YAZARLAR

Türk’ün ve Kürt’ün bir tek ‘şartname’si eksikti!

Enginyurt ve Ağıralioğlu, dünyada Altın Şafak, Trump, Duterte, Orban gibi örneklerle yükselen yeni nesil sağ siyasetin Türkiye’deki temsilcileri olmak konusunda ısrarlı görünüyor. O yolun sonundaki karanlığın bugün şikâyet edilenle aynı olduğunu ve orada yürüyenlerin aslında bir ‘muhaliflikleri’ de olamayacağını söylemeye gerek var mı?

Sağ muhalefet figürlerinin en çok ilgi gören iki ismi hafta sonu yaptıklarıyla ve söyledikleriyle gündemin ilk sıralarında yer almayı başardı. Demokrat Partili Cemal Enginyurt’un stüdyo saldırganlığı bir kez daha ama herhalde bu kez en güçlü şekilde ‘Siyasette nasıl var olabiliyor?’ sorusunu sordurdu.

Ama onun fiziki şiddetle yaptığını sağ siyasetin bir diğer popüler ismi olan İYİ Partili Yavuz Ağıralioğlu milyonlarca Türk’e ve Kürt’e karşı 'söz'le yapıp 'şartname' çıkardı.

Daha doğrusu Türk’ün zaten varmış da Kürt’e de lazım olmuş demek:

"Türk'ün Müslüman olmayanına Türk demiyoruz. Müslüman olmayan Kürt'e niçin Kürt diyelim?"

İnsanların 'ancak ne olurlarsa sonra ne olabileceklerini' dikte eden bir siyaset!

Enginyurt ve Ağıralioğlu, dünyada Altın Şafak, Trump, Duterte, Orban gibi örneklerle yükselen yeni nesil sağ siyasetin Türkiye’deki temsilcileri olmak konusunda ısrarlı görünüyor.

O yolun sonundaki karanlığın bugün şikâyet edilenle aynı olduğunu ve orada yürüyenlerin aslında bir ‘muhaliflikleri’ de olamayacağını söylemeye gerek var mı?

'Skandal' ortada duruyor

KPSS’de kopya soru konusunda dün dikkate değer iki yazı yayınlandı. Karar’da Yıldıray Oğur, olayın başlangıcında sosyal medyadan yayılan iddialar incelendiğinde 3 sorunun aynı, 10 sorunun benzer olduğunun saptandığını belirterek, "Yani bir yayınevi her şeyini riske atarak ÖSYM ile böyle bir kirli ilişkinin içine giriyor ve neticede 3 aynı soru ve 10 benzer soru mu çıkıyor bu iş birliğiyle?" diye soruyordu.

Birgün’de Timur Soykan da ‘çoktan seçmeli’ yazısında olasılıkları tartıştı. Her iki yazının da konuya girerken yola çıktıkları nokta aynıydı: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, "FETÖ’cü grup mu desek; 6’lı masa mı desek; bir de masanın altı var, yedi…" sözleriyle sözü muhalefete getirmesi!

Soykan’ın da Oğur’un da "seçime doğru muhalefetin eline koz vermemek için sınavın iptal edilmiş olabileceği" yorumları doğru çıkarsa eğer, olan yine gelecek umuduyla bu sınavlara giren milyonlara oldu demektir.

Daha önce; "eğitim sistemini, bir kamu hizmeti olarak organize edip sınavsız hale getiremiyorsanız, bari soru kitaplarını devletin matbaasında basın ve sınavlardaki bütün süreçlerin nasıl işlediğini anlatın" demiştik

Şimdi de -her ne olduysa- bir kez daha gördük ki, mevcut sistemle sınava girecek her aday ve onları bekleyecek her anne, baba, eş, dost için bu 'şeffaflığı' istemek en doğal hak olmaya devam ediyor…

Çünkü zaten eğitim sisteminin kendisi bütün aşamalarında bir 'skandal' olarak hâlâ orta yerde duruyor.

Mehmet Ali Çelebi


'Ben silmedim, sil dedim ağabeyim sildi'

Her seçim öncesi siyasi transferler gündem olur, bir yerde görmeye alıştığımız siyasetçi bir de bakmışız bambaşka bir yerde!

Mehmet Ali Çelebi’nin transferi ise kâğıt üzerinde nihayete ermedi belki ama Twitter hesabından silinen paylaşımları ile ilgili açıklaması gerçekte ‘tamam’ olduğunu gösterdi:

"Hesabı aktif yöneten ağabeyimden kendi attığı tweet’leri temizlemesini istedim." 

İktidar temsilcilerinin sık sık başvurduğu ‘ben atmadım yeğenim/kuzenim attı’ yöntemi değil mi bu? Ve ‘ben dedim ağabeyim sildi’ demek gerçekten ‘ben silmedim’ demek mi oluyor?