'Usher Evi'nin Çöküşü': Her günah ızdırabını bulur!

'Usher Evi’nin Çöküşü', usta edebiyatçı Poe’ya bir saygı duruşunun ötesinde seyirciye fantastik bir seçki ve keyifli saatler sunuyor. Usher Evi çökse de yönetmenin yükselişi sürüyor!

Google Haberlere Abone ol

'The Haunting', 'Midnight Mass' ve 'Midnight Club' gibi ses getiren işlere imza atan Mike Flanagan'ın özgün üslubunu sınadığı 'Usher Evi'nin Çöküşü' (The Fall of the House of Usher) Netflix'te erişime açıldı. Edgar Allan Poe'nun aynı adlı öyküsünden uyarlanan ve bölümlerinde yazarın birçok öyküsüne göndermelerde bulunan yapım günümüzde geçerken, tüm aile üyelerini yitiren Roderick Usher'ın itiraflarına dayanıyor. Diziyi ele almadan önce konusunu aktarmakta yarar var. 

BİR SUÇ İMPARATORLUĞUNUN DÜŞÜŞÜ

Roderick (Bruce Greenwood) ve Madeline (Mary McDonell) Usher'ın sahibi oldukları Fortunato ilaç şirketi, üretimi yapılan bir ağrı kesici yüzünden savcıları ve bilim insanlarını harekete geçirmiştir. Opioidler sınıfında yer alan ve Ligodone adını taşıyan bu ilaç ileri düzeyde bağımlılık yapmakta, ölümlere yol açmaktadır. Öyle ki iddialara göre son bir yılda ilaç kaynaklı ölüm sayısı 50 bini bulmuştur. Aile, şirketin başındaki ikiz kardeşler ve Roderick'in altı evladı ile birlikte hukuki bir savaşa hazırlanırken avukatları ise sadık ve karanlık bir tip olan Arthur Pym'dir (Mark Hamill).

Dizi, tarihte geriye dönüşlerle ilerlerken iki hafta sonrasına gidildiğinde Roderick Usher'ı tüm evlatlarını yitirmiş bir hâlde buluruz. Çocukluğunun geçtiği metruk evde yıllanmış konyağını içerken geçmişin muhasebesi ve ailesinin hayaletleriyle cebelleşmektedir. Vicdanını rahatlatmak için itiraf edeceğini belirtip savcı Dupin'i (Carl Lumbly) konağa çağırır. Dupin kayıt cihazını açtığında şirkete dair iddiaların yanıtlanacağından emindir fakat Roderick derinlere indikçe sarsıcı ve bir o denli ürkütücü ifadelerle karşılaşır. Sanrılarla irkilen, çektiği ızdırap gözlerinden okunan Roderick Usher bir suç imparatorluğunun uğradığı laneti anlatmaktadır.

ORTA ÇAĞDAN GÜNÜMÜZE GOTİK ESİNTİLER

'Usher Evi'nin Çöküşü', her ne kadar günümüzde geçse ve çağdaş bir bakış içerse dahi gotik özünden ayrı tutulamaz. Zaten dizinin kaynağı olan; polisiye edebiyatın öncülerinden kabul edilen, fantastik anlatının ustaları arasında sayılan Poe da gotik üslubu ve bu üslupla örtüşen trajik yaşamıyla ün yapmış bir yazar... Genç denebilecek bir yaşta, tam da dergisini çıkarmaya hazırlandığı sıra ansızın ölen Edgar Poe çileyle geçen ömrünü eşsiz bir hayal gücüyle dengelemiş ve ortaya tuhaf öyküler çıkarmış. 'Usher Evi'nin Çöküşü' de bu tuhaf öyküler arasında. Daha önce popüler korku sinemasının önemli yönetmenlerinden Roger Corman tarafından 1960'ta filme çevrilen eser, merkezindeki yıkım duygusunu her çağa taşıyabiliyor. Zengin, sicili bozuk bir ailenin çöküşünü anlatan öykü, siyasi ve ahlaki güncelliğini korumakta. Soyu, kan bağlarını, aileyi, feodal yapıdaki çürümeyi öne çıkaran gotik edebiyatta yıkım evresi kasvetli bir çerçevede, ölüm-kalım ikileminde ve suç ekseninde işlenirken uçsuz bucaksız Avrupa topraklarındaki siyasi sınırların, görkemli şatolarda sürdürülen despotluğun suçla ilişkisi irdelenir. Bu ilişki genellikle kaba hatlarla, doğaüstü açıklamalarla bir nevi siyasi sorumluluktan kaçınarak kurulur. Mantık gayet açıktır: Suç ve günah varsa ceza da vardır, günahkar olan eninde sonunda yıkılır. 

Flanagan'ın uyarlaması gotik geleneği sürdürüyor diyebiliriz. Zalimce yükselmiş bir imparatorluk, birçok aileden kanın karıştığı bir soy ve elbette günahlar... Bu günahların aynı zamanda zaaflar olduğu, her zalim yükselişin zalim bir alçalışı olacağının hatırlatıldığı 'Usher Evi'nin Çöküşü', bir servet bölüşüm gerilimi olarak da okunabilir. Zaten Flanagan'ın, gotik türün yıkımla ve adaletsiz bölüşümle özdeşleşmiş siyasi göndermelerini başarıyla yakaladığı yer burası. Flanagan, Poe'nun eserine temelde sadık kalmakla birlikte son yıllarda 'Succession' gibi örneklerde rastladığımız zengin aile imparatorluğu temasını kışkırtıcı bir zeminde işlemiş. Doğrusu bu tavır da Poevari bir mizah anlayışı barındırıyor ve bedel ödeten entrikaları salt ibret teşkil edecek basitlikte değil alaycı bir yaklaşımla ele alıyor.

FLANAGAN'IN POE'SU YA DA ÇİLE PORNOGRAFİSİ

'Usher Evi'nin Çöküşü' baştan sona ibret vesikası! Yıllarca hakkında dava dahi açılamayan, görünmez bir zırhla korunan aile, siyasi ve hukuki üstünlüğünü içindeki çürük meyve ile yitirmeye başlıyor. Bir aile üyesinin federallerle iş birliğine gitmesi Usherlar'ı mahkeme önünde ilk kez zora düşürüyor. Bu zorluk, belirsizlik şeklinde kendisini gösteriyor. Atılan şüphe tohumları çok geçmeden serpiliyor. Dolayısıyla ilk çilenin de şüphe olduğunu söyleyebiliriz. Kıskançlığın eşlik ettiği bu güçlü duygu ise kısa sürede kötülüğü çağırıyor. Rekabet, hırs ve karşı tarafın canını yakmak amacıyla her türlü yolun denendiği bir zalimlik çileye davetiye çıkarıyor. Flanagan bu çileyi her iki kuşakta da hissettirmiş. Baba Usher, manen çözülürken, oğlu Prospero (Sauriyan Sapkota), düzenlediği partide bir acı yağmura maruz kalarak madden de çözülüyor!

Diğer evlatların da işledikleri günahlara göre cezalandırıldıkları görülmekte. Camille (Kate Siegel) deneylerde kullanılan bir şempanzenin saldırısına uğruyor, Leo (Rahul Kohli) musallat edilen bir kedi yüzünden çıldırıyor ve evinin terasından düşüyor, yapay kalp çalışmaları yürüten Victorine (T’nia Miller) ilkin katil oluyor ardından cinnet geçirip hançeri tam göğsüne saplıyor. Azrailleri ise Verna (Carla Gugino) adında bir kadın. "Her şeyin değiştiği" 1980 yılbaşında ikizler onunla bir barda tanışıyor. Tüm bu ölümlerin kesişim noktası kibir, hırs gibi açıkça kınanan motivasyonlardan kaynaklanmaları ve saldırı, intihar, kaza gibi güçlü sonuçlarla ortaya çıkmaları.

Flanagan yorumunda her bir öykü, zengin aile üyelerine nasıl dokunulacağının bir kullanım kılavuzu adeta! Örneğin Prospero, safahat düşkünlüğünün cezasını çekiyor. Poe’ya ait 'Kızıl Ölümün Maskesi' adlı öyküden esinlenilen bu bölümde umursamaz yaşamın sonuçlarını izliyor, dokunulmazlık sanrısının nasıl yerle bir olduğuna tanıklık ediyoruz. Poe, öyküsünde nasıl vebadan kaçanların buluştuğu baloyu konu alıyorsa Flanagan da dizide genç Prospero’yu yengesini ayartmaya kalkacak derecede baştan çıkmış tasvir ediyor ve cezalandırıyor.

Benzer bağlantıları diğer bölümlerde de kurmak mümkün; 'Kara Kedi' adlı bölümde, Leo kıskançlığının kurbanı oluyor. Orijinal öyküde kahraman karısının Pluto’ya olan düşkünlüğünü kıskanarak önce kediyi, ardından karısını öldürürken Leo da dizide kendinden geçtiği bir akşam sevgilisinin kedisini öldürüyor, sonrasında kendisini… 'Gammaz Yürek' öyküsü ise diziye ustaca yedirilmiş. Victorine’nin yapay kalp çalışmasında ortak çalıştığı sevgilisi Ruiz’i (Paola Nunez) öldürmesi ve bir zaman sonra ölü bedenine yerleştirdiği kalbin sesini duyarak delirmesi Flanagan ile Poe’nun uyumunu gözler önüne seriyor. Yönetmen, ünlü yazarın ölüm takıntısını bilim takıntısıyla örtüştürüp çağdaş bir değerlendirme sunuyor.

Tüm öykücüklerde gotik alt türdeki temel ögeler karşımıza çıkıyor: Yönetilemeyen gücün çözülüşü ve gemlenmeyen arzunun ölüme ulanması. Flanagan da şehveti ızdıraba dönüştüren Poe’nun izini sürerek bir tür çile pornografisi izletiyor seyirciye. Ruhen ve fiziken çile çeken kahramanlarımız temel erekleri ölümsüzlüğün çok uzağında, perişan bir hâlde bulunuyorlar, zayıf düşüyor ve yok oluyorlar.

KAPİTALİZM ELEŞTİRİSİ

'Usher Evi'nin Çöküşü', her bölümü Poe'nun ayrı bir öyküsünden türetildiği için uzun süre doyurucu bir biçimde ilerliyor. Netflix'te alıştığımız üzere bir sonraki bölüme geçme iştahı duyulmuyor. Ancak finale doğru heyecan artıyor ve yönetmenin nasıl bir çözüme varacağını merak ediyoruz. Flanagan anlatılarında alt metni önemseyen yanı sıra diyaloglara özen gösteren bir yönetmen. Doğaüstüyle ilişkisini modern dünyanın açmazlarını aydınlatıcı bir düzlemde yürütüyor, güçlü mesajlar veriyor. Bazen de karakterlerini öyle bir konuşturuyor ki şaşıp kalıyoruz. 'Midnight Mass'te Erin ile Riley'in ölüm üzerine etkileyici, hatta şiirsel diyaloglarını örnek verebiliriz. Tabii bu üslup uyarlanan eserlerin edebi gücüyle birleşince konuşkan bir anlatı çıkmış ortaya. Sona yaklaşıldıkça kahramanlarımız acılarını şiirle tarif etmeye koyuluyor. Poe'nun dizeleri sahnedeki duyguyu betimlerken seyirciyi de gotik atmosferin içine çekiyor. Bir çeşit duygusal tuzak olarak nitelendirmeliyiz. Finale doğru dizelere kuzgun gibi semboller de eşlik ediyor.

Yoğunluğu artıran bir başka unsur ise siyasi söylemlere başvurulması. Gotik nasıl çağının siyasal gelişmelerinden etkileniyorsa Flanagan'ın uyarlaması da siyasi bir duruş sergilemekten sakınmıyor. Burada dikkat çekici bir nokta ise hastalığı dolayısıyla anlatı boyunca sanrılar gören Roderick'in ve yapay bilinç üzerinde çalışan bilişim dahisi ikizi Madeline'in kapitalizm eleştirisinin hiçbir karşılık bulmaması. Özellikle Madeline'in sisteme eleştirileri; sürekli hezeyanlara kapılan, bunaltıcı arzular duyan ikilinin son pişmanlığı ve itirafları yanında anlamsız kalıyor. "Biz bunları yaptık ama insanlık da buna teşneydi" tadında savunması, yine tüketim toplumuna dönük eleştiriler kayda değer fakat mazeret sayılmaz. Doğrusu Madeline'in uzun sayılabilecek savunmasını ve karşı suçlamasını boşa düşüren bizzat Verna oluyor. Verna, kötülüğün avukatlığına soyunmuş Arthur Pym'e söylenmesi gerekenleri bir çırpıda söylüyor, burjuvazinin haz düşkünlüğünden dem vuruyor.

GÖRSEL ZENGİNLİK VE OYUNCULUK ÜZERİNE

'Usher Evi’nin Çöküşü', görsel yönden zengin denemeler içermekte… Özellikle doğaüstü sahnelerde abartıya kaçılmamış, yine kanlı sahnelerde ölçülü bir makyaj kullanıma gidilmiş. Bu tarz, dizideki gotik gore dengesini kurmaya ve ana temanın esirgenmesine böylece siyasi arka planının çalışmasına hizmet etmiş. Yanı sıra çarpıcı ölümler türün meraklılarını da mutlu edecek cinsten. Her bir ölüm fantezi yüklü ve adaletin yerine geldiğine dair kuşkuya yer bırakmayacak cinsten… Ölümler yer aldıkları bölümlerin duygularını ve tempolarını da belirliyor.

Dizide oyunculukların hakkını teslim etmeli. Kolektif bir dehşet hâli sessiz ve derinden paylaşılıyor. Kimse rolünden fazlasına yeltenmiyor, senaryodaki dağılım oldukça başarılı. Kağıt üstündeki hassasiyeti pratiğe taşıyan ise Flanagan’ın yıllardır kendi oyuncu kadrosuyla çalışması. Dizideki birçok isim birkaç Flanagan dizisinde boy göstermiş. Cinli perili konaklarda, çıkışsız mekanlarda çalışa çalışa birbirine alışmış oyuncular; aile olmuşlar adeta! Tabii bu tabloyu Mary McDonnell ve Bruce Greenwood gibi tecrübeli oyuncular tamamlıyor.

**

'Usher Evi’nin Çöküşü', usta edebiyatçı Poe’ya bir saygı duruşunun ötesinde seyirciye fantastik bir seçki ve keyifli saatler sunuyor. Bu bakımdan dizinin yalnız korkuseverlere yahut Flanagan hayranlarına değil ortalama seyirciye de seslendiğini not düşelim. Flanagan’ın başarısında ise popüler malzemeye yönelik sezgisi, becerisi yatmakta… Usher Evi çökse de yönetmenin yükselişi sürüyor!