YAZARLAR

Üçüncü Dünyacılık'tan arabuluculuğa

Çin’in yeni Ortadoğu açılımının bir parçası olan arabuluculuk girişimi konusunda aradığı fırsat tam da BMGK dönemsel başkanlığını yaptığı zamana denk geldi.

Çin, geçtiğimiz hafta, İsrail’in Gazze’de sivillere yönelik saldırılarını kınayarak bölgede iki devletli bir çözümü desteklediklerini açıkladı. Pazar günü ise, Çin’in geçici başkanlığı mayıs ayı için devraldığı 15 üyeli BM Güvenlik Konseyi'nin toplantısında, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, iki taraf arasında derhal ateşkes yapılması ve İsrail'in Gazze kuşatmasını bir an önce kaldırması çağrısında bulundu.

Çin’in çağrısı gerek BMGK’de gerekse uluslararası toplum içinde destek bulurken, bölgede tarihsel olarak çok da varlık göstermemiş olan bu yükselen gücün şimdi neden bu kadar kararlı bir tavır sergilediği merak konusu oldu.

Çin’in Filistin’e desteği aslında yeni değil. Mao döneminin dış politika doktrini olan ‘Üçüncü Dünyacılık’ çerçevesinde Çin, Filistin’in bağımsızlığını en başından beri desteklemişti. Hem Bağlantısızlar Hareketi’nin hem de Arap Sosyalist Ligi'nin önde gelen üyelerinden Mısır, 1956'da Çin'i tanıyan ilk Ortadoğu ülkesi oldu. Çin, 1960'ların başından beri siyasî, kültürel ve ekonomik ilişkilerinin olduğu Filistin'i 1988'de tanıdı ama 1992'ye kadar İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmadı.

Üçüncü Dünyacılık, Soğuk Savaş’ın iki kampının da aslında sömürgeci saiklerle hareket ettiği ve yirminci yüzyılın ilk yarısında bağımsızlığını kazanmış, çoğu eskiden sömürge olan yeni ulus-devletlerin bu kampların ideolojilerinden bağımsız olarak ikisinden de uzak durması gerektiğini söyleyen, kendini anti-emperyalist ve ulusal egemenlik yanlısı olarak tanımlayan bir dış politika hareketi. Çin, her ne kadar 1955 yılındaki Bandung Konferansı’na sadece gözlemci olarak katıldıysa ve Bağlantısızlar Hareketi’nin bir sempatizanı olarak kaldıysa da, ülkenin dış politika çizgisinde Üçüncü Dünyacılık hâlâ önemli bir yer tutuyor. Bugün, Kuşak ve Yol Girişimi’nin de ana prensiplerinden biri olan içişlerine müdahale etmeme de bu dış politika yöneliminin bir uzantısı.

Peki, Çin madem diğer ülkelerin içişlerine müdahale etmiyor, niye BMGK’nın İsrail’i uyarması için çağrıcı oldu ve ABD bunu engellediğinde uluslararası topluma çağrı yaptı? İsrail ve Filistin arasında görüşmelerin Pekin’de yapılması, Çin’in Xi Jinping dönemindeki yeni aktif dış politikasının gündem maddelerinden biriydi. Çin, ülkelerin içişlerine müdahale edilmemesi prensibi nedeniyle BM’nin barış gücüne uzun süre insan gücüyle değil, finansal destekle katkıda bulundu. Libya’da bu prensibine bir istisna yaptı ama uluslararası müdahalenin rejim değişikliğiyle sonuçlanması kendisini aldatılmış hissettirdi ve barış güçlerinden büyük ölçüde yeniden çekildi. Xi döneminde, uluslararası örgütlerden çekilen Trump Amerika’sının yerini doldurmak için adımlar atarken, İsrail-Filistin barış görüşmeleri iyi bir fırsat olarak karşısına çıktı. Ne var ki, yakın zamana kadar bölgede neredeyse hiçbir varlığı olmayan bu ülkenin arabuluculuğuna henüz hiçbir taraf sıcak bakmıyordu.

Biden hükümetinin ABD’nin dış politikadaki yalıtılmışlığına son verecek aktif bir dış politika izleyeceğinin işaretleri açığa çıkınca, bu atılımı önceden sınırlamak için Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Kuşak ve Yol Girişimi vesilesiyle ilişkilerini pekiştirdiği Latin Amerika, Güneydoğu Asya, Afrika ve Ortadoğu gibi bölgelere arka arkaya ziyaretler düzenledi. Ortadoğu’ya ziyareti sırasında, Çin Körfez ülkeleri ve İran’la dikkat çeken anlaşmalar imzaladı. Çin’i bölge için önemli bir dış güç haline getiren bu ziyaret sırasında, Wang Yi, İsrail ve Filistin arasındaki barış görüşmelerinin Çin’de gerçekleşmesi önerisini tekrarladı. Önceki seferlerin aksine, bu sembolik bir adımdan çok, Çin’in Ortadoğu’da ABD’nin yerini alma adımları olarak yorumlandı.

Çin’in yeni Ortadoğu açılımının bir parçası olan arabuluculuk girişimi konusunda aradığı fırsat tam da BMGK dönemsel başkanlığını yaptığı zamana denk geldi. Her ne kadar girişimleri ABD tarafından şimdilik engellendiyse de bölgede ve uluslararası insanî müdahale diplomasisi alanında varlığı görünür oldu.

Diplomatik alandaki bu gelişmelerin dışında, Çin’in Gazze krizine müdahalesini çok da masum bulmayanlar da var elbette. Her ne kadar uluslararası toplum içinde Çin, Filistin’i yüksek sesle desteklese de, İsrail’in Çin’e silah satışları biliniyor. Pandeminin ilk zamanlarında Çin bütün uluslararası uçuşları dondurmuşken, Tel Aviv’den Wuhan’da her gün kalkan uçakların amacı bilinmiyor. Ayrıca, İsrail, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin Doğu Akdeniz’deki önemli partnerlerinden biri. Hayfa limanı, KYG’nin denizyolu ayağının önemli merkezlerinden biri.

Çin’in Filistin’i desteklemesinde iç politika kaygılarının da rol oynadığına dikkat çekiliyor. Çin devleti Xinjiang’daki politikalarının bölge nüfusunun dinî kimliğiyle ilgili olmadığını, bunun bir millî güvenlik meselesi olduğunu savunsa da, Çin kamuoyunda İslam karşıtlığı yükselmiş durumda. Hindistan devleti ve kamuoyunun, meselenin Keşmir’le benzerliği yüzünden İsrail’i desteklemesi gibi, Çin kamuoyunda da İsrail’i destekleyen sesler duyuldu. İsrail büyükelçiliği devlet kanalı CGTN’nin bir yayını vesilesiyle ülkede anti-semitizmin kışkırtıldığını iddia etse de, kamuoyu şimdilik İslam karşıtlığı nedeniyle İsrail desteği ile Amerikan düşmanlığı nedeniyle İsrail karşıtlığı arasında kalmış gibi görünüyor.


Ceren Ergenç Kimdir?

ODTÜ kökenlidir. Liverpool Üniversitesi Çin kampüsü’nün Çin Çalışmaları bölümünde doçent. Çalışma alanı Çin ve Doğu Asya odağında karşılaştırmalı siyasetbilimidir. Çin, Hindistan ve ASEAN siyaseti, Türkiye-Çin ilişkileri, ve uluslararası ilişkilere dair yeni kavramsal ve yöntemsel tartışmalar üzerine makale ve kitap derlemeleri var.