Uluslararası Ortadoğu Konferansı: İsrail iki devletli çözüm istemiyor

Uluslararası Ortadoğu Konferansı'nda konuşan Zuckermann, İsrail'in iki devletli çözüm istemediğini, bölgenin tarihsel bir çıkmazda olduğunu söyledi.

Google Haberlere Abone ol

İSTANBUL - Emek Partisi'nin düzenlendiği Uluslararası Ortadoğu Konferansı tamamlandı. Konferansın ikinci gününün ikinci oturumunda "Ortadoğu'da barışın olanakları ve koşulları" başlığında Moshe Zuckermann'ın video mesajı izletildi. Ardından Doktora öğrencisi ve Anti Siyonist Udi Raz, Stop The War Koalisyonu'ndan Lindsey German ve DEM Parti Milletvekili Cengiz Çiçek ile Emek Partisi Milletvekili İskender Bayhan konuşma gerçekleştirdi.

'İSRAİL'İN EN SAĞCI, EN FAŞİST KOALİSYONU'

Prof. Dr. Moshe Zuckermann'ın konuşması şöyle:

"Ocak 2023'ten bu yana, tüm İsrail parlamento tarihinin en sağcı, hatta faşist denebilecek bir koalisyonu var. Bu koalisyon, sağcı Likud Partisinin yanı sıra, inanmayacaksınız ama siyonizm karşıtı ya da siyonist olmayan iki dindar ortodoks partiden ve çoğunlukla doğulu ortodoks Yahudilerin oy verdiği üçüncü bir ortodoks partiden oluşuyor. Bugünkü konumuz açısından önemli iki parti var: Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich liderliğinde iki dinci parti, bunlara Mesihçi dinci partiler de diyebiliriz. Birçok açıdan ırkçı ve faşizan, demokratik yollarla seçilmiş olsalar da antidemokratikler."

İSRAİLLİ POLİTİKACILAR, ORDU VE GİZLİ SERVİS BAŞARISIZ OLDU: "7 Ekim'den önce, 2020 başında bir darbeye dayanan sözde hukuk reformu ile yönetimi ele geçirmek ve Netanyahu'yu diktatör olarak getirmek istediler, adalet sistemini ellerinden geldiğince zayıflattılar. Bunun bir nedeni, sağcı politikalarını adalet sisteminin sınırlandırmasını istememeleriydi. Diğeriyse Netanyahu'nun kendisi de yolsuzluk nedeniyle yargılanıyor ve bundan kaçmaya çalışıyor. Onun bu koalisyonda böylesi bir kişisel çıkarı vardı, İsrail parlamentosunda hakimiyeti sağlamak, iktidar partisinin ve koalisyonunun başında olabilmek için. Ekim'de ne olduğunu biliyorsunuz. İtiraf etmeliyim ki Hamas'ın bunun sonuçlarını hesaba katmadan İsrail'e saldırabileceğini nasıl düşündüğünü hala anlamış değilim. Ardından başlayan korkunç savaş Gazze'nin yıkımına ve İsrail'in vahşi tepkisi otuz dört bin Filistinlinin ölümüne neden oldu. Bu şiddetli tepki İsrail'in 7 Ekim'de gafil avlanmasından kaynaklandı. Aslında İsrailli politikacılar, ordu ve gizli servis tamamen başarısız oldu. Bu, İsrail tarihinde yaşadığımız en büyük fiyasko ve felaketti. Bundan sorumlu olan koalisyon, ordu ve gizli servisin bu savaştan sağ çıkamayacakları ilk andan itibaren belliydi. Bu yüzden bazıları savaşı mümkün olduğunca sürdürmeye çalıştı çünkü sorumluluk üstlenmeyeceklerdi. Bu durum özellikle Netanyahu ve bakanları için geçerli."

HAMAS'IN AMACI KOALİSYONU ZAYIFLATMAKTI: "Netanyahu'nun son 10-15 yıldır yapmaya çalıştığı şey, işgali ve Filistin meselesini sadece İsrail sahnesinden, siyasi sahneden değil, dünya sahnesinden, dünya siyasetinin gündeminden de silmeye çalışmaktı. Bunun için de bugünlerde İsrail'de kimsenin anlayamadığı birtakım taktikler uygulamaya başladı. Aslında şöyle düşünüyordu: Ona göre FKÖ Hamas'tan daha tehlikeliydi çünkü Hamas İsrail'le barış yapmak istemiyordu, İsrail de Hamas'la barış yapmak istemiyordu. Ama FKÖ İsrail'e karşı daha ılımlıydı. Nitekim Oslo sürecine bakarsak, FKÖ Arafat ile birlikte İsrail'i tanımak üzereydi. Aslında İsrail'i tanıdılar. Ve tabii ki İshak Rabin'in öldürülmesiyle sona eren bir barış süreci vardı. Netanyahu FKÖ'yü zayıflatmaya çalıştı, iki aşamalı çözüm gerçekleşmesin diye. Bunun için de Hamas'ı destekledi. Katar'a ve Katar'ın parasına yaklaşarak Hamas'ı son on yıldır öyle destekledi ki, Hamas 7 Ekim'i Netanyahu'nun politikaları sayesinde gerçekleştirebildi. İsrail'de kimse bunun böyle sonuçlanabileceğini hayal bile edemezdi. Ama tam da bu şekilde sonuçlandı. Bugün İsrail'de kimsenin baş edemediği şeylerden biri de bu, çünkü bu felaketi başımıza getiren adam, şu anda sahneden inemeyen ve rehineleri Hamas'ın elinde feda etmeye bile hazır olan biri ve bunu İsrail siyasetindeki hakimiyetini ve partisinin hakimiyetini kaybetmemek için yapıyor. Yapmak istediği ve yapmak üzere olduğu diğer şey de Arap ülkeleriyle yeni bir koalisyon hattı inşa etmek ve Suudi Arabistan'la bir tür uzlaşmaya gitmekti. Elbette Mısır ile bir barış var, BAE devreye girecek vs. Bana kalırsa, Hamas'ın 7 Ekim'de başlattığı bu operasyon korkunç bir terör eylemiydi ve İsrail'in tepkisi de terör niteliğindeydi, Hamas'ın tek amacı İsrail, Suudi Arabistan ve tabii ABD'nin himayesindeki bu yeni koalisyonu zayıflatmaktı."

Zuckermann mevcut cephelerle ilgili konuşmasının devamında şunları söyledi: "Bir yanda Netanyahu tarafından son 10-15 yıldır nükleer programı ve emelleri nedeniyle İsrail'in en tehlikeli düşmanı olarak lanse edilen İran var. İran Ortadoğu'da İsrail'in yok edilmesi gerektiğini resmi bir politika olarak ilan eden tek ülke. İsrail elbette Hamas yanlısı politikalarına tepki gösteriyor. Ama öte yandan bu İsrail'in de işine geliyor, çünkü İran'ı İsrail'in başlıca sorunu haline getirme ve Filistin sorununu, 50 yılı aşkın bir süredir devam eden acımasız ve barbarca işgalini gündemden kaldırma şansı verdi. Aslına bakarsanız, konuşulmayan asıl büyük sorun bu. İsrail'in iki devletli çözüme ulaşmamak için son 50 yıldır barbarca bir işgal rejimi uyguladığını hesaba katmadan 7 Ekim'de yaşananlar ve günümüz dünyası hakkında konuşulamaz. Bence anlamamız gereken şeylerden biri de şu: Birincisi, bu bölgede İsrail'den neden bu kadar nefret ediliyor? Ama diğer bir şey de İsrail'in Filistinlilerin ve İranlıların bu nefretini kendi politikalarını uygulamak için nasıl araçsallaştırdığı. Kendi politikası işgali sürdürmek, çünkü iki devletli bir çözüm istemiyor ve aslında Filistinlilerle bir barış yapmak istemiyor çünkü o zaman İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerekir. Yani durum çok karmaşık. Bir yandan düşmanlar var, İsrail ve İran, İsrail ve İran'ın vekilleri, örneğin Lübnan'da Hizbullah, Gazze Şeridi'nde Hamas ve Yemen'deki vekiller vb. Ama asıl mesele şu ki İsrail bu siyaseti Filistinlilerle barış yapmak istemediği için yürütüyor, çünkü bu elbette işgal altındaki topraklardan, özellikle de Batı Şeria'dan, Ürdün'ün Batı Şeria'sından çekilmelerini gerektirir."

'SIĞINMACILAR KULLANILIP ATILAN BİR EMEK GÜCÜNE DÖNMÜŞ DURUMDA'

Akademisyen Sibel Karadağ ise günümüzdeki servet eşitsizliğinin 19. yüzyılın sonunu dahi çoktan aştığını vurgulayan sunumunda "19. yüzyıl dönemi sömürgeciliğin nimetleriyle Avrupa'da müthiş bir servet birikimi oluşturmuştur. İnanılmaz bir lüks ve servet bolluğunda bir zümre yaşarken bir kesimde açlıkla göç ederek yaşıyordu. Modern tarihin ilk küreselleşme dalgasıydı. Şimdi de servet eşitsizliğinin ikinci dalgasına şahit oluyoruz" dedi.

Mülteci nüfusu ile rekorun Türkiye'de olduğunu belirten Karadağ, "Türkiye'nin geçicilik hiyerarşisi ile yürütülen bir iskan politikası var. Herkes geçici olarak bu ülkede duruyor her an gönderilebilir" diyerek Türkiye'nin iskan politikasında 2022 sonrası yeni bir döneme girildiğine dikkat çekti ve "Seyreltme ve süpürme döneminin içinde bulunuyoruz Mayıs 2023'ten bu yana. Artık ucuz emek olarak kullanılan, yerli işçilerin ücretlerini aşağıya çekmek için can simidi olarak kullanılan mülteci nüfus gönderiliyor. Kullanıldı, emek piyasaları düşürüldü, ondan sonra ihtiyaç kalmadı ve artık atılabilirler. Türkiye kullanılıp atılan bir emek gücüne dönmüş durumda. Kuzey Suriye'de bölgeye gönderildiler yarım milyon insan" dedi.

ÇETİNKAYA: DOĞU ALGISINI KIRMAMIZ LAZIM

Batı ve Doğu paradigmasının farklı olduğu ve arasında çelişki olduğuna dair bir tarih yazımı olduğuna dikkat çeken akademisyen Doğan Çetinkaya ise "Değişmeyen, kurtarılmayı bekleyen ve kendi iç dinamikleri olmayan bir Doğu algısını kırmamız gerekir. Ortadoğu halklarının mücadelesine bakmak bile bu paradigmayı yıkmak için yeterlidir" dedi.

Ortadoğu'ya bakış açısını eleştiren Çetinkaya, "Ortadoğu üzerine hakim olan cehalet, 2010'lu yılların başında akademisyenleri çarptı. Tunus'ta bir sokak satıcının kendini yakmasıyla başlayan, Mısır ve Suriye'ye yayılan halk hareketleri rejimleri devirmek konusunda önemli bir rol oynadı." diye vurguladı.

KADINLARDAN GİZLİ DÜŞÜNME VE İSYAN: İRAN ÖRNEĞİ

Akademisyen Mira Assadi İran örneği üzerinden Ortadoğu'da kadın olma deneyimini anlattı. Ortadoğu'da kadınların baskı üçgeninde yaşadığını ifade eden Assadi "Ben bunları din, siyaset ve ataerkil sistem olarak tarif ediyorum. İran'da kadınların ev yaşamıyla kamusal yaşamları arasında fark var. Sürekli gizli düşünme ve gizli bir isyan içinde olduk. Bu isyan on senede bir patladı. İsyanlar protestolar oldu ancak bizden güçlü olan bir devlet vardı ve eve dönmek zorunda kaldık." dedi.

İran'da kadınların ilk mücadelesinin 1905 ve 1911 yılları arasında ortaya çıktığını ve anayasal haklar istediklerini, 1979 yılına kadar ülkenin İslami bir nitelik taşımadığını, ancak 1936'da başörtüsünün zorla yasaklanmasının olumsuz etkileri olduğunu ifade eden Assadi, "Bu kadının bedeni üzerinden bir siyaset yapmaya başlanmasının ilk başlangıcı oldu. Zorla baş örtüsüne sokulan kadınlar oldu. Bu da kadınların kamusal alandan eve dönmesine ve eğitim oranlarının çok düşmesine neden oldu. Batıdan modernleşme olarak görülebilir ancak İran'da tam tersi bir etkisi oldu." diye konuştu. 

1979 yılında İslam devrimi olduğunu ve "Hepimiz kardeşiz, liberaller solcular hepimiz İranı birlikte yöneteceğiz" denildiğini ancak yavaş yavaş bir İslam rejimine dönüşüldüğünü aktaran Assadi şöyle devam etti: "1979- 1983 arasında kadınlar üzerinde çok açık bir baskı yoktu. Yavaş yavaş başladığını söyleyebiliriz; önce başörtüsüz kamu kurumlarına giremiyorlar. Başörtüsüz geliyorsan iş vermiyorum gibi... 1983'te başörtüsü zorunluluğu getiriliyor. Bu zorunluluğun farklı bir yararı oluyor. Ataerkil toplum, artık kızlar okula gidebilir diye düşündü. Okullar kız erkek ayrıydı çünkü. Muhafazakar kesim de çocuklarını okula gönderdi. Zamanla bu hükümetin kendi zararına oldu."

1983'ten sonra İran'da yasal olarak kadınlara yönelik cinsiyet eşitsizliğinin resmiyet kazandığını, yasaya göre kadınların cumhurbaşkanı ve hakim olamadığını belirten Assadi, yıllarca kadınlara yönelik şiddetle ülkenin yönetildiğini, 2022 Eylül'de Jina Mahsa Amini'nin İrşad devriyeleri tarafından öldürülmesinin ardındansa kadınların bir kez daha direnişe geçtiğini dile getirdi. 

Assadi, "Kadınların bugün de direnişi devam ediyor. İran bir gün özgür bir ülke olacaksa bu kadınların öncülüğünde olacaktır." diyerek konuşmasına son verdi.

ELİAÇIK: HALKLARIN ORTAK MÜCADELESİ ŞART

DİSK Uluslararası İlişkiler Müdürü Kıvanç Eliaçık, Ortadoğu'daki sendikal mücadeleleri ele aldı. Arap dünyasında sendikal mücadeleye dair çalışması sırasında önyargı, oryantalizm ve Arap düşmanlığıyla karşılaştığını söyleyen Eliaçık "Ya çölde gezinen insanlar ya da petrol zengini insanlardan ibaret sanıyorlar. Arap coğrafyasında bir hareket, direniş olmadığını düşünüyorlar. Ama Arap coğrafyasında sendikalar Türkiye kadar eski ve Türkiye'den güçlü. İşçi sınıfı tarihi ne zaman başlıyor? Dünya tarihindeki ilk grev Mısır'da piramitlerin inşası sırasında yaşanıyor. O koşullara karşı modern anlamda olmasa da grev düzenliyorlar. Modern anlamda sendikacılık 1920-30'larda ortaya çıkıyor" dedi.

Ortadoğu'da yabancı patronlara karşı sendikal bir ayaklanmanın da görüldüğünü kaydeden Eliaçık, "Rum ve Musevi işçilerin öncülüğünde çıkıyor. Sendikalar kendini güçlendirmeye çalışırken kendilerini ulusal kurtuluş mücadelesinde buluyor. Hem yabancı patrona hem de işgalci güçlere karşı. Sabotaj ve grevler bu güçlere karşı ulusal kurtuluş mücadelesinin en önemli ayakları haline geliyor. Ancak bu mücadeleden sonra işçi sınıfını sömürmeye çalışan baskılayan bir ulusal yönetimle karşılaşıyor. Sendikalar ya yok oluyorlar ya da işçileri kontrol edebilecek iktidar yanlısı birer enstrüman haline geliyor." diye konuştu. Arap baharı başladığında çokça şaşırıldığı hatırlatan Eliaçık, "Ancak bağımsız sendikaların deneyimleri ve işçi sınıfı eylemleri var. O yüzden bunları sosyal medyanın devrimi gibi görmemek lazım" diye belirtti. 

Eliaçık "Türkiye'de çok sayıda Arap mülteci ve göçmen var ve onları sendikalara katmamız gerekiyor. Ortadoğu'da Türkiyeli şirketlerde çalışan emekçilerle de dayanışma göstermemiz gerekiyor" diyerek konuşmasını sonlandırdı.

 

İKİNCİ OTURUM: ORTADOĞU'DA BARIŞIN OLANAKLARI VE KOŞULLARI


İkinci oturumda Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Özdal'ın moderatörlüğünde akademisyenler Moshe Zuckermann ve Lindsey German, Ortadoğu'da Adil Bir Barış için Yahudilerin Sesi Derneği'nden Udi Raz ile DEM Parti Milletvekili Cengiz Çiçek ve EMEP Milletvekili İskender Bayhan söz aldı.

 

 

 

RAZ: SİYONİZM KARŞITI YAHUDİLER ALMANYA'DA SUÇLU GÖRÜLÜYOR


Berlin Graduate School Muslim Cultures and Societies’de doktora öğrencisi, Almanya merkezli Ortadoğu’da Adil Bir Barış için Yahudilerin Sesi Derneğinin Yönetim Kurulu üyesi Udi Raz konuşmasında "Siyonizm karşıtı Yahudilerin bugünün Almanyasında suçlulaştırılması" konusunu ele aldı.

2015 yılında Almanya'nın 'mülteci krizi'yle mücadele etmeye başladığını belirten Udi Raz, "'Hukuk devletiyiz' kampanyası ile Almanlık kimliği yaratılmaya çalışıldı. Bu kimlik aslında Müslüman olmayan her şeyi kapsıyordu" dedi.

Almanya'nın kendisini Hristiyan Yahudi geleneğinden bir devlet olarak tanımlamasına rağmen Alman Meclisinde 2013'ten bu yana hiç Yahudi vekil olmamasına dikkat çekti.

Siyonizm karşıtı Yahudilerin Almanya'da siyonist ve Yahudi düşmanı olarak suçlanmaya çalışıldığını belirten Raz, "Biz siyonizim karşıtı Yahudiler olarak 'Avrupa'daki ve dünyadaki Yahudilerle birlikte İsrail sömürgeciliğinin, Filistin işgalinin, Filistin halkının maruz kaldığı zulüm ve baskının, dünyadaki Yahudiler adına gerçekleştirilmediğini beyan ederiz' diye bir açıklama yaptık ve ardından Yahudi karşıtı olarak gösterildik. Boykota ve yaptırıma uğradık, tecrit yaşadık, banka hesaplarımız donduruldu" dedi.

 

GERMAN: ULUSLARARASI BİR HAREKET GEREKİYOR

İngiltere Savaşı Durdur Koalisyonu’ndan Lindsey German da konferansa gönderdiği video sunumunda, dünya çapında devam eden silahlanma ve artan savaş ihtimallerine değinerek, "Ukrayna’da devam eden bir savaş var, NATO ve Rusya arasındaki vekalet savaşı. Gazze'de süren bir savaş ve bir bütün olarak Ortadoğu'da devam eden bir kriz var. Pasifik'te de savaş ihtimali var. Zaten bir ekonomik savaş sürüyor. Silahlanma yarışı devam ediyor. Ve bunun daha büyük bir çatışmaya dönüşmesinden korkmalıyız. Yani bu sorunları büyük bir krizin yaşandığı ve insanlığın geleceği için büyük bir tehlike içeren bir dönemde tartışıyoruz” dedi.

German, Gazze’deki durumla ilgili olarak, İngiltere ve ABD’nin rollerini özetledi. Bir yandan emperyalizmin Ortadoğu’daki planlarını bir yandan da buna karşı dünyanın çeşitli ülkelerinde yükselen hareketleri anlatan German, “Son olarak ne yapabileceğimize gelirsek… Uluslararası bir hareket inşa etmemiz gerektiğine inanıyorum. Filistin halkının direnişi ve direncinden bahsediyoruz. Yaptığımız şeyin merkezinde bu yer alıyor. Ama aynı zamanda bizim de direnişimiz ve direncimize ihtiyaç var. Bunun uluslararası düzeyde inşa edilmesi gerekiyor. Bu aynı zamanda hareketi uluslararası alanda inşa etmemiz demek. Ve tabii ki bu konu sadece Gazze halkı ile ilgili değil. Sömürgeciliğin ve emperyalizmin mirası olan ve dünyanın dört bir yanında devam eden baskı, ulusal baskı ile de ilgili” dedi. Buna örnek olarak Türkiye’de Kürt halkının mücadelesine vurgu yaptı. 

 

ÇİÇEK: YENİ BİR ENTERNASYOLE İHTİYACIMIZ VAR

DEM Parti Milletvekili Cengiz Çiçek, Ortadoğu'da iki temel sorun ve mücadele deneyimi olarak Filistin ve Kürtlerin direnişine vurgu yaptı, "Ortadoğu'da kapitalist haydutluğun üzerine çöreklendiği iki ülkeye ve onların direniş mücadelesine yönümüzü dönmeliyiz. Bir coğrafyada iki soykırım sorunu, Kürdistan ve Filistin, sömürgeciliğin ve işgalciliğin cenderesinde, olanak ve imkanları tartışırken direniş gruplarının sistemini nasıl örgütleyeceğimizi tartışmalıyız. Bu sürece bakınca iki devletli bir çözüm konuşuluyor ancak ulussuz bir devlet konuşuyor." dedi. Kürdistan özgürlük devrimini irdelemenin önemli olduğunu kaydeden Çiçek, "Biz uzun süredir Türkiye'de bir ittifak meselesini sürdürüyoruz ama bunun sadece Türkiye ile sınırlı olmaması lazım. Yeni bir enternasyonale ihtiyacımız var" diye konuştu.

İsrail'e yükselen tepkiler ve mücadele sürecinin ilk defa AKP'yi ikinci parti yaptığına ticareti kesmek zorunda kaldığına dikkat çeken Çiçek, "Dünya da başka bir şeyi örgütlüyor. Üniversitelerde, stadyumlarda vb. çok somut talepler etrafında birleşiyor. Uluslararası dayanışmayı örgütlüyor. Filistin için özellikle son aylarda kapitalizmin merkezinden itirazlar yükseldi. Sadece Türkiye değil kapitalist merkezlerde yaşayan ama bu sisteme itirazı olan birçok farklı kesim var. Yeni dayanışma ağlarına bu yüzden ihtiyacımız var. Ezilenler için kalıcı çözümü buradan bulabiliriz" dedi.