'Uyutulma': İnsani çözüm değil, baştan sona kabus senaryosu

Yattığı yerden bir daha kalkamayan ‘uyutulmuş’ mu olur? 'İnsani çözüm' denilen bu işlemin prosedürü nedir? Köpekler, neleri hisseder, bu süreçte neler yaşar? Uzmanlarla sorulara cevap aradık.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Sokak köpeklerinin toplanarak, 30 gün içinde sahiplenilmeyenlerin ‘uyutulması’nı içeren yasa taslağı tartışılmaya devam ediyor.

Partiler, STK’ler, siyasiler, hayvanseverler günlerdir konuyla ilgili karşıt beyanlarda bulunuyor. Zira adına ‘uyutulma’ denilse de bunun bir katliam projesi olduğunu savunuyorlar.

Neden? Türk Dil Kurumu’na göre ‘uyutulma’nın anlamı, ‘uyutulmak işi’ olarak ifade ediliyor. ‘Uyku’ tanımına bakalım: “Dış uyaranlara karşı bilincin, bütünüyle veya bir bölümünün yittiği, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü etkinliğin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu.”

‘Ölüm’ün tanımı da şöyle yapılıyor: “Bir insanda, hayvanda, bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi."

Uyku bir dinlenme durumu iken ölümde tam ve kesinlik söz konusu. Bu nedenle Türk Veteriner Hekimleri Birliği geçtiğimiz günlerde, ‘yasa çıksa da veterinerler olarak bu işlemi yapmayacaklarına’ dair bir açıklama yaptı.

Veteriner Hekimleri Derneği Başkanı Gülay Ertürk de sağlıklı bir hayvana bu işlemin uygulanmasının katliam dışında bir anlama gelmediğini ifade ediyor.

Köpek eğitmenleri de öldürmenin çözüm olmayacağını, birlikte yaşamanın mümkün olduğunu, köpeklerin beden davranışlarını bilmenin bu noktada önemli katkı sağlayacağını düşünüyor.

Veteriner Hekimleri Derneği Başkanı Gülay Ertürk

‘BU İŞLEM İÇİN KULLANILACAK İLAÇLARIN MALİYETİ KISIRLAŞTIRMA AMELİYATINDAN YÜKSEK’

Ertürk, uyutma yani ötenazi işleminin, hiçbir tedavi şansı kalmamış, ağrılar içerisindeki bir hastanın  çektiği ızdıraba son vermek için veteriner hekim kararı ve inisiyatifi ile yapılan tıbbi bir işlem olduğunu belirtiyor. Hastanın böyle bir işlem öncesinde sedasyona (Sedasyon, acı veya rahatsızlığa neden olabilen tıbbi işlemlerden önce hastalara uygulanan rahatlatıcı bir prosedürdür) alındığını ve sedasyon altındayken özel bir ilaç verilerek yaşamının sonlandırıldığı bilgisini veriyor.

Veteriner hekimlerin sağlıklı bir hayvanı öldüremeyeceğini vurgulayan Ertürk, “Biz hayvanları yaşatmak üzerine eğitim almış bir mesleğiz. Biz hekimimiz. Öldürmeyiz, yaşatırız. Böylesi bir işlem veteriner hekim dışında başkaları tarafından zaten yapılamaz. Olay, ‘hayvanı öldürmek’ yani ‘katliam’ olur.  Bunu yapanlar katliam yapmış olurlar” ifadelerini kullanıyor.

Hayvan hakları savunucuları, hayvanseverler, konunun uzmanları, çok uzun zamandır nüfus kontrolü için köpeklerin kısırlaştırılmasını savunuyor. Ancak yetkililer bunun etkin bir şekilde yapılmamasının sebebi olarak maliyetini işaret ediyor. Oysa Ertürk, bu işlemin maliyet olarak kısırlaştırma ücretinden fazla olduğunu anlatıyor:

“Bu özel bir ilaç. İthal bir ilaç. Üstelik sadece bu ilaç da yeterli değil çünkü öncesinde hayvanın sedasyonu için de bir sedatif ilaç kullanmanız gerekiyor. Yani bu işi insancıl bir şekilde gerçekleştirmek için kullanılacak ilaçların maliyeti, kısırlaştırma ameliyatına harcanacak miktardan yüksek.”

‘BİN BELEDİYE GÜNDE 20 KÖPEK KISIRLAŞTIRSA SORUNUN BÜYÜK KISMI ÇÖZÜLÜR’

Ertürk, dişi köpeklere spiral takılması önerilerinin konuşulduğunu belirterek bunun da çözüm konusunda iyi bir alternatif olmadığını aktarıyor: “Çünkü bu uygulama için köpeğin hormonal döngüsünde 'östrus' diye tabir ettiğimiz dönemde olması gerekiyor. Sokak hayvanlarının hormonal döngüsünü takip etmek mümkün değil. Biz sokaktaki hayvanlara henüz daha çip bile takamadık. Hadi hormon takibi yaptık, östrus dönemdeki hayvanları saptadık diyelim, spirali takmak için hayvanları anesteziye almak lazım. Yani anesteziye alındıktan sonra ameliyat etmek daha kesin çözüm.”

Ertürk, altı ay içinde dişi köpeklerin yüzde 70’inin kısırlaştırılması halinde ciddi bir nüfus kontrolü sağlanacağının altını çiziyor: “Türkiye’de bin belediye, günde 20 köpek kısırlaştırsa ve bu kısırlaştırma için veteriner fakülteleri ve kliniklerden destek alsa inanın altı ayda dişi köpeklerin yüzde 70’ten fazlasını kısırlaştırır. Geri kalanları da kısırlaştırmaya devam ettiğimizde sorun gerçekten çözülür.”

POKEAK ekibi soldan sağa; Tülay Çığıraç, Eylül Çınar, Sedat Bensason

‘SALDIRGAN KÖPEKLER ÜREYEREK BU GENİ DİĞER KÖPEKLERE AKTARIYOR’

Köpeklerin toplatılmasını savunanların en büyük argümanı, köpek saldırıları… Konuştuğumuz uzmanlar bu saldırıların bir gerçek olduğunu ancak köpeklerin toplatılmasının çözüm olmadığını ısrarla dile getiriyor. Peki birlikte yaşam mümkün mü? Uzmanlara göre, evet…

Pozitif Köpek Eğitmenleri Akademisi (POKEAK), hem pozitif köpek eğitmeni hem de sahiplerini yetiştiren bir yer. Buradan Köpek Davranış Danışmanı psikolog Eylül Çınar, profesyonel köpek eğitmenleri Sedat Bensason ve Tülay Çığıraç ile konuştuk. Köpeğin hangi hallerde agresif olduğunu, toplatılmasının ve ‘uyutulmasının’ onların duygu ve ruh halinde nasıl etkiler yaratacağını konuştuk.

Köpeklerin hangi hallerde saldırgan olduğunu sorduğumuzda Çınar’ın cevabı şöyle oluyor: “Herhangi bir hayvanın saldırması için bir tehdit algılaması lazım. Köpek kaynak olarak gördüğü bölgeyi ya da yemek kaynağının yakınını korumaya çalışıyor. Aslında köpeklerin çok küçük bir kısmı saldırgan halde dolanıyor. Geri kalan kısım, agresif tavrı, korktuğunda ya da tehdit algıladığında sergiliyor. Aslında köpek davranış sinyallerini insanlara öğretebilsek bu olayları minimize edecek yolda bir adım atabiliriz.”

Çınar, köpeklerin kısırlaştırılmasının önemli olduğunu böylece saldırgan köpeklerin üreyerek saldırganlık genini bir başka köpeğe aktaramayacağını sözlerine ekliyor. Çınar, kısırlaştırmanın önemiyle ilgili bir de şu noktaya dikkat çekiyor: “Üreyen hayvan daha fazla kaynağa, yemeğe ihtiyaç duyuyor. Kısırlaştırma yapıldığında kaynağın daha yeterli olduğu, bizimle ya da birbirleri ile bu nedenle daha az kavgalı olacağı bir senaryo karşımıza çıkıyor.”

‘KÖPEKLERLE ÇALIŞACAK İNSANLARIN YETKİN OLMASI GEREKİYOR’

Köpeklerin toplanıp konulması planlanan barınakların koşulları, her daim bir tartışma konusu. Gerek sosyal medyada gerekse de ana akım medyaya yansıyan pek çok görüntü ve vaka, barınaklarda hayvanlara oldukça kötü koşullarda bakıldığını ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından örnek olarak gösterilen Konya Büyükşehir Belediyesi barınağında 2022 yılında bir köpek, orada çalışan bir görevli tarafından başına kürekle vurularak öldürülmüştü. Olayın videosunun sosyal medyaya yansımasıyla ‘en iyi’ olarak tarif edilen barınaklardaki koşullar yeniden tartışmaya açılmıştı.

Buradan yola çıkarak barınaktaki koşulların köpekler üzerinde nasıl etki bıraktığının cevabını arıyoruz. Çınar, “Barınaklar çok kalabalık. Dolayısıyla hepsinin yemeğini yiyip yemediğini kontrol etme şansınız yok. Gezen, dolaşan canlılar köpekler. Dolayısıyla onları dar bir alana hapsettiğinizde psikolojisi olumsuz etkileniyor. Biz ne zaman barınaktan bir köpek çıkarsak profesyonel bir eğitmen desteği alınmasını tavsiye ediyoruz çünkü köpek orada yaşadığı süreçte olumsuz deneyim biriktiriyor. İlla birinden şiddet görmesi gerekmiyor. Başka bir köpekten yemeğini alamaması, dar alanlar olduğu için tuvaletini yattığı yere yakın yapmak zorunda kalması, serbest dolaşamaması gibi etmenler de var.”

Aslında agresif olmayan bir köpek bu koşullarda yaşadığı için agresifleşir mi? Burada Tülay Çığıraç bir ekleme yapıyor ve ‘olabilir” cevabını veriyor: “Siz çok naif bir insan olabilirsiniz ama sürekli zorbalığa maruz kaldığınızda, sizin hayatınıza fiziksel ya da psikolojik müdahalelerde bulunulduğunda bir yerden sonra patlıyor olmanız çok normal. Bu nedenle barınak şartlarının düzeltilmesinin dışında köpeklerle çalışacak insanların da yetkin olması gerekiyor. Bu çok daha sağlıklı sonuçlar verecektir.”

‘KÖPEKLER KIVRANA KIVRANA ÖLECEK’

Buradan ‘uyutulma’ aşamasına geliyoruz. Diyelim ki, yasa geçti ve köpekler barınaklarda ‘uyutulmak’ için sıraya alındı. Köpeklerin bunu algılaması ve ‘acısız’ olduğu söylenen bu işlem öncesi olumsuz duygular yaşaması mümkün mü?

Çınar, buna şöyle cevap veriyor: “Bir köpeği masaya alıp onun kalbini ve solunumunu durdurması için ilaç verdiğinizde bu belki onun için dünyanın en kolay ölümü olabilir, bilemeyiz zira biz nasıl bir deneyim olduğunu bilmiyoruz. Zaten ona gelene kadar geçen süreç, onun için bir eziyet. Köpeklerin toplanması, barınaklara konması baştan sona eziyet. Bu nedenle finalde köpekler için bu ölümün ne kadar acısız olduğu önemli değil.”

Bensason da Çınar’ın söylediklerine bir ekleme yapıyor: “Bu işlem öncesi bildiğiniz üzere bir sedatif ilaç verilmesi gerekiyor hissi azaltmak için. Böylesi bir popülasyonda yapılmak istenen işlem için ben sanmıyorum ki önce bu ilaç verilsin daha sonra diğer ilaç kullanılsın. Bu kısım atlanacak ve köpekler kıvrana kıvrana ölecek. Bir köpeğin bu şekilde ölürken çıkardığı ses, yaydığı koku, duygu… Diğer köpeklerin illa şahit olmasına gerek yok. Dolayısıyla bunu diğer köpeklerin fark etmeyeceğini, sıranın kendisine geldiğini anlamayacağını düşünmek çok naif bir beklenti.”