Uzmanlar uyarıyor: HES’lerde enerjiyi değil, çevreyi düşünün

Kurulmak istendikleri yerde bölge halkının tepkisine neden olan HES’ler, çevreye sayısız zarar veriyor. Uzmanlar HES’lerin selden su kıtlığına kadar pek çok soruna yol açtığını söylüyor.

Google Haberlere Abone ol

Pelin Akdemir

BURSA – Türkiye’de üretim halinde 685 HES bulunuyor. HES’ler, Türkiye’de barajlı ve nehir ya da dere tipi olmak üzere iki farklı türde yapılıyor. Genellikle Karadeniz ve Akdeniz Bölgesi’nde yapılan nehir ya da dere tipi HES’ler, çevre dostu olarak bilinse de inşasında çevreye verdiği zararlar nedeniyle yapılmak istenen bölgede halkın tepkisiyle karşılaşıyor.

‘ZORUNLU GÖÇ OLGUSU, BİR SOSYAL YIKIMDIR’

Barajların en büyük zararı zorunlu göçe neden olmaları. Artvin’in Yusufeli ilçesinde olduğu gibi bütün bir ilçe yeniden inşa edilip taşınıyor. Hasankeyf, Bergama’da olduğu gibi tarihi-kültürel tabiat varlıkları sular altında kalabiliyor. Zorunlu göç olgusunun bir sosyal yıkım olduğunu dile getiren Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, “İnsanlar, tüm hatıralarını, mezarlıklarını, kültürel birikimlerini bırakmak

Doç Dr. Oğuz Kurdoğlu

zorunda kalıyor. Baraj bunların hepsini silip atıyor” dedi. Sadece tarihi mekanlar değil, tarım alanları, meralar, ormanlar, o bölgeyi kendine yuva yapan bütün canlı türleri sular altında kalıyor. Bu bölgelerde geleneksel tarımın bittiğine ve habitat kaybı yaşandığına dikkat çeken Kurdoğlu, şöyle konuştu: “Hem geleneksel tarım hem de geleneksel tarımın bilgi birikimi bitiyor. Ekolojik değişim söz konusu oluyor. Ayrıca orada yaşayan canlıların gitmesi, gidemeyenlerin ölmesi demek.” Ekonomik olarak düşünüldüğünde barajların çok pahalı yapılar olduğunu ve uzun sürede inşa edilmesi nedeniyle maliyetlerinin arttığını ifade eden Kurdoğlu, “Suyun özgür akması demek, suya bağımlı sistemin kusursuz döngüsü demektir. Baraj gibi bir yatırım devreye alındığı zaman bu kusursuz denge bozuluyor. Avrupa’da şimdiye kadar 3 binden fazla, Amerika’da ise 1912’den beri 1800 baraj söküldü. Türkiye, su kıtlığı çeken bir ülke” diye konuştu.  

‘NEHİR TİPİ HES’LER SELLERE NEDEN OLABİLİR’

Baraj ya da HES’lerin yapımında orman ekosisteminin tahrip edildiğini kaydeden Prof. Dr. Doğanay Tolunay ise yapım sırasında etrafa yayılan tozun görülemeyen etkisine dair şu örneği verdi: “Artvin’de büyük barajlar yapılırken çıkan toz nedeniyle bitki

Prof. Dr. Doğanay Tolunay

örtüsünün tozlar altında kalması ve dolaylı olarak arıların bal üretemediği, bal veriminde düşüşler olduğuna dair köylülerin ifadeleri var.” Yolların ve boruların geçtiği güzergahlarda bitki örtüsünün yok edilmesi, bölgenin heyelana ve erozyona açık hale gelmesi demek. Nehir tipi yapılan HES’lerin sellere neden olabileceğinin altını çizen Tolunay, “Nehir tipi HES’lerde, bitki örtüsünde meydana gelen tahribat nedeniyle bitki örtüsü tekrar oluşana kadar bölge heyelana ve erozyona açık hale geliyor” ifadelerini kullandı. Artvin’deki Deriner Barajı gibi arkasında büyük göletler oluşturan barajların lokal olarak iklimin daha nemli olmasını sağladığına dair kayıtların olduğunu söyleyen Tolunay, nehir tipi HES’lerin ise su kıtlığına neden olabileceğine dikkat çekti. Tolunay, “Nehirlerin su akışları incelenmeden yapımına izin verildiği için özellikle kurak zamanlarda derelerdeki su miktarının ciddi oranda azalmasına neden oluyorlar” dedi.

‘HES’LERDE ENERJİDEN BAHSEDİLİR AMA EKOLOJİK SİSTEMLERDEN BAHSEDİLMEZ’

Kurdoğlu, dünyadaki biyoçeşitliliğin yüzde 40’ına sahip olan tatlı suların biyoçeşitliliğinin yüzde 70’e yakınının kaybedilmiş olduğunu aktardı. Baraj ve HES’ler, derelerde tortu taşınması anlamına gelen sediment akışını da olumsuz etkiliyor. Kurdoğlu, bu durumu şöyle anlattı: “Sediment depolanınca aşağılara geçemiyor, kıyı erozyonu başlıyor. Sediment miktarı yüzde 70’in altına düştüğü zaman balıkların beslenme ve üreme potansiyeli etkileniyor. HES’ler ve barajlar için ne kadar kilowatt enerji üretileceğinden bahsedilir ama kaybedilen ekolojik sistemlerden hiç bahsedilmez.”

‘CANLILAR İÇİN YÜZDE 10 SU DEMEK, CAN ÇEKİŞMEKTİR’

HES’ler dereden akan suyun neredeyse yüzde doksanını kullanıyor. Derenin akması için geriye bırakılan suya ‘can suyu’ deniyor. HES’lerle ilgili can alıcı olanın, ‘can suyu’ olduğunu vurgulayan Kurdoğlu, “Suyun tamamına göre çoğalmış canlılar için kalan yüzde 10 su, can suyu değil ancak can çekişme suyu olabilir” diyerek tepki gösterdi. Hızlı kalkınma isteği nedeniyle doğal varlıkları koruma kaygısının geri planda tutulduğunu söyleyen Kurdoğlu, dünyada bütün karasal alanların yüzde 65’inin, denizsel alanların yüzde 70’inin bozulduğunu belirtti. Kurdoğlu, “Ülkemizde çevre-kalkınma ikilemi arasında yapılan tercih, kalkınma odaklı tavırdan yana. Türkiye’de neredeyse bozulmamış ekosistem, kaybedilmemiş habitat kalmadı. İnsan, yaşamı için mutlak muhtaç olduğu doğal varlıkları kalkınacağım diye yok eder mi? Ekolojik değerler gözetilmeden yapılan bütün yatırımlar, aslında uzun vadede ekonomik de olamazlar” diye konuştu.

72 BİNDEN FAZLA ÇED BAŞVURUSUNDAN SADECE 60’ı OLUMSUZ

HES’lerin yapımının denetlenebilmesi için 1993 yılında Çevresel Etki Değerlendirme raporu alınması zorunluluğu getirildi. ÇED yönetmeliği 1993’den bu yana 18 kez değiştirildi. “ÇED raporunu ‘yapılabilirlik manifestosu’ olarak kullanırsanız, ÇED gerekli denetlemeyi yapamaz” diyen Kurdoğlu, şu değerlendirmede bulundu: “18 kez değişmesi, sürekli hata yapıldığını gösterir. Her bir değişimde, sermayenin daha rahat yatırım yapabilmesine olanak verecek düzeltmeler oldu. Olumlu ÇED raporu almak gittikçe kolaylaşıyor demektir bu. ÇED raporları bağımsız bir kuruluş tarafından yürütülmeli. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında ÇED’in gerçek anlamda bir denetleme süreci olmaması da eleştiriliyor.” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na 1993-2020 yılları arasında 72 binden fazla ÇED başvurusu yapılmış, sadece 60’ına ÇED olumsuz raporu verilmiş. Kurdoğlu, kurulu güce göre değil, HES’lerin nerede kurulmak istendiğine göre ÇED raporunun verilmesi gerektiğini söyledi.

‘PEK ÇOK YATIRIM ÇEVRESEL YÜK OLARAK SIRTIMIZDA KALABİLİR’

“Su taşkın yatağının insanlar tarafından işgal edilmesi nedeniyle insanların sellerden zarar görmesinin adı doğal afet değil beşerî afettir” diyen Kurdoğlu, sellerin nedenini, yanlış doğal kaynak yönetimi olduğunu belirtti. Baraj, HES, dere ıslahı gibi mühendislik yapılarında doğa bilimcilere de kulak verilmesi gerektiğini vurgulayan Kurdoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Dereler taşıyor diye beton tabutlara alıyoruz ve buna dere ıslahı diyoruz. Oysa dere ıslahı; doğal akışını ve taşkın yatağını kaybetmiş, kıyı bantlarındaki doğal bitki örtüsü tahrip edilerek birer cansız kanala çevrilmiş derelerin eski haline döndürülme işlemidir. Devlet Su İşleri ekolojik değil, ekonomik kaygılar ve mühendislik çözümleriyle sorunun üstesinden gelebileceğini düşünüyor. Önce insanların, doğayı değiştirmeye, alt etmeye odaklanmış, mühendislik yapıları ile her zorluğun üstesinden gelebileceğine inanan aklını ıslah etmesi lazım. İnsanoğlu, iklim değişimiyle mücadele etme gücünü kaybediyor, bari değişime adapte olabilme yeteneğini de kaybetmesin. Bu gidişle pek çok yatırım, çevresel ve ekonomik bir yük olarak sırtımızda kalabilir.”

Etiketler HES sel ÇED