Türkiye’de insan haklarının 2021 karnesi: 'Adil yargılanma hakkının ihlaliyle ilgili eleştiriler artıyor'
Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre Adalet Bakanlığı tarafından yapılan yargı reformları, adalet sistemindeki derin kusurları gidermekte yetersiz kalıyor.
DUVAR - Uluslararası Af Örgütü, küresel ve bölgesel ölçekte insan haklarının durumunu ele alan yıllık raporunu yayımladı. Türkiye’de ve dünyada eş zamanlı yayımlanan raporun bulguları, Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenlenen basın toplantısıyla paylaşıldı.
Rapora göre, 2021’de yargı sistemindeki derin kusurlar giderilmedi, barışçıl toplanma özgürlüğü sert bir biçimde sınırlandırıldı, ifade özgürlüğüne dönük ağır saldırılar karşısında barışçıl toplanma hakkını kullanan kişilere orantısız güç kullanıldı. Ayrıca işkence ve diğer türde kötü muameleye ilişkin ciddi ve güvenilir iddialarda bulunuldu.
'EN BÜYÜK KAYIP İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'
Türkiye’nin 20 Mart 2021’de kadın yönelik şiddetle mücadelede en önemli uluslararası araç olarak kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, “en büyük kayıplardan biri” olarak nitelendirildi. Af Örgütü Direktörü Ece Ünver, “Kadınlar ve kız çocukları, onları ayrım gözetmeksizin tüm şiddet biçimlerine karşı koruyan hayati önemdeki bir sözleşmeden yoksun bırakıldı” dedi.
Rapora göre Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı yeni İnsan Hakları Eylem Planı ve iki farklı yargı reformu paketi, yargı sistemindeki derin kusurları gidermekte yetersiz kaldı. Ayrıca, AİHM’in Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak başta olmak üzere Türkiye hakkında pek çok hak ihlali kararı verdiği vurgulandı.
Muhalefete yönelik baskılar başlığında, Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyeleri ile eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 108 kişi hakkındaki 29 ayrı suçu içeren iddianame yer buldu.
Gezi Parkı Davası ve Osman Kavala’nın yıllardır süren tutukluluğu da raporun öne çıkan bölümlerinden oldu. Davanın başından bu yana işletilen beraat, bozma, birleştirme süreçlerine dikkat çekilirken, yargılama sürecinin somut bir suçlamaya ya da delillere dayanmadığı belirtildi.
“Toplanma özgürlüğü" bölümünde ise Boğaziçi Üniversitesi protestoları, Cumartesi Anneleri’nin de aralarında bulunduğu 46 kişinin yargılandığı dava ve geçtiğimiz yıl 6. kez yasaklanan İstanbul Onur Yürüyüşü gündeme alındı.
“2018’de Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 700. Haftasında yapılan orantısız polis müdahalesiyle yaşananlar sonrası Mart’ta başlayan davada Cumartesi Annelerinin de aralarında bulunduğu 46 kişinin yargılandığı dava başladı. İstanbul Onur Yürüyüşü art arda altıncı kez yasaklandı. Polis, protestocuları dağıtmak için gereksiz ve aşırı güç kullandı, en az 47 kişiyi gözaltına aldı. Davanın ilk duruşması Kasım’da görüldü.”
'İHLAL ALANLARI ÇEŞİTLENİYOR'
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Lobi ve Savunuculuk Direktörü Ruhat Sena Akşener, ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma özgürlüğüyle ilgili ihlallerin Türkiye’de geçmişten bu yana süregeldiğini söylüyor. Gazete Duvar’ın “İhlaller artıyor mu?” sorunu yanıtlayan Akşener, şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Uluslararası Af Örgütü açısından ülkeler arası ya da yıllar arası bir kıyas yapmak aslında çok tercih edilmeyen bir yöntem. Ama baktığınızda çok farklı kesimlerden her türlü muhalif sesin bastırılmaya devam ettiğini görüyoruz. Türkiye’de ihlal başlıkları üzerinden yapılan analizler, her sene hiçbir azalma olmadan devam ediyor. Sayılara bakarak şu kadar vaka oldu diye değil ama ihlal alanlarının çeşitlenmesinden ve ihlal alanlarının etkilediği toplumsal kesimlerin artmasından söz etmek mümkün. Çok daha geniş olarak muhalif kesimlere yönelik bir ihlal durumu söz konusu. Özellikle yargı sistemindeki kusurlu işleyiş ve adil yargılanmanın uygulanmıyor olmasına dair eleştiriler, geçmiş yıllara kıyasla artarak devam ediyor. Yargıdaki kusurlu işleyiş, yıllar geçtikçe raporlarımızın temel noktası haline gelmeye başlıyor.”
Raporda, 2020 yılının sonunda çıkan Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanunun, örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği belirtiliyor. Uluslararası Af Örgütü Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan, çıkarılan yasanın sivil toplum örgütlerine baskı yapmak için kullanılan bir araç haline geldiğini söyledi. “Gözlemleyebildiğimiz en önemli şeylerden bir tanesi şu, denetimler çok ciddi sayıda arttı. Yıl içinde bazı sivil toplum örgütlerinin birden fazla denetlendiğini gördük. Türkiye'nin kendi hukuk sisteminde, sivil toplum kuruluşları kendi üyeleri tarafından denetlenir ve bunun için denetim kurulları kurulur. Bunun dışında yapılan herhangi bir faaliyet normal şartlar altında, kanunlara uygun olduğu sürece denetimin konusu değildir. Artık standart denetmenlerin dışında neredeyse herhangi bir devlet memuru gelip sivil toplum toplum kuruluşlarını denetleyebiliyor. Örneğin bir kolluk görevlisi bir derneği, savcı emri olmadan sadece İçişleri Bakanlığı’nın verdiği yetkiyle denetleyebiliyor. Normalde mahkeme kararıyla, savcı izniyle yapılması gereken bir işlem artık İçişleri Bakanlığı’nın eliyle sürdürülebiliyor.”
DÜNYADA 2021: 154 ÜLKEDEN 67’Sİ BARIŞÇIL TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KISITLADI
Küresel ölçekte insan haklarını inceleyen raporda, umut ve vaatlerle başlayan 2021 yılının beklentilerden uzak geçtiği ifade ediliyor. Covid-19 pandemisi nedeniyle sağlık hakkının ve sağlık üzerinden insan haklarının hiçbir zaman bu yıl olduğu kadar önemli ve risk altında olmadığı belirtiliyor. Sağlık sistemindeki sorunlardan en çok etkilenen grupların başında ise ırksallaştırılan azınlıkların, göçmen işçilerin, yaşlıların ve cinsel sağlık/üreme sağlığı hizmetlerine ihtiyaç duyan kadınların geldiğine dikkat çekiliyor.
“Birçok hükümet aşının küresel olarak yayılmasını destekleme sözü verdi ve G7 ve G20 dikkate değer taahhütlerde bulundu. Ancak, özellikle Küresel Güney'deki bazı hükümetlerin çabalarına rağmen uluslararası iş birliği büyük ölçüde başarısız oldu. AB üyesi ülkeler, Norveç, İsviçre ve Birleşik Krallık gibi zengin ülkeler fikri mülkiyet haklarından geçici olarak feragat etmeyi reddederek, düşük ve orta gelirli ülkelerin aşılara erişimini artıracak küresel aşı üretimini hızlandırma girişimlerini sistematik olarak engelledi. Covid-19 aşı üretiminin başındaki ana şirketler, aşıların küresel üretimini artıracak önlemlere karşı agresif lobi faaliyetleri yaparak fikri mülkiyeti tekellerine aldılar ve teknoloji transferlerini engellediler.”
Rapora göre, hükümetler 2021 yılında bağımsız ve eleştirel sesleri bastırmak için pandemiyi bahane etti. Geriye dönük bir eğilim olarak ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarını kısıtlayan yeni mevzuatlar hazırlandı ve kabul edildi. Uluslararası Af Örgütü'nün izleme sonuçlarına göre, yıl içinde Kamboçya, Mısır, Pakistan, Türkiye ve ABD dahil olmak üzere bu raporda yer alan 154 ülkenin en az 67'sinde bu türde mevzuat uygulamaya konuldu. Aynı zamanda, 2020'de Covid-19’la mücadele amacıyla getirildiği belirtilen kısıtlamalar, halk sağlığı durumu değiştiğinde bile sürdürüldü.
2021’de güvenlik güçlerinin protestolara tepkisi oldukça şiddetliydi: “Uluslararası Af Örgütü, tüm bölgelerde izlenen 154 ülkenin en az 85'inde protestoculara karşı gereksiz ve/veya aşırı güç kullanıldığını belgeledi. Güvenlik güçleri düzenli olarak ateşli silahları ve göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi gibi öldürücü olmayan silahları kötüye kullanarak, hukuka aykırı şekilde yüzlerce kişiyi öldürdü ve çok daha fazlasını yaraladı. Hükümetler genellikle gözaltıların ardından tutuklama ve soruşturmalara yöneldi ve protestoların liderlerini ve katılımcılarını belirlemek için yüz tanıma ve diğer gözetim biçimleri dahil teknolojik araçları giderek daha fazla kullandı.
Raporda, hükümetlerin, bağımsız raporlama ve tartışmaları susturmak için pandemiyi bahane etmeye son vermesi gerektiğine dikkat çekildi ve şöyle denildi: “İfade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarına yönelik tüm gereksiz kısıtlamaları acilen kaldırmalıdır. Buna paralel olarak, hükümetler, insanların insan haklarını savunmak ve geliştirmek amacıyla bir araya gelebilmesi için güvenli ve elverişli bir ortamın yaratılmasını sağlayacak yasalar çıkarmalıdır.”