İlk ‘resmi’ zirvesi yapılamayan Ağrı Dağı’nın resmi olmayan tarihi
Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada dağcıların zirve yapmak istediği, 5 bin 137 metrelik rakımıyla yurdun en yüksek noktası olan Ağrı Dağı, altı yılın ardından yeniden ve resmen tırmanışa açıldı. Nuh’un Gemisi’ne ev sahipliği yaptığı iddialarıyla efsanevi özelliği olan bu kadim dağ, ziyaretçilerini bekliyor. Her ne kadar şiddetli fırtına nedeniyle ilk ekip zirveyi göremese de…
DUVAR - Altı yıldır resmi olarak tırmanışlara izin verilmeyen Ağrı Dağı, “ha açıldı ha açılacak” derken nihayet sporcuları ağırlamaya başladı. Ağrı Dağı’na ilk resmi tırmanış Türkiye Dağcılık Federasyonu antrenörlerinin katılımı ile gerçekleştirildi.
İLK RESMİ ZİRVE YAPILAMADI
Ancak 4 Şubat’ta törenlerle kamplarından uğurlanan sporcular, şiddetli rüzgâr nedeniyle 5137 metredeki zirveye ulaşamadı ve pazar günü 4 bin 800 metreden dönüş yapmak zorunda kaldı.
Bugünden itibaren Ağrı Dağı, tüm dağcılara kapılarını tekrar açtı. Aynı zamanda Ağrı Dağı’nda bilim insanlarının incelemeler yapmasına ve doğa severlerin yürüyüşler düzenlemesine de izin verilecek.
TÜRKİYE’NİN EN YÜKSEK NOKTASI
“Türkiye’nin çatısı” olarak adlandırılan ve 5 bin 137 metrelik rakımıyla ülkenin en yüksek noktası olan Ağrı Dağı, 2015 yılından bu yana resmi olarak tırmanışa kapalıydı. Doğu Anadolu Volkan dizisi üzerinde yükselen bu dağ, sönmüş bir volkan. Türkiye, İran ve Ermenistan sınır kavşağında; Iğdır Ovası ile Doğubayazıt Ovası arasında yer alıyor. Bir de küçük Ağrı Dağı var. Yine volkan dağı olan 3 bin 896 metre yüksekliğindeki Küçük Ağrı ile “Büyük” Ağrı arasında Serdar Bulağı isimli lav platosu yer alıyor.
TIRMANIŞ ROTALARI
Sadece Türkiye’den değil, tüm dünyadan tırmanıcıların ilgisini çeken Ağrı Dağı için en iyi tırmanış mevsimi olarak temmuz, ağustos ve eylül ayları gösteriliyor. Kış tırmanışı için ise şubat ayı öneriliyor.
Dağ ve tırmanış rehberi Yıldırım Seçmen, Ağrı Dağı’na üç rotayla çıkılabildiğini belirterek, birincisinin Eli ve Çevirme köylerinden başladığını aktarıyor. Haberleşme, taşıma, güvenlik ve tırmanma açısından en güvenli ve en rahat rota olduğu için bu güzergâh ziyaretçiler tarafından daha çok tercih ediliyor. Seçmen, şu bilgileri veriyor: “Bu rotada araçlar 2 bin 200 metreye çıkıyor. İlk kamplar 3 bin 200 ve 3 bin 300 metrede. 4-5 saatlik yürüyüş ile varılıyor. İkinci kamp 4 bin 200 metrede ve buradan zirveye 5-7 saatlik yürüyüş ile ulaşılıyor. Diğer rota ise Iğdır tarafından Korhan Yaylası üzerinden Kuzey Rotası. Ticari bir rota değil, lojistiği zor olduğu için çok tercih edilmiyor. Bir de Batı rotası var, o da pek ilgi çekmiyor.”
‘KAPALIYKEN DE TIRMANIŞ VARDI’
Resmi olarak kapalı olduğu dönemde dahi yüzlerce yabancı ve yerli dağcının Ağrı Dağı’na kaçak olarak tırmanışlara devam ettiğini söyleyen Seçmen, “Resmi ve belgeli Türk ve yabancı acenteler, yasak olduğu için bu süreçte tur satışı ya da rehberlik yapmadı. Maalesef gayri resmi olarak yapılan tırmanışlarda, dil bilmeyen ve dağcılık eğitimi almamış lokaller yabancılara eşlik etti. Bu bir yandan güvenlik açısından ciddi tehlikeler yaşanmasına sebep olurken bir yandan da yabancıların Türkiye’deki rehberlerin düzeyini böyle zannetmesine sebep oluyor” dedi.
KADİM DAĞA İLK ÇIKIŞ
Gelelim bu kadim dağa ilk çıkışa… Hayatını Rus İmparatorluğu’nun Livonya bölgesinde geçiren Alman doğa bilimci ve gezgin Johann Jacob Friedrich Wilhelm Parrot, 1829 yılında ekibiyle Ağrı Dağı’nın zirvesine tırmanan ilk kişi oldu. Bu nedenle 9 Ekim 1829 tarihi, Türkiye’de dağcılığın başlangıcı kabul ediliyor.
İlk kış çıkışı ise Türkiye dağcılık faaliyetlerinin önemli ismi, federasyonun da kurucuları arasında yer alan Dr. Bozkurt Ergör tarafından 21 Şubat 1970 yılında gerçekleştirildi. Cumhuriyet döneminde Türk dağcıları, hemen hemen her yıl dağın zirvesine çıkmayı başarmıştır. Dağcıların duayen ismi Bozkurt Ergör’ün adının Kaçkar Dağları’ndaki Ergör Buzulu’na verildiğini belirterek, konumuza geri dönelim.
NUH’UN GEMİSİ ARARAT’TA MI?
Ağrı Dağı’na ilk çıkışı yapan Parrot’un bu zirveyi, sadece dağcılık tutkusu için değil, aynı zamanda Nuh’un Gemisi’ni de aramak amaçlı yaptığı söyleniyor. Ağrı Dağı o gün bugündür hem dağcıları hem de Nuh’un Gemisi araştırmacılarını kendine çekiyor. “Ne alakası var?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Dünyaca kabul gören inanışa göre Nuh’un Gemisi, Ağrı Dağı’nda bir yerlerde. Bu inanış, dağın sadece sporcuların değil, Hristiyanlar’ın da ilgisini çekmesine sebep oluyor. Çünkü İncil’in Genesis bölümünde, Nuh’un Gemisi'nin, Ararat Dağları’nın üzerinde durduğu ifade ediliyor. Urartuların İbrani dilinde ve batı dillerinde Ağrı Dağı’nın adı “Ararat” olarak geçiyor.
İDDİLAR HER ZAMAN GÜNDEMDE OLDU
Türk Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan İslâm Ansiklopedisi’nde birçok iddiaya yer veriliyor. Bunlardan bazıları şöyle:
1876’da dağa çıkan James Bryce, 4 bin metrede lav yığınları arasında dört ayak (121,92 cm) uzunluğunda, beş inç (12,70 cm) kalınlığında yontulmuş tahta parçası gördüğünü iddia ederken; 1893’te dağa giden Kudüs başdiyakosu Dr. Nuri, geminin orta bölümünün buza gömülü vaziyette bulunduğunu, çok kalın ve koyu kırmızı renkteki kalaslarının 30 cm uzunluğunda çivilerle çakılı olduğunu öne sürdü. I. Dünya Savaşı sırasında Vladimir Roskovitsky adlı bir Rus pilotu, Ağrı Dağı’nın 25 mil kuzeydoğusundaki yamaçta bir gemi kalıntısı gördüğünü, geminin bin 200 metre uzunlukta ve direklerinin de sağlam olduğunu bildirdi. II. Dünya Savaşı sırasında, Ağrı üzerinde uçan bir Sovyet pilotunun yarı yarıya batmış bir gemi gördüğünü açıklaması üzerine olay yerine gönderilen araştırma ekibi, kömüre benzer bir ağaçtan yapılmış, iyice çürümüş bin 200 metre uzunluğunda bir gemi bulduklarını ileri sürdüler. Ancak bütün bu iddiaların hiçbiri ispatlanmadı.
‘TIRMANILAMAYACAK DAĞ’
Marco Polo’nun seyahatnamelerinde adı geçiyor Ağrı Dağı’nın. Marco Polo’nun notlarında “hiçbir zaman tırmanılamayacak bir dağ” olarak anılan Ağrı Dağı’nın farklı dillerde birçok ismi bulunuyor. Yukarıda belirttiğimiz Ararat dışında; Yakut dilinde “Ağr”, Selçuklu Türkleri’nde “Eğri Dağ”, bazen da “Ağır Dağ”, İranlılar’da “Kûh-ı Nûh”, Araplar’da Büyük Ağrı “Cebelülhâris”, Küçük Ağrı ise “Cebelülhuveyris” isimleriyle anılıyor.
CEHENNEM DERESİ
Marco Polo’yu haksız çıkaran dağcılar, belki de bu sözleri bir uyarı olarak almalılar. Maalesef Ağrı Dağı’nı hafife alan bazı sporcular, dağa tırmanmasına tırmandılar ama maalesef hepsi geri dönemedi. Ağrı Dağı’nın en çok dikkat edilmesi gereken ve en tehlikeli bölgesi olarak bilinen Cehennem Deresi’nde 1989 yılında Dr. Halil İnişkan, 1998 yılında Bulgar bir dağcı, 2000 yılında ise Atlas Dergisi muhabiri ve AKUT üyesi İskender Iğdır yaşamını yitirdi. Bu kazaların hepsinde, dağdaki bu geçitlerin hafife alınması ve gerekli ekipmanların bulundurulmaması gösterildi. Dağdaki ölümler sadece kazalarla da sınırlı değil, donarak yaşamını yitirenler de azımsanmayacak sayıda.
İNTİKAM TIRMANIŞI
2001 yılında Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle düzenlenen Ağrı Dağı tırmanışına tek başına katılan ve buzda kayarak, birçok dağcıya mezar olan Cehennem Vadisi’ne doğru yuvarlanan İzmirli öğretmen Sertaç Tümerdem, bir kayaya tutunarak son anda kurtulmuştu. Tümerdem, “Ağrı için ant içtim” diyerek, temmuz ayında Ağrı Dağı’na solo tırmanış yaparken kayboldu ve cansız bedeni dönüş yolunda zirveden 20 metre uzaktaki buzul çukurunda bulundu. İkinci denemesine “İntikam Tırmanışı’ adını veren Tümerdem için bu aktivite maalesef “İntihar Tırmanışı” oldu.
KUŞ GÖZLEMCİLERİ İÇİN DE ÖNEMLİ
Türkiye’nin en büyük milli parklarından ve yaban hayatı merkezlerinden olan Ağrı Dağı Milli Parkı, birçok kuş türüne de ev sahipliği yapıyor. Ağrı Dağı’nın eteklerine yılın her ayında birbirinden farklı kuşlar geliyor. Hava sıcaklığının sıfırın altında 10 dereceye kadar düştüğü kış mevsiminde de bu misafirler eksik olmuyor. Patka, gri balıkçıl, sakar meke, çamurcun, saz tavuğu, batağan, kızıl şahin, saz delicesi ve karabatak başta olmak üzere birçok kuş türünün görülebildiği Ağrı Dağı Milli Parkı’ndaki sulak alanlar, bölgedeki dondurucu soğuklara rağmen canlılığını koruyor.
SU MAYMUNU
Üretim çiftliklerinden kaçarak Iğdır’ın sulak alanlarına yerleştiği bilinen Latin Amerika kökenli su maymunları, adapte oldukları bölgenin endemik hayvanı gibi yaşamını sürdürüyor. Günlerinin büyük bölümünü suda geçirdikleri için normalde yaklaşılması ve görüntülenmesi zor ama şanslıysanız Ağrı Dağı’nı ziyarete gittiğinizde Karasu ve Bulakbaşı sulak alanlarında yaşayan su maymunlarını görebilirsiniz. Son olarak Anadolu Ajansı muhabiri tarafından görüntülenen su maymunlarına halk arasında "esrarengiz fare" deniliyor.
KÖYLÜLERİN BADMİNTON KEYFİ
Ağrı Dağı’na gittiğinizde karşılaşabileceğiniz bir enteresan görüntü de hayvancılık faaliyetlerine ara veren köylülerin badminton oynaması! Bunun sebebi de; Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Türkiye Badminton Federasyonu’nun birlikte yürüttüğü "Köy Halk Badminton" projesinin Ağrı’da hayata geçirilmiş olması... Karla kaplı okul bahçesinde kömür tozu kullanılarak oluşturulan mini sahada belki de siz de badminton oynamak isteyebilirsiniz.