YAZARLAR

Türkiye’deki ilk Rumen futbolcu

Geçen gün Göztepe karşılaşmasında Galatasaray’ın son Rumen futbolcusu Olimpiu Morutan’ın gol atmasından sonra Galatasaray’ın ilk Rumen futbolcusu Tullius Apostolgo düştü aklıma. Bu öykü 1888’de Makedonya’da, Ohri’de Filip Apostolgo’nun bir oğlunun dünyaya gelmesiyle başladı.

Türkiye futbol tarihinde ayrı yeri olan ülkeler ligi sıralamasında Romanya ön sıralarda yer alır. 1959 yılında başlayan Milli Lig Romanya’dan gelen futbolcularla 1960’ların sonuna doğru tanıştı. Romanya’dan lige gelen ilk futbolcu Fenerbahçe’ye 1968 yılında transfer olan Ion Nunweiler’di. Sonrasında Fenerbahçe tarihinde özel bir yeri bulunan Ilie Datcu ile yine sarı-lacivert forma altında attığı frikik golleriyle Mircea Sasu’yu hatırlıyoruz. Fenerbahçe, Romanya’dan getirdiği oyuncular arasına 1970’lerin başında Mircea Lucescu’yu da eklemek istemişti, ama bu transfer gerçekleşmedi.

Romanya’dan gelen futbolcu akımı, Yugoslav futbolcuların moda haline dönmesiyle 1970’lerin başlarında durdu, ta ki 1990’lara kadar. Romanya temsilcisi Steaua Bükreş’in 1980’lerin sonuna doğru Avrupa futbolunda söz sahibi olmaya başlamasıyla Türkiye’de yine Romanya’dan gelen futbolcuları görmeye başladık. Bunda Sovyet bloku içinde yer alan Romanya Sosyalist Cumhuriyeti’nin 1989’da yıkılmasının da etkisi vardı. Türkiye’deki ikinci Rumen futbolcu dalgası 1990 yılında Galatasaray’a transfer olan Iosif Rotariu’yla başladı. Sonrasında Bogdan Stelea, Gheorghe Hagi, Adrian Ilie, Iulian Filipescu, Gheorghe Popescu, Viorel Moldavan ve Daniel Pancu gibi Romanya ulusal futbol takımının gözde oyuncularını izledik sahalarda.

Elbette Türkiye futbolunda Romanya ve Rumenler denilince 1959 öncesine de bakmak gerek. En gerilere doğru gidilecek olursa, Türkiye ulusal futbol takımının tarihteki ilk maçını 1923 Ekim’inde Romanya’yla yaptığı hatırlanmalı. Ancak ondan da öncesi var. Mesela 1914 yılı Nisan’ında Romanya’nın başkenti Bükreş’ten gelen karma bir takım İstanbul’da iki maç yapmış, İstanbul karmasını 1-0 yenerken, Galatasaray’a 4-2 yenilmişti. 1911 yılında ise bir ilkle karşılaşıyoruz. Tarihte ilk defa başka bir ülkeden bir kulüp temsilcisi Türkiye’ye gelmiş ve İstanbul’da üç maç yapmıştı. Bu kulüp o zamanlar Transilvanya (Erdel) Avusturya-Macaristan hâkimiyetinde olduğu için Macarca Kolozsvári Vasutas (bugünkü adıyla CFR Cluj) adını taşıyordu, ancak gerçekte bir Romanya kulübüydü. CFR Cluj, Transilvanya bölgesindeki Cluj-Napoca şehrinde demiryolcuların kurduğu bir kulüptü. Bugün kulüp isminde yer alan CFR harfleri, Căile Ferate Române, yani Romanya Demiryolları anlamına gelir. Cluj, Nisan 1911’de İstanbul’da Galatasaray’la oynadığı ilk maçta 1-1 berabere kalırken ikinci karşılaşmada 3-1 yenilmişti. Rumen takımı İstanbul karmasıyla oynadığı maçı da 1-0 kaybetmişti. Bu maçlar Türkiye futbolundaki ilk yabancı temas olarak geçmiştir tarihe. Bu maçlardan yaklaşık altı ay sonra Galatasaray Cluj-Napoca’ya gitmiş ve Cluj’la iki rövanş maçı yapmıştı. Bu maçları 5-1 ve 4-1 kaybeden Galatasaray dönüş yolunda Romanya’nın başkenti Bükreş’te Bükreş karmasıyla bir maç yapmış ve bu karşılaşmayı 11-1 kazanmıştı. Türkiye’den bir kulübün yurtdışında elde ettiği ilk galibiyet olarak tarihe geçen bu maçı izleyenler arasında Romanya kralı I. Carol da vardı. Rivayet olunur ki I. Carol, Bükreş karması karşısında top cambazlığı yapan Galatasaraylı Hasan Basri için yanındakilere “Bu bir şeytandır” demiştir.(1)

Futbolda Türkiye ile Romanya arasındaki kesişimlerin bu uzun özetinden sonra şimdi en başa, Türkiye’deki ilk Rumen futbolcunun öyküsüne geçebiliriz. Bu öykü 1888’de Makedonya’da, Ohri’de Filip Apostolgo’nun bir oğlunun dünyaya gelmesiyle başladı.(2) Oğluna Ulahların antik Roma köklerine gönderme yapmak amacıyla Tullius adını veren Filip Apostolgo, o dönemde bir Osmanlı vilayeti olan Manastır’a bağlı Ohri’deki Ulah mektebinde öğretmenlik yapıyordu.(3)

Balkan coğrafyasında Arumenler de denilen Ulahların asıl yurdu Eflak’tı (Wallachia / Tara Românescă / Romanya). Ulahlar Boğdan (Moldova) ve Erdel’de de (Transilvanya) asli unsur olarak kabul ediliyorlardı. Bunun yanı sıra Balkan coğrafyasının kuzeyinin yanı sıra orta ve güney bölgelerinde de yaşıyorlardı. Ancak bu bölgelerde yoğun bir Ulah nüfustan değil, bir Ulah diasporasından söz edebiliriz. Ulah diasporası 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı kontrolü altında bulunan Rumeli vilayetlerini de (Edirne, İşkodra, Kosova, Manastır, Selanik ve Yanya) kapsıyordu; bu vilayete bağlı nahiye ve köylerde dağınık halde yaşayan Ulah toplulukları mevcuttu.(4)

Ulah bir ailede dünyada gelen Tullius Apostolgo’nun çocukluk dönemine ilişkin bir bilgiye sahip değiliz. Onu 1903 yılında Mekteb-i Sultani’nin (bugünkü Galatasaray Lisesi) idadî, yani lise bölümünün ikinci sınıf ikinci şubesinde 819 numaralı öğrenci olarak görüyoruz. Tullius’un mektebe nasıl başladığını da biliyor değiliz. Osmanlı arşivi kayıtlarında yer alan 1902 ve 1903 yıllarına ait belgeler, Manastır, Selanik ve Yanya vilayetlerinden Ulah ahaliye mensup dörder çocuğun parasız yatılı olarak Mekteb-i Sultani’ye kaydedilmeleri yolunda yazışmalar bulunduğu gösteriyor.(5) Tullius da bu çocuklardan birisi olabilir. Ancak Tullius Mekteb-i Sultani’nin parasız yatılı öğrencilerinden birisi değildi. (Bunu okul numarasından biliyoruz.) Bu bilgiden hareketle Tullius’un; ailesi, Ulah cemaati veya 1878’den sonra tam bağımsız hale gelen Romanya devletinin yardımlarıyla Mekteb-i Sultani’de para karşılığında okuduğunu söyleyebiliriz.

Elimizdeki belgelerden hareketle Tullius için başarılı bir öğrenciydi diyebiliriz. Kendisi de bir Mekteb-i Sultani mezunu olan öğretmeni Fokyon Kovalakidis, ikinci sınıf öğrencisi Tullius’a, üç kere “zikr-i cemil” vererek onu onurlandırmıştı. Tullius’un resim dersinde de başarılı olduğunu görüyoruz. Tullius, Arslanyan’ın girdiği resm-i taklidi dersinde de dört kez “zikr-i cemil” almıştı.(6)

Üçüncü sınıfta okuduğu 1904-1905 eğitim yılı, Tullius ve Türkiye futbol tarihi açısından önemli bir sene olarak geçti tarihe. Bu eğitim yılının hemen başında, 1904 sonbaharında Mekteb-i Sultani’nin beşinci sınıf öğrencisi olan Ali Sami (Yen), amcasının oğlu Suphi’nin önerisi üzerine Moda Çayırı’nda, İstanbul’da ikamet eden İngilizlerin kurmuş olduğu iki futbol kulübü takımı arasındaki bir maçı izlemişti. Ali Sami, hayatında ilk kez izlediği bu maçın da etkisiyle, Emin Bülent ve Asım Tevfik’le birlikte Türkçe edebiyat dersinde bir toplantı yaptı. Toplantının konusu o zamanki adıyla asoseyşın futbol olan oyunu mektepte de oynamaktı. Her ne kadar bu toplantıdan sonra gerçekleştirilen futbol karşılaşması yaklaşık 300 kişinin katıldığı ortaçağın kaba futbol oyununu andırsa da, mektep talebesi bu maçın ardından asoseyşın futbola daha çok ilgi duymaya başlamış, Galatasaray Lisesi’nin tüm bahçelerinde futbol oynanmaya başlamıştı.

Tullius’un futbol merakı bu sene başlamış, ya da artmış olmalıdır. 1904’te teneffüslere o dönemler Büyük Avlu olarak adlandırılan Grand-Cour’da çıkmaya başlayan Tullius, mektepteki futbolcu grubunun bir üyesidir artık. Bu grupta en üst sınıfta olan Emin Bülent’in yanı sıra daha alt sınıflarda yer alan Ali Sami, Asım Tevfik, Milo Bakiç, Pavle Bakiç, Boris Nikolov, Setrak Darjantiyan, Abidin Daver, Tahsin Nahit, Mehmet Ali, Celal İbrahim, Bekir Sıtkı, Kâmil ve Reşat da bulunmaktadır Tullius’la beraber. Bu öğrenci grubu hafta içinde mektepte, hafta sonlarında ise Bakırköy, Büyükdere, Tatavla çayırlarında futbol oynamaktadır.

Mekteb-i Sultani öğrencilerinin gösterdiği bu çaba, bir sonraki eğitim yılı olan 1905-1906’da meyvesini verecektir. Tullius bu eğitim döneminde dördüncü sınıf talebesidir artık. Bu eğitim yılının başında, Ali Sami’nin önerisi üzerine Imogene ile Moda kulüpleri arasındaki futbol maçını seyrettikten sonra Moda’yı gözlerine kestiren Mekteb-i Sultani futbolcuları, Moda Futbol Kulübü’ne bir mektup yazarak bir maç yapmayı teklif ettiler. Her ne kadar Moda Kulübü yetkilileri bu davete yanıt vermeseler de, mektepli futbolcular kırmızı-beyaz formalar diktirdiler. Ve mektupta yazdıkları tarihte Papazın Çayırı’nda hazır oldular.

Ne var ki mektuba yanıt vermeyen Moda Kulübü futbolcuları sahaya gelmediler. Bunun üzerine Mekteb-i Sultani öğrencileri Moda’da eğitim veren Fransız Faure Lisesi’nin öğrencileriyle bir maç yaptılar. Böylece Tullius’un de içinde yer aldığı Galatasaray Futbol Kulübü tarih sahnesine çıktı.

Peş peşe Kadıköy Futbol Kulübü’yle yapılan maçlardan sonra İstanbul Futbol Ligi’nin kurucusu James la Fontaine Mekteb-i Sultani öğrencilerinin kurmuş olduğu Galatasaray’a lige katılmaları teklifinde bulundu. Bunun üzerine Galatasaraylı futbolcular lig karşılaşmalarında giymek üzere Birmingham’dan sarı-siyah parçalı formalar sipariş ettiler. Ayrıca oldukça pahalı olmasına rağmen futbol ayakkabıları. Ali Sami Yen lig için sipariş ettikleri formaların 1906 Haziran’ında geldiğini söyler anılarında.(7)

Elimizde bu formaların gelmesinden sonra çekilmiş bir fotoğraf var. Bu Galatasaray’ın bilinen ilk fotoğrafıdır. Fotoğrafta, kurulduğu 1901 yılında kendisini feshetmek zorunda kalmış Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü’nden Galatasaray’a katılmış iki futbolcu (Mazhar Arat ve Nuri Duyguer) dışında 14 Mekteb-i Sultanili futbolcu yer alır. Bunlar arasında Tullius Apostolgo da vardır. Tullius, üzerinde yatay çizgili bir forma, içinde beyaz bir gömlek, mahcup biçimde önüne bakar. Bu fotoğrafta şehla olduğu için profilden poz veren Tahsin Nahit dışında kameraya bakmayan sadece o vardır.

Dördüncü sınıfı tamamladıktan sonra yaz tatili için baba yurdu Ohri’ye gittiğini düşündüğümüz Tullius, Galatasaray’ın İstanbul Futbol Ligi 1906-1907 sezonu için yaptığı hazırlıklara katılamadı. Zaten Galatasaray’a Mekteb-i Sultani’den Liverpool doğumlu Ahmet Robenson ve Endonezyalı (Java) Muttalib’in yanı sıra Kadıköy Futbol Kulübü’nden transfer olan Hasan Basri ve “Dalaklı” Hüseyin’in de katılmıştı. Bu nedenle o tarihi fotoğraftan sadece yedi kişi Galatasaray’ın İstanbul Futbol Ligi’nde yaptığı karşılaşmalarda yer bulabildi. Bununla, Tullius’un kurucusu olduğu Galatasaray’ın ilk futbolcuları arasında olduğunu, ama Galatasaray formasıyla hiçbir resmi karşılaşmaya çıkmamış olduğunu da söylemiş oluyoruz aslında.

Tullius Mekteb-i Sultani’den 1908 yazında mezun oldu. Sonrasında hızlı çekim bir hayat yaşandı Osmanlı coğrafyasında. Önce II. Meşrutiyet Devrimi, ardından 31 Mart vakası ve Hareket Ordusu’nun İstanbul’a gelmesi, Trablusgarp Harbi ve Balkan Savaşı. Tullius, Osmanlı ordusunun Balkan Savaşı’nın hemen başlarında Kasım 1912’de yapılan Manastır Muharebesi’nde Sırp kuvvetlerine yenilmesinin ardından Ohri Sırbistan toprağı ilan edilince Osmanlı vatandaşlığını yitirdi. Bunun üzerine ailesiyle beraber anavatan bildikleri Romanya’ya göçtüler.

Tullius’u 1929 yılında Silistre’de görüyoruz. Bu öyküyü eski sınıf ve takım arkadaşı Abidin Daver’in kaleminden izleyelim:

“1929 yazında Romanya’ya gitmiştim. Vapurumuzda Silistre’ye gelin giden bir Türk kızı vardı. Yol arkadaşlarımdan Galatasaraylı Profesör Rıza İzzet bu aileyi tanıyordu. Köstence’de gelini almaya gelmiş olan damat ile babası, bizi de ısrarla düğüne davet ettiler ve otomobillerle Silistre’ye götürdüler. Yol çok tozlu olduğu için, Silistre’ye yakın bir köyde otomobillerden inerek yıkanmak istedik. Otomobilden iner inmez, tanıdık bir sima ile karşılaştım. Gülümseyerek bana bakıyordu. Fakat ben ilk bakışta onun kim olduğunu çıkaramadım. Yüzüm gözüm tozdan o kadar kül rengi olmuştu ki aynaya baksam kendimi tanıyamazdım. Fakat o gülümseyen sima beni tanıdı ve Galatasaray’daki numaramı Fransızca olarak tekrarlamak suretiyle Türkçe olarak:

“Safa geldin 762 Daverciğim” dedi ve boynuma sarıldı. O anda ben de bu çehrenin sahibini tanımıştım.
“Safa bulduk Tullius” dedim ve birbirimize sarıldık.
“Numarasını o gün gibi şimdi de unuttuğum, beraberce Galatasaray’ın ilk takımında futbol oynadığımız Tullius Makedonya Ulahlarından idi. Galatasaray’ı bitirdikten sonra, Makedonya’da oturduğu kasaba, Balkan Harbi’nden sonra devletlerden bilmem hangisinin idaresinin geçmiş olduğu için, o da Romanya’ya göçmüş ve Silistre polis müdürü olmuştu.” (8)

Tullius’un sonraki öyküsünü biliyor değiliz. Bildiğimiz, 1940 yılında Silistre’nin Bulgaristan'a verildiği. Dolayısıyla Tullius Apostolgo o tarihe kadar Silistre’deyse eğer, Ohri’den sonra Silistre’den de göç etmek zorunda kalmış olmalı.

Geçen gün Göztepe karşılaşmasında Galatasaray’ın son Rumen futbolcusu Olimpiu Morutan’ın gol atmasından sonra Galatasaray’ın ilk Rumen futbolcusu Tullius Apostolgo düştü aklıma. Ve aralardaki noktaları tamamlamaya çalıştım.

Mekteb-i Sultani’de kurulan Galatasaray’ın bilinen ilk fotoğrafı. 1906’nın Haziran ayına tarihlendiği düşünülen fotoğrafta Rumen Tullius Apostolgo da (orta sırada soldan ikinci) yer alıyor. Tullius’un solunda, 1929 yılında yeniden karşılaştığı sınıf ve takım arkadaşı Abidin Daver görülüyor. Fotoğrafta Mekteb-i Sultani kökenli olmayan sadece iki futbolcu var. Bunlar eski Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü futbolcuları Mazhar Arat (en üst sıra en solda) ile Nuri Duyguer (orta sıra sağdan üçüncü). Nuri Duyguer fotoğrafta Siyah Çoraplılar formasıyla görünüyor.

1- Mehmet Ali Oral, Türkiye Futbol Tarihi: 1890-1912 (İstanbul: Sulhi Garan Matbaası, 1954), 88.
2- Mekteb-i Sultani’nin Ellinci Sene-i Devriye-i Tesisi Münasebetiyle Neşrolunmuştur (İstanbul: Matbaa-yı Amire, 1334), 123.
3- Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Babıâli Evrak Odası (BEO), 866/64914.
4- Osmanlı Makedonya’sındaki nüfus istatistikleri ve tartışmalar hakkında daha fazla bilgi için Fikret Adanır, Makedonya Sorunu (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2001), 1-16.
5- BOA, İrade-Hususi (İ. Hus.), 103/94. BOA, İ. Hus., 107/20.
6- 1322 Sene-i Hicriyesi Tevzi-i Mükâfat Cedvelidir (İstanbul: Matbaa-yı Ahmed İhsan, ty.), 46.
7- Melih Şabanoğlu, Kuruluş: Mekteb-i Sultani’denGalatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (İstanbul: Vakıfbank Kültür Yayınları, 2018), 176.
8- Abidin Daver, “Cihanşümul Galatasaray”, Galatasaray, Ağustos 1947.


Melih Şabanoğlu Kimdir?

1961 doğumlu. 1980’de Galatasaray Lisesi’ni, 1985’te İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. 2000’li yıllardan itibaren Türkiye spor tarihi üzerinde çalışıyor. Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne, Türkiye’de Futbol Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI