Venedik romantizmi
Venedik’te konuşuyorduk. Masada ‘Kızıl Tugaylar’dan bir, ‘Prima Linea’dan iki kişi vardı. Bir kadın iki erkek. Birinin evinde kalıyordum zaten.
Dünyanın her yerinde, silahlı mücadele yapan örgütlerle görüşüyordum. Bir kitap yaparım bir gün diye düşünüyordum. Ansiklopedik bilgiler değil ama... İçinde çok espri taşımayan, mesela klasik bir bildiri çok ilgimi çekmiyordu. Teksir ile basılmış ise belki, harfler biraz üst üste biniyor bazen, sarı kâğıt, daha solamayacak kadar solmuş. Kolay değil koca dünyayı sırtında taşımış. Lekeli oluyorlardı genellikle, kahve, şarap ya da rutubet lekesi, yırtılacak, neredeyse…
Ben daha çok banka soygunu hikayelerine bayılıyordum. Çok var biriktirdiğim. Ne bileyim işte, bu da benim merakım. İnsanlar daha çok pul filan biriktiriyor ya da önceden böyleydi. Ben de yapanlardan soygun dinliyorum. Anlatırlarken gözlerinin nasıl parladığına bakıyorum mesela, tam bankaya girdikleri andan söz ederken, ellerini nereye koyduklarına, tam içeri girdikleri anı anlatırken mesela. Bunun bir soygun olduğunu söylediklerinde banka memuresinin yüzünü merak ediyorum. Hatırlıyor musun diye soruyorum.
Venedik’te konuşuyorduk. Masada ‘Kızıl Tugaylar’dan bir, ‘Prima Linea’dan iki kişi vardı. Bir kadın iki erkek. Birinin evinde kalıyordum zaten. -‘Primia Linea’, 1976 yılında kurulmuştu. Suikastlar, soygunlar yapmışlardı. 1980 yılından sonra çoğu ‘Kızıl Tugaylara’ katıldı.- Önümüzden gondollar, her şeye hayran olmuş turistleri taşıyordu. Kanalın oldukça dar bir kısmıydı. Bu yüzden oldukça yavaş geçiyordu gondollar. Fotoğraflarımızı çekiyordu turistler. Önümüzdeki şarap kadehleriyle romantik görünüyorduk herhalde. Halbuki Instagram da yoktu o günlerde.
Eylemler arasında, sadece suikastlar ve soygunlar yoktu. İşçilerle birlikte büyük fabrika işgalleri de vardı. Onlar, bir de ek olarak patronu esir alıyorlardı işte. Özellikle 1976-78 arası ilginç bir dönemdi. ‘İşçilere doğrudan yardım et’ gibi bir sloganla, yiyecek kamyonlarını kaçırıp halka dağıttıkları oluyordu ama daha ilginç olanı bence ‘kitap ihtiyaçtır’ diye düşünüp, zengin ve büyük bir kitapçının yarım milyon değerinde kitaplarını kamulaştırarak halka dağıtmalarıydı. Bir de 3 bin kişi, şehrin 5 lüks sinemasını ele geçirip, sahiplerinin fiyatları yarıya indirmesini sağladı. Kitap ve sinema da ihtiyacıydı halkın…
Birbirlerini uzun zamandır tanıyorlardı. Biri bir şey anlatırken diğeri tamamlıyordu. Laf lafı açıyordu…
Bir gün, toplar, bitiririm diye düşünüyorum bu kitabı ama belli olmaz hayat bu. Covid olmuşum da…