YAZARLAR

Üç cıva-üç bira

Son cıvamızdı bu kalan, bırakmıştık bu işi. En azından şimdilik. Bizi ziyarete gelmişlerdi bekçiler. ‘Sizin yaptığınızı biliyoruz’ dediler.

Üç-dört cıva tanesi kalmıştı, küçük bir tüpün içinde çantanın dibinde. Atsam daha iyiydi ama kıyamıyordum. Büyük Japon kağıt tekellerinin diktiği okaliptüs ağaçlarını kurutuyorduk bunlarla. Elimizden geldiği kadar. Matkapla ağaca küçük bir delik açıp, içine cıva döküyorduk, üç-dört tane. Sonra yandaki ağaca geçiyorduk. Birisi ıslık çalana kadar. Bu güvenlik geliyor demekti. Motosikletleri vardı onların ve küçük kalibre tabancaları. Çok da küçük sayılmaz, 9'luk mermi atıyordu silah. Mermi bir ağaca çarparsa mesela, bir avuç koparıp, yoluna devam ediyordu. İnsan eti daha dayanıksız bir okaliptüs ağacından, bilirsiniz...

Matkabı çalıştırmayı bırakıp, bir okaliptüse sırtımızı dayıyor, onların fark etmeden geçmelerini bekliyorduk. Biraz soluklanıp, su içiyorduk şişeden. O sırada, saatte 400 litre su içiyordu Okaliptüs. Eğer bekçiler fark etmezlerse, bir on dakika kadar daha zamanımız oluyordu. Öbür uca gidip dönüyorlardı. Çok büyüktü Japon kağıt tekelinin ormanı, pardon okaliptüsleri. ‘Okaliptüs orman değildir’ diye bir kampanya vardı çünkü o günlerde Brezilya’da. Bizim de küçük bir katkımız olsun diye düşünüyorduk. 15-20 ağaç kurutuyorduk, cıva ne kadar yeterse işte.

Son cıvamızdı bu kalan, bırakmıştık bu işi. En azından şimdilik. Bizi ziyarete gelmişlerdi bekçiler. ‘Sizin yaptığınızı biliyoruz’ dediler. ‘Ne ilgisi var’ dedi arkadaşlar. Topraktan bir ev yapıyorduk o sırada, ormanın kıyısında. Büyük blok kalıbın içine, killi toprak atıp iyice sıkıştırıyorduk. Hepsinin silahı vardı yine bellerinde, mermileri inci gibi dizdikleri kemerler takmışlardı. Sarı dipleri parlıyordu mermilerin. ‘Sizi görmüşler’ dedi biri. Şehrin kenarında gecekonduda oturuyordu. Bizi vurmaya gelmedikleri belliydi. Yine de belli olmuyordu bu ülke ve mülkiyet önemli bir şeydi.

‘Seni gördüm, ormanın kıyısında oturuyordun’ dedi diğer bekçi, Juliana’ya. Çok güzel bir kadındı Juliana. Onu görmemek mümkün değildi ve iyi ıslık çalıyordu.  

Sonra çekip gittiler. Canımız sıkıldı, ev yapmayı bıraktık. Ev yaparken insanın canının sıkılması iyi bir şey değildi. Duvarlarda iz kalıyordu. Sonra orada yaşayanlara bulaşırdı sıkıntı.

Cipe atlayıp, kasabaya yola çıktık. Geçen ay cıvaladığımız okaliptüsleri, kesip yolun kenarına dizmişlerdi. Bir müdür üç bekçi, başlarında duruyordu. Kurumuş ağaçları seyrediyorlardı. Yanık yemek yağı ile çalışıyordu bizim cip. Patates kızartması kokuyordu arabanın içi.

Geçmişi kutlamak için, bira içmek iyi bir fikirdi…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...