Urartu elitlerinin bronz aksamlı ahşap mobilyaları
Urartu’da kraliyet eksenli üretilen maddi kültürün en öne çıkan ögelerinden biri bronz aksamlı ahşap mobilyalardı. Mobilyalar, kraliyete bağlı güç sahiplerinin kullandığı modelleri yansıtıyordu.
Urartu’da kraliyet eksenli üretilen maddi kültürün en öne çıkan ögelerinden biri bronz aksamlı ahşap mobilyalardı. Mobilyalar, kraliyete bağlı güç sahiplerinin kullandığı modelleri yansıtıyordu.
Urartu Krallığı, hakimiyet dönemi itibarıyla Eski Yakın Doğu’nun belki de en büyük bronz obje üreticisiydi. Elimizdeki buluntulardan yaklaşık MÖ 840’tan itibaren Urartu Ülkesinde deyim yerindeyse adeta bir bronz obje patlaması yaşandığı söylenebilir. Halbuki Urartu Krallığı öncesinde aynı coğrafyada birçok iş kolunda olduğu gibi bu denli güçlü bir madencilik ve metal eşya geleneğine rastlamıyoruz. Erken Demir Çağ olarak adlandırılan bu dönemde Urartu coğrafyası çoğu Hurri kökenli olduğu anlaşılan çok sayıda lokal güçten oluşuyordu. Bu döneme ilişkin özellikle mezarlardan gelen çok az bronz objenin varlığı biliniyor. Bu coğrafya tam olarak Yukarı Fırat havzası dahil Toros-Zagros hattının kuzeyinden Yukarı-Orta Aras Havzası buradan Güney Kafkas Dağlarına varan geniş bir alandı. İlginç bir şekilde aynı coğrafya, Hurri boyları ve Urartular’dan çok sonra Orta Çağ’da Ermeni Naxarar’ları, sonrasında ise Kürt Mir’leri gibi farklı lokal otoritelere bağlı kabileler veya boyların uzun süre hüküm sürdüğü bir alan oldu. Anlaşılan yeryüzü şekilleri ile yalıtılmış izole bölgeler tarihin farklı evrelerinde bu alanda çok sayıda lokal otoriteyi doğurdu.
Bu noktada güçlü Urartu Krallarının sosyopolitik açıdan parçalı dağlık ülkeyi bir merkez altında birleştirdiğini görüyoruz. Akabinde farklı ülkelere düzenlenen askeri seferlerle elde edilen yağma, vergi ve zorla yerinden göç ettirilen insanlar ekonomik açıdan Urartu Krallığı’na güç ve krali refahı getirdi. Anlaşılan bu krali güç madencilik ve metal eşya üretiminde ‘Urartu bronz devrimine’ vesile oldu. Seri halde üretilmeye başlanan Urartu bronz objelerinin temel özelliği, çerçevesi belli bir krali form ve üslupta yapılmalarıydı. Bronzdan takılar, silahlar, at koşum takımları, heykeller, mobilya ve araba aksamları, adak eşyaları, kaplar, heykeller, urneler, yazıtlı etiketler, mühürler, dekoratif aplikler, kapı aksamları gibi çok farklı işleve sahip objeler üretildi. Görüldüğü gibi Urartu elitleri kendilerine adeta bronzdan bir nesneler dünyası kurdu. Bu dünyada bronz aksamlı mobilyalar ciddi bir yüzdeliğe sahipti. Aslında bir bütün olarak Urartu mobilyaları ile ilgili en büyük envanter listesine Urartu’nun baştanrısı Haldi’nin kutsal kent Ardini/Muşaşir’de bulunan tapınağının Asur tarafından MÖ 714’te yağmalandığına dair kayıtlarında rastlıyoruz.
Bu uzun listede fildişinden yapılma altın ve gümüş kaplama, dekoratif yataklar, masalar, sehpalar, sandıklar, tripotlar, yine gümüş tekneler, mangallar, kandiller, sepet veya kovalar sayılır. Bu mobilya çeşitleri Tanrı Haldi ve eşi Tanrıça Arubaini’ye sunulan adaklar olduğu gibi bir kısmı da tapınakta kullanılan eşyalar olmalıdır. Başta bronz olmak üzere az da olsa farklı metallerin de Urartu mobilyalarında kullanıldığını Muşaşir yağması anlatımında olduğu gibi yazıtlardan öğreniyoruz. Urartu mobilyacılığının oluşumunda aslında bronz üreticiliği ile ahşap marangozluğunun kolektif çalıştığını görüyoruz. Yazıtlarda marangozlar (NA.GIŠ.NAGAR veya Urartuca belki Garurda) ayrı bir sınıf olarak oldukça önemseniyordu. Urartu Kralı Argişti oğlu Rusa bir bulla yazıtında tahta (GISGU.
ZA) çıktığında kurduğu kaleleri arasında marangoz ve kereste sevkiyatı yaptığını belirtir. Bu merkezler Van’daki Toprakkale (Rusahinili Qilbanikai) ve İran’daki Bastam (Rusai URU.TUR) kaleleridir. Yeni kurulan yerlerin mobilyaları marangoz ve bronz/maden ustası tarafından şekillendiriliyordu. Yazıtlardaki anlatımlara rağmen kazılarda bir bütün şeklinde ele geçen çok az Urartu mobilya eşyasını biliyoruz. Mobilyaların çoğunda ahşap kısımlarının çürüyüp yok olmasından ötürü sadece bronz aksamları günümüze ulaşabildi.
Yine de mobilyaların önemli bir kısmının bütün formlarını ve işlevlerini kemer, madalyon, adak levhası gibi eserler üzerindeki Urartu görselleri sayesinde biliyoruz. Kazı buluntuları ve eserler üzerindeki tasvirli sahneler daha çok taht veya yüksek oturaklar, yemek veya hediyelerin konulduğu masalar ile sehpa türlerinin varlığını kanıtlıyor.
KRALLIK TAHTINA OTURDU... '...NAHADİ MAN-TUHİNA GIŠ.GU.ZA…'
Urartu yazıtlarında kral özellikle kraliyet tahtına çıktığını vurgular. Bastam’da bulunmuş bir Urartu bullası üzerindeki yazıtta son Urartu Krallarından Argişti oğlu Rusa’nın tahtı günümüzde Van kentinin hemen kuzeyindeki Toprakkale’de (Urartuca Rusahinili Qilbanikai) kurduğunu belirtir. Bu kaydı doğrularcasına 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında Toprakkale’den çıktığı belirtilen yüksek işçiliğe sahip bazı bronz heykelciklerden oluşan taht parçaları eski eser piyasasında belirir. Birer mobilya parçası olduğu anlaşılan çoğu dini karakterdeki insan ve karışık yaratıklardan oluşan figürinlerin taşıdığı Toprakkale Urartu tahtının rekonstrüksiyonları yapılmıştır.
Tüm bu parçalara karşın Toprakkale tahtının asıl tasarımını tam olarak bilmiyoruz. Ayrıca bu tahtın bir tanrı veya tanrıça için mi yapıldığı, yoksa yazıtlarda sıkça bahsi geçen krali bir taht mı olduğu sorusu da yanıtsızdır. Aslında Urartu görsellerinde aslan veya boğa gibi hayvanların üzerine kurulu tahtlarda oturan tanrıların tasvir edildiğini biliyoruz. Yine bazı örneklerde süslü tahtlarda oturan kadınların tanrıça ya da soylu kadın olup olmadıkları net değildir.
Bu tasvirlerine rağmen arkeolojik olarak Urartu tapınaklarında taht parçalarına veya taht izlerine rastlanmadı. Bunun en somut örneği, Ayanis Kalesi tanrı Haldi susi tapınağı oldu. Kazısını yaptığı tapınakta üzeri zarif süslemelerle kaplı, yüzeyi parlak bir su mermeri platformu açığa çıkaran Prof. Çilingiroğlu gerek tapınak içinde gerekse su mermeri platformunun üzerinde herhangi bir taht izine rastlamadığını belirtti.
Urartu tasvirli eserlerinde resmedilen çok sayıda taht veya yüksek oturak modelini biliyoruz. Elbette bu tasvirlerdekilerin hiçbiri Toprakkale bronz figürinli tahtı gibi zengin dekoratif ögelere sahip değil. Yine de çoğu tahtın aslan pençesi şeklinde biten ayaklara sahip oldukları ve bağlantı noktalarında dekoratif aksamlarla kaplı olduklarını söyleyebiliriz.
TAHTLARDA OTURAN KADINLAR
Özellikle savaş ve av sahneli geniş enli erkek kemerlerine göre kadınlara ait olduğu düşünülen daha dar enli kemerler üzerindeki sahnelerde yüksek arkalıklı oturaklarda oturan soylu kadınlar resmedilmiştir.
Genellikle önlerinde bir ziyafet masası ve kendilerine hizmet eden kadınlarla betimlendikleri görülür. Oturdukları yüksek tahtların özellikle ayak ve bağlantı noktalarındaki metal aksamların yanında tahtın altına serilen örtüler de belirtilmiştir. Belki de etrafı püsküllü minderlerdi. Tahtlarda oturan figürler Urartu monarşisine ait yada diğer yönetici ve soylu sınıflara mensup kadınlar olmalıdır. Kadınların olduğu bir şenliği veya düğünü öyküleyici tarzda işleyen (dans eden, hediyeler taşıyan, halı dokuyan, yün eğiren kadınlar) bu ziyafet sahneli dar kemerlerden sadece Elbak/Soredér (resmi Yanal) kemerinin geldiği yeri biliyoruz. Bu da söz konusu kemer tipinin Urartu döneminde yaygın olduğunu ve tahtta oturan kadınların yerel aşiret veya toplulukların kadınları olabileceğini akla getirir. Aynı bölgede günümüzde de Kürt kadınlar tarafından altın, gümüş gibi gösterişli kemer takma geleneğinin devam ettiğini görüyoruz.
ZİYAFET MASALARI ÖLÜLERİN Mİ DİRİLERİN Mİ?
Urartu eserleri üzerindeki görsellerde göze çarpan bir diğer mobilya grubu masa ve sehpalardır. Farklı modellerde tasarlandığı anlaşılan bu masalar birçok bronz eser üzerindeki sahnede resmedilmiştir. Masa ayakları genellikle aslan veya boğa ayağı şeklinde yapılıyordu. Urartu tasvirlerinde genellikle cepheden verildiği için masalar 2 ayaklı görülür. Buna karşın masalar çapraz veya düz istikamette 3 veya 4 ayaktan oluşuyordu. Bazılarında süslü masa örtüleri kullanılıyordu.
Bu masaların üzeri sürekli yiyecek ve içeceklerle betimlendiği için ‘Ziyafet’ sahnesi olarak belirtilmiştir. Bu pekala dar kemerlerde hikayelendirildiği gibi bir şenliğe, düğüne ya da dini bir festivale ait ziyafet olabilir. Ama Eski Ön Asya’da görülen ölü için yemek verme geleneğinin Urartu’da olması çok olasıdır. Urartu’dan çok önceleri dağlık coğrafyada mezara ölü için yiyecek-içecek koyma geleneği çok güçlü bir şekilde uygulanmıştı. Bu gelenek Urartu mezarlarında da devam ederek özellikle üst sınıflara ait mezarlarda yemek masaları da mezara konulmuştu. Buluntulara göre Urartu üst sınıflarının kullandığı masaların ana maddesini ahşap, kaplama ve bağlantı kısımlarını ise dekoratif bronz aksamlar oluşturuyordu.
Bugüne kadar sürdürülen Urartu kazılarında çok açık bir şekilde ahşap masa kalıntılarına Erzincan/Altıntepe ve Adilcevaz/Durakpur kaya mezarlarında rastlandı. Altıntepe’de açığa çıkarılan soylu mezarında çürüyen ahşap kısımlarına rağmen masaya ait bronz aksamlar günümüze ulaşabildi. Durakpur kaya mezarında ise önemli bir kısmı korunabilmiş üç ayaklı ahşap bir masa ele geçti. Buna göre yapılan rekonstrüksiyonunda masanın orta kısmında tüm ayakları tutan bir sabitleyicinin olduğu düşünülüyor. Çünkü ahşap çubuklar üzerinde karşılıklı açılan düzgün yuvalar görebiliyoruz. Masa ayaklarının uç kısımları, buzağı toynakları şeklinde işlenmişti. Böylece Urartu’da bronz aksamlı ayakların yanında bizzat hayvan ayağı şeklinde yapılan ahşap ayakların da olduğuna şahit oluyoruz. Muhtemelen halk arasında ahşap uygulama daha yaygındı. Fakat ne yazık ki günümüze çok az ahşap eser ulaşabildi.
Durakpur kaya mezarlarında bulunan bir diğer masaya ait ahşap ayaklar ise Urartu ahşap işçiliğinin ileri seviyesini gösterir. Rekonstrüksiyonu yapılan bu masa da tümüyle ahşaptan olup ayakları üzerindeki süslemeler, bağlantı yuvaları, süs ögeleri dikkat çekicidir.
URARTU KALELERİNİ-MEZARLARINI AYDINLATAN KANDİLLER/ŞAMDANLAR
“Ölüsünü takılarıyla oda mezara yerleştiren Urartulu onun kap kacağını, yemek masasını eksik etmez ve mezarı kapatmadan önce karanlık odayı bir kandil veya şamdanla aydınlatır.” Belki böyle tarif edilebilir bir Urartu mezarı. Tabii ki bu objeleri bir bütün olarak her mezarda bulamıyoruz. Mezar buluntularının nicel ve nitel olarak fakirliği veya zenginliğini Urartu sosyal sınıflarına göre değerlendirmek gerekir. Yine de her mezarda hiç olmazsa pişmiş topraktan bir kandil bırakılırdı. Urartular karanlık tapınak ve saraylarını da kandil ve şamdanlarla aydınlattı. Nitekim elimizde keşfedildikleri merkezleri bildiğimiz birkaç Urartu şamdanı mevcuttur. Bu şamdanlardan Aznavurtepe ve Toprakkale de bulunan bronz şamdan örnekleri üzerindeki çivi yazılı kısa metinler, yapılış amaçlarını bize bildirir. Buna göre 178 cm. yüksekliği ile Aznavurtepe bronz şamdanı Urartu Kralı Minua tarafından Baştanrı Haldi’ye adanmıştı. Ayakları üzerinde kükreyen aslan heykelcikleri olan bu kült objesi Aznavurtepe Haldi tapınağında yapılan kaçak kazılar sonucunda ele geçti. İkinci şamdan üzerindeki yazıtta sadece Urartu Kralı II. ya da III.? ‘Rusa’ya ait tanaşi’ (eşya/obje) ifadesi geçer. Buradan 113 cm yüksekliğindeki şamdanın krali hizmet için üretildiği sonucuna ulaşırız. Bu şamdanın da ayakları üzerinde aslan yer alır. Üzerinde kükreyen aslan heykelcikleri olan bir diğer şamdan örneği, Erzincan/Altıntepe mezarlarında ele geçti. Fakat burada heykelcikler bronz yerine fildişinden yapılmıştı.
Urartu’da kraliyet eksenli, standart kalıplarla üretilen maddi kültürün en öne çıkan ögelerinden biri bronz aksamlı ahşap mobilyalardı. Mobilyalar kraliyete bağlı güç sahiplerinin kullandığı modelleri yansıtıyordu. Kralın ailesi ile yazıtlara da yansıyan yüzlerce yönetici akrabası, valiler, ordu-kale komutanları ile din görevlileri ikonografik ve stilistik olarak iktidar-din referanslı olarak tasarlanan mobilyaları tercih ettiler. Nihayetinde kendi mezarlarına taşıdıkları bu gösterişli mobilyalar elbette gücün göstergesiydi. Ama bunun yanında Urartu konforunu, mitolojisini, estetiğini ve imgeler dünyasını da yansıtıyordu. Bu dünyayı günümüze ulaşan bronz mobilya aksamlarında görüyoruz. Aynı sanat ve imgelerin Urartu ahşap mobilyalarına da uygulandığını varsayabiliriz. Dolayısıyla, bu mobilyaların günümüze çok azı ulaşsa da bronza oranla kolay işlenen ahşabın, sadece Urartu’nun üst sınıfları tarafından değil, tüm halk tabakaları tarafından yaygın olarak kullanılmış olduğunu söyleyebiliriz.
Yazıdaki görseller: E.Botta 1847-49; T.Özgüç 1969; C.Işık 1986; R.Merhav 1991; U.Seidl 2004 gibi kaynakların yanında ilgili müze ve diğer web sitelerinden alınmıştır.
*Heidelberg Üniversitesi Almanya