile ön plana çıkan bu türün ne yazık ki doğadaki popülasyonlarının yüzde 90’ı yok olmuştur ve 2017 yılında dünya genelinde ticareti yasaklanmıştır. Sadece üretim çiftlikleri ve hayvanat bahçelerinde yetiştirilmiş bireyler ve onların sonraki nesillerinin ticareti mümkün olmaktadır. Ancak Türkiye’de medyada yer alan yaban hayatı kaçakçılığı vakalarında bu türe ait doğadan toplanmış bireylere de rastlanılmıştır. Bu durum yaban hayatı konusunda toplumsal bir bilince ihtiyacımız olduğunu göstermektedir" dedi.