Uşak'tan İzmir'e çıplak arama: Bu bir tesadüf değil, politika
İzmir’de Boğaziçi Üniversitesi eylemleri sırasında gözaltına alınan kişilerin çıplak arandığına dair tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. İzmir Güvenlik Şube’ye getirilen beş kişiden yalnızca iki kadına çıplak arama işkencesinin yapılmasının bir tesadüf değil, bir politika olduğunu vurgulayan avukat Eylem Zengin, “Çıplak arama hem işkencedir hem de bir tehdittir aslında 'bir daha sesini çıkarırsan, bir daha bunu yaşarsın' demektir” diyor.
İZMİR - İzmir'de Melih Bulu'nun rektör olarak atanmasını protesto eden Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine destek eyleminde 26 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların darp edildiği ve çıplak aramaya maruz kaldığı iddialarına karşılık İzmir Valiliği iddiaları yalanlayarak, "'Çıplak arama, kanuna aykırı arama ya da mevzuata aykırı bir uygulama' yapılmamıştır" açıklamasını yaptı.
Son olarak, Aydın’da gözaltına alınan 4 HDP üyesi kadın, Söke ve Didim İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde defalarca çıplak aramaya maruz kaldığını aktardı. Türkiye’de özellikle kadınlara bu uygulama neden dayatılıyor? Çıplak aramadaki bu ısrar neden? Uluslararası yasalar ve Türk Ceza Kanunu bu konuda ne diyor? İzmir Güvenlik Şube’de yaşananların yakın tanığı avukat Eylem Zengin sorularımızı cevapladı.
‘EMNİYET BİNASI ÖNÜNDE KADIN ÇIĞLIKLARI DUYDUK’
Geçtiğimiz haftalarda Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasını protesto ettikleri için gözaltına alınan kadınlara çıplak arama yapıldığı iddiaları gündeme oturmuştu. İzmir Valiliği ise yayınladığı bir açıklamayla çıplak arama iddialarını yalanladı. O gün İzmir Güvenlik Şube’de yaşananları bir de sizden dinleyelim…
Boğaziçi Üniversitesi’ne Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasını protesto etmek amacıyla İzmir Üniversite Dayanışması grubu, Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde basın açıklaması yapmak üzere çağrıda bulundu. Biz de ÇHD, ÖHD, İHD ve İzmir Barosu’ndan avukatlarla gözlemci olarak eylem alanında bulunduk. Ama daha basın açıklaması gerçekleşmeden, 26 kişi darp edilerek ters kelepçe ile gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan beş kişinin adli muayene işlemleri tamamlandıktan sonra İzmir Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne getirildiler. 21.30 sıralarında bir grup avukatla Güvenlik Şube’ye gittiğimizde, müvekkillerimizle ancak ifade işlemleri başladığında görüşebileceğimiz söylendi. Biz buna karşı çıkarak bu muamelenin keyfi olduğunu müvekkillerimizle görüşmemizin engellenemeyeceğini belirttik. Ama yeniden içeri girmemiz engellendi.
Emniyet binası önünde bulunduğumuz sırada kadın çığlıkları duyduk. Bir süre sesin nereden geldiğini anlayamasak da, sonrasında emniyet binasından geldiğini anladık. Bunun üzerine yeniden içeriye girmek istedik. Ancak bu sefer güvenlik şube amiri ve bir grup polis, kapının önüne gelerek içeri alınmayacağımızı belirtti. Tartışmalar ve İzmir Barosu başkanı Özkan Yücel’ in İzmir Cumhuriyet Başsavcısı ile görüşmesi sonucunda müvekkillerimizle görüşebildik. Yaptığımız görüşmelerde şubeye getirilen beş kişi arasında bulunan iki kadına çıplak arama yapıldığını öğrendik. Bir kadına üzerinde yalnızca üst iç çamaşırı kalacak şekilde üç kere otur kalk hareketi yaptırılmış, diğer kadın müvekkilimizin ise yalnızca iç çamaşırları üzerinde kalacak şekilde çıplak aramaya maruz bırakılmış. Otur kalk hareketi yaptırılmak istenmiş, bu sırada kendisi çığlık atmış, dışarıdan duyduğumuz çığlık sesi bu imiş.
O gece çıplak aramanın sosyal medyada duyularak yayılmasının Güvenlik Şube Müdürlüğü’nde bulunan polislerde bir panik yarattığını çok açık şekilde gözlemledik. Zaten daha sonra şubeye getirilenlerden bir kadının üst araması yapılırken bir meslektaşımızın da aramaya dahil olup olmayacağı soruldu. Ve bu görüntü, bir polis tarafından kameraya alınarak, Valilik tarafından “çıplak arama iddialarının gerçek olmadığı” başlığıyla basına servis edildi. Ancak işkenceye maruz kalan iki kadının üst arama işleminde herhangi bir meslektaşımız yer almadı. Nitekim bu husus üst arama tutanakları ile de sabit. Müvekkillerimiz işkenceye maruz kaldığı sırada biz bilinçli olarak bina içerisine alınmadık.
‘YAPILAN ÇIPLAK ARAMA, CİNSEL İŞKENCE SUÇUNU OLUŞTURUYOR’
Dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye'de devletler tarafından inkar edilse de çıplak arama uygulamasının gerçekleştiği ifade ediliyor. Uluslararası yasalar ve Türk Ceza Kanunu bu konuda ne diyor?
Çıplak arama uygulaması işkence suçunu oluşturmakta. Hem ulusal mevzuatta hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde işkence yasaklanmış ve suç olarak tarif edilmiştir. Şöyle ki: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, BM İşkence Ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani Veya Küçültücü Muamele Veya Cezaya Karşı Sözleşme, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Hakları Sözleşmesi ile hiç kimsenin işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Yine Anayasa ile işkence yasağı güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 17. Maddesine göre; Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmeleri ve Anayasa düzenlemeleri çerçevesinde işkence fiili suç olarak düzenlenmiştir. İşkence yasağının ihlali durumunda uygulanacak yaptırımlar, faillerin bağlı oldukları kurumların kendi disiplin mevzuatlarında yer alan düzenlemelerin yanı sıra işkence suçu olarak Türk Ceza Yasası’nda düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 94. Maddesinde, kamu görevlilerinin hangi fiillerinin işkence suçunu oluşturacağı açık bir şekilde tarif edilmiştir. 94. Maddenin 3.Fıkrasında ise fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde failin on yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Özetle, İzmir Emniyetinde iki kadına karşı gerçekleştirilen çıplak arama cinsel işkence suçunu oluşturmaktadır. Ve bu suçun cezasının alt sınırı on yıldır. Aslında bu suçun faillerinin tutuklu yargılanması gerekirken, hala görevlerine devam etmeleri hukuki sürecin nasıl işlediğine dair en büyük delil.
‘FAİL, POLİS YA DA ASKER OLUNCA BU TÜR SUÇLAR CEZASIZ KALIYOR’
Bu suçun failleri olan kolluk güçleri hakkında bugüne kadar başlatılmış bir soruşturma örneği var mı?
Çıplak arama işkencesini gerçekleştiren iki polis memurunun yanında tüm İzmir Güvenlik Şube polis memurları hakkında suç duyurusunda bulunduk. Çünkü biz işlenen bu suçta tüm yetkililerin sorumluluğu bulunduğu kanaatindeyiz. Savcılık tarafından soruşturma işlemleri yürütülüyor, henüz bir karar çıkmış değil. Ancak hepimiz biliyoruz ki işkenceye dair failler hakkında açılan soruşturmalarda genellikle takipsizlik kararları veriliyor. Kamu davasının açıldığı örnekler ne yazık ki çok az. Açıkçası Türkiye’ de suçun faili polis ya da asker olunca bu tür suçlar cezasızlıkla sonuçlanıyor.
Ancak yakın zamanda çıplak arama ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kapsamında, ihlal kararı vermiş olduğu Rüya Ağdaş Sönmez kararı bulunuyor. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda, başvurucunun polis merkezinde çıplak aramaya maruz kaldığı iddiasının savcılık tarafından etkili şekilde soruşturulmaması sebebiyle Anayasa m.17’ de düzenlenen kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ve yeniden soruşturma yürütülmesine karar verdi. Nitekim AİHM’ in çıplak arama işkencesine dair vermiş olduğu kararlar var.
‘KADIN BEDENİ HER ZAMAN BİR SAVAŞ ARACI OLARAK KULLANILDI’
Sizce özellikle kadınlara karşı bu uygulama neden dayatılıyor? Çıplak aramadaki ısrarın gerekçesi nedir?
İzmir Güvenlik Şube Müdürlüğü’nde ya da diğer emniyet müdürlüklerinde, cezaevlerinde gerçekleştirilen çıplak arama işkencesi bu iktidarın muhaliflere ve kadınlara yönelik politikasıyla doğrudan ilintili. Bu iktidar hatta bu devlet, kadın bedenini her zaman bir savaş aracı olarak kullanmaktaydı, hala da kullanmakta. Bunu öldürüldükten sonra bedeni kolluk tarafından teşhir edilen kadınlardan, 2015-2016 yıllarında sokağa çıkma yasakları sürecinde kolluğun yatak odalarına girip, kadınların iç çamaşırlarını teşhir etmesinden ve çıplak aramaya maruz kalan kadınlardan biliyoruz. Bu devletin aynı zamanda erkek bir devlet, kuruluşundan bu yana erkek egemen zihniyet kodlarıyla var olan bir devlet olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle İzmir Güvenlik Şube’ye getirilen beş kişiden yalnızca iki kadına çıplak arama işkencesinin yapılması bir tesadüf değil, bir politikadır.
Dolayısıyla çıplak arama muhalifleri korkutmak, onur kırmak ve yıldırmak adına yapılıyor. Cinsel işkence olarak kabul ettiğimiz çıplak arama, kişinin rızası dışında bedenine yönelik bir müdahale olup hem de kişinin manevi olarak istismar edilmesidir. Hem işkencedir hem de bir tehdittir aslında “bir daha sesini çıkarırsan bir daha bunu yaşarsın” demektir.
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, Meclis'te Uşak Emniyeti Müdürlüğünde çıplak arama iddialarını reddederken, “Onurlu kadın, ahlaklı kadın bir sene beklemez. Bu, kurgusal bir harekettir” dedi. Özlem Zengin’in bu ifadeleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Uşak Emniyet Müdürlüğünde gözaltında çıplak arama işkencesine maruz kaldığını belirten kadınlar tarafından suç duyurusunda bulunulduğunu biliyoruz. Bildiğimiz kadarıyla soruşturma henüz sonuçlanmış değil. Özlem Zengin, emniyette çıplak aramanın yapılmadığını, bunun görüntülerle ispatlandığını iddia ediyor. Oysa kendisi de hukukçu ve kesinleşmiş bir yargı kararı mevcut değil, hali hazırda konu ile ilgili soruşturma devam ediyor. Nitekim Uşak Emniyeti’nin basına servis ettiği görüntüler de yalnızca bir kesit. Dolayısıyla İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün bir meslektaşımızın müvekkiliyle beraber aramaya katıldığı görüntüleri basına servis ederek çıplak arama yapıldığını reddetmesi ne kadar gerçekçi ise Uşak Emniyeti’nin yayınladığı görüntüler de o kadar gerçekçi! Yani refleksler aynı...
Sorunuza dönecek olursam; öncelikle hukuki olarak suç duyurusunun suçun işlenmesinden sonra hemen yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Nitekim TCK’da düzenlenen işkence suçu zamanaşımına tabi bir suç da değil. Bu suça maruz kalan mağdur istediği zaman suç duyurusunda bulunabilir. Bu mağdurun karar vereceği bir husustur. Mağdurun uğradığı işkencenin travmasıyla çoğu zaman şikayetçi dahi olamadığı örnekler de var. Zengin’in bir yıl sonra şikayetçi olan mağduru onursuz, ahlaksız olarak değerlendirmesi ise çıplak aramanın, iktidarın kadın politikasından ayrı tutulamayacağına dair en büyük örnek.
Kaldı ki Türkiye’de çıplak arama işkencesi FETÖ soruşturmaları kapsamında gözaltına alınan, tutuklanan kişilerle başlamış değil. Türkiye’ de sosyalistlerin, Kürtlerin bir bütün olarak tüm muhaliflerin gözaltında, cezaevinde yıllardan beri maruz kaldığı bir uygulama. O yüzden Özlem Zengin‘in çıplak aramanın bir 'FETÖ oyunu' olduğu iddiası da tarihsel süreçle çelişiyor. Nitekim yargı kararlarına bakıldığında dahi çıplak arama işkencesinin Türkiye’ de 2016 yılı öncesinde de uygulandığı görülecektir.
İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi Kadın Komisyonu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İzmir Şubesi Kadın Komisyonu olarak çıplak arama işkencesine dair hukuk süreci takip etmekteyiz. Bu suçun faillerinin cezalandırılması adına hem ulusal hem de uluslararası tüm hukuki yollara başvuracağız.