Umudun tarifini yapmak
Yönetmen Kawase’nin istediği “tedavi edilemeyen ve sakat bırakan hastalık olarak” kabul edildiği için cüzzamlı insanların yüzlerce yıl boşuna devam eden toplum dışına itilmişliği üzerine konuşmaktır. Tabii ki “Umudun Tarifi” filmi, daha doğrusu yaşlı Tokue üzerine yazmayı düşünürken, ülkemizde dağ taş, kır köy gezerek cüzzamın tıbbi kontrol altına alınabileceğini, tanısı ve tedavisi kolay bir hastalık olduğunu yorulmadan ve usanmadan aktaran Türkan Saylan’ı unutmamak gerekir.
Umudun Tarifi /An/ Sweet Bean (2015) filminin duygusal hikayesi kadar, esin kaynağı da ilginç.
Yeni dalga Japon kadın yönetmenler arasında öne çıkan Naomi Kawase ilk filmi “Suzaku” ile Cannes Festivali yolculuğunu başlatmıştı. Suzaku -dört Çin tanrısından birinin adı- filminde “doğayla ve film için köyün sakinleriyle yaptığı görüşmeler sırasında” oluşan “yakınlaşma”yı, öyküdeki aile bireyi karakterlerinin ilişkilerine taşır…
Özgün adı “Matem Yeri” (2007) olan ama çeviri adıyla “Yas Ormanı/Mogari* No Mori” filminde ölen çocuğu için matemdeki huzurevi hemşiresi Machiko’nun elemini anlatır. Geziye çıkardığı yaşlı Shigeki ile içinde kayboldukları orman onlara içsel bir yolculuk yaptırdığı gibi yakınlaştıracaktır. Otuz üç yıl boyunca ölen karısına mektup yazan Shigeki mezarına ulaştığında matemini sona erdirir, Machiko da kendi matemini aşmayı öğrenir.
Naomi Kawase ‘Gazete Duvar’da yayımladığım “Anne dokunuşuyla güzelleşir aile” yazımda adı geçen Hirokazu Koreeda'nın “Bitmeyen Yürüyüş” filminde babaanne, yine kendi yönettiği Hanezu filminde anne rolündeki Kirin Kiki hayranıdır. (Çağrıldığı televizyon programında kendisine ait bir şeyi sosyal yardım amaçlı yapılan açık arttırmada satması istenmiş. Satacak bir şeyi olmadığını söylese de inandıramayacağı için, ilk sahne adı Chiho Yūki’yi satarak, adını da "Kirin Kiki" olarak değiştirmiş.)
Kawase, nihayet Kirin Kiki’ye tam uygun karakterin yazıldığı ve anlatımında zorluk çekmeyeceği romanı bulmuştur: Durian Sukegawa’nın “Tatlı Fasulye Ezmesi”. Onun gözünde, Kirin Kiki’den başkası romanın yaşlı Tokue karakterini canlandıramaz (2015)…
Sinema yazarı Mark Schilling’e göre, Kawase, yaşam boyu cüzzam hastalığı nedeniyle ayrımcılıkla karşılaşmış yaşlı bir kadının (Kirin Kiki) öyküsü ile daha geniş bir kitleye yönelmeyi hedeflemiştir. Kawase bu görüşü reddetmez…
Cüzzamlı yaşlı insanları simgeleyen Tokue’ya yönelik o sevimsiz çirkin davranışlar ‘keşke Japonya ile sınırlı’ olsaydı diye düşünür.
"Tarihte bilinen bu en eski hastalıkla yaşayan insanlar, Hindistan’dan Kore’ye dünyanın dört bir yanında binlerce yıl kendi yazgılarıyla yaşadı, bu yüzden herkesin kendini sorgulaması için sinemasal yolla çaba harcadım.”
Ancak Cannes Festivalindeki gösterim sonrası eleştirmenlerin görüşü ikiye ayrılır, “insancıl, duyarlı öyküsü» nedeniyle filmi övenler, duyarlılığını abartılı bulan, hatta soap opera yakıştırması yapanlar.
Yönetmen Kawase’nin istediği “tedavi edilemeyen ve sakat bırakan hastalık olarak” kabul edildiği için cüzzamlı insanların yüzlerce yıl boşuna devam eden toplum dışına itilmişliği üzerine daha da gecikmeden konuşmaktır. Tabii ki “Umudun Tarifi” filmi, daha doğrusu yaşlı Tokue üzerine yazmayı düşünürken, ülkemizde dağ taş, kır köy gezerek cüzzamın tıbbi kontrol altına alınabileceğini, tanısı ve tedavisi kolay bir hastalık olduğunu yorulmadan ve usanmadan aktaran Türkan Saylan’ı unutmamak gerekir.(Ve tabii ki kız çocuklarının eğitimine katkı sağlayan, demokrasi, bilim ve aydınlanma yolunda ömrünce mücadesini…)
Dışlanmışlık bu insanları, üstelik yaşlı, yokluk, yoksulluk içindeyse, iyice yalnızlaştırmış, yaşamdan koparmıştır. Mahatma Gandi, “Cüzzamla savaşta, sadece tıbbi tedavi ile değil, hayata küsen insanlara yaşama sevincini yeniden kazandırmakla zafere ulaşılır” diyecektir.
1986 yılında Gandi Ödülü’nün sahibi olan, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nın kurucusu Türkan Saylan uzun yıllar süren cüzzamla savaş serüveninde binlerce insanın tedavi olmasını sağlayacak, yaşama sevincini onlar için eşitlemeye çalışacaktır.
Türkan Saylan’ın -ekibinin- çabaları ile “ülkemizde cüzzam hastalığına karşı ayrımcılık, önyargı ve damgalama azaldı hatta kalmadı bile deniliyor”, fakat on binlerce hastanın varlığı nedeniyle Hindistan, Brezilya gibi ülkelerde bu hastalık gündemde... Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de cüzzamlı hasta sayısı 400’e inmiş, bu gönendirici rakama ulaşılmada en büyük payı olan Türkan Saylan’a ne denli sevgi, saygımızı göstersek azdır.
Neyse ki Türkan Saylan üzerine bir sinema filmi -TV dizisi dışında- yapılmıştır: “Türkan” (2011). (Cüzzam hastalarına yardım için o uzun ve zorlu Latin Amerika yolcuğunu yapan genç doktor Ernesto Che Guevera’yı unutmayalım, sanırım Motosiklet Günlüğü filmi hatırlardadır.)
Kawase, filminin ‘abartılı duygusallık” içerdiği eleştirisini önemsemez, onun önemsediği Tokue’nun dışlanmasını, hastalığından ve görüntüsünden dolayı kendini toplumdan soyutlamasının gizli acısını aktarabilmiş olmasıdır.
Yönetmen Kawase yalın/içe dokunan oyunculuğuyla Kirin Kiki’yi, ayrıca pankek içine kırmızı fasulye ezmesi (an) konan ‘dorayaki’ adlı bu Japon tatlısını da "Umudun Tarifi“ filminde keşfetmememizi sağlar. Kaldı ki, Japon yemek kültüründe hemen göze çarpmayan, Sakura (kiraz çiçeği) renkleriyle ve genellikle bir fincan yeşil çay ile servis edilen Japon şekerlemesi Wagashi’leri, Japon tatlı (kashi) kültürünü de gözden kaçırmamak gerekir… (TV Tokyo yapımı Tatlıların Şövalyesi profilini kullanan bir blog yazarının günlüğü “Kantaro - The Sweet Tooth Salaryman” adlı diziden Japon tatlı sanatı üzerine çok şey öğrenmiştim…)
Diğer yanda okul saatleri dışında, orta öğretim öğrencilerinin uğrak yeri küçük dorayaki dükkanını işleten eski hükümlü Sentaro -o da ayrımcılığa uğrayanlardan- Tokue’yu tanıyınca yakınlaşacaktır.
"Umudun Tarifi“ şöyle özetlenebilir: Her sabah işyerine neredeyse gitmemek için direnen Sentaro, kendine yardımcı ve yarı zamanlı çalışacak bir eleman bulma derdindedir. Bu amaçla dükkanının camına bir ilan yapıştırır. Sentaro’nun çevresindeki tek dostu, ertesi yıl gideceği liseye hazırlanmakta olan genç kız Wakana’dır. Ve onun da tanık olduğu gibi, ilana, sadece bir kişi, üstelik kendisine ödeneceği söylenen 600 Yen’i çok bulan yaşlı Tokue başvuracaktır.
Sentaro yaşlı Tokue’nun başvurusunu reddeder ama, uğurlarken yaptığı dorayakilerden birini eline tutuşturur.
Tokue dükkandan çıktıklarında gördükleri büyücek kiraz ağacını göstererek sorar:
“- Bu kiraz ağacını kimin diktiğini biliyor musunuz?”
“- Buranın yabancısıyım.”
Dükkan sahibi, bir yaralama olayına karışan ve tazminat ödemek zorunda kalan Sentaro’nun borcunu üstlenme karşılığında ona dükkanında iş vermiştir. Sentaro ne dorayaki yapımında ne de kiraz ağacı konusunda bilgi sahibi değildir.
Tokue ertesi gün yine gelecektir, “adım işte böyle yazılıyor” dediği kağıdı Sentaro’ya uzatacak, “gördüğünüz gibi ellerim biraz sakat, ayrıca 200 Yen bana yeter” diyecektir. Sentaro bu cazip öneriye karşın onu işe almamaya kararlıdır. Tokue ise öğrenmek isteyecektir:
”- Fasulye ezmesini kendin mi yapıyorsun?”
“- Şirket sırrı söyleyemem…”
“- Dorayakini tattım, kek iyi olsa da fasulye ezmesi pek iyi değildi…”
“- Fasulye ezmesi kolay yapılan bir şey değildir. Hiç yaptınız mı ki?”
“- Elli yıldır hep yaparım.”
“- Elli yıl mı?”
“- Evet elli yıl, yarım yüzyıl. Unutma, fasulye ezmesinin tümü duygudur evladım.
İşe alınmayacağını öğrenen Tokue, yanında getirdiği ve içinde fasulye ezmesi olan küçük bir kutu bırakarak isteksizce oradan ayrılır.
Sentaro önce çöpe attığı, sonra merak duygusunu yenemeyip çöp sepetinden çıkardığı kutudaki fasulye ezmesinin tadına bakar ve lezzetini çok beğenir. Wakana ile karşılaştığında “Kendi yaptığı fasulye ezmesinden getirmiş. İnanılmazdı… Şaşırdım. Tadı, kokusu kullandığımdan tamamen farklıydı.” açıklamasını yapacaktır.
Wakana: “Bence deneme için Tokue’yu çağırıp, ondan yararlanmalısın…”
Sentaro ise, hazır aldığı, Tokue’nun kendi elleriyle yaptığı fasulye ezmesinin sırrını merak edecek, öğrenmek için yanına yardımcı alacaktır. Tokue ona ne yapılması gerektiğini anlatır:
“- Dorayakinin ruhu fasulye ezmesidir, yaptığına nasıl bu kadar umarsızca davranabiliyorsun? Kendi fasulye ezmeni kendin yapmak zorundasın… Haydi, ‘güneş efendi’ doğmadan hazırlıklara başlamalıyız.”
“- Güneş efendi mi?”
Sabah ‘güneş efendi’nin doğma saatlerinde iş yerinde olacaklardır. Geceden ıslanması için bırakılmış fasulye haşlanacak, durulanacak, şeker ve jöle eklenecek, iki saat dinlenmeye bırakılacak ve sonra ezilecektir.
Sentaro gibi, dükkanın önünde dorayaki almak için kuyruğa giren öğrenciler ve çevreden müşteriler de bu yeni dorayakileri çok lezzetli bulmuştur. Artan dorayaki satışlarından para kazanmasına karşın dükkan sahibi, Tokue’nun geçmişi ve halen bir sanatoryumda yaşadığının öğrenilmesinin müşterilerini uzaklaştıracağını düşünür. O nedenle Sentaro’dan Tokue’nun kovulmasını ister.
Wakana ise Tokue’yu biraz daha tanımak, o nedenle de kimliğini araştırmak isteyecektir. Dorayaki dükkanından günlerdir ayağı kesilen Tokue ve diğer cüzzam hastalarının geçmişini arşivleri tarayarak öğrenecektir.
Milattan önce Eski Japonya'da, hastalıkların ilahi güçler tarafından insanlara ve hayvanlara gönderildiğine inanılarak, sağlık kurallarının fazlasıyla katı uygulandığını öğrenir. 1953’den 1996 yılına dek Cüzzam Önleme Yasası ile binlerce insan, adeta lanetli ilan edilmiş, hastalıkları bulaşıcı olduğu gerekçesiyle toplumdan dışlanmış ve uzak, ayrı mekanlarda ya da sanatoryumlarda tutulmuştur. Wakana yaptığı araştırmanın sonucu yaşlı Tokue'yu nerede bulabileceğini artık bilmektedir. Sentaro ile bir koşu yakınlarındaki sanatoryuma gittiklerinde geç kaldıklarını öğrenirler. Üç gün önce Tokue zatürre nedeniyle ölmüştür.
Odasında ise Sentaro’ya verilmesini istediği fasulye ezmesi yapmaya yarayan kaplar, spotula vb. gereçler bulunmaktadır. Ve bir de geride sesini kaydettiği kaseti dinleyebilecekleri küçük bir teyp bırakmıştır.
Wakana ve Sentaro’yu karşılayan Tokue’nun sanatoryum arkadaşı yaşlı kadın, onları bahçeye, ağaçlara doğru sürüklerken açıklar:
“Mezar taşımız olmaz bizim. Bu yüzden içimizden biri öldüğünde ağaç dikeriz. Bu Tokue’nun ağacı...Bir kiraz ağacı olması konusunda hepimiz hem fikirdik... Tokue sakuraları (kiraz çiçeği) severdi. (Ancak güzelliklerinden daha fazla bir şey vardır onlarda. Hayatın mucizesi denilmiştir o nedenle.)”
Sentaro yaptığı dorayakilerle yeni müşteriler edinecektir. Kawase’nin kamerasıyla gösterdiği kiraz ağacını belki Tokue dikmiştir. Çiçekleri, uzun ömürlü değildir ama, ağacı yaşamın kendisidir, Tokue onda yaşayacaktır.
Kawase duygusal bir anlatıcıdır filmi Tokue’ya sessiz bir ağıt gibidir.
Ağaçlar da duygusaldır, ‘yas ormanı’ değil, kardeşlik ormanı olmayı ister…
Türkan Saylan -her zaman ve her koşulda- “umudun tarifi”ni yapmıştır.
* Mogari: Yas tutulan dönemde sevdiğin kişiyi tüm kalbinle düşünmek… Ayrıca “matem yeri”.
Dorayaki
2 Adet Yumurta
100 gr. kek un
½ tatlı kaşığı karbonat
50 gr toz şeker
1 yemek kaşığı bal
1 yemek kaşığı Mirin (pirinç şarabı)
2 tatlı kaşığı su
4 tatlı kaşığı tatlı kırmızı fasulye ezmesi (Anko)
Sıvı yağ
Geniş bir kasede yumurtaları, ardından şekeri, bal ve mirini ekleyerek çırpın. Elekten geçirilmiş kek ununu ve karbonat karışımını, 2 tatlı kaşığı suyu ekleyin ve koyu kıvamlı güzel bir karışım elde edene dek çırpın. Hazırladığınız karışımın üzerini streç film ile kapatıp, yaklaşık 30 dakika buzdolabında bekletin. Geniş bir tavayı hafifçe yağlayıp kısık ateşte ısıtın. Hazırladığınız hamur karışımından 2 yemek kaşığı kadar alıp, tavaya yuvarlak şekilde dökün. Birkaç dakika sonra spotula yardımıyla diğer tarafını çevirin ve yaklaşık 1 dakika daha pişirip, tavadan alın. Hamur karışımı bitene kadar aynı işlemi tekrarlayın. Dorayakileri hazırlamak için pankeklerin ortasına bir yemek kaşığı kadar tatlı kırmızı fasulye ezmesini (anko: azuki fasulyelerine şeker konularak elde edilen ezme) sürün ve bir pankek daha alıp, tost yapar gibi üzerine kapatın…(Mirin eklenmeyebilir, anko yerine çikolatalı fındık ezmesi vb. kullanılabilir.)