YAZARLAR

Ülkü Ocakları MHP’nin Demir Kubbesi mi?

İktidar ortaklığı, MHP Genel Merkezi yöneticilerine, Sinan Ateş suikastı dosyasından paçayı sıyıracak ayrıcalıklı konum kazandırdı. O ünlü ülkü, MHP yönetimini siyasi suçlardan sıyırmaksa eğer e, o vakit tebrikler ülkücüler, başarmış gibi görünüyorsunuz şimdilik.

Son yazımda Meclis açılışı için ülkede iyilik hali yaratması umuduyla bazı dileklerde bulunmuştum. Fakat ülkenin iyiliğini, toplum vicdanındaki çeşitli yaraların sarılmasını istemiyor iktidar ve ortakları. Hayırlı olsun temennisinde bulunmaya hazırlanan sözleri yarım kaldı. Hayırdır inşallah şeklinde kötü haber beklentisine dönüştü ağızlardan çıkan sözler. Çünkü açılış günü MHP grup toplantısında Devlet Bahçeli açtı ağzını yumdu gözünü. Hakaretler, tehditler, hedef göstermeler Meclis kürsüsünden dillendirildi. Özellikle Sinan Ateş suikastının ardından Ateş ailesi kadınlarını imleyerek, adalet arayışlarının “hanımefendiliğe yakışmadığı” şeklindeki garabet önyargısını meclis kürsüsünden dillendirdi. Sözlerinin suikast davasının karar duruşması gününe denk geldiğini bilmiyor olamazdı kuşkusuz.

Bahçeli'nin, grup konuşmasında CHP hakkındaki sözleri için -kimilerinin özür mahiyetinde bulduğu- siyaseten söylenmiş sözler diyebilmesi de çok tepki çekti, Özgür Özel’in bu yaklaşıma hak ettiği yanıtı vermeyişi de. Oysa Bahçeli, Meclis yeni yasama yılı açılış resepsiyonunda Özel’e, mealen ‘sözlerimi ciddiye almayın’ derken çok haklıydı. Partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma tüm topluma sesleniş değildi çünkü. Partililerine, tabanına, ülkücü camiadan bağlılarına sesleniyordu. Grup konuşmaları genellikle kendisine bağlı olanlara talimat niteliğinde. Milliyetçiliğinin, devletçiliğinin, ülkücülüğünün çapı, kendisine biat edenler kadar. Küçük olsun benim olsun anlayışıyla parti yöneticiliği yaptığı malum. Ülke çıkarları ve adalet kavramı onun milliyetçilik ülküsünün dar çapına sığamadığı için dışarıda kalanlardan. Dolayısıyla bağlıları arasından talimatı alan birileri illaki çıkıyor. Çorbaların içine düşmeye teşne sinekler misali.

Nitekim Adliyede suç işlemekten sakınmayan Mertcan Kılış isimli birisi, hanımefendilik öğretmek için olsa gerek, Selma Ateş’e saldırdı. Hem de adliyede demeyeceğim. Çünkü bizler adliyelerde kadınların öldürüldüğüne çok tanık olduk. Adliyelerde öldürülen hukukçular da gördük. Öyle ki adalet, adliyelerin neresinde diye de merak ediyoruz. Selma Ateş, kardeşi Sinan Ateş için adalet aradığı, faillerin ve azmettiricilerin adaletten kaçırılmasına sessiz kalmadığı için darp edildi. Fail tutuklandı. Sinan Ateş’i öldürenler cezalandırıldı. Fakat yaşananların tümüne bakınca her şey o kadar eksik ki. Sinan Ateş’in öldürülmesi bir suikast, bir siyasi cinayet olarak geçirilmedi kayıtlara. Sıradan serserilerin, sıradan alacak-verecek hesaplaşması gibi gösterildi. Mahkeme kararı bize, sıradan serserilerin, iki özel harekat polisinin eşliğinde polis aramasından kaçabileceğine inanmamızı söylüyor. Hani şu komutanlarının Bahçeli’nin elini öptüğü Polis Özel Harekat biriminin, suç dosyaları kabarık, kaşarlanmış serserilere özel hizmet sunduğu anlamına gelen bir mahkeme kararı bize başka ne düşündürebilir ki?

İktidar ortaklığı, MHP Genel Merkezi yöneticilerine, Sinan Ateş suikastı dosyasından paçayı sıyıracak ayrıcalıklı konum kazandırdı. Ülkü Ocakları eski başkanlarından Sinan Ateş'in öldürülmesi suçu, Ülkü Ocakları başı eski yöneticilerine yıkılıyor. O ünlü ülkü, MHP yönetimini siyasi suçlardan sıyırmaksa eğer e, o vakit tebrikler ülkücüler, başarmış gibi görünüyorsunuz şimdilik. Bu davanın bir de temyizi var ama siz düşünmeyin, yakında başka talimatlar gelir. Üst kattakileri korumak için feda edilebilir konumlar düşünmez çünkü sadece talimatı hazırolda bekler.

Ocak yöneticilerini birbirine kırdıranlar, cinayetin siyasi arka planı açığa çıkmasın diye hayli tedbir almış. Feda edilecekler listesi bile hazırlanmış demek ki. Mahkeme kararı aracılığıyla bu listenin açığa çıkarılıp cezalılar listesine dönüştürülmesi bile uzun ve zorlu bir mücadele sayesinde gerçekleşti, bunu da yazalım bir kenara. Her şey birbirine o kadar bağlı ki cinayetin siyasi ayağı yargıdan kaçırılınca Selma Ateş’i darp eden kişi de sadece kadına karşı basit yaralama suçundan alıkonulmuş oluyor. O şahsın o suçu işlemesi, hakkında açılacak basit yaralama davasında nasıl bir motivasyona bağlanacak, merak konusu. Acaba ülkücüler de İslamcılar gibi deliliğe mi vuracak işi? Kendini kaybetmiş mi sayılacak Mertcan Kılıç? Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Sinan Ateş suikastla öldürüldükten sonra sırf adalet aradıkları için eşi, annesi ve kardeşlerine yönelik tehdit veya hakaretler en üst ağızlardan dillendirilince, aşağıda birileri durumdan vazife çıkarır.

Temyiz aşamasında ne gibi hukuki gelişmeler olacak, herhangi bir değişiklik olacak mı? Merak etmeye değer sorular ama unutmayalım sonuç ne olursa olsun bazı karmaşık olaylar gözden kaçırılmak istenen yönleriyle kazınır hafızalara.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.