Türkiye’nin tam ortasında ne var?
“Türkiye’nin tam ortasındayız ama değerimizi bilmiyorlar” diye çok serzenişte bulunur Yozgatlılar... Bilecik gibi bu şehir hakkında da birçok espri üretilmiş ve belki de dedikleri gibi hak ettikleri değer verilmemiştir! Peki, Türkiye’nin ortası yani Yozgat gerçekten nasıl bir yer, merak ediyor musunuz?
“Karayolları Genel Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerin Kırşehir-Yozgat arasında yürüttükleri rutin yol bakım ve onarım çalışmaları sırasında, Yozgat’ın bir süredir var olmadığı fark edildi. Durumu gerekli mercilere ileten Karayolları, asfaltlama çalışmalarına Yozgat bulunana kadar ara verildiğini açıkladı.”
Tabii ki bu haber gerçek değil. Tıpkı geçen hafta yazdığım Bilecik gibi, hatta daha fazla espriye konu olan bir il Yozgat. Yukarıdaki cümlelerin sahibi Zaytung’un “acımasızlığı” bu haberle de sınırlı değil:
“Pek bir şey yaşanmadığı için felaket de yaşanmayan Yozgat, en yaşanabilir şehirler sıralamasında yükselmeye devam ediyor.”
“Tarihinde ilk kez göç alan Yozgat, Suriyelileri sevinç gösteriyle karşıladı.”
“En mutlu iller sıralamasında ilk sırada yer alan Yozgat’ta son iki yıldır şebeke suyuna antidepresan karıştırıldığı ortaya çıktı.”
“İlk şehir hastanesinin Yozgat’a yapılması, Yozgat’ın şehir olduğu iddialarını tekrar gündeme taşıdı.”
YOZGATLI BİLE YOZGAT’A GİTMİYOR
Tıpkı Bilecik gibi Yozgatlıların da en sık karşılaştığı soruların başında “nerelisin” geliyor. Herhâlde “Yozgatlıyım” cevabını verdikten sonra araya küçük espriler sıkıştırılmadan sohbetine devam edebilen yoktur. Şehirlerinin adını eskiden pek bir yerde duymaları, gündem olmaları mümkün olmasa da özellikle sosyal medyanın yayılması nedeniyle “Yozgat”ı daha bir sık duyar olduk. Yozgat, seyahat için Türkiye’nin tercih edilmeyen illeri arasında. Öyle ki kendi nüfusu da artık ili terk etmeye başlamış. Her yıl nüfusu bin, iki bin civarında düzenli olarak artarken 2019 yılında 106 bin 280 olan nüfus, bir yıl sonra 104 bin 79’a düşmüş. Kırsalında durum daha da kötü... 1940’da 70 bin 088 olan kırsal kesim nüfusu, son sayımlara göre sadece 13 bin 873...
TÜRKİYE’NİN TAM ORTASI
Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden Yozgat’ın il merkezinin kuruluşu milattan sonra on altıncı yüzyıla rastlıyor. İlk ismi Bozok! Bir rivayete göre, Yozgat, Saray kasabasından itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat yükseldiği ve rakımı da yüksek olduğu için önceleri “yüz kat” denmiş, zamanla bu isim söylene söylene “Yozgat” hâlini almış. Yozgat’ta g harfi, en çok kullanılan harf... Birçok harfin yerine geçebilme özelliğine sahip. Buradan “şive esprilerine girmeyeceğiz ve Yozgat hakkındaki “şaka da şuka”ları zaten çok yapan olduğu için “Türkiye’nin tam ortasında olmak”la övünen bu ilimizde, yani Türkiye’nin tam ortasında neler varmış onlara bakacağız.
KÖFTESİ BİLE MEŞHUR OLMAYAN TEK İL?!
Küçük iller için en çok “Köftesi bile meşhur olmayan tek il” söylemi çok kullanılsa da Yozgat’ın tavuk göğsü ve adından da anlaşılacağı üzere bulgurdan yapılan “bulgur köftesi” oldukça meşhur. Arabaşı, madımak, tandır ve desti kebapları, parmak çörek de parmak yedirten lezzetlerden...
Yozgat; Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Kırıkkale, Amasya, Çorum ve Tokat illerinin arasında kalıyor. Epey komşusu var. Çok turist çeken Hattuşa Antik Kenti de Kapadokya’ya yakınlığı nedeniyle zaman zaman yakınından geçenlerin ilgisini çekebiliyor. Hatta Yozgatlılar, kendilerine Çorum’dan daha yakın olan, Anadolu’nun ilk medeniyetlerinden Hatti ve Hititlerin kültürel mirasına ev sahipliği yapan, UNESCO “Dünya Kültür Mirası” ve “Dünya Belleği” listelerindeki tek antik şehir unvanıyla Türkiye’nin göz bebeği turizm mekânları arasında yer alan Hititlerin başkenti Hattuşa Antik Kenti’nin Yozgat’a bağlanmasını istiyor ve bu durum Çorumluları epey kızdırıyor.
TÜRKİYE’NİN İLK MİLLÎ PARKI
Yozgat, hafif dalgalı düzlüklerden oluşan Bozok Yaylası’nda bulunuyor. Cehirlik, Kadıpınarı, Şebekpınarı, Yahyasaray (Sırıklı) ve yoğurdu ile ünlü Hisarbeyli, Yozgat’ın önemli yaylaları... Küçük yer olmanın avantajı olarak şehrin doğası pek bozulmamış durumda. Çamlık Milli Parkı, Akdağ Ormanları, Şebekpınarı Mesire Alanı, Kazankaya Vadisi ve Gelingüllü Barajı gibi yerler de, özellikle doğaseverlerin ve piknikçilerin uğrak yerlerinin başında geliyor.
Türkiye’nin 1958 yılında ilan edilen ilk millî parkı olan Yozgat Çamlığı Millî Parkı ve Fatih Tabiat Parkı’na gitmek istiyorsanız, yöre halkına “Çamlık” diye sorsanız iyi olur. Çünkü yerel halkı bu şekilde biliyor. 2019 yılında 330 bin ziyaretçi ağırlayan bölgenin ağaçları karaçamlardan oluşuyor. Kırk üç familya ve 144 cins bitki türünün; kaya kartalı, kızıl şahin, atmaca, arı kuşu, ardıç kuşu, karga, serçe, tepeli toygar gibi kuşların; kurt, domuz, tavşan, tilki ve sansar gibi hayvanların bulunduğu millî parkta bir karaçam var ki yaşı 455... Bu ağaç dile gelse kim bilir bize ne enteresan hikâyeler anlatır Yozgat’ın ve insanının tarihiyle ilgili.
KENDİSİ GİBİ ETKİLEYİCİ KİBELE HEYKELİ
Burada tesisler bulunduğu için tercih etmez ve “Daha sakin yerler istiyorum” diyorsanız da Kazankaya Kanyonu’na güzergâhınızı çevirebilirsiniz. Aydıncık ilçesine on kilometre uzaklıktaki Kazankaya kasabasındaki kanyonun da uzunluğu on kilometre. Kanyonun içindeki Çekerek Irmağı’yla daha da muhteşem gözüken vadinin her iki yanında yükselen kayalarda duvar kalıntıları, hatıl oyuklar ve merdiven basamakları bulunuyor. Özellikle boyu üç metreyi geçen tanrıça Kibele kabartması, etkileyici bir devasalıkta. Heykeli bile hikâyesinin hakkını veriyor. Malum; Kibele, Zeus’un rüyasında gördüğü, sonradan gerçek olan ve kendisine hâkim olunamayacak kadar etkileyici bir varlık; çift cinsiyetli yani iki cinsi de etkisi altında tutabilecek kadar cazibeli...
Tepe ve kayalıklar üzerinde milattan önceye ait olduğu düşünülen yerleşim izleri bulunuyor. Kasabanın doğusundaki Karagözlük Tepe’deki “Güllük” olarak adlandırılan tarlalarda ise araştırmacılar tarafından Hitit Mezarlığı tespit edilmiş.
DENİZ YOK AMA YOZGAT’TA YÜZEBİLİRSİNİZ
Malum deniz olmayan yerler için sulak yerler çok önemlidir. Yozgat’ın Sarıkaya ilçesinin Kaplıcalar Mahallesi’nde, adından da anlaşılacağı üzere Kaplıca Tesisleri bulunuyor. Roma dönemine ait “Basilica Therma (Aqua Sarvenae)” isimli antik kentin yer aldığı alanda da bir Roma Hamamı var. Büyük kısmı yıkılan ve sonradan yapılan eklentilerle oldukça tahrip edilen hamam, temizlik ve kazılarla daha farklı bir görüntüye kavuşturulmuş durumda. Birçok hastalığa iyi gelen şifalı sulara sahip olduğu söylenen suya, eskiden insanlar sadece ayaklarını sokabilirken, artık yüzülebilir bir hâle gelmiş.
“Roma Kral Kızı Hamamı” diye de bilinen Sarıkaya Kaplıcalarının bir de efsanesi var. Her efsanede olduğu gibi Kayseri’de oturan Roma krallarının güzelliği dillere destan bir kızı vardır; kız, amansız bir hastalığa yakalanmıştır. Derdine çare bulunamaz; yürüyemez, ayakları tutmaz, dizleri küt olur. Yani günümüzdeki adıyla aslında romatizması vardır. Son çare kral kızını gezmesi için, eskiden sazlık ve bataklık olan Sarıkaya’daki sıcak su göletine gönderir. Kız ölmek üzereyken çamurlara ve sıcak suya girer; sonra bir bakarlar kız tamamen iyileşir. Bunun üzerine kral, buraya mermerden bir havuz yaptırır, etrafı kesme büyük taşlarla çevrilir, önceleri kimsenin olmadığı bu havuzun çevresinde bir şehir oluşur. Bu büyük şehir, deprem sonucu yok olur ve sadece hamamların olduğu yer kalır.
BU İŞİN İÇİNDE BİR ÇAPANOĞLU VAR!
Kurtuluş Savaşı’nı zayıflatan Çapanoğlu İsyanları’nı duymuşsunuzdur. Zamanında Ankara’yı çok uğraştıran Yozgat, rivayete göre halk ziyaretinde Atatürk’ü protesto etmiş ve heykelini yaptırmamış. Bu gibi sebepler nedeniyle Yozgat’ın “kara listeye alındığı”, “cezalandırıldığı”, “hiçbir yatırımın yapılmadığı”, “yol üzerinde olmasına rağmen demir yolu bile geçirilmediği” gibi söylemler var. “Ta ki günümüze kadar” diyeceğiz ama Yozgat’tan geçecek yüksek hızlı tren projesinde test sürüşleri ve Yozgat Havalimanı’nın yapımı epeydir devam ediyor. Dileriz Yozgat’ın “ceza”sı bir an önce biter de artık bu ili görmek isteyenler, daha rahat gidip gelebilir.
Biz Yozgat için önemli bir sülale olan Çapanoğullarına dönelim. “İsyancılar” olarak nam salan Çapanoğulları, zamanında Yozgat ve çevresindeki çok sayıdaki köprüyü, çeşmeyi, camiyi, imareti, hamamı, saat kulesini ya yaptırmış ya da tamir ettirerek etki ve nüfuzlarını artırmış. Nüfuz artınca devlet kademelerinde de Çapanoğlu adı korku ve çekingenlikle anılmaya başlamış. İşte o dönemde bir yolsuzluk araştırmasında ipuçları Çapanoğullarını işaret eder ama “Bu işi fazla kurcalama; altından Çapanoğlu çıkarsa başın belada demektir” diye uyarılan müfettiş konuyu kapatır. Günümüzde hâlen kullanılan ve “girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karşılaşmak” anlamına gelen “Bu işin içinde bir Çapanoğlu var” deyimi de buradan geliyor. Gezi yazısında bunları niye anlattık? Çünkü şehir merkezinde Bozok Sancağı Valisi Çapanoğlu Mustafa Bey tarafından 1779 yılında yaptırılan Çapanoğlu Camisi de “Yozgat’ta görülecek yerler” listelerinin hep başında yer alıyor.
GEZ GEZ BİTİREMEYEBİLİRİSİNİZ
Yozgat’ta gerçekten epey gezilecek ve görülecek yer var. “Gez gez bitmez” desek yalan olmaz. Her saat başında çalan saat kulesi, Çeşka Yeraltı Şehri, korunması gereken eserler kapsamındaki Nizamoğlu Konağı’ndaki Yozgat Müzesi, Medler tarafından milattan önce 800 yılında kurulduğu tahmin edilen Kerkenes Harabeleri, Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır Seferi’ne giderken (1516) yaptırılan Karabıyık Köprüsü, II. Abdülhamid döneminde inşa edilen Yozgat Askerlik Şubesi, Karslıoğlu ve Koçerler konakları, şu anda kütüphane olarak kullanılan Akdağmadeni ilçesindeki eski hapishane binası, kazı çalışmalarının hâlen devam ettiği Çadırhöyük, Alişar Höyüğü, Şefaatli Tren İstasyonu binası, Büyüknefes (Tavium-Tavion) Antik Kenti, Sorgun Karakız ve Kazankaya Hitit Heykel Atölyeleri, camiler, türbeler, kiliseler derken günlerin nasıl geçtiğini anlamayabilirsiniz.
“Sakalın gözüne ekilsin” gibi değişik bedduaları da olan Yozgat yazımızı, o yöreye ait bir bilmeceyle bitirelim:
Şu dağlar, ulu dağlar; kürk üstüne kürk bağlar.
Ne satan ağlar, ne alan ağlar; başını kesen ağlar.
Not: Fotoğraflar, Yozgat Belediyesi, Yozgat Valiliği ile Yozgat Kültür ve İl Turizm Müdürlüğü’nden alınmıştır.
Serpil Kurtay Kimdir?
1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.
Adana’ya gidek mi? Şalvarından giyek mi? Kebabından yiyek mi? 15 Mayıs 2024
Tencerem var, tavam var, Antepliyim havam var 17 Nisan 2024
Balığın esir düştüğü yer: Balıkesir 03 Nisan 2024
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, ne çok sevdim ikinizi de bilsen 20 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI