Dış politika uzmanları yorumladı: Ukrayna'da savaş mı çıkacak?
Tüm dünyanın gözünün çevrildiği Ukrayna'da savaş riski ne kadar ciddi? 'Rusya işgal edecek' iddiasının arka planında ne var? Türkiye'nin arabuluculuk önerisinin hedefi ne? Uzmanlara sorduk...
DUVAR - Rusya ile 'Batı cephesi' arasındaki gerilim, Ukrayna üzerinden son günlerde giderek tırmanıyor. Bir yandan taraflar arasında karşılıklı ithamlar havada uçuşuyor; Rusya'yı 'işgal hazırlığı' ile suçlayan Batılı ülkelerin Ukrayna'ya silah sevkıyatını hızlandırdığı haberleri geliyor. Rusya işgal suçlamasını reddederken, bir yandan da diplomasi yoluyla çözüm sağlanması için girişimler somut ilerleme kaydedilmeksizin sürüyor.
Peki, Ukrayna üzerinden yaşanan kriz topyekûn savaşa evirilir mi? Diplomasiden uzun vadeli bir çözüm çıkabilir mi? Ve, Türkiye'nin arabuluculuk teklifiyle herhangi bir somut sonuç elde edilebilir mi? Dış politika uzmanları Doç. Dr. Hakan Güneş, Aydın Sezer, emekli diplomat Engin Solakoğlu ve Ceyda Karan anlattı...
HAKAN GÜNEŞ: TIRMANDIRMAYI RUSYA'NIN BAŞLATTIĞI BÜYÜK BİR YALAN
Doç. Dr. Hakan Güneş: "Ortada olup biten şudur: Yaklaşık olarak iki aydır Batı medyası bir bütün olarak 'Rusya Ukrayna'yı işgal edecek' manşeti atıyor veya soru işareti ekliyor, 'edecek mi?' diye. Halbuki bütün bu dondurulmuş çatışma, Ukrayna birliklerinin doğu Ukrayna'ya doğru kaydırılmasıyla başladı. Birinci yalan bu gerçeğin atlanmış olmasıdır ve bunlar kanıtlıdır. Bunları YouTube, TikTok izleyenler bile haftalar önce gördüler. Dolayısıyla, tırmandırmayı Rusya'nın başlattığı büyük yalan.
İkincisi, Rusya buna karşılık sınıra bir birlik yığdı ve çok katı ve kırmızı çizgilerden söz etmeye başladı. Bu tabii ki, başlangıç nedeni değil ama gerilimi tırmandıran nedenlerden biri.
'NATO'nun Ukrayna'yı işgal ettiği gerçeği gizleniyor'
Ancak büyük resim açısından bakıldığında tüm bunlardan daha önemlisi şu ki, 'Rusya Ukrayna'yı işgal edecek mi?' sorusu aslında, NATO'nun Ukrayna'yı işgal ettiği gerçeğini gizlemek içindir. 1991'den bu yana her beş yılda bir düzenli olarak doğuya doğru genişleyen ve aslında varlık nedeni ortadan kalkmış olduğu halde askeri bir oluşum olarak kendini zorla ayakta tutmaya çalışan NATO'nun Ukrayna politikası, esasen Avrupa devletleri üzerinde de baskı aracıdır.
'Asıl soru şu: ABD neden Kuzey Akım'a karşı?'
Bu gerilim, Kırım'ın ilhakı, doğu Ukrayna sorunu, 'Rusya işgal edecek mi' sorusu değil. ABD neden Kuzey Akımı'na karşı çıkıyor? Yani Rusya'dan Almanya'ya, Ukrayna'ya gerek kalmaksızın doğrudan doğalgaz transferi sağlayacak projeye yıllardır çok sert bir şekilde neden itiraz ediyorsa, işte bunu anladığımız zaman zaten NATO konusunu da Ukrayna gerilimini de anlamış olacağız.
Bu, ABD'nin yeni dünya düzeni içerisinde silah satışı ve askeri gücüyle üstünlük kurmaya devam etme mücadelesi aynı zamanda. Ve Biden yönetiminin de özel olarak Putin'e karşı, Putin'in Amerikan seçimlerine karışması gibi faktörler nedeniyle özel olarak da bir basınç uyguladığını ayrıca ekleyebiliriz ama bu bir parantez.
'Kolayca bir savaş çıkmaz ama buna yaklaşıyoruz'
Büyük tablo açısından baktığımızda, esas olan NATO'nun hiç durmaksızın ve sebepsiz genişlemesidir. Rusya bugüne kadar bütün bunları sineye çekti, çekmek zorunda kaldı. Bu artık, Rusya'nın tahammül edebileceği sınırı tam olarak zorlayan bir noktada. O açıdan evet, kolayca bir savaş çıkmayacak çünkü nükleer çağdayız, bloklar arası- daha doğrusu Rusya ile ABD'nin doğrudan içinde olduğu bir savaş çıkmayacak- ama bölgesel çatışmalar her zaman mümkündür. Zaten 2014'ten bu yana hiç durmadı. Arada değişik seviyelerde devam ediyor. Fakat bu bize Karabağ'ı hatırlatabilir. Orada da yıllarca, her iki yılda bir çatışmalar oldu ama bir büyük savaşın çıkmasını da engellemedi sonuçta. Şimdi biz bu büyük savaşa yakın mıyız? Henüz değil ama buna, geçtiğimiz yıllara oranla daha fazla yaklaşıyoruz. Ukrayna'nın ciddi bir askeri destekle doğu Ukrayna'ya operasyon yapması; savaş nedeni bu olacak zaten. Rusya işgal falan etmeyecek. Rusya, zaten açıkça ifade ettiği gibi, eğer Kiev hükümeti doğu Ukrayna'ya saldırırsa onlara destek verecek; olay bu zaten.
Ama bütün bunlar bir Rus canavarı yaratmak üzerine kurulu ve NATO'nun aslında yayılmacı, militarist, emperyalist adımlarını gölgelemek üzerine kurulu. Bu elbette Putin'in demokratik ve barışçıl bir lider olduğu anlamına asla gelmiyor. Ama ortada çok büyük bir yayılmacı var, o da NATO ve bunu ilkokul seviyesindeki bir harita okuması bile ortaya koyar, 1991'den bu yana hangi ülke nasıl genişledi, hangisi nasıl daraldı, buna baktığımız zaman bu sorunun yanıtı gayet açık ortada.
'Arabuluculuk mekanizması yeniden kurulursa, Türkiye değil Normandiya formatı üzerinden yürür'
Türkiye'nin arabuluculuk teklifine gelince... Öncelikle Rusya tarafı Türkiye dahil bugüne kadar arabuluculuk teklifinde bulunan bütün taraflara değişik düzeylerde olumlu yaklaşmıştır. Çünkü Rusya, diplomasi masasını devirenin Amerika Birleşik Devletleri olduğunu düşünüyor. O nedenle de her türlü çabayı olumluyor ama ve diyor ki, 'Ama öncelikle bunu Amerikan muhataplarımıza anlatınız'.
İkinci nokta şu ki, bu konudaki en önemli arabuluculuğun Türkiye'nin olduğu iddiası' son derece yanlış. Almanya ile Fransa'nın yıllardır sürdürdüğü ve Normandiya Formatı olarak bilinen bir diplomatik bir güçlü masa zaten var. Bu masayı ABD ile Kiev zaten birlikte devirdi. Ama eğer tekrar bir arabuluculuk mekanizması olacaksa bu, Normandiya formatının devamı olur. Mevcut Fransa ve Almanya hükümetleri de halihazırda buna referansta bulunuyorlar.
Üçüncüsü, Türkiye neden bu konuda rol almaya çalışıyor? İçeride dış politikada çok başarısız bir karnesi var AK Parti'nin. Hem Moskova hem de Ukrayna'yla kritik ilişkileri olan bir ülke olarak dengeyi sağlamak, iki taraf arasında dengeli bir yerde durmak istiyor. Hem de içeride yüksek bir profil vermek istiyor.
AYDIN SEZER: DİPLOMASİ, SAVAŞ RİSKİNİ TÜMÜYLE ORTADAN KALDIRMADI
Dış politika analisti Aydın Sezer: "Rusya ile ABD arasındaki söz düellosu hız kesmeden devam ediyor. Taraflar arasındaki diyalog yollarının açık olması, dışişleri bakanlarının yüz yüze ve telefonla görüşüyor olması krizin sıcak bir savaşa dönüşmesi ihtimalini zayıflatıyor. Ancak tümüyle ortadan kaldırmıyor. Rusya, NATO'nun doğuya doğru genişlemesi ve Ukrayna'nın NATO üyeliği konusunu önceleyerek konuya yaklaşıyor. Donbass'taki gelişmeleri bir iç sorun olarak görüp, Kiev yönetiminin Minsk protokollerinin şartlarını yerine getirmesini istiyor. Batı ise Donbass üzerinden, Rusya'nın tıpkı Kırım'da olduğu gibi yine Ukrayna topraklarını işgal edeceğini düşünerek hareket ediyor. Kısaca, karşılıklı olarak sorunların kaynağı ve önceliği konusunda bir görüş ayrılığı zaten mevcut.
'Erdoğan kendisine bir rol biçmek istiyor ama sorunu ABD gibi okuyor'
Türkiye'nin arabuluculuk çabaları, Rusya tarafında karşılık bulmadı. Zira, Rusya hem NATO'nun genişlemesi hem de Donbass sorunu konusunda Türkiye'nin taraf olduğunu belirtiyor. Ayrıca, Erdoğan da sorunun asıl kaynağını, tıpkı ABD ve İngiltere gibi Donbass üzerinden okuyor. Rusya, birkaç kez Türkiye'ye 'Eğer istiyorsanız, Kiev ile Donbass'taki cumhuriyetler (Donetsk ve Lugansk) arasında arabuluculuk yapın, Kiev'in Minsk Protokollerine uymasını sağlayın' mesajını verdi. Ayrıca, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un geçtiğimiz mayıs ayında yaptığı "Ukraynaya SİHA satmak ve Ukrayna'yı şımartmak Rusya'nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine yönelik bir tehdittir" açıklaması, Rusya'nın bu krizde Türkiye'yi nerede konumlandırdığının bir göstergesi.
Ben Erdoğan'ın son açıklamalarını, AGİT öncülüğündeki zirveler dizisinin yeni bir oturumuna ev sahipliği yapabilmek şeklinde yorumluyorum. En son zirve, Aralık 2019'da Paris'te yapılmıştı. Kanımca Erdoğan, öncelikle kendisine bir rol biçme amacı güdüyor ve Batı'ya mesaj verme gayretinde."
ENGİN SOLAKOĞLU: RUSYA 'DERS VERME' AMAÇLI, DAR KAPSAMLI BİR HAREKÂTA GİRİŞEBİLİR
Emekli diplomat, TKP Danışma Kurulu üyesi Engin Solakoğlu: "Rusya ile Ukrayna arasında süregelen gerilimin sıcak bir çatışmaya yol açacağını düşünmüyordum ancak son günlerdeki gelişmeler kaygı verici açıkçası. Benim gördüğüm ABD’nin yangına körükle giden bir üslup benimsediği. Yine de Biden’ın geçen hafta yaptığı bir “dil sürçmesi” beni biraz rahatlattı açıkçası. Hatırlayalım: Biden mealen Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının cezasız kalmayacağını söylerken, kısıtlı bir askeri harekatın (incursion) bu kapsamda olmadığını ağzından kaçırıverdi. “Dil sürçmesi” terimini belki de doğru kullanmıyorum. Biden muhtemelen kendisine verilmiş olduğunu tahmin ettiğim brifingde anlatılanları filtrelemeden aktarmış oldu.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı topyekun bir savaş hedeflediğini sanmıyorum ama neo-faşist unsurların desteğiyle savaş kışkırtıcılığı yapan Ukrayna’ya “ders verme” ve NATO cephesini “test etme” amaçlı dar kapsamlı bir bombalama veya Donbass odaklı bir askeri harekata girişebilir. Bunun sonucu da Batı’nın bir dizi yaptırımı olacaktır. Bu yaptırımların Rusya’ya verebileceği zararın, Putin rejiminin içeride sağlayacağı konsolidasyon etkisine kıyasla Moskova tarafından göze alınabilir bulunduğu kanısındayım.
'Türkiye'nin ev sahipliği ile arabuluculuğu aynı şey değil'
AKP Genel Başkanı’nın ortaya attığı arabuluculuk teklifine gelirsek. Kremlin Sözcüsü Peskov aslında buna iki kez yanıt verdi. Her ikisinde de Ukrayna’nın Minsk anlaşmasına uymasının sağlanması gerektiğine vurgu yaptı. Benzer bir anımsatmayı Rusya Federasyonu (RF) Dışişleri Sözcüsü Zaharova da yaptı. Burada iki konuyu ayırmakta yarar var. Birincisi Putin ve Zelensky’nin AKP Genel Başkanı ev sahipliğinde bir araya gelmeleri. Bunu mümkün görmüyorum. Zaten Peskov ve Zaharova’nın da görmezden geldiklerini anladığımız seçenek bu. Diğeri ise AGİT Minsk Protokolü toplantısı. Bunun Türkiye’de düzenlenmesinin söz konusu olduğu söyleniyor. Minsk Grubu zaten bünyesinde AGİT, RF, Ukrayna ve Donetsk ile Luhansk Halk Cumhuriyetleri’ni içeren bir yapı. Bunun toplantısına ev sahipliği yapmakla arabuluculuk aynı şey değil.
'Ankara yeni yaptırım senaryosunda istisna talep edecektir'
Olası bir çatışma durumunda Türkiye’nin nasıl bir tutum benimseyeceğine gelince. Türkiye NATO üyesi. İttifakın alacağı kararlara tereddütsüz uyacaktır elbette. Bununla birlikte, karar alınma aşamasında, Fransa ve Almanya gibi NATO içinde Rusya’ya karşı oluşturulacak ortak tutumun belirli bir sertlik düzeyini aşmamasını hedefleyecek ülkeler arasında yer alacağını düşünüyorum. Benzerine az rastlanan vahamette bir ekonomik çıkmaz içinde bulunan AKP Türkiyesi’nin bir diğer önceliği de alınacak yaptırım kararlarının en azından bir kısmı konusunda derogasyon ya da daha anlaşılır dille söylersek, istisna talep etmek olacaktır kuşkusuz."
CEYDA KARAN: BATI'NIN NÜKLEER GÜCÜN ETRAFINDA İLERLEME ISRARININ KAÇINILMAZ SONUCU
BirGün gazetesi yazarı ve Sputnik programcısı Ceyda Karan: "Batı'ya geçmişte kafa tutmuş bir nükleer silahlı gücün etrafındaki tüm nüfuz alanında bu şekilde ilerleme ısrarının kaçınılmaz sonucu yaşanıyor. Krizin adı 'Ukrayna' olarak konulsa da ana teması bu değil; ABD ve Batı'nın rejimleri kendi jeopolitiği ve ekonomik çıkarları doğrultusunda değiştirme yönünde bitmeyen hamleleri... Ki pek olumlu sonuçlar verdiğini söylemek güç.
'Anlamak için tarihi bilmek lazım'
Ukrayna'da 2004'te tutmayan, 2014'de tekrarlanan hamle Kiev'de rejim değişikliğini hesaplarken, Moskova'ya kısa süre önce uzun vadeli kiralaması pahalıya patlamış Sivastopol'deki Karadeniz Üssü'nü de hedefliyordu. Rusya liderliği buna hızlı yanıt verdi. 1954'de Hruşçov tarafından o dönemde aynı devletin diğer parçası olan Ukrayna'ya hediye edilmiş, 1991'deki çözülmede ise referandumla ortaya koyduğu özerklik iradesi Kiev tarafından çiğnenmiş olan Kırım, yıllar sonra Moskova'ya döndü. Olan hem siyasi hem askeridir. Moskova, Donbass'ta ise Kırım'dan farklı olarak lojistik ve gönüllü desteğiyle yetindi. Zaten çok güçlü bağları var. İroniktir Batı, Nazilerin mirasçısı Banderistleri de Kiev'deki siyasi yapının ortağı kılan politikalar uygularken, Donbass'ta buna güçlü direniş gördü. Anlamak için tarih bilmek lazım. Nihayetinde Ukrayna Minsk anlaşmalarına mecbur kaldı. Almanya, Fransa ve Rusya'nın desteklediği bu anlaşmalar uygulansaydı, Donbass için çözüm üretilebilirdi. ABD BM sistemi ve onayı dışında dünya çapında işgal ve operasyonlar yürütürken, söz ettiği 'kuralların' ne olduğu doğrusu pek meçhul. Bu da Moskova için hele yakın çeperinde avantaja dönüşüyor.
'Olası savaşın sınırlarını Batı'nın tavrı belirleyecek'
Şu anda tali çözüm Minsk'e dönüştür. Ancak iş Rusya açısından artık bunu aştı. NATO'nun genişlemesi, Trump döneminde ABD'nin silahsızlanma mimarisinin köşe taşları olan anlaşmalardan tek taraflı çekilmesi, Karadeniz ve Baltıklar'daki hamleler Moskova'nın tehdit algısını son raddeye getirdi. ABD ve NATO'ya hukuki çerçevede güvenlik garantileri anlaşmalarının sunulması bu yüzden. Geri dönüşü zor bir yere gidiliyor. Ve Kuzey Akım-2 yahut ekonomik kıskaç tehdidinin Rusya'ya geri adım attıracağını zannetmem. SSCB'nin çökertilmesi sonrası Batı'nın uyguladığı politikaların hakiki sonuçlarıyla karşı karşıya kaldığı bir döneme giriyoruz. Savaş riski yüksek, bunun sınırlarını Batı'nın tavrı belirleyecek.
'Türkiye arabuluculuk bir yana, Ukrayna dosyasından bihaber'
Türkiye'ye gelince. Bu krizde bir arabuluculuk rolü oynaması imkansız. Moskova açısından Ankara'nın SİHA'lar eşliğinde uyguladığı Ukrayna politikaları, Kırım'la kurduğu tarihsellik, Karadeniz ve Montrö ile ilgili tutumu, safını ortaya koyuyor. Ayrıca Türk dış politikasının bırakın arabuluculuğu, Ukrayna dosyasından da bihaber olduğunu düşünüyorum."