YAZARLAR

Verilere göre siz yoksunuz

Akılla dalga geçmek mi dersiniz, hakikat gaspı mı? Resmen “düşen” işsizlik rakamlarına göre varlığı belirsiz Özge “uzay boşluğundan” haykırıyor hikâyesini. Siyasal iktisatçı Ali Rıza Güngen, krizden Covid-19 yönetimine paralelliklerle “bilanço dışı politika”yı anlatıyor. Kapitalizmin tahribatını kaydetmeye “enkazbilim” adını veren Aslı Odman'a göre ise veri toplamak bir direniş.

28 yaşındaki Özge mezun olduğundan beri “uzay boşluğuna” kaç CV yolladı hatırlamıyor. Çok. İyi bir üniversitenin Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'nden mezun oldu. Kimi, okulun gözde öğrencilerini yolladığı olmak üzere birçok yan eğitim aldı; yaz okulları, birtakım öğrenci yarışmalarında dereceler kazanmak gibi CV'sini güçlendirecek faaliyetlerde bulundu. Gerçek hayata hazırdı. Dört sene boyunca “mezun stajyer” kılıfıyla ücretsiz ya da gülünç rakamlara çalıştırıldığı, düzenli sigortalanmadığı, mobbing derecesinde angarya bindirilen işlerde, pazarlama ve reklam sektörünü “diyar diyar” gezdi. İki yıl maaş beklememenin neredeyse normalleştiğini dehşetle fark etti. Bu şekilde bir yere varamayacağını hissedip emlak eksperi olmaya karar verdi. Sınava girdi, lisansını aldı fakat o sektörde “dışarıdan” gelene pek iş düşmediğini görmesi uzun sürmedi. Tekrar üniversite sınavına girmek istedi, bir yandan Kanada'da yaşamanın yollarını aramaya başladı, fakat o sıra babasını kaybedince o niyetler de askıda kaldı. Son iki buçuk yıldır ümidini kaybetmemeye çalışarak iş arıyor. Yok. Birkaç görüşmede “hemşeri” torpili yapmayı denemiş, anlattığına göre artık torpil elzem, onun da en yukarıdanı lazım. Çünkü bir “torpil hiyerarşisi” söz konusu.

İki kardeşi ve annesiyle yaşayan Özge, bir yandan okuldan arkadaşlarıyla bir umut diyerek dijital dünyada iş yapmanın yollarını arıyor. Lakin şu an tek geliri yetim maaşı. Bir bankadan emekli babası üzerinden sağlık hizmetine erişiyor. Peki iş başvurularına hiç kimse mi geri dönmüyor? Dönen var, akşamına WhatsApp'tan “Nişanlı mısın?”, “Bir ara kahve içelim”, “Gece de çalışabilir misin?” nevi taciz mesajları alıyor örneğin. Çıtası öyle göklerde falan değil, fakat insanca koşullarda iş bulamıyor.

Özge soruyor: İşsizlik istatistiklerinde onu iş aramaktan ümidini kesenlere mi koydular? O verilere zaten inanmıyor, sadece kendi akrabalarından 25-40 yaşları arasında yirmi kişinin işsiz olduğunu söylüyor. Okul arkadaşlarının çoğu da işsiz, kimi çağrı merkezi gibi geçici işlerde en fazla. İnsanlar hakikati tenlerinde bu kadar soğuk hissederken, hükümetin bir de işsizliğin “düştüğünü” açıklaması kalpsiz bir şaka, ağır bir hakaret, düpedüz işkence gibi. “Bütün yapıp ettiklerini mülakatta sayıyorsun, en çok karşındakinin umrunda bile olmadığını görmek koyuyor, insanın egosu örseleniyor” diyor Özge.

Genç İşsizler Platformu'nun eylül ayına ait TÜİK verilerinden derlediğine göre 15-29 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 30,8'i, ki bu da 5 milyon 852 bin kişi yapıyor, ne eğitim görüyor ne de çalışıyor. “Bu sayı Slovakya ve Finlandiya gibi Avrupa ülkelerinin nüfusu kadardır” diyerek duyurdular veriyi. Genç İşsizler Platformu, sitelerinde kendilerini tanıtırken amaçlarını da şöyle özetliyor: “Bizler bir olduğumuz ve kendimizi suçlamak yerine sistemi sorguladığımız kadar güçlü oluruz.” 

GÖRÜNMEYEN İŞSİZLER GÖRÜNENDEN FAZLA

Özge gibi yüz binlerce genç, milyonlarca insan işsizliği, o ayı yaşamasını sağlayacak ihtiyaçlarının maddi kaynağından yoksun bırakılmak dışında, hayatta varlığının görünmezliğini sorgulatan incitici bir tecrübe olarak yaşıyor. Bu sadece ruh haline yakınlaştıracağımız soyut bir benzetme değil, bu toplumsal hakikat verileştirilirken de kendini en somut haliyle gösteren bir görünmezlik. Özge, uzun süredir hayatını biçimlendiren, son iki buçuk yıldır tamamını kaplayan işsizliğine rağmen hükümetin açıkladığı rakamlar arasında ne zaman var, ne zaman yok bilmiyor. Varlığı değersiz, varlığı belirsiz.

Güvencesizliğin yeni istihdam biçimleri yaratarak tüm sektörlere hakim olduğu, iş ile işsizlik arasındaki ayrımın bulanıklaştığı bu zamanlarda, gerçek işsizlik rakamlarına erişebilmek tüm dünyada bir mesele. Şu anda Kanada'da, York Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olan Ali Rıza Güngen, borçlanma üzerine çalışan bir siyaset bilimci, siyasal iktisatçı. Güngen, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) zaman zaman yenilenen standartları yüzünden artık iş gücü istatistiklerindeki tanımları ancak çeşitli varsayımlarla esneterek sınıfsal çıkarımlarda bulunabileceğimizi söylüyor. Bu yeni tasnifler, aslen güvencesiz ya da çok sınırlı süreyle çalışmanın işsizlik sayılmamasına, geniş bir kitlenin etkilendiği emek piyasasındaki dönüşümün sonuçlarını muğlaklaştırmaya yol açıyor. Kim bu varlıkları muğlaklaşan insanlar?

“Güvencesizliğin işsizlik hesaplarında yarattığı belirsizlik bir saat iktisadi faaliyette bulunanların işsiz sayılmamasında görülebilir. Enformel bir iş yaptığınızda, çok sınırlı bir maddi gelir elde ettiğinizde işsiz sayılmıyorsunuz. Aktif şekilde iş arama kanallarını kullandığınızı beyan etmelisiniz. Üstelik işin gerektirdiği başlama zamanına uygun bir durumda olmayabilir ya da iş aramaya bir süre ara vermiş olabilirsiniz. Sonuçta işsizlik deneyimine çok benzer bir süreçten geçmenize karşın resmi istatistiklerde öyle görünmüyorsunuz. Dünya için toplam sayı vermek zorsa da yaygınlık arz ettiğini biliyoruz. 2019’da AB’de eksik istihdam edilen, iş aramaktan ümidini kesmiş ve iki hafta içinde işe başlayamayacak kişilerin 14,9 milyona ulaşarak ILO kriterlerine göre toplam işsizlerin sayısını aştığı tespit edildi.”

Yani aslında bu belirsiz bölgede tutulan işsizlerin sayısı, ilan edilmiş işsizlerin sayısından daha fazla. Türkiye'de de bu belirsiz grubun toplam işsiz sayısının yüzde 60-70’i arasında dolandığı görülüyor. TÜİK'in verilerine göre de haftada birkaç saat çalışabilen, daha fazla çalışmak istediğini belirten, esas işinde ve diğer işlerinde toplam çalışma saatiyle geçinemeyenler işsiz sayılmıyorlar. Güngen, pandemi öncesinde 300-400 binlerde gezinen bu rakamın 2020 baharında 1.5 milyona yaklaştığını düşünüyor. “Mayıs 2020 verilerine göre geniş işsizlik tanımına eklenen, ancak TÜİK’in manşet işsizlik hesabında yer almayan iş bulma ümidi olmayanlarla, iş aramayıp çalışmaya hazır olanları, mevsimlik çalışanlarla birleştirdiğinizde, işsiz sayılmayan, 1.5 milyonu eksik istihdam edilen, ancak işsizlik benzeri bir sürecin içinde bulunan 6.3 milyon kişi olduğunu görüyoruz.”

GERİ SAYMAYAN KRONOMETRE

Hükümetin, akılcı sorgulamalara cevap veremeyen Covid-19 vaka-ölüm raporlamasının gerçeklerden akıl durdurucu uzaklığı, bir süre önce resmen de teyit edilmiş oldu. Ali Rıza Güngen, sayıların gerçeğe dair kanaati yanlış biçimlendirmek üzere kullanılışında, pandemi yönetimiyle ekonomik kriz yönetimi arasında paralellikler kuruyor. Otoriter rejimlerin resmi istatistiklere müdahalesinin uzun bir geçmişi var. Kaldı ki “demokratik” kapitalist bir devletin de yapısal olarak bu verileri sınırlandırdığını ya da ulaşılmasını türlü yollarla zorlaştırdığını eklemek gerekiyor. Velhasıl verinin erişilmez kılınması yahut hakikatle bağının kopartılması Güngen'in tabiriyle “bilanço dışı politika yapımının” yolunu açıyor. Her şeye rağmen bu bütün alanlar için geçerli değil. Ve tabii bu belirsizlikten yararlanlar da var. Sermaye, tam da bu sisli havadan kâr sağlayabilmek için canhıraş çalışıyor.

Ali Rıza Güngen

Peki yeni “gazlar” bularak, “PKK yüklü miktarda döviz bozdurabilir” nevi manevralarla bir ekonomik kriz ne kadar yönetilebilir? Borçlanma üzerine kafa yormanın, belirsizliklere bel bağlamış yönetim tarzının gayet uzun bir dönem sürdürülebileceğini gösterdiğini söylüyor Güngen. “Sorunları geleceğe ötelediğinizde ve bunu kendinden menkul bir kararla olağanüstü koşulların gereği olarak sunduğunuzda, kazandığınız nihayete erecek bir zaman değil. Çatışmanın zeminini tekrar tarif etmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla muarızları karşısında yönetimdekiler daha zor bir duruma sürükleniyor, toplumsal huzursuzluk artıyor olabilir, ancak köşede geri sayan bir kronometre yok. Belirsizlikler hesap sorulmasını zorlaştırarak, tehditler de baskıcı önlemlerin devreye sokulmasını sağlayarak uzun süre işlev görebilir. Bunu kavradığımızda belirsizliklere karşı daha hazırlıklı olma şansına erişebiliriz.”

Peki toplum tarafından bakarsak, “huzursuzluk” ne kadar sürdürülebilir? Olan bitene itirazın bedelinin bu derece yükseltilmesinin, öfkenin bir değişim kanalına akmasını zorlaştırdığını düşünüyor Güngen. “İnsanları harcanabilir kılmanın normalleştiği topraklarda alt sınıfların biriken öfkesi de, orta sınıfların çıkar temelli muhafazakârlığı da korkutucu. Zenginlere zaten gelemiyorum, onlar malbilmişlik (richsplaining) taslayarak hem iktidar ortağı olmaya hem de yapısal reform gerekliliğinden dem vurmaya devam edeceklerdir” diyor.

VERİLEŞTİREREK MÜCADELE

Mehmet Ali Yılmaz. 19 yaşında. Alanya'da muz serasında çalışırken elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. Shakhnoza Yuldasheva. 31 yaşında, Özbekistanlı kadın işçi. Rize Güneysu Başköy'de topladığı çayları ilkel teleferikle taşımak isterken elbisesi takıldı, sürüklendikten sonra 30 metre yükseklikten düşerek hayatını kaybetti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 2011'den beri iş cinayetlerinin çetelesini tutmasaydı ikisinden de haberimiz olmayacaktı. Bu insanlar ölümleriyle görünmezleşecek, bu cinayetler bir veri haline gelemeyecekti. Bu çetele neden önemli?

Sömürü ve tahakküm mekanizmaları, faili olduğu tahribatı da görünmez kılmak üzere kurulu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nde öğretim görevlisi olan, emeğin halleri üzerine çalışan Aslı Odman, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'ne de gönüllü katkı sunanlardan biri. Odman, sivil bir çabayla veri tutma girişimine “enkazbilim” adını veriyor. Kayıp verinin peşine düşmenin bizatihi bir muhalefet aracına, mücadele biçimine dönüşmesi söz ettiği. Neyin enkazı bu? Öncelikle kalkınmanın, büyümenin kayıplarının. İş cinayetleri raporları, kent ve çevre hareketlerinin hazırladığı almanaklar, inşaat suçları haritaları; tüm bu alanlardaki ilişkileri sarihleştirmeye yarayacak sermaye ağının verileştirilmesi enkazbilimin alanına giriyor. Kadın cinayetlerinin çetelesini tutmak, devlet şiddetinin bilançosunu kaybedilenler üzerinden kayda geçirmek, akademide hak ihlallerini raporlamak, Barış Akademisyenleri duruşmalarının çetelesi tutmak, mülteci ölümlerini listelemek de. Yakın zamanda Türk Tabipleri Birliği'nin Covid-19'a dair raporlama çalışmalarının da, böylesi geniş çaplı bir halk sağlığı meselesinde verilerin gizlenmesinin hem sağlık çalışanlarında, hem de halkta yarattığı “enkazı” kayda düşürmek açısından kıymeti büyük.

Kıyımın en sert yaşandığı bu kayıp ve enkaz alanlarını, yas ve adalet talebi üzerinden buluşturacak çapraz bağlar kurmanın öneminden söz ediyor Aslı Odman. Çoğunlukla inisiyatiflerin, platformların ve muhtelif hak örgütünün yürüttüğü, bazen de bireysel girişimlerle hayata geçen bu çabanın “müşterekleşmesi” için teşebbüsler ve hayata geçen örnekler de mevcut. Kayıpları böyle “biriktirmenin” ardında Odman'ın tarifiyle bir “ağlama duvarı” yaratmak yok, bilakis yazılacak tarihin bugünden malzemesini oluşturmak gayesi var. Yaşarken tarihi yazmak aslında. Çoğu açık kaynaklardan derlenmiş bilgiler olsa da, böylesi bir sivil müdahale olmaksızın, neyi kaybettiğimizin dahi bilinsin istenmediği o takvim bildiğince akacak yoksa. Ve onun sürüklediği geleceğe mahkum kalacağız.

Notlar

Aslı Odman “enkazbilim” üzerine ilk Mekanda Adalet Derneği'nin çıkardığı beyond.istanbul dergisinin “Mekanda Adalet ve Müşterekler” sayısında yazmıştı (Bu ve erişime açılan diğer sayılar için bkz.). Dergide yer alan enkazbilim faaliyetleri listesini güncellenmiş haliyle biz de yayınlıyoruz. Özge'ye Genç İşsizler Platformu üzerinden ulaştım, siz de platforma https://gencissizler.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Sırada: Alternatifin belirsizliği/ girdaplar ve toplumsal hareketler/ Begüm Özden Fırathep

Bu çağa özgü gibi gelen, bu çağı Türkiye'de yaşamanın katmerlediği “belirsizlik” üzerine 20 bölümlük bir yazı dizisinden bir parça okudunuz. Fizikten felsefeye, siyasetten sosyolojiye, hukuktan psikolojiye uzanan alanlarda; yükselen denizlere ve uyuyan fay hatlarına, devletlere ve halklara, dışımıza ve içimize bakarak bir anlama çabası bu. Bilgisiyle, tanıklığıyla eşlik edenlerle birlikte sisin ortasında birlikte bir yürüyüş.


Pınar Öğünç Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunu. 1997 yılından beri çeşitli gazete ve dergilerde muhabir, editör, köşe yazarı olarak çalışıyor. Jet Rejisör (söyleşi, İletişim Yay.), İnce İş (söyleşi, İletişim Yay.), Asker Doğmayanlar (söyleşi, Hrant Dink Vakfı Yay.), Aksi Gibi (hikâye, İletişim Yay.), Beterotu ((hikâye, İletişim Yay.), Cotturuk Defterleri (çocuk, CanÇocuk) kitaplarının yazarı.