YAZARLAR

Van Bronckhorst yeni bir takım inşa ediyor

Slaven Bilic'ten sonra Beşiktaş'ın bir oyun kültürü oluşmuştu. Kazanır ya da kaybeder, ama oynadığı şey mutlaka kendisini seyrettirirdi. Belki henüz çok erken, ama Giovanni van Bronckhorst son yıllarda yitirilen bu alışkanlığı Dolmabahçe'ye geri getirebilir. Bunu başarmak ise yeniden bir temel oluşturmaya ihtiyacı olan Beşiktaş için her şeyden daha mühim.

Süper Lig takımlarının Avrupa maçlarında, hele ki henüz sezon başıysa ve karşılaşılan rakip standart bir Kuzey Avrupa takımıysa, akla gelen ilk sorulardan biri şu olur: Bizim takımlarımızın fizik gücü ve temposu neden hiç böyle yüksek olamıyor? 

Buna verilebilecek pek çok yanıt vardır elbette. Süper Lig’deki takımların ekseriyetle yaşlı oyunculardan oluşturulması, ligdeki futbol kalitesinin genel düzeyi ya da Türkiye’deki futbola bakış açısının ilkelliği gibi. Nadiren bu çemberin dışına çıkmaya meyleden takımlar görürüz. Henüz çok erken olsa da, onlardan biri de Giovanni van Bronckhorst’un Beşiktaş’ı olacak gibi duruyor.

Süper Kupa maçında son iki sezonun Galatasaray’ına karşı ciddi bir fiziksel üstünlük kuran ve bunu tarihi bir farkla skor tabelasına da yansıtan, ardından ligin ilk maçında Samsunspor deplasmanında ağırlıklı olarak topun arkasına geçerek kazanan Beşiktaş, dün geceyse ilk iç saha maçında Antalyaspor’a karşı çok etkileyici bir pres oyunuyla boy gösterdi. Üstelik bunu henüz 28. saniyede yediği şok bir golle geri düştüğü bir maçta yapabilmesi ise daha da etkileyiciydi.

BEŞİKTAŞ CEVABI TEMPOSUYLA VERDİ

Öyle ki, siyah-beyazlıların daha ziyade topsuz oyun planlarıyla kazandığı Galatasaray ve Samsunspor maçlarının ardından, iç sahada topa hükmedeceği bir maçta neler yapacağı merak konusuydu. Dün gece Braian Samudio’nun erken golüyle maça adeta 1-0 geride başlaması, beraberinde Antalyaspor’un daha çok kapanmasını getireceği için Beşiktaş’ın işini daha çok zorlaştırması beklenebilirdi. Ama öyle olmadı.

Çok hızlı bir şekilde tepki veren siyah-beyazlılar, oyunu tamamen karşı yarı sahaya yıktı ve kaybettiği topları şok preslerle çok çabuk bir şekilde geri kazanarak rakibini neredeyse hiç çıkarmadı. Bu yüksek tempo ve yoğunluklu futbol ise yirmi dakika içinde skoru çevirmelerini sağladı. Elbette bunda ceza sahası içinde büyük bir kaliteye sahip olmalarının büyük payı vardı. 

Aynı şekilde önceki iki maçta sol kanatta oynamaya henüz çok alışabilmiş gibi görünmeyen Semih Kılıçsoy da bu maçta takımının rakibi kapatarak oynamasının da etkisiyle ceza sahasına çok daha yakındı. Bu sayede, olağanüstü gücünün de etkisiyle, Ciro Immobile’ye harika bir gol attırdı.

HER ŞEYİ ÜÇ TRANSFER Mİ DEĞİŞTİRDİ?

Immobile’ye gelirsek; son iki sezonda düşüşe geçen kariyeri ve bununla birlikte yüksek maaşı Beşiktaş’a transfer olurken bir soru işareti oluşturuyordu. Ancak şu da bir gerçekti ki, Immobile’nin son zamanlardaki kötü performansı fizik kalitesinin çok düşmesinden değil, daha ziyade Lazio’nun Simone Inzaghi sonrası geçirdiği olumsuz dönüşümden kaynaklanıyordu. Nitekim aynı Immobile geçen sezonki Beşiktaş’a katılsaydı, Lazio’daki son sezonundan çok farklı bir performans gösteremeyebilirdi.

Aynı şekilde geçen sezon son derece vasat bir görüntü sergileyen Milot Rashica ve Gedson Fernandes’in belirli bir oyun felsefesi ve doğru görevlendirmelerin neticesinde performanslarının ne kadar yükseldiğini de görüyoruz. 

Bu yüzden, elbette Immobile, Rafa Silva ve Gabriel Paulista gibi her biri kendi mevkisinde büyük kalite ve deneyime sahip oyuncuların, Beşiktaş’ın çehresinin değişmesinde şimdiden önemli bir etken olduğu söylenebilir. Ama esas etken, Van Bronckhorst’un ortaya koyduğu anlayış. Belli ki oyuncular da bu anlayışın kendilerine yardımcı olacağına ikna olmuş. Önemli olan da bu. 

Bir teknik direktörün müthiş fikirleri olabilir, ama oyuncular buna ikna olmuyorsa, o müthiş fikirler sahada herkese korkunç görünebilir. Beşiktaş’taysa Van Bronckhorst ile oyuncular arasında bu anlamda erken bir uzlaşma sağlanmış gibi görünüyor. Rashica’nın maç sonundaki açıklamaları da bunu teyitliyor.

NDOUR’A HOŞ GELDİN, MUÇİ’YE YENİDEN MERHABA

Hollandalı teknik direktörün Beşiktaş’ın başındaki ilk üç resmî maçında düzenli olarak yaptığı şeylerden bir diğeriyse, skor üstünlüğünü aldığında Semih’i bir orta saha oyuncusuyla değiştirip Rafa Silva’yı sola atmak ve 4-3-3’e dönmek. İlk iki maçta bunu Jean Onana’yla yapmıştı, dün geceyse yeni transfer Cher Ndour’u oyuna aldı. Ndour’un Onana’ya göre çok daha teknik ve yaratıcı bir oyuncu olması ise Beşiktaş’ın üçlü orta alana döndükten sonra bu defa daha ileriye dönük ve tehditkâr olmasını sağladı. Elbette bunda rakibin oyunun son bölümünde 10 kişi kalmasının da etkisi vardı. 

Sonuç olarak Ndour’un savunma arkasına ayağının dışıyla yolladığı nefis ara pasa hareketlenen Ernest Muçi, takımının son golünü atarak skoru belirledi. Bu sezon resmî maçlarda bulabildiği ilk sürelerinde golle buluşmak, Arnavut oyuncunun özgüvenini artırıp, takıma katılmasını kolaylaştırabilir.

Taraftarlar büyük bir merakla yeni transferleri beklese de, Beşiktaş’ın esas olarak takım içinde değer kaybeden oyunculara yeniden değer kazandırması gerekiyor. Bunun yolu da belirli bir oyun kültürünü takıma oturtmaktan geçiyor. Bunu Beşiktaş’ta başaran son teknik direktör Slaven Bilic’ti. Onunla birlikte siyah-beyazlıların bir oyun alışkanlığı oluşmuştu. Kazanır ya da kaybeder, ama oynadığı şey mutlaka kendini seyrettirirdi. Belki henüz çok erken, ama ilk işaretler, Van Bronckhorst’un son yıllarda yitirilen bu alışkanlığı Dolmabahçe’ye geri getirebileceğini gösteriyor. Yeniden bir temel oluşturmaya ihtiyacı olan Beşiktaş için ise bunu başarmak her şeyden daha mühim.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.